.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Murat Bardakçı

TAM 41 sene olmuş...

25 Ağustos 1982’de ve belki de bu yazıyı okuduğunuz saatlerde, Üsküdar’daki Seyyid Ahmed Deresi Kabristanı’ndaki 15-20 kişilik bir cemaat, bir cenazeyi defnetmişti.

Baki Hoca’nın, yani Abdülbaki Gölpınarlı’nın naaşını... Cemaatin az olmasının sebebi, Hoca’nın vasiyeti idi.

“Hiç bekletmeyin, beni hemen toprağa verin, öyle üniversite, filânca yer, bilmem neresi diye dolaştırmayın, katafalk falan kat’iyyen istemem, ille de vefat ilânı verecekseniz her şey tamamlandıktan sonra verin” demişti ve oğlu Yüksel ağabey, babasının vasiyetini en ince ayrıntısına kadar yerine getirmişti.

Bilmeyenler için, Gölpınarlı’nın kim olduğunu kısaca anlatayım:

“Şarkiyat” ilminin ve tasavvuf tarihinin son üstadı idi. Boyunu fersah fersah geçen ve her biri bugün hâlâ tek kaynak olan yüz küsur cilt eser vermiş, Şark klâsiklerinden bir o kadar tercüme yapmış, meselâ Mevlânâ’nın bütün eserlerini Türkçe’ye çevirip şerhetmişti.

Mevlânâ ile Yunus Emre’nin Türkiye’de şimdi bu kadar yaygın şekilde bilinip okunmasını, Abdülbaki Hoca’ya borçluyuz...

ÇOK ‘ELVİS ÂLİMİ’ VAR AMA...

Gençlerimiz ve Batı’ya açık entelektüellerimiz yabancı starların, meselâ Elvis Presley’in bilmem kaçıncı ölüm yıldönümünü, Michael Jackson’un ruhunu hangi gün saat kaçta ve nasıl teslim ettiğini yahut Marilyn Monroe’nun hayranlarına kaç uyku ilâcı içtikten sonra veda ettiğini ayrıntıları ile bilirler ama mesele kendimize ait “Gerçek” şöhretlerimize ve âlimlerimize gelince çoğu maalesef tıntındır! Abdülbaki Hoca konusunda da vaziyet böyle! Hoca’yı vefatının otuz beşinci yıldönümünde yakınlarının haricinde acaba kim hatırlayıp hakkında bir-iki kelime edecek dersiniz? Bir bilim adamı düşünün:

Üniversite mezuniyet tezi olan ve 1931’de yayınlanan ilk eseri “Melâmilik ve Melâmîler” ile doktora tezi “Yunus Emre” konularında hâlâ tek kaynak olsun, bunu yine aşılamamış olan dünya kadar başka eseri takip etsin...

Bu şekilde bir “tek olma” şansı, herkese nasip değildir. Memlekette son zamanlarda tuhaf, âlim olduklarını zanneden ve işin fenası buna inanan, etrafları kendilerinden de tuhaf bir güruhla çevrilmiş “Ben Hazretleri” havasında dolaşan bazı zevat türedi...

‘BEN HAZRETLERİ’ GÜRUHU...

Bu zevatın ana sermayeleri, etraflarındaki cühelâ grubuna kendilerinin “kutub” olduğuna inandırma çabası ile Abdülbaki Hoca’nın “Pek de bir şey bilmediği, tasavvuftan anlamadığı, üstelik inancının da farklı olduğu” yolunda bol bol herzeler yumurtlamaktır. Ama kendi alanlarında en basit bir bilgiye ihtiyaç duydukları takdirde etraflarına belli etmeden “Bu konuda Gölpınarlı ne demiş?” diye Hoca’nın eserlerine müracaat ederler!

Hoca ile ilgili tuhaf bir mesele daha var: Şuna-buna, kalıcı tek bir eseri olmayan hocalara ve eşe-dosta bol bol “armağan kitabı” çıkartan Türk üniversiteleri, Gölpınarlı için böyle bir yayın yapmayı düşünmedi, belki de yapmak istemediler.

Abdülbaki Hoca’nın hatırasına tek bir armağan kitabı yayınlandı ama eseri bir Türk üniversitesi değil, rahmetli Prof. Şinasi Tekin ile Gönül Tekin’in öncülüğünde, Amerika’daki Harvard Üniversitesi çıkarttı. İlim, Şark dünyasında hoca-talebe münasebeti ile devam eder, meselâ Abdülbaki Hoca, Fuad Köprülü’nün en kıymetli öğrencilerindendir ve Göpınarlı’nın edebiyat sâhasında yetiştirdiği talebe arasında en başta gelen kişi de, geçen sene kaybettiğimiz büyük tarihçi Halil İnalcık’tır.

