.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Kıbleye Yönelmek

Ebu Hamid şöyle der: Kıbleye yönelmek insanın zahirini, diğer şeylere sırt çevirip de Kâbe’ye yöneltmesi anlamındadır. Acaba yalnızca bununla yetinip de, kalbin diğer şeylere sırt çevirip Allah’a yönelmesinden gafil olmak ne kadar doğru olabilir? Kesinlikle hayır! Bizden asıl istenilen şey budur zaten.

Bizden yapmamızı istedikleri bu görünürdeki işler tamamen kalbin harekete geçmesi, vücudumuzun sakin bir şekilde belirli bir yönde durmasıyla kalbe karşı itaatkâr olmaları içindir. Zira vücudumuz kalbin dediği yönde durup onun komutlarıyla hareket etmeyecek olursa kalp yenilgiye uğrayacak ve Allah’a yönelemeyecektir. Dolayısıyla kalbinin yüzü de vücudunun yüzüyle birlikte aynı yöne teveccüh etmelidir.

Şunu bilmelisin ki vücudun diğer şeylere sırt çevirerek Kâbe’ye yöneldiği gibi kalp de ancak Allah dışındaki tüm varlıklardan soyutlanarak ona yönelebilir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Bütün kalbiyle Allah’a yönelerek namaza duran kişi, annesinden yeni doğmuş gibi günahsız olarak namazını bitirecektir."

Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Acaba namaz esnasında yüzünü diğer yönlere çeviren kişi Yüce Allah’ın onun yüzünü bir eşek yüzüne döndürmesinden korkmuyor mu?

Resulullah’ın (s.a.a) bu buyruğu aslında namaz esnasında yüce Allah’ın yüceliğini göz önünde bulundurup ondan başkasına itina etmemenin önemini anlatmak içindir. Dikkatini sağına soluna veren kişi bu halde Allah’a yönelmiş olamaz, öyle bir durumda O’nun yüceliğini algılayamaz. Bu halin uzun süre devam etmesi halinde kalbinin bir merkep gibi düşüncesiz ve akılsız bir hale gelmesi uzak bir ihtimal değildir.

Misbâhu’ş-Şerîa kitabında İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kıbleye doğru durduğunda kalbini tüm dünya, içindekiler ve bütün insanlardan soyutla. Seni Allah’tan uzaklaştıran tüm düşünceleri aklından çıkar ve bütün kalbinle yalnızca Allah’ın azametine bak. Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de buyurduğu günü hatırla:

“Orada herkes geçmişte yaptıklarının ne olduğunu anlar. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülmüşlerdir. Uydurmakta oldukları şeyler (bâtıl tanrıları) da onları terk edip kaybolmuştur.”[1]

Onun karşısında duracağın bu günü hatırla ve korku ve ümit içinde ona yönel.

Namaz Esnasında Ayakta Durmak

Ebu Hamid şöyle der: Namaz için dengeli bir şekilde ayakta durmak, insanın, bütün kalbi ve vücuduyla Allah’ın huzuruna çıkması anlamındadır. Dolayısıyla bu halde iken insanın en üstteki organı yani başı, eğik ve aşağıya doğru olmalıdır. Başın bu şekilde eğilmesi, kalbin huşu içinde olmasına ve kibirden arınıp eziklik içinde rabbine yönelmesine vesile olacaktır. İnsan bu halde iken hesap günündeki rabbinin karşısındaki duruşunu anımsamalı bu duyguyla Allah’a yönelmelidir.

Şunu bil ki: Sen bu halde Yüce Allah’ın huzurunda durmaktasın. O, senin yapmış olduğun bütün işlerden haberdardır. Allah’ın azametinin künhüne vakıf olmaktan aciz isen, zamanının yöneticilerinin karşısında durduğunu düşün. İbadet ederken çok sevdiğimiz iyi bir insan veya iyi görünmek istediğimiz bir insan bizi izliyor düşüncesiyle ibadet edecek olursak, bu insan nezdindeki değerimizi yitirmemek için ibadetteki hâl ve hareketlerimiz çok temkinli, istikrarlı, iyi görünümlü ve huşu içinde olacaktır. Aciz bir insanın gözünde değerli görünmek bizi bunca temkinli davranmaya itebiliyorsa kendimizden utanıp şöyle demeliyiz: “acaba neden insanlardan çekindiğim kadar Allah’tan çekinmiyorum? Acaba ilahi muhabbet ve sevgi benim için önemli değil mi? Acaba insanlar mı çekinmeği daha çok hak ediyorlar Allah mı?”

