.
.

BOP ismiyle sık sık gündemimize giren, her işgal ve savaşın arka planında olduğunu düşündüğümüz gizemli proje çağımızda ABD ve Batılıların gerçekleştirmeye çalıştığı yenidünya düzeni projesinin de en önemli ayağı olduğunu hatırlatmak gerekir. Projenin sahipleri ve aktörlerin iddialarına göre bu proje, “Orta Doğu ve mücavir bölgeleri, Orta Asya ve Kuzey Afrika'yı kapsayan dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bu alanları küresel pazarlara açmayı ve Batı demokrasisi standartlarına ulaştırmayı ve bölgeyi bir tehdit ve terör bataklığı olmaktan çıkarmayı amaçlamaktadır.” Ancak bunun gerçekte böyle olmadığını, yani bunun bir geliştirme, büyütme ve yenileme olmadığını, aksine yeniden düzenleme ve yeniden dizayn etme olduğunu, İslam dünyasının küresel kapitalizme pazar olacak bir ekonomik yapıya kavuşması ve Batılı sisteme entegrasyonunu sağlamak olduğunu herkes anladı ve biliyor. Biliyor bilmesine ama, karşı koyma yerine bundan nasıl yararlanırız veya bunun getireceği tehditlerden (amiyane tabirle) nasıl yırtarız hesapları yaparak birçoğu projeye taraftar görünüp destek verdiğini bildiriyor!

BOP’un proje mimarları tarafından ülkeler nezdinde anlatılıp pazarlandığında çeşit çeşit süslü gerekçeler ileri sürülmüştür. “Teröre karşı mücadelede sineklerle değil sinekleri üreten bataklığı kurutmak, küresel terörizme karşı önlem, kökten dinci, şiddet yanlısı odakları önlemek, toplumları kasıp kavuran fakirliği ortadan kaldırmak, ülkeleri özgürlük ve gelişmişlik açısından kalkındırma vs..” gibi maddeler ile her ülkenin ve rejimin nabzına göre şerbet veriliyordu. Türkiye gibi emperyal kökü ve geçmişi olan bir ülke için de en cazibeli katılım gerekçesi ise şuydu; “Diğer ülkelere göre daha güçlü ve daha gelişmiş ülkeler bu projeye katıldıkları ve katkı sundukları takdirde aynı oranda kazançlı çıkacak, pastadan daha büyük pay alacaktır.”

Türklerin bu projeye katılmalarındaki düşüncenin temelinde (katılım savunmalarına bakılırsa) “karşı koyamadığın yıkıcı dalgaya binip ondan yararlanmalısın” kuralı yatıyordu. Eş başkanlık hediyesi ile de heyecan artırıp fiilen işin içine çekme planları yapılmış oldu. Orta Doğulu, Müslüman aynı zamanda güçlü gelişmiş bir ülkenin katılımını sağlamak da Batılıların vazgeçilmeziydi, aynı zamanda projenin bir engel ile karşılaşmayacağının da garantisiydi.

BOP Aslında Tarihi Kökleri Olan Bir Proje

BOP yeni bir girişim olarak görülse de temelleri Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve sonraki gelişmelere kadar dayanmaktadır. Proje çerçevesinde amaçlanan şeylere bakıldığında Büyük Orta Doğu Projesinin, geçmişi aslında daha da eskilere dayanan bir fikir olduğu söylenebilir.

Büyük güçlere göre, Orta Doğu' da yer alan bölgelerin bir bütün olarak görülmesi ve bu bölgede otoriteyi sağlayacak bir siyasal yapılanmanın gerçekleştirilmesi durumunda dünyanın tamamına yönelik emperyal hedefin büyük sınırlar içerisinde gerçekleşeceği anlamına gelmektedir.

İran, Anadolu, Mezopotamya ya da Mısır merkezli siyasal yapılanmalar daha büyük bir güç olmak için ortaya çıktıklarında, dünyanın jeopolitik merkezi olan Orta Doğu alanını daha büyük sınırlar çerçevesinde kendi kontrolleri altına almak istemişlerdir.

Tarihte tüm kadim milletler ve medeniyetler hep kendilerinin merkezinde yer aldıkları bir Orta Doğu hegemonya alanı oluşturmanın çabası içerisinde olmuşlardır.  Sümerler, Babiller, Persler, Memlûkler, Selçuklular ve de Osmanlılar aynı yoldan giderek, bütün bölgeye egemen olmak istediklerinde Orta Doğu alanını kendi denetimleri altına almak ve böylece büyük bir imparatorluk kurmak istemişlerdir. Orta Doğu alanında daha büyük bir Orta Doğu oluşturmaya yönelmişlerdir. Bölgeyi kendi kontrolleri altına alabilmek için böylesine bir projeyi kendi güvenlikleri açısından gerekli görmüşlerdir. 