Abdülbaki Hoca ile haftanın dört günü onun son ânına kadar beraber olduğumuz ve çok şey öğrendiğim o güzel zamanları hasretle, Hoca’yı da rahmetle yâdediyorum...

Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul/Eyyüp Sultan/İhsaniye’deki evinde, çalışma odasında.

Abdülbaki Gölpınarı’nın cenazesi 25 Ağustos 1982, Seyyid Ahmed Deresi Şii Kabristanı

Abdülbaki Gölpınarlı'nın Ölüm Yıldönümü

Türk edebiyatının çınarlarından, Doğu kültürü üzerine analiz ve sentezleriyle tanınan, Divan edebiyatı, dinler, din felsefesi, tarikatlar hakkında 30'u aşkın yapıtı bulunan Abdülbaki Gölpınarlı, 34 yıl önce aramızdan ayrıldı. 82 yaşındayken vefat eden edebiyat tarihçisi Gölpınarlı Mevlana âşığı bir araştırmacı, bilgin ve çevirmendi.

"Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar" kitabının sunuş yazısında "....mezheplerin meydana gelişindeki dini, siyasi, içtimai sebepler, ferdi menfaatini körükleyen sömürgen siyasetin, son yüzyıllara kadar kurduğu mezhepler, hatta mezhep altında dinler; hem de uyanlarına 'koyun' demekten çekinmeyen, uyanlara, koyunluğu seve seve kabul ettiren dış ve yabancı sömürgenlerin koruduğu uydurma dinler." diyen Abdülbaki Gölpınarlı'yı Ehlibeyt Alimleri Derneği olarak saygıyla ve rahmetle anıyoruz.


Hayatı

Abdulbaki Gölpınarlı'nın cedleri Kafkas kökenli Vubh veya Ubıhlardır. Gazeteci olan babası Ahmed Agâh Efendi, Mevlevî idi. Gelenbevî İdâdîsinin son sınıfındayken babasını kaybetti. Tahsiline ara vererek çalışmaya başladı. İstanbul Vezneciler'de kitapçılıkla uğraştı. Çorum'un Alaca ilçesindeki Menbâ-i İrfân İptidâî Mektebinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. 1922’de İstanbul’a döndü, sınavla son sınıfına girdiği İstanbul Erkek Muallim Mektebi’ni, ardından da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü, Profesör Köprülüzâde Mehmet Fuat Bey'in nezaretinde hazırladığı Melâmilik ve Melâmiler adlı mezuniyet tezi ile bitirdi (1930). Edebiyat öğretmeni olarak Konya, Kayseri, Balıkesir, Kastamonu liseleriyle İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde çalıştı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Farsça okutmanlığı yaptı. Doktorasını verdikten sonra aynı fakültede Metinler Şerhi okuttu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İslam-Türk Tasavvuf Tarihi ve Edebiyatı dersleri verdi. 1945’te Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı davrandığı savıyla Tek Parti İdaresi tarafından tutuklandı; 10 ay hapis yattıktan sonra beraat etti ve yeniden görevine döndü. 1949’da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Adını 1931’de yayımladığı Melâmilik ve Melâmiler adlı yapıtıyla duyuran Gölpınarlı, Türkiyat Mecmuası, Şarkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası’nın yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde çok sayıda bilimsel makale yayımladı. İslam Ansiklopedisi ile Türk Ansiklopedisi’nin çeşitli maddelerini yazdı. Divan edebiyatını eleştirel olmaktan ziyade ideolojik bir yaklaşımla değerlendirdiği[kaynak belirtilmeli] Divan Edebiyatı Beyanındadır (1945) adlı kitabıyla büyük tartışmalara yol açtı.



Araştırmaları

Yunus Emre Divanı (1943-1948)
Fuzuli Divanı (1950)
Nedim Divanı (1951)
Mevlâna Celaleddin (1951)
Mevlânadan Sonra Mevlevilik (1953)
Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan (1957)
Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli (1963)
Alevi Bektaşi Nefesleri (1963)
100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar (1969)
100 Soruda Tasavvuf (1969)
Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin (1966)
Hurufilik Metinleri Kataloğu (1973)
Hayyam ve Rubaileri (1973)
Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979)
Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (1978)
Kur'an-ı Kerîm ve Meali (1955)
Nehc'ul Belağa