Peygamber Efendimize (s.a.a) “Allah’tan hayâ etmek ne demektir” diye sorulduğunda şöyle buyurdular: Ailendeki iyi bir insandan hayâ ettiğin gibi ondan da aynı şekilde hayâ etmelisin.”

Allah’a Yönelmek

Şehid-i Sani (r.a)şöyle buyurmuştur: Tekbir getirip Allah’a yöneldiğinde Allah’ın yüceliğini göz önünde bulundur ve kendi küçüklüğünü, O’nun yüceliği karşısında yaptığın ibadetin ne denli değersiz olduğunu, ne yaparsan yap gerçek anlamda onun hakkını ödeyemediğini ve hiçbir şekilde hakkıyla ona kulluk edemeyeceğini düşün.

“Allahumme entel-melikul-hakkul-mubin”[2] dediğinde O’nun mülkünün büyüklüğünü, kudretinin genişliğini ve bütün âlemleri kapsadığını düşün. Ardından inkisar ve huşu ile kendine dön, günahlarını dile getirip onlardan ötürü mağfiret dile ve şöyle dua et: Allah’ım yapmış olduğum kötülüklerimi biliyorsun. Kendime zulmettim. Günahlarımı affet. Kuşkusuz ancak sen günahları affedebilirsin.

“Lebbeyk ve sâ’deyk vel-hayru bi-yedeyk”[3] dediğinde O’nun sana yöneltmiş olduğu bu daveti göz önünde bulundurmalısın. Allah’ın karşısındaki duruşunu göz önünde canlandırmalısın. Allah’ın, kullarına yakın olduğunu, dua edenlerin duasını kabul ettiğini, dünya ve ahiret hayrının yalnızca onun elinde olduğunu düşünüp O’nu bütün eksiklikler ve kötülüklerden/şerlerden uzak görmelisin.

“Şer senden değildir ve gerçek hidayet ancak senin verdiğin hidayettir”[4] diyerek yalnızca onun hidayet kaynağı olduğunu dile getir. “Abduke vebnu abidike, minke ve bike ve leke ve ileyk”[5] diyerek yalnızca ona kulluk ettiğini, var olduğun her an için ondan hayat aldığını ve ona döneceğini dile getirmelisin. Bu duayı okuyarak ondan varlık bulduğunu, var olmakta ona bağlı olduğunu, ona ait olduğunu ve ona döneceğini dile getirmiş olursun.

“Yaratmaya başlayan, sonra onu tekrarlayan O’dur ki bu, O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O’nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.”[6]

Bu gerçekleri düşünerek yüce âlemden sana açılan kapıya yönel ve bu yüce âlemden sana yöneltilen saklı ve ince gerçeklere kucak aç.

[1]     Yunus, 30.

[2]     Anlamı: Allah’ım yalnızca sen hakiki ve açık padişahsın. Bu dua fecir vaktinde okunması tavsiye edilen duanın bir bölümüdür. Bakınız Şeyh Bahai’nin “Miftah’ul Felah” kitabı, fecir vaktinin amelleri bölümü.

[3]     Anlamı: Emrindeyim Allah’ım, hayrın tamamı senin elindedir. Bakınız: El-Kafi kitabı, Namaz bölümü, Namaza başlamak bölümü, 7. Hadis.

[4]     Arapça okunuşu: Veşşerru leyse ileyke velmehdiyyu men hedeyt.

[5]     Anlamı: Bu karşında duran senin kulundur, senin küçük bir kulunun oğludur, sendendir, seninledir, sana aittir ve sana dönecektir.

[6]     Rum, 27.