Allah’u Teâlâ insanı sevgi ve nefret fıtratıyla yaratmıştır. Bunu insanın fıtratından söküp atmak mümkün değildir. Birçok hadisi şerifte insanın sevdiği ile haşır edileceği nakledilmiştir. Hz. İmam Ali (aleyhisselam) şöyle buyuruyor; "Sakın Allah’ın düşmanlarını sevmeyesiniz, sevginizi Allah’ın dostlarının dışındakilere haslaştırmayasınız. Zira kim hangi kavmi severse onunla haşr olacaktır." İmam Muhammet Bakır (aleyhisselam) bu doğrultuda şöyle buyuruyor; "Eğer sen kendinde hayır olduğunu bilmek istiyorsan, kalbini yokla, kalbin Allah’a itaat edenleri seviyor ve Allah’a karşı günah yapanlardan nefret duyuyorsa, bil ki sende hayır vardır ve Allah seni seviyor. Ama eğer sen Allah’a kulluk edenlere karşı düşmanlık beslersen ve günahkâr insanları da seversen, bunu iyi bil ki sende hayır yoktur demektir ve Allah’ta seni sevmez."

            Kardeşlik kavramı gündem olunca “Müminler sadece kardeştirler” (Hucurat/10) âyeti sıkça dile getirilir. Ancak bu ayeti sık sık anlatmakla, ayette buyrulan ilahi talimatın gereğini yapmış olur muyuz? Kardeşlik bilincini yüreklerine oturtmayanlar, birbirlerine iyimser bakmayıp husn-ü zannı ön planda tutmayanlar ve ayetin devamındaki "öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin!" emrini yerine getirmek için çaba sarf etmeyenler, tam aksine müminler arasını "vurmak" için gayret gösterenlerin gerçekten "kardeşler" olduğunu söylemek mümkün müdür acaba? Allah'a, Hz. Peygambere, Hz. Peygamberin getirdiklerine, sünnetine, emanetlerine inanan her kes birbirinin iman kardeşidir. Bu iman kardeşliği, her türlü kimlik tanımlamalarının üzerinde hepimizin üst kimliğidir.

            Mümin kimliğimizi ve kardeşliğimizi, "içimizdeki akılsızlar"(A’râf/155) ki bunlar içimizdeki nadan dostlardır ve dışımızdaki düşmanlar alabildiğine aşındırsalar da, bize düşen, bu kardeşliği korumak, söylemde, konferanslarda, yapmacık olarak bırakmamak ve her geçen gün bu kardeşliği muhkemleştirmektir.

            İnanç değerlerimize yönelik sataşmalar, dolayısıyla Mutahhar Ehlibeyt sevdalılarına ve taraftarlarına yönelik saldırılar, tehditler bu gün söz konusu olmazsa bile Kuran, Nübüvvet ve velayetin emri gereği bizler kardeş olduğumuzu unutmamalıyız. şimdi dünyada, orta doğuda ve bölgemizde yaşanan olaylara baktığımızda tüm dünya tağutları, radikal bir takım gruplarla el ele vererek bizleri, inanç değerlerimizi, kutsallarımızı hedef aldıkları bir zamanda, inanç ve ilke noktasında "kardeş" olmamıza ve vahdet içinde bulunma mecburiyetimize rağmen, müminler olarak bu sorumluluğumuzu yerine getiremediğimiz, aksine bölük-pörçük ve paramparça bir manzara arz ettiğimiz apaçık ortadadır.

            İnsan tevhit, nübüvvet, velayet noktasında kendisi ile aynı inanç değerlerine sahip olanları öteki ilan eder, etrafındaki gençleri öteki ilan edilenlere karşı kin ve nefretle yönlendirir. Böylelikle gençlerden bir grubu onların aleyhinde aforozcu yapar. Günahların işlenmesine, yargısız infazların yapılmasına sebep olursa, diğer taraftan da kendisi ile tevhit ve nübüvvet inancında müşterek olup velayet noktasında ayrıştıklarına karşı vahdet ilkesi ile yaklaşır. Onlara karşı hep birlik beraberlikten söz edilirse, onlarla rahat bir biçimde yan yana gelinirse burada nefis adında kocaman bir ilah vardır demektir. Acaba neden böyle olmaktadır! Aslında bunun cevabı gayet açıktır. Dışarıdaki ne olursa olsun kişinin çıkarlarına zarar veremeyeceği ama içerideki her yapılanı, her düşünceyi kabul etmediği yahut etmeyeceği için kişisel çıkarlara zarar vereceği için böyle yapılmaktadır.

