İran'ın önde gelen el yazması uzmanı ve katalog yazarlarından Ayetullah Seyyid Ahmed Hüseynî Eşkeverî, verdiği röportajda Şiî el yazmaları hakkında önemli bilgiler verdi. 13. Havza Yılın Kitabı Festivali'nde “Yılın En İyi Katalog Yazarı” seçilen Ayetullah Eşkeverî, röportajında el yazması araştırmalarını değerlendirdi ve Müslüman, bilhassa Şiî âlimlerin arkalarında bıraktıkları paha biçilmez el yazması mirasını ihya etme ve bir araya getirme yöntemleri üzerine önemli tavsiyelerde bulundu.

Öncelikle ilmî faaliyet ve çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Necef'te doğdum. Medrese tahsilime haricî ders sathına kadar Necef'te devam ettim. Daha sonra bir alanda uzmanlaşmak gerektiğine inandığımdan medrese eğitimimi bırakarak kültürel faaliyetlere yöneldim ve yayın hayatına girdim.

Bununla birlikte bir medrese talebesinin haricî ders düzeyine kadar tahsiline devam etmesi, düzenli olarak derslerini takip etmesi gerektiğine inanıyorum. Daha sonra kendi seçtiği bir alanda uzmanlaşması gerekir. Bu vaizlik de olabilir edebiyat da, yazarlık da olabilir tarih de, kişinin kendine kalmış bir şeydir.

Şimdiye kadar üç yüz cilt kitabım yayımlandı. Bunlardan yetmiş cildi yazma eserler katalogudur; geriye kalanlar ise el yazması eserlerin tahkikli neşrinden ibarettir. Bütün bu eserler İslamî, bilhassa Şiî eserlerdir. Çalışmayı seçtiğim alan itibariyle el yazması eserler üzerinde durdum. Tahkiklerimde daima en iyi nüshayı seçmeye özen gösterdim. Bu titizliğim de beni katalogculuk alanına sevk etti. Şu an üç çalışmalarımı üç başlık altında yürütüyorum: Katalog yazarlığı, biyografi yazarlığı ve ilmî eserlerin tahkikli neşri.

Ben, insan yaptığı çalışmalarla bir alandaki bir boşluğu doldurmalı, diye düşünüyorum; gayesi sadece eser vermek olmamalı, bir ihtiyaca cevap vermeli. Ben de çalışmalarımda buna dikkat gösteriyorum.

Üç yüz cilt tutan kitaplarınızın tamamı İran'da mı yayımlandı?

Ben Arapça yazma taraftarıyım. Çünkü bizim kültürümüz dünyada gerektiği gibi tanınmıyor. Bunun bir nedeni de müderrislerin kitaplarını Farsça kaleme almalıdır. Hâlbuki Farsçanın uluslararası bir geçerliliği yok. Ben Arapça yazmaya gayret ediyorum. Bu sayede yayınlarım ilgi görüyor. Arapça yazarken de modern Arapçayı kullanıyorum, klasik Arapçayı değil.

El yazması eserlere ilgi duymanızdaki sebep nedir? Sizi bu alana sevk eden saik neydi?

Dediğim gibi insan ilmiyle bir ihtiyacı ortadan kaldırma gayretinde olmalıdır; kitap yayımlamak veya kendisinden söz ettirmek olmamalıdır amaç.

Çalışmaya başladığımda, yani bundan altmış yıl önce, yazma eserler kataloguna, yazma tanıtımlarına ihtiyaç olduğunu hissettim. Bir araştırmacı bir yazmaya ihtiyaç duyar da ona ulaşamazsa, nerede olduğunu dahi tespit edemezse, bibliyografik künyesi hakkında bilgisi olmazsa çalışamaz. Ben bu eksikleri gidermek için bu alanda çalışmaya başladım.

O dönemde benim bu çalışmam ilmî faaliyet sayılmıyordu, kabul görmüyordu. Buna rağmen çalışmaya başladım ve araştırmacıların ihtiyaçlarına cevap verecek çalışmalar yaptım.

