.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah’ın adını anarak abdest alan şahıs vücudunun tamamını temizlemiştir. Abdest üzerine alınan abdest ise iki abdest arasında yapılan günahların kefaretidir. Allah’ın adını anmaksızın alınan abdest ise yalnızca suyun ulaştığı yerleri temizler.

Resulullah’ın (s.a.a) bu buyruğunun hikmeti şu olabilir: (Abdest başlangıcında Bismillah diyerek) Allah’ı anmak bir nevi kalp temizliği yapmaktır ve insanın en önemli parçası olan kalp temizlendiğinde ise bütün parçaları temizlenmiştir.

Şehid-i Sani (r.a) şöyle buyurmuştur: Temizlik konusuna gelince; insan, bu konuda diğer insanların bakıp görebildiği uzuvlarını yıkayıp temizlemeği kendisine bir görev bilmelidir ve vücudunun bu bölgeleri dünyevi kirliliklerle kirlendiği için bu uzuvlarını temizlemelidir. Ancak bu temizlikle beraber Yüce Allah’ın nazargâhı (kulunun nazar ettiği uzvu) yani kalbini de temizlemelidir. Kuşkusuz Yüce Allah insanların dış görünümüne değil kalplerine bakar ve kalp insanın diğer organlarına hükmeden, bu uzuvların Allah’tan uzaklaşmak yönünde yapabilecekleri fiilleri engelleyebilen tek uzuvdur. Dolayısıyla temizlenmeği diğer tüm uzuvlardan daha çok hak ediyor. Bu açıklama gayet bir tembihtir.

Kul, ibadet amacıyla Allah’a yönelip dünyaya sırtını dönerek vücudunu temizlerken bu vücut temizliğinin Allah’a yönelmekle olan bağlantısını da düşünmelidir. Ahirete yönelirken dünya kirliliklerinden arınmak yönünde görevlendirilmiş olmamız boşuna değildir elbette. Abdest alırken yüzümüzü yıkamalıyız. Zira insan kalbinin yüzüyle Allah’a yöneliyor ve ayrıca insanı dünyaya yönlendiren birçok duyuyu içeren bir organ olduğu için dünyayı talep etmesine neden olan uzuvdur. Bu nedenle yıkanmalı ve bu bağların getirdiği kirliliklerden arınarak Allah’a yönelmelidir. Bu yıkanmaların sonunda ise insan gerçek temizliğe ulaşabilir. Böylece en büyük rükne (rükn-i a’zam) ulaşmış olacaktır.

Yüzün ardından direkt olarak dünyevi ve maddi işlerle uğraşan kolların yıkanması farz kılınmıştır.

Ardından başın mesh edilmesi farz kılınmıştır. Zira insanı dünyevi işlere yönlendiren ve duyuları uyararak dünyaya meyletmesini sağlayıp ahiretten uzaklaşmasına sebep olan düşünce gücü bu organdadır.

Son olarak ayakların mesh edilmesi farz kılınmıştır. Zira insan ayaklarıyla arzularının peşine gidiyor ve diğer uzuvlarda olduğu gibi ayaklarını dünyevi emelleri için bir araç olarak kullanır. Dolayısıyla insan bu uzuvlarını ibadet için kullanarak kazanacağı mutluluk ve ebedi saadete ortak etmelidir.

Misbâhu’ş-Şerîa kitabında İmam Cafer-i Sadık (a.s.)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Abdest almak isterken, Allah’ın rahmetine yönelircesine suya yönelmelisin. Yüce Allah suyu kendisine yaklaşılması, münacat ve kulluk edilmesi için bir vesile kılmıştır. Nasıl ki Allah’ın rahmeti günahları yıkayabiliyorsa, aynı şekilde sadece su zahiri necasetleri giderebilir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik”.[1]

Diğer bir yerde ise şöyle buyurmuştur:

“Her şeye sudan hayat sağladık”.[2]

Yüce Allah bütün dünyevi nimetleri su ile hayat ve varlık sahibi kıldığı gibi kendi fazlı ve rahmetiyle kalplerin hayatını kendi itaat ve ibadetine bağlı kılmıştır.

Suyun temizliğine, yumuşaklığına, bereketine ve bütün varlıklarda var olduğuna bakıp bunun üzerinde düşün. Allah’ın emrettiği şekilde bütün adabına uyarak, farzlarını ve sünnetlerini yerine getirerek uzuvlarını suyla yıka. Kuşkusuz bu komutların her biri insan için birçok yarar taşıyor ve bu kurallara uyanlar kısa zamanda faydalarından yararlanacaklardır.

Suyun bütün varlıklara karıştığına bakıp onun gibi insanların arasına karışmalısın ve herkese hak ettiği şekilde davranıp kendi benliğini unutmamalısın. Kısaca Resulullah’ın (s.a.a) buyruğuna mazhar olup su gibi olmalısın.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Has bir mümin, su gibidir.

Allah’a karşı olan tüm ibadetlerinde, suyun Allah’ın emriyle gökyüzünden inerken saf ve temiz olarak adlandırılışı gibi saf ve şaibesiz olmalısın, uzuvlarını suyla yıkayıp temizlediğin gibi kalbini takva ve yakin ile yıkayıp temizlemelisin.

Fazl bin Şazan, İlelkitabında İmam Rıza’nın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Kul, Allah’ın karşısına çıkarken temiz bir şekilde çıkabilmek, onun emirlerine uyduğunu gösterebilmek, bütün kirlilikler ve necasetlerden uzak olabilmek, vücut kırgınlığının giderilip zindelik kazanabilmek ve Allah’ın karşısına çıkarken gerekli kalp temizliğine sahip olabilmek için abdest almak insanlara farz kılındı.

Yüz, kollar, baş ve ayakların abdest için seçilmesinin sebebi şu ki: kul, Allah’ın huzuruna çıktığında abdest için seçilen uzuvlarını kullanır. Yüzünü secde için yere koyup Allah’a karşı huşu gösteriyor, Kollarını yukarı kaldırıp Allah’a dua ediyor ve arzularını ona sunuyor, Rükû ve secdelerinde başını kullanıyor, ayaklarını ise oturup kalkmak için kullanır.

[1]     Furkan, 48.

[2]     Enbiya, 30.