.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Kızım! Dünya ve içinde bulunan her şey, iç yüzü ve batını bu yolculuğun sonunda ortaya çıkacak olan cehennemdir. Dünyanın ötesi ve maverası ise sonuna kadar, yine bu yolculuğun sonunda tabiat perdelerinden kurtulduktan sonra ortaya çıkacak olan cennet mertebeleridir. Dolayısıyla hem biz, hem siz, hem de herkes, ya cehennemin en dibine doğru hareket ediyoruzdur ya da cennete ve mele-i â’laya doğru.

Bir hadiste geçtiği üzere; bir gün yüce Peygamberimiz -salavatullahi aleyhi ve alih- sahabeleriyle oturuyorken ansızın korkunç bir ses duyulur. “Bu ses neydi?” diye sorulunca şöyle buyurur: “Cehennemin kenarından bir taş düştü ve yetmiş yıl sonra daha yeni, şu an cehennemin en dibine vardı.” Gönül ehli olanlar dediler ki: “o lahzada yetmiş yaşında olan bir kâfir ölmüştü ve cehennemin en dibine varmıştı.”[1]

Biz hepimiz bir sırat üzereyiz ve bu sırat ise cehennemin üzerinden geçmektedir.[2] Bunun batını ve iç yüzü, öteki âlemde ortaya çıkacaktır. Burada da her insanın kendine özgü bir sıratı vardır ve her daim seyir halindedir. Ya sonu cennet ve daha yücelere varan Sırat-ı Müstakim üzeredir ya da sağ veya sola sapmış, ama her ikisi de sonunda cehenneme varacak olan sapkın sırat üzere. Lakin bizler Mennan olan Rabbimizden Sırat-ı Müstakim’i niyaz ediyoruz:

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ[3]

“Kendilerine gazap olunmuş olanlar” bu sıratın bir tarafından yolunu sapıtmış olanlardır ve وَلاَ الضَّالِّينَyani “dalalette kalmışlar” öbür tarafından yoldan çıkanlardır. Bütün bu hakikatler ise Haşir Günü apaçık görülecektir. Bir rivayette[4]incelik, keskinlik ve zulmet sıfatlarıyla anılan Cehennem Sıratı, bu dünyadaki Sırat-ı Müstakim’in batınıdır. Nasıl ipince ve zulmani bir yoldur bu! Biz yolda kalmışlar için ne de zordur bu yoldan geçmek! Oysa bu yolda hiçbir sapma yaşamadan yürüyenler yani “biz üzerinden geçtiğimizde o (cehennem) sönüktü”[5] diyorlardı. Tabi herkes, bu sırat üzerinde nasıl ve ne düzeyde yol kat etmişse, o tarafta bu seyrin aynısı inikâs bulup yansıyacaktır.

Şeytanî ve yalan ümit ve gururları bir kenara at. Amellerini ve kendini tehzip ve terbiye etmek için gayret et. Zira göç, çok yakındır. Sen gaflet içerisindeyken geçirdiğin her gün, çok geçtir artık. Yeniden “Sen niye hazır değilsin?” diye sorma bana. Zira ne demişler: “Söyleyene değil, söylenene bak!”[6]

Ben her ne isem kendimceyim; diğer herkes de öyle. Herkesin cennet ve cehennemi, kendi amellerinin sonucudur. Ne ekmişsek, onu biçeriz!

İnsanın fıtrat ve hilkati, doğruluk ve iyilik üzeredir. Daima hayrı sevmek, insanın yapısında vardır. Bu yapıyı, biz kendimiz inhirafa sürükleriz; biz kendimiz hicapları yayar, biz kendimiz kendi ağımızı kendi elimizle öreriz.

Sırat üzere olan şu âşıkların hepsi
Hayat çeşmesini arar hepsi
Hak’tır istedikleri lakin bilmezler onu
Suyun içinde Fırat peşindedir hepsi

Dün gece, bana irfanî kitapların isimlerini sordun. Kızım! “hicap ve perdeleri kaldırmak için çalış; kitapları toplamak için değil!”[7] Haydi diyelim irfani ve felsefi kitapları çarşıdan eve ve bir yerden başka bir yere naklettin ya da kendi içini bir yığın laf ve ıstılah ambarına dönüştürdün ve bütün meclis ve mahfillerde çantanda ne varsa ortaya döktün de hazır bulunanları bilgi birikiminle kendine hayran bıraktın ve böylece şeytan ve şeytandan daha habis olan nefs-i emmarenin aldatmasına kandın ve sırtındaki yükü daha bir ağırlaştırarak iblisin oyununa geldin ve her meclisin süsü oluverdin ve sonuçta Allah muhafaza ilim ve irfan gururu yakana yapıştı ki kesin yapışacaktır; peki, şimdi sen bu yığınla yük sayesinde, hicapları daha bir çoğaltmış mı oldun yoksa hicapları azalttın mı?