Kitabınız 13. Havza Yılın Kitabı Festivali'nde ödüle layık görüldü. Kitabınızın ne gibi özellikleri var ve ilmî muhitlerde nasıl karşılandı?

Bugüne kadar Havza'dan ve İslamî İrşad ve Kültür Bakanlığı'ndan onun üzerinde ödül aldım. Bunlardan birisi de yılın katalog yazarı ödülü. Ben hazırladığım katalogda özet bilgiler veriyor, yurtdışında Şiî kültürün tanıtılmasını sağlıyorum. İzlediğim metot basit ama kapsayıcı bir metot. Katalogdan faydalanmak isteyenler için kitapları ve el yazmalarını iki kısma ayırdım. Birinci kısımda bizzat gördüğüm kitapları tanıttım, dolayısıyla bu bölümdeki açıklamalar daha yetkin. İkinci kısımdaysa el yazmalarını tanıttım.

Birinci kısmın ilk bölümünde verilen bilgiler genel bilgilerdir; müellif adı, kitabın kondisyonu, başı ve sonu. Bu bilgiler kitabın dışı hakkında verilmiş, tabiri caizse mühendislik bilgileridir. Böylelikle kullanıcı kitap hakkında derli toplu bilgilere ulaşabilmektedir.

Birinci kısmın ikinci bölümde ise İran'daki halk kütüphanelerinde bulunan el yazması eserleri tanıttım. Halk kütüphanelerini seçmemin nedeni, yazmaların kütüphanelerde kayıt altında olmasıdır; özel kütüphanelerde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Bu bölümde eserin müellifinden tutun yazmaya dair bütün özelliklerden söz edilir. Amaç, araştırmacının zihninde yazmaya dair bir tasvir oluşturabilmektir. Bu bölümde yazmalar kronolojik olarak sıralanır. Kısacası katalogu kullanan araştırmacı birkaç dakika içerisinde yazmayla ilgili genel bilgilere ulaşabilir.

İkinci kısımdaysa şahsen görmediğim kitapları diğer kataloglardaki bilgilere dayanarak tanıtmaya çalıştım. Tabii bu çalışmamız hâlâ devam etmektedir. Yayımladığım kitabı bir kenara koyup unutmam, üzerinde çalışmaya devam eder, eklemeler yaparım. Daha sonra imkânım olursa ikinci baskısını yayımlarım.

Kitabınızı hazırlarken üniversite kurumlarıyla görüş alışverişinde bulundunuz mu?

İran'daki araştırma merkezlerinde kitabım tanınıyor, ancak şöyle bir sorun var: Kitabım Arapça. Arapça olmasının sebebi ise yurtdışındaki ilgi. Çalışmalarım yurtdışında da ilgiyle karşılandı. Kitabın İran'da yayılmasının önünde bir engel vardı: Dağıtımcı. Kitabım yurtdışında, bilhassa kitap fuarlarında çok ilgi gördü.

Avrupa'ya ve oradaki üniversitelere birçok kez gittim. Şarkiyat alanında çalışanların bizim kaynaklarımıza çok ihtiyacı var. Kitabım Arapça olduğundan ve uluslararası kurallara uygun olduğundan oralarda kabul ve ilgi gördü.

Bu çalışmanızdan önce bu alanda yayımlanmış bir kitap var mı? Kitabınız alanında ilk mi?

Daha önce bu alanda iki kitap yayımlanmıştı. Biri Almanca, diğeri Türkçe. Her iki kitap da Arapçaya tercüme edildi. Fakat her iki kitapta da hatalar göze çarpar.

Her iki kitapta da İran kaynaklı yazmalar hakkında verilen bilgiler yetersizdir. Müellifler İran yazmalarına dolaylı yoldan ulaşabilmişlerdir. Bu yüzden de hatalı bilgiler ortaya çıkmıştır. Aslında bu açıdan, sahip olduğu özellikler açısından benim çalışmam özgün bir çalışma addedilir. Metodolojik olarak da kitabım sistemli ve düzenlidir.