GEL GELELİM BATININ BOP’UNA

İkinci dünya savaşında sömürgeci Batı devletleri Orta Doğuda nüfuz ve kontrol pozisyonunu iyice kaybettikten sonra bu bölgede Siyonistlerin devlet projesini biçilmiş bir kaftan olarak görmüşler. Böylece Batılı Devletlerin Orta Doğuda nüfuz ve hâkimiyetlerini geri kazanmak için aradıkları fırsat ayaklarına gelmişti ve bu fırsatı değerlendirmeyi düşünen Batılıların planını 1978’li yıllarda gerçekleşen İran İslam Devrimi altüst etmiştir. Yeni planlar yapılır yeni stratejiler geliştirilir, Batılılar ABD başkanı Bush’un ağzıyla bu uğurda her şeyi göze aldıklarını ilan ederler. Hatta İslam dünyasına karşı yeni bir haçlı seferi başlatmayı bile. Nitekim Batılılar için son yılların en belirleyici dış politikası Orta Doğu ve İsrail’in güvenliği olmuştur. Aksa Tufanı operasyonu ve Gazze savaşında İsrail’in Başbakanı Netanyahu’nun ABD’ye ve Avrupalılara seslenerek “Biz yenilirsek siz yenilirsiniz” dediği sözleri bu doğrultuda değerlendirmek lazım.

2004 yılı Haziranında G-8 Zirvesi’nde bu projenin temeli atıldığında Türkiye (Demokratik Ortak sıfatıyla) ve hedef ülkeler (Bölgesel Ortak sıfatıyla) davet edilmişlerdi. Bu davete Türkiye, Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn ve Cezayir olumlu yanıt vererek katılırken; bazı kaygılar nedeniyle, başta Mısır, Suudi Arabistan ve Tunus olmak üzere birkaç Arap ülkesi ise, mesafeli durmuş süreci bekleyeceklerini açıklamışlardı. Çünkü bu küçük ülkeler birkaç parçaya daha bölüneceklerinin kokusunu çoktan almışlardı bile.

28-29 Haziran 2004’te İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi’nin gündemine BOP da alınmak suretiyle kuruluş amacını yitiren ve varlığı sorgulanmakta olan NATO’nun yeni düşmanı olarak belirlenen küresel terörizmin üstüne daha fazla gidileceği ilan edilmiştir. Artık NATO bünyesinde alınacak bir kararla herhangi bir ülke "teröristleri koruyan ülkeler" listesine alınıp işgal edilebilecekti.

Zirve bitiminde yayınlanan bildiride Türkiye ile birlikte Yemen'e Ortadoğu'yu temsilen ve İtalya'ya G-8'i temsilen eş başkanlık verildiği anlaşılmaktadır. Oturum sonrasında bir basın toplantısı düzenleyen Başbakan Erdoğan, BOP’a sahip çıkarak, anılan projenin hedefini paylaştıklarını söylemiştir. Ayrıca ABD G-8 Zirvesi ile, arzu ettiği Batılı ülkeleri BOP’a ortak etmeyi başarmış, dünya kamuoyunu da buna inandırma yolunda epey yol kat etmiştir.

Ancak bölgenin tamamını kapsayan İslam coğrafyasında henüz yeterli kabulü sağlayamadığı bilinen bir gerçektir. Hatta son yıllarda Arap Baharı ve Irak ve Suriye’de patlak veren iç savaşın, Batılıların arzusu yönünde sonuçlanmaması ile birlikte bu projenin (geniş kapsamıyla) hüsrana uğradığını söyleyebiliriz. Bölgede bu günkü BOP algısı artık büyük bir tehdide dönüşmüş, savunanlar ise bölmekle parçalamakla suçlanmaktalar.  BOP’un dünyaya deklere edildiği ilk yıllarda projenin ortaklık ve eş başkanlığı ile övünenlerin sonraki yıllarda bunu bir daha ağızlarına almamasını hüsranın ve itibarsızlığın en önemli kanıtlarından biri olarak görebiliriz. Ortakların arasına giren kara kediler yüzünden büyük projeler, yerini artık oluşturulmak istenen butik ve dar bölge devletçiklerine bıraktığı da görülmesi gereken başka bir gerçektir. Kısacası dünyayı Ortadoğu ile BOP’luyan Batılıların gelinen süreç ve koşullarda hem hedef küçülttüklerini hem de uzun zamana yaydıklarını görmekteyiz. Bu proje BOP isminin yıpranıp itibarsızlaşması ve arka plan deşifreleri yüzünden ileri süreçte yeni bir isim ve proje ile önümüze gelirse hiç şaşırmayın.

ABD ve Batılı ortakların gelinen süreçte bölgeye hâkim direniş hilali engeline karşı devletler yerine artık örgütler ile çalışmaya yeltendiğini herkes biliyor. Kendilerine daha rahat alan açmak için Suriye’nin kuzeyinde terör örgütlerine ve ayrılıkçı Kürt unsurlara verdikleri aleni destek bunun açık kanıtıdır. Sonuçta Filistin işgalini ve işgalin devam ettiği süreçte yaşanan kıyım, savaş ve direnişi, BOP’dan bağımsız görmek Batılıları tanımamak ya da en hafif tabirle Batılıların entrikaları karşısında ihanete boyun eğmektir. Bundan sonra BOP’cuların işi daha da kolay olmayacak, gittikçe hedef küçülteceklerine şahitlik edeceğiz.

Bekleyip göreceğiz önümüzdeki süreçte işgalci, yağmacı ve emperyalist Batılıların yenidünya düzeni için saha artırması mı işleyecek yoksa dünyaya düzen vermek isteyenlere sahayı daraltan Direniş cephesinin özgürleştirme ve bağımsızlık planları mı?