Allah -azze ve celle- âlimler uyanık kalsınlar diye;

 مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ [8]

Ayet-i kerimesini nazil buyurmuş ve ilimleri üst üste yığmanın -bu, şer’i ilimler veya tevhid ilmi dahi olsa- hicapları azaltmadığı gibi bilakis çoğalttığını ve küçük hicapları daha büyük hicaplara dönüştürdüğünü bilsinler istemiştir. Ben sana ilim, irfan ve felsefeden uzak dur ve ömrünü cehaletle geçir demek de istemiyorum. Çünkü bu da bir sapmadır. Ben diyorum ki, gaye ve maksadın ilahi ve dost için olsun diye gayret et. Bunu arz edip sergileyeceksen de Allah için ve O’nun kullarını terbiye etmek için olsun; riya ve gösteriş için değil. Ki böyle olursa Allah muhafaza iğrenç kokularıyla cehennem ehlini rahatsız eden kötü âlimlerden olursun.[9]

O’nu bulanlar ve O’nun aşkını taşıyanların O’ndan başka gaye ve maksatları olmaz. Bu gaye ve maksatlarından dolayı da bütün amelleri ilahidir; savaşları, barışları, kılıç sallayıp savaşmaları ve aklına gelecek her şeyleri ilahidir.

ضربة علي يوم الخندق افضل من عبادة الثقلين[10]

Eğer ilahi maksat ve gaye gözetilmeyecekse, her ne kadar büyük fetihlerle de sonuçlansa beş kuruşluk bir değeri olmaz. Zannedilmesin ki evliyanın, bahusus Veliyyullahi’il a’zam’ın -aleyhi ve ala evladihi salavatullahi ve selamuh- makamları bu kadarcık olup burada son bulmaktadır. Kâlemin daha ileriye gitmeye cüreti yok, beyanın şerh etmeye takati yok! Biz hicaplara bürünmüş olanlar yine hicaplar içre bulunanlara ne diyebiliriz ki? Biz ne biliyoruz ki diyelim! Var olan şeyler dile gelecek gibi değil ve bizlerin varoluş ufuklarından çok yücelerde!

Ama olsun; belki sevgiliyi yâd etmek ve O’nu anmak, olur ki can ve gönüllerde bir iz bırakır, gerçi O’ndan hiçbir haber gelmese de! Tıpkı okuma yazması olmayan bir âşık gibi, sevgilinin mektubuna bakarız da; bu, sevgiliden gelmiş diye gönlümüzü hoş tutarız. Ya da tıpkı dili Farsça olup Arapça bilmeyen bir zavallının Kur’an okuması ve sırf O’ndandır diye lezzete gark olması misali. Okurken öyle bir hal el verir ki ona, Kur’an’ın i’rabı, edebi güzellikleri, belagat ve fesahati ile gönül eğlendiren bir edebiyat bilgininin aldığı tattan binlerce kez daha tatlı gelir. Bu hal, aynı şekilde Kur’an’ın akli ve irfanî problemleri üzerine düşünüp de sevgilinin kendisinden gafil kalan ve Kur’an’ı tıpkı felsefi ve irfanî bir kitabı mütalaa eder gibi okuyup, sözün sahibini değil de kitabın içeriğini önemseyen bir filozof ve arifin tattığından daha lezzetlidir.

[1]     İlmu’l Yakin, 2:1002; Müsned-i Ahmed, 2:371

[2]     İlmu’l Yakin, 2:967 “Sırat, cehennem üzerinde bir köprüdür ki yaratılmışlar onun üzerinden geçerler.”

[3]     Fatiha/6-7: “Bizleri dosdoğru yola hidayet et; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Kendilerine gazap olunmuşların ve dalalette kalmışların yoluna değil!”

[4]     Bkz. Biharu’l Envar, 8:64-71

[5]     İlmu’l Yakin, 2/971:جزنا وهي خامدة

[6]     Gureru’l Hikem ve Dureru’l Kelim, 1:394/11

[7]     Camî’nin bu beytinin tamamı:

Hicapları kaldırmak için çalış kitap toplamak için değil

Kitap toplamakla hicaplar kaldırılmaz

[8]     Cuma/5: “Kendilerine Tevrat yüklenenler, sonra da onunla amel etmeyenler, eşeğe benzerler ki koca koca kitaplar taşımada…”

[9]     Usul-u Kâfî, 1:44/1: Resulullah’den rivayet olunan şu hadise bir telmihtir: “وان اهل جهنم ليتاذون بريح العالم التارك لعلمه” Ateş ehli ilmini terk eden âlimlerin kokusundan rahatsız olurlar.”

[10]    Bihar’ul Envar, 39:1-2: “Ali’nin Hendek gününde -Amr b. Abduved’e- vurduğu tek bir darbe, ins-ü cinin bütün ibadetlerinden daha faziletlidir.”

Editör: Hasan Bedel