Kitabınızı CD ortamına aktarmayı düşünüyor musunuz?

Evet, önemli bir kurum olan İslamî Mirası İhya Merkezi şu an bunun üzerinde çalışıyor. Bütün çalışmalarım CD ortamına aktarılacak inşallah.

İslamî ve İran kaynaklı yazma eser koleksiyonlarının ne kadarı bizim elimizde, ne kadarı yurtdışında? Yazma eserler açısından bizim şu anki durumumuz nedir?

Fransa, İngiltere, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri yazma eser koleksiyonu oluşturmaya çok erken başladılar ve kampanyalar yürüterek en güzel ve en fazla yazma esere kendilerinin sahip olduğunu ileri sürdüler. Reklam açısından bu onlar için önemlidir. Ancak ben sayısal olarak en fazla yazma eser koleksiyonuna sahip ülkenin İran olduğuna inanıyorum. Yine en güzel yazma eser katalogları da İran'dadır.

Bununla birlikte biz, hep Avrupa ülkelerini göz önüne alıyoruz; oysa mirasımızın önemli bir yekûnu bizim elimizdedir. Mirasımızı güzel ve doğru bir biçimde tanıtmayı başarabilirsek durum şimdikinden çok daha iyi olacaktır. Ülkemizde yaklaşık olarak yedi yüz cilt katalog yazılmış ve yayımlanmıştır; bu dünyada eşi benzeri olmayan bir şeydir.

Eserlerimizi doğru bir biçimde sunmalı, biraz da Farsça dışında uluslararası dillerde yayın yapmaya özen göstermeliyiz.

Tarihin bazı dönemlerinde, ezcümle Moğol istilası sırasında çok kıymetli yazma eserlerimizin bir kısmının yok olduğu, yakıldığı söyleniyor. Tarihsel açıdan bu söylenenler ne kadar doğrudur?

Kitapları, özellikle de âlimlerin hayat hikâyelerini içeren biyografileri okuduğumuzda bir ravinin veya âlimin ne kadar kitaba sahip olduğunu görürüz. Bu âlim ve raviler hakkında çok sayıda kitap yazılmıştır ancak bunların büyük bir kısmı bize ulaşmamıştır. Elbette kütüphanelerde yapılan araştırmalar sonucunda bu kitapların bir kısmı bulunmuştur ve bir kısmının ortaya çıkarılması ümit edilmektedir. Ancak büyük çoğunluğu günümüze ulaşmamıştır.

Biz yalnızca yazma eserlerin geçmişte başlarına gelen zararlardan söz etmemeliyiz; ne yazık ki bu geçmişte kalmış bir tehlike değildir, günümüzde de mevcuttur.

Ben Kirmanşah'da Al-i Aga adında bir kütüphane gördüm. Kütüphane yanmış, yazmaların neredeyse tamamı zarar görmüştü. Öte taraftan aileler de yazma eserleri doğru bir biçimde muhafaza etmediklerinden, hatta toprağa gömdüklerinden bizim zamanımızda da birçok yazma eser yok olmuştur.

Biz, öncelikle bizzat bizim yazma eserlere verdiğimiz zararların farkında olmalıyız. Başta özel koleksiyonlarda bulunan yazmalar olmak üzere bütün yazma eserleri iyi muhafaza etmeli ve yitip gitmelerini engellemek için mümkün olduğu takdirde fotoğraflamalıyız.

Kitabınızı ne kadar sürede yazdınız?

Benim çalışma saatlerim bellidir. Günlük düzenli bir programım var. Sabah namazından sonra çalışmaya başlarım. Bu kitabım, toplamda bazısı üç, bazısı yirmi beş satırdan oluşan otuz iki bin fişin bir araya gelmesiyle ortaya çıktı.

Ben bilgisayar kullanmıyorum, bilgisayarsız çalışılamayacağı genel kanısına rağmen ben bilgisayarın gerekli bir şey olduğuna inanmıyorum. Bütün fişleri kendi el yazımla yazdım.

