.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Merhum Ayetullah Saadetperver’in bir dostuna göndermiş olduğu mektup:

Dün gönlü yanık ve sevdalı bir kelebek ile aramda sohbet geçti. Yüreğime öyle bir ateş saldı ki halen yanmaktayım.

Bazen kalkıp güneş yüzlü sevgilisine yöneliyor ve onun etrafında dönüyordu. Kimi zaman da kendinden geçip yere düşüyordu. Nazarında sevgilisinden başka kimse yoktu. Yere düştükçe kendisini yeniden topluyor ve tekrar etrafında dönmeye başlıyordu.

Ona şöyle sordum: Ey sevdalı ve ciğeri yanık âşık! Bir kenara çekilmiş, sessiz sakindin; peki, şimdi ne oldu da böylesin?

Dedi: Maşukun cilvesi bizi bu hale getirdi.

Sordum: Maşukunun etrafında bu şekilde dönmenin nedeni nedir?

Dedi: Dost, bizim fenamızı istemektedir.

Sordum: Neden kendini bir defada ateşe atmıyorsun?

Dedi: Ne yapayım? Ben onu kendim için istiyorum; kendimi onun için değil.

Sordum: Bu hiç bir aşığa yakışır mı?

Dedi: Ne yapayım? Kendi güzelliğim ayağımı bağladı ve maşuk, ona varmam için bana yol vermedi.

Sordum: Niçin yere düşüyorsun?

Dedi: Bizde onu görmeye dayanacak güç yoktur. Her ne kadar onun etrafında dönüp, onu görmek için yalvarsam da beni kendinden uzaklaştırıyor; sineme vurarak “git” diyor. Git! Sen bu bezmin namahremisin; kendisini sevip isteyenlere buraya giriş izni yoktur.

Sordum: Yere düşüp, bir müddet öylece hareketsiz kaldığında ne oluyor?

Dedi: Her ne kadar namahrem olsam da, “Beni asla göremezsin” sözü bile bana huzur veriyor, sesini duymak kendimden geçiriyor.

Tur dağına vardığında “erini /bana kendini göster” de ve hemen geçme.

Sen dostun sesini duy, “len terani/asla göremezsin” cevabını değil.

Sordum: Seni bu şekilde kovmasına rağmen neden ondan el çekmiyorsun?

Dedi: Ah! Ah! Böyle pes etmek hiç aşığa yakışır mı?

Sordum: Neden günler seni uzlet köşesine çekmiş, ağzına suskunluk mührü vurmuş, hiç konuşmuyorsun?

Dedim: Yâre kavuşma arzusu bizi bu hale koydu. Dosta itiraz edip, şikâyet etmek olur mu? O bizim hicranımızı istiyor ve o ne isterse elbet güzeldir.

Dedim: Bana aşk dersi ver.

Dedi: Git! Benden ne istediğini biliyor musun? Bunu sen mumdan iste, bak nasıl da; akşamdan sabaha kadar ayakta durmakta, yanmakta ve kendisini eritip yok etmekte.

Senin kılıcınla can veren canan olur

Ancak seninle mest olan, saki olur

Senin aşkınla delirmeyen akıllı değildir

En akıllı senin aşkınla divane olur.

Gecenin geri kalanı bitmemişti ki onu kenara koydum. Bakışlarını tekrar geri dönüp mahbubuna yöneltti.

Sordum: Senin bu halin nedir?

Dedi: Dostla görüşme arzusu bizi bu hale düşürdü.

Güneş doğuyordu. Yine onu, bir köşeye yığılmış sakin bir halde dostu beklerken buldum. Lakin kanatları yanmış, yorgun, bitkin ve hasta bir haldeydi.

Kelebeğe sordum: Nedir seni gördüğüm bu hal?

Cılız bir sesle cevap verdi: Bizi kapısından kovdular, kahır değneğini başımıza vurup “git” dediler. Git, bu dergâha herkes giremez!

Onun bu haline acıdım.

İkindi vakti kanat ve tüyleri tamamen yanmıştı artık. Elimi ona sürdüğümde külden başka bir şey yoktu.

* * *

Bu yolda baş verip, yanıp kül olmak ilginç değil;

Asıl şaşılacak hala baş taşıyıp, yanmamaktır.

* * * 

عاشقان را سر شوریده به پیکر عجب است

دادن سر نه عجب داشتن سر عجب است.

* * * 

Mihrap TV'nin "Ayetullah Saadetperver Kimdir?" belgeselini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: 

https://www.mihrap.tv/ustat-saadetperver_i202.html