.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

1- Şükredenlerin Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar Yüce Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetin şükrünü yerine getirebilmek için ona kulluk etmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz”. [1]

Nehc’ül Belağa kitabında, Emirü’l-Müminin İmam Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İnsanların bir bölümü umduklarını bulmak amacıyla Allah’a kulluk ediyorlar. İşte bu tüccarların kulluğudur. Diğer bir bölümü korku sebebiyle Allah’a kulluk ediyor. Bu ise kölelerin kulluğudur. Diğer bir bölümü ise şükretmek için ona kulluk ediyor. İşte bu hür insanların kulluğudur.

2- Mukarreblerin Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar Allah’a yakınlık kazanmak için ona kulluk etmektedir. Yakınlık kazanmak, makam, rütbe ve kemal yönüyle olabilir. Zira vacibulvücud olan (Allah) bütün yönleriyle eksiksiz bir varlıktır. (O’nun haricinde kalan) mumkünülvücud varlıklar ise tüm yönleriyle eksik varlıklardır. Dolayısıyla kul, kendi eksikliklerini gidermeğe çalıştıkça manevi olarak yüce Allah’a yakınlık kazanır. Nitekim bir hadiste de şöyle denmektedir: Allah’ın ahlakını ahlak edinin.

Allah’a yakınlık kazanmanın diğer bir yönü ise ona muhabbet ve dostluk yönüyle yakınlık kazanmaktır. Biri doğuda diğeri batıda yaşayan birbirini seven iki şahsı bu fiziki uzaklık birbirinden ayıramamaktadır ve bu iki kişi her zaman birbirini anıp iyi yönlerini ve (ahlaki) kemallerini dile getirmektedir. Buna manevi yakınlık denmektedir. Bunun mukabilinde ise birbirinden hoşlanmayan iki kişi aynı mekânı paylaşıyor olsalar bile bu fiziki yakınlık “aralarında manevi uzaklık var” denmesini engellememektedir. Burada değinilmeye çalışılan yakınlık uzaklıktan kasıt ise manevi yakınlık ve uzaklıktır.

3- Hayâ Edenlerin Mertebesi

İslam İle İman Arasındaki Fark İslam İle İman Arasındaki Fark

Bu aşamadaki insanları Allah’tan utanıp hayâ etmek duygusu kulluk ve ibadete yönlendirmektedir. Zira bütün gizli hallerinin Allah tarafından bilindiğini, akıllarından geçen bütün düşüncelerin Allah’a saklı olmadığını biliyor ve bu nedenle onun karşısında ona karşı gelmekten utanıyorlar. Bunun sonucunda ise ibadetler ve itaat dairesinin dışına çıkmıyorlar.

Hadiste şöyle buyrulmuştur: Allah’ı görüyormuş gibi ona kulluk et; sen onu görmüyorsan da o seni görmektedir.

Lokman Hekim oğluna şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: Allah’a karşı gelmek istersen, O’nun seni görmeyeceği bir yer bul.

4- Mütelezzizlerin (Haz Alanların) Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar, Allah’a kulluk ederken, dünya ehli insanların dünya nimetlerinden almış oldukları hazdan çok daha fazlasını almaktadırlar. el-Kafi’de İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Ey sıddık kullarım bu dünyada bana kulluk etmekten yararlanın, yakında siz de ahirette bu ibadetlerden yararlanacaksınız.”

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: İnsanların en üstünü ibadete âşık olan, ibadetle yatıp kalkan, bütün kalbiyle ibadeti seven, bütün vücudunu ibadete adayan ve ibadet için vakit kollayan kişidir. Böyle bir insan dünyayı önemsemez ve zorluk veya kolaylık içinde mi sabahladığını pek umursamaz.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Benim göz aydınlığım namazda kılındı.

5- Muhiblerin (Sevenlerin) Mertebesi

Bu aşamadaki insanlar yaptıkları kulluk ve ibadetlerle ilahi sevginin kemal derecesine varmış olan insanlardır. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi:

“(Allah ) onları sever ve onlar da o’nu sever.”[2]

Emirul Muminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allahım! Azabına sabredecek olsam da senin firakına nasıl sabredeyim.[3]

Şehitlerin efendisi İmam Hüseyin (a.s) Arafe duasında şöyle buyurmuştur: Tüm yabancıları, sevdiğin kişilerin kalbinden uzaklaştırdın; öyle ki sadece ve sadece seni sevdiler ve ancak sana sığındılar.

İmam Hüseyin (a.s) diğer bir yerde şöyle buyurmuştur: Ey birlikte olmak hazzını ve yakınlığının tatlılığını sevdiklerine tattıran Allah.

İmam Zeynel Abidin (a.s) “İnciliye” adıyla bilinen münacatta şöyle buyurmuştur: Senin izzetine yemin ederim, seni öyle bir sevgiyle sevdim ki tatlılığı kalbimde yerleşip kaldı ve nefsim onun yakınlığının müjdesiyle ünsiyet buldu.

İmam Zeynel Abidin (a.s) diğer bir münacatta şöyle buyurmuştur: Allahım! Bizi, sevgi fidanlarının kökleri sana yükselip kalp bahçesinin derinliklerine inen ve kalbi senin sevgin için atan kimselerden kıl.

Kudsi bir hadiste şöyle yazar: Ey İmran’ın oğlu (Musa) Beni sevdiğini sanıp da gecenin karanlığında uykuya dalan kişi yanılmıştır; seven birisi sevgilisiyle baş başa kalmak istemez mi?

6- Ariflerin Mertebesi.

Bu aşamadaki insanları ibadet ve kulluğa sevk eden etken, mabutlarının kemali ve onu (bu nedenle) ibadet edilmeğe ehil bulmalarıdır.

Ariflerin efendisi ve müminlerin emiri İmam Ali (a.s) şöyle buyurduğu gibi: Allahım, cehennem ateşinden korktuğum için veya cennet sevdası için sana kulluk etmedim. Ancak yalnızca seni kulluk edilmeğe ehil bulduğum için sana kulluk ettim.

7- Cennet Sevdası yahut Cehennem Korkusu İçin İbadet Edenlerin Mertebesi

Bu tür bir ibadetin ihlâsla bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Seyyid bin Tavus, Fazıl Mikdad, İbn Cemhur el-İhsaî ve Şehid-i Evvel’in de içinde bulunduğu âlimlerimizin bir kısmı bu tür bir ibadetin geçersiz olduğuna hükmetmişlerdir. Zira bu niyet, ihlâsla yani Allah rızasını gütmekle örtüşmüyor ve böyle bir niyetle ibadete başlayan kişi İlahi rızayı kazanmak için değil de yalnızca kendi yararı için bir kazanç sağlamak için veya bir tehlikeyi kendisinden uzaklaştırmak için bu ibadeti gerçekleştirmiştir.

Ancak doğru olan şu ki bu tür bir ibadet geçerlidir ve birçok ayet ve hadis de bunu doğruluyor. Örneğin Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Çalışanlar böylesi için çalışsınlar."[1]


[1]     Saffat, 61.

- - - - - - - - - -


[1]     Nahl, 18.

[2]     Maide, 54.

[3]     Kumeyl duasından.

Editör: Hasan Bedel