Kitabın yedi yıl süren yazım sürecine dair hatıralarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Ben bütün hayatımı bu çalışmama ayırdım; hatta çalışma odamda, fişlerin ve kitapların yanında uyumaya alıştım. Çalışmak gerektiğine inanıyorum. İnsan ölüp gittiğinde müspet bir insan olarak anılmalıdır.

Kitabı yazarken mutlaka sorun yaşamış olmalısınız. Bahseder misiniz?

Ben herhangi bir sorunla karşılaşmadım, çünkü programımı yapmıştım. Yurtiçinde ve yurtdışında yayımlanan kitaplarda belli bir düzen izlenir. Benim sorunum daha çok fiziksel sorunlar; gözümden ameliyat oldum. Ameliyat beş saat sürdü. Hastanedeki iki uzman doktor bana ileride gözlerimin görme yetisini kaybedeceğini söyledi. Benim şu anki en büyük problemim bu. Güçlükle yazabiliyorum. Kâğıdı gözlerime iyice yaklaştırmam gerekiyor.

Ayrıca geçirdiğim trafik kazasında ayağım sakatlandı. Bunlar yaşlanmanın getirdiği sorunlar, çalışmanın verdiği sıkıntılar değil. Elhamdülillah! Genel anlamda herhangi bir sorunum yok.

Kitabınızı yayımlatmakta zorluk çektiniz mi? Çünkü İran'da bazen kitap yayımlatmak çok zor olabiliyor.

Başlangıçta birtakım sorunlar yaşadım. Ama şimdi herhangi bir sorun yok. Kitaplarımın yayını düzenli olarak devam ediyor. Yayıncım yayınevinin programına göre kitaplarımı yayımlıyor.

Tarihte ve günümüzde Avrupa ülkelerinin İslamî el yazmalarına yaklaşımı nasıl?

Biz İranlıların bir sorunu var: Biz dekora çok önem veriyoruz. Kendimiz hakkında mübalağada bulunuyoruz. Olduğumuz gibi değil de olmak istediğimiz gibi gösteriyoruz kendimizi.

Örneğin düzenlenen festivali ele alalım. Havza Yılın Kitabı Festivali'ne dokuz yüzü aşkın yazar başvuruda bulunmuş ancak jüri sadece yirmi kitabı ödüle değer bulmuştur.

Avrupalılar bizi küçük görmüyorlar, seçkin şahsiyetlerimizi övüyorlar, değerlerini biliyorlar. Avrupalıların bize bakışı müspettir.

Avrupalılar bizim gibi aceleci değiller. Şimdi bir beyefendi sekiz ciltlik bir kitap hazırlamış ve bunu bilgisayar klavyesinin bir tuşuna basarak yapmış! Avrupalılar böyle çalışmaz.

Batılılar ilmî bir metotla insanları ölçer biçerler ve bu konuda ince düşünürler. Mesela bir ansiklopedi çıkarmak istediklerinde her disiplin için bir editör atarlar. Bütün bir ansiklopedinin editörlüğü tek bir kişiye verilmez!

Bunları çalışmalarımızı küçümsemek için söylemiyorum; ancak ülkemizde yayımlanan ansiklopedilerin, kitapların ve dergilerin bir kısmı bilimsel anlamda muteber değildir.

Bizimle Avrupalılar arasındaki en önemli fark, onların işi ehline vermesidir. Oysa bizim ülkemizde hatıra binaen veya akrabalık bağları dolayısıyla araştırma merkezi, kurum açılabilmektedir. Kimi zaman kurumun başkanın kurumun çalışma alanına dair hiçbir uzmanlığı bulunmamaktadır.

İslamî Mirası İhya Kurumu'nda çalışmalar titizlikle ve düzenli bir biçimde yürütülüyor. Ben çalışmaların tamamına katıldım, muhtelif birimlerde tecrübelerim oldu ve sorunları ortadan kaldırmak için çabaladım.