            Biz dar anlamıyla bu ülkede doğusundan, batısına, kuzeyinden güneyine hepimiz biriz ve "biz bir tek camia ve toplumuz". Ancak, camia olarak sorumluluklarımızın bilincinde miyiz veya sorumluluklarımızı yapmakta mıyız?

İçinde bulunduğumuz olumsuz tablolar ve yaklaşımlar, umut kırıcı bir kabul olarak algılanabilir, ancak konunun bu tarz ele alınması tedavi için, yani "kardeşlik olgusunun" noksanlıklarını onarmak için adımların atılmasını zaruri kılmaktadır.

            Evet, içinde bulunduğumuz ve hepimizin ruhsal açıdan acı çekmesine, vicdanların sızlamasına sebep olan, hoşumuza gitmeyen gerçek budur! İslami değerlere ters olan ve müminlerin vicdanını kemirerek uykularını kaçıran bu sisli ve bulanık hava ne yazık ki, mektebin azılı düşmanlarına fırsatlar ve imkânlar sunmaktadır.

            Ülkemizde hangi ırka mensup olursa olsun velayet mensupları bir camiadır ve bunların tamamı işin özünde ve esasında "Biz"dirler. Nefislerin ilah haline getirilmesinden, akılların başkalarının cebine bırakılmasından, Kuran, Hz. Peygamber ve Ehlibeyt mizanına göre değil de kişilerin mizanlarına göre hareket edilmesinden, yaratanın gazabına karşı yaratılanın rızasının tercih edilmesinden, takım tutma ve tarafgirlik mantığından dolayı bugün birçok alanda, özellikle sanal medya da bile müminlerin müminleri tekfir ettiklerini, fasıklıkla, bölücülükle itham ettiklerini, birbirlerinin gıybetlerini yaptıklarını, iftiraların havada kol gezdiğini görmekteyiz. Söylenen yahut söyletilen her çirkin cümle parçalanmışlığımızı daha da bir derinleştiriyor. Toplumun, gençliğin bu noktalara gelmesinin vebali çok mu çok ağırdır ve yarın ruz-i mahşerde kimse bu vebalin altından kalkamaz.

            Hava bu denli sisli olduğu halde, son zamanlarda bölgesel ve kurumsal ayrışmaların, daha derin fay hatlarına dönüştürülmek istendiğine tanık oluyoruz. İşte bu noktada Mümin kardeşlerimize bu mektebin bu günlere çok zor şartlarda geldiğini, bu mektebin yaşaması için canlarını can pazarına sunan mutahhar Ehlibeyt imamlarını, zindanlarda işkencelere maruz kalan, sürgünlere gönderilen insanlara hesap verilemeyeceğini hatırlatıp müminleri itidalli olmaya davet etmek, hepimizin asli görevlerimizden biridir.

            İnanç metinlerimizden kaynaklanan kardeşlik öyle bir nimettir ki, hiçbir ekolde  bir örneği bulunmaz. Bu kardeşlik seferberliğini yapacak olanlar çıkarı olmayan, nefsi ve benliği aşan, egosu olmayan gönül adamlarıdır. Bu gönül adamları inanç değerlerimizin kardeşlik anlayışını halkımıza yılmadan, usanmadan anlatmalıdırlar ve bu kardeşliğe aykırı olanlara karşı Allah rızası için tavır koymalıdırlar.

            Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) şu sözü müminleri birbirlerini sevmeleri, birlik içinde olmaları için yeterlidir aslında "İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız."

            Konu hakkında müminlerin ilk ve son sözü İmam Cafer Sadık (aleyhisselam) şu duası olmalıdır: “Allah’ım! Senden korkuyorum, senden korkmayanlardan da korkuyorum, senden korkanların hakkı hürmetine, beni senden korkmayanların şerrinden koru" Kardeşliğimizi ve sevgi bağımızı sağlamlaştırmanın yolu bu dua da bulunan "Allah Korkusu”dur, bunu her inançlı insan biliyor, ancak bilmek yeterli değildir, bilinene göre amel edilmedikçe bilmenin hiç bir faydası olmaz.

Selam ve Dua ile...

Mehdi AKSU