İslam; sevgi, muhabbet, meveddet, hoşgörü, ahlak, edep dinidir. İslam; kabalık, nefret, kin, kavga, savaş dini değildir. Buna en büyük kanıt olarak sevgi/meveddet ayetini gösterebiliriz. Çünkü Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.a) dinine ve kitabına karşılık bir değer olarak sadece ama sadece sevgi istemektedir. Elbette sevginin kimler vasıtasıyla gerçekleşeceğini de açıklamaktadır. İslamî ve Kur’anî sevgi ancak ve ancak Hz. Peygamberin (s.a.a) Ehli Beyti vesilesiyle gerçekleşebilir. Eğer insanlar ve Müslümanlar onlar gibi inanırlarsa, yaşarlarsa, ahlak sahibi olurlarsa her tarafta sevgi meydana gelecektir. Aksi takdirde eğer ümeyye oğulları gibi inanırlarsa, yaşarlarsa, ahlak sahibi olurlarsa sonuçta Daiş, el-Kaide, Taliban, Fetö, Cübbeli ve bunlara benzer kişiler olunacaktır. Dolayısıyla her tarafta nefret, kin, kaos, kargaşa, kavga, savaş meydana gelecektir.

Sevgiye ve hoşgörüye önem veren kardeşlerim! Dikkatli okuyun ve gözden hiçbir şeyi kaçırmayın.

Ehli Sünnet âlimlerinden Haskânî, sahabilerin meşhurlarından olan Enes b. Malik’in şöyle söylediğini nakletmiştir:

Allah’ın Resulü (s.a.a) Medine’ye gelince kimsesizlerin, fakirlerin, gariplerin temsil merkezi oldu. Hepsi onun huzuruna geliyorlardı. Ancak onlara verecek elinde yeterli bir varlığı yoktu. Ensar şöyle dedi:

“Bu, Allah’ın sizi kendisi vasıtasıyla hidayet ettiği kişidir. O kız kardeşinizin oğludur. Fakirler ve garipler onun huzuruna gitmektedirler, ancak onun elinde onlara verecek bir varlığı yoktur. Kendinize zarar vermeyecek şekilde mallarınızdan onun için toplayın, onları ona verin. O da onlarla kendisini temsilci kılan kişilere yardım etsin.” Onlar sekiz yüz dinar topladılar ve onun huzuruna gelip şöyle dediler:

“Ey Allah’ın Resulü! Sen bizim kız kardeşimizin oğlusun. Allah bizi senin vasıtanla hidayet etmiştir. Fakirler ve garipler senin huzuruna gelmektedirler. Senin elinde de onlara verecek bir varlığın yoktur. Mallarımızdan bir miktar toplamayı uygun gördük. Onları sana getirdik, sen de onlarla seni temsilci kılan kişilere yardım edersin.”

Onlar böyle derken “De ki: Ben buna karşılık akrabayı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum” (Şura/23) ayeti indi. Yani, imana ve Kur’an’a karşılık sizden herhangi bir karşılık ve rızık istemiyorum, ancak beni sevmenizi istiyorum, Ehli Beytimi ve akrabamı sevmenizi istiyorum, demektir.

İbn Abbas şöyle söylemiştir:

Medine halkından olan münafıkların kalplerinde bir sıkıntı oldu. Bu yüzden şöyle dediler: “Bizden Ehli Beytini sevmemizden ve ondan sonra onlara tabi olmamızdan başka bir şey istemiyor.” Sonra çıkıp gittiler. Hemen Cebrail indi ve onların söyledikleri şeyleri ona haber verdi. Bu nedenle Allah Teala “Yoksa Allah’a bir yalan uydurdu mu diyorlar?”  (Şura/24) ayetini indirdi. Yani, ayeti uydurdu mu diyorlar, demektir. Sonra o topluluk “Ey Allah’ın Resulü! Biz, bize söylediğin şeyler konusunda senin doğru söylediğine şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine “O (Allah) kullarından tevbeyi kabul eden kimsedir”  (Şura/25) ayeti indi.

{Şevâhidu’t-Tenzîl, 2/201 (836)}