Ben reklamı ve mübalağayı sevmiyorum, iş yapılması gerektiğine inanıyorum. İş düzgün bir biçimde yapılırsa bu en güzel reklam olur. Bunu hep söylerim. Çalışma arkadaşlarıma acelecilikten uzak durmalarını tavsiye ediyorum.

İslamî Mirası İhya Kurumu ne zamandır faaliyet gösteriyor?

16 yıl önce kuruldu.

Yurtiçindeki ve yurtdışındaki kurumlar arasında sizce hangisi İslamî miras açısından daha zengin?

Kesin bir değerlendirmede bulunabileceğimiz tam bir bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte yazma eserler açısından zengin kurumlara sahip ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Osmanlılar'ın dört yüz yıllık hilafet dönemleri olmuştur ve kültürel açıdan seçkin bir imparatorluktur. Büyük bir yazma koleksiyonuna sahipler. Türkiye'den sonra Mısır'daki Darü'l-Kütüp gelir.

İran içerisinde ise Meşhed'deki Asitane-i Kuds Kütüphanesi zengin bir koleksiyona sahiptir. Çok eski bir kütüphanedir, Şah Abbas'tan önce kurulmuştur. Milli Kütüphane, Meclis Kütüphanesi ve Ayetullah Maraşî Kütüphanesi de zengin kütüphanelerdir.

Müslüman olmayan ülkeler arasında Hindistan zengin bir yazma koleksiyonuna sahiptir. Fakat Hindistan'da yazmalar doğru bir biçimde muhafaza edilmemektedir; rutubet, kitap kurtları ve ilgisizlik yazma eserlerin yitip gitmesine sebep olmaktadır.

Avrupa'ya gelince; ben İtalya'daki Milano Kütüphanesi'ni görme fırsatı buldum. Gerçekten güzel bir kütüphane. Önemli bir koleksiyona sahiptir. Bu arada Vatikan Kütüphanesi de dikkat çekicidir. Londra'daki Britanya Kütüphanesi, Oxford Kütüphanesi ve Almanya kütüphaneleri de zengin kütüphanelerdir.

Ancak Moskova Kütüphanesi ayrıcalıklı ve önemli bir yere sahiptir. Çok da görkemli bir kütüphanedir. Eski Komünist yönetime rağmen muhafaza edilen mevcut koleksiyon oldukça değerlidir.

Genç neslin İslamî yazmalara ilgisini artırmak için neler yapılabilir?

Öncelikle genç araştırmacıların yazma eserlere ve kitaplara ulaşmasını kolaylaştırmak gerekir. Vatikan'a gittiğimde kütüphane müdürü ile birlikte yüz doksan altı yazmanın fotoğrafını çektik. Bizimle ilgilendiler ve kolaylık sağladılar. Fotoğrafladığımız yazmalar nevi şahsına münhasır yazmalardı. Ama Asitane-i Kuds Kütüphanesi'nde böylesi münhasır nüshalar araştırmacıların istifadesine sunulmamaktadır.

Biz İslamî Mirası İhya Kurumu'nda hiç sorun çıkarmadan bütün yazma eserleri araştırmacıların istifadesine sunuyoruz.

Mevcut durumda en büyük sorun bilgili kütüphane personeli yetiştirme meselesidir. İkinci sorun ise bütçe meselesi. Araştırmacıların ihtiyaç duydukları kaynaklardan istifade etmelerini kolaylaştırmak gerekir. Bu çok önemli bir meseledir.

Son olarak medrese talebelerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle Allah'ın rızasını kazanmaya çalışsınlar. İkincisi, talebe daima ders okumalıdır. Bunu unutmasınlar. Üçüncüsü, talebe, en düşük yaşam koşullarında, muhtaç olarak değil elbette, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde hayat sürdürmeyi kabul etmeli, kanaatkâr olmalıdır. Ben gerçek talebelik hayatına kavuşmak isteyen talebelere bunları tavsiye ediyorum.