Amerikan tarihine dönüp baktığımızda Avrupa'da dışlanan canilerin Amerika kıtasına gidip orada Kızılderilileri katlederek Amerika'yı kurduklarını görüyoruz. Kuruluşundan bu yana Amerika'nın kirli geçmişi ve günümüzdeki kirli savaşları herkesçe malumdur. Bu bağlamda Kasım Süleymanî'nin ve Mehdi el Mühendis'in resmi görevlerde olmaları Amerika gibi akıl ve izandan uzak bir ülke için fark eden bir durum değildir.

Eski ABD Başkanları Trump'a göre diplomatik dili daha iyi kullanıyordu. (Elbette ABD başkanlarının birbirinden farkı yoktur) Kişilik olarak ele aldığımızda Trump tam anlamıyla psikopat, eskiden katledilen Kızılderililerin katilleri konumunda olan birisidir. Amerikan halkına da, dünyaya da saygısı olmayan biridir. Trump'ın düşündüğü tek şey para ve şöhrettir. Tanrısı paradır, tanrısı şöhrettir. Hem ABD'nin kuruluşuna baktığımızda, hem de bugün ABD'nin başkanı konumunda olan şahsa baktığımızda olaylara akıl ve mantık çerçevesinde bakmak mümkün olmuyor. Hal böyle olunca gün gelir Türkiye'ye de aynısını yapar. Ki yaptı da! Cumhurbaşkanı’ndan İçişleri Bakanı’na kadar herkes FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında Amerika olduğunu açık ve net bir şekilde söyledi.

Amerika yalnızca İran ya da direniş ekseniyle hesaplaşmıyor. Daha önce de belirttiğim gibi Amerika İran'a ne kadar düşmansa Türkiye'ye, Arabistan'a da o kadar düşmandır. Şuanda Arabistan Amerika'nın dostu ve sağmal ineği gibi görünüyor. Türkiye NATO'da Amerika'nın müttefiki gibi görünüyor. Fakat hepimiz biliyoruz ki, böyle değil. Çünkü Amerika'ya göre tüm dünya Amerika'nın olmalıdır! Bunu Hollywood filmlerinde de işlerler. Ancak öncelikleri vardır. Şuanda İran önceliklidir. Kasım Süleymanî, Mehdi el-Mühendis, Seyyid Hasan Nasrallah önceliklidir. Çünkü 1979'dan bu yana kırk yıllık bir süreçte Amerika, tarihinde hiç olmadık kadar yenilgi yaşadı. Kırk yıldır Amerika'nın oyunlarını bozan İran var. İran'ın etrafında direniş cephesi dediğimiz Afganistan'dan Filistin'e kadar bir kuşak söz konusu. Buna Amerikancılar "Şii Hilali" diyor. Biz buna "Direniş Hilali/Ekseni/Cephesi" diyoruz. Bunun içerisinde Sünni Filistinliler, Mısırlılar, Tunuslular, Cezayirliler, Suriyeliler, Iraklılar var. Bunu yalnızca Şiilikle hatta Müslümanlıkla sınırlamak doğru değildir. Bu direniş cephesi, Amerika'nın bölgede yıllardır süren sömürgeci politikasına karşı halkların uyanışıdır. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibiler Türkiye'de idam edildiler ama bunlar antiemperyalist insanlardı. Birileri "bunlar dinsizdi, imansızdı, mezhepsizdi" diyebilir. Ama emin olun onların o özgürlükçü ruhu, Amerikancı sözde Müslümanların şahsiyetlerinden daha değerlidir.

Amerika, bölgede sürekli yenilgiye uğradı. Kasım Süleymanî gibi özgürlükçü insanların direnişleriyle karşılaştılar. Sonra birileri kalkıp "Acaba Amerika ile İran perde arkasında görüşüyor mu?" diyor.

Çünkü Amerika Afganistan'da başarısız oldu, onların tabiriyle Afganistan İran'a kaldı. Amerika Irak'ı işgal etti; Irak İran'ın yanında yer aldı. Amerika Lübnan'da kendi adamlarını sokağa dökerek hükümet krizi oluşturmaya çalıştı. Ancak aksine direniş, güçlenerek çıktı. Suriye'de de kaybettiler. Yemen'de kaybettiler. "Nil'den Fırat'a Büyük İsrail" projesi bozuldu; İsrail kendini koruyabilmek için duvarlar örüyor, bu yenilgidir. İşte bu yenilgilerin onlara göre bir intikamı olması gerekir. Bizzat kendileri Kasım Süleymanî ve ekibinin 600 ABD askerini öldürdüğünü açıkladı. Kasım Süleymanî ve ekibi ABD askerlerine Ortadoğu'yu dar ettiler.

Amerika kaba bir ülkedir. Amerikan halkının savaş anlayışı da yaşam anlayışı da kabadır. Dünyada 100'e yakın üsleri vardır. 150 bin askeri ABD sınırları dışındadır. ABD sıcak savaş halindeymişçesine yaşıyor. Ama öte yandan İran, savaşı da sanat ile yapıyor. Hafız'ın divanı gibi...  Şiirle... Savaşı da siyaseti de şiir gibidir. Biz buna günümüz tabiriyle Asimetrik Savaş diyebiliriz. Asimetrik savaşta savaşın zamanı ve mekânı yoktur. Ve İran'ın cevabı da bu şekilde olacaktır. İran bugüne kadar hiçbir şeyi cevapsız bırakmadı. Hatta şuan Amerika’nın cevap verme durumunda olduğunu söyleyebiliriz.İran dini ve siyasi lideri Ayetulah Hamaney'in bir açıklaması vardı: "Artık vur kaç dönemi bitmiştir. Bizim siyasetimiz bundan sonra savunma siyaseti değil, tamamen Amerika'ya karşı stratejik saldırı pozisyonudur" diye.  O yüzden Amerika şuanda cevap verme durumundadır. Kasım Süleymanî ve Mehdi el-Mühendis'in şehadeti ABD'nin cevabıydı.

Düşünün ABD konsolosluğuna yüzlerce metre uzaklıktan kimse yanaşamazken -üstelik yeşil korunaklı bölgede- konsolosluğun duvarına Kasım Süleymanî'nin fotoğrafını yapıştırıp sonra da önünde selama duruldu! ABD bunu cevapsız bırakmazdı. Ama direniş cephesinin yaptığı karşısında Amerika'nın bu yaptığı korkakça bir cevaptı. Mertçe çıkıp ortada bir cevap verme durumu olmadı. Bundan daha ağırını yapsaydı anlayabilirdik. Çünkü ABD'ye o kadar büyük bir darbe vuruldu ki, ABD onun kuyruk acısıyla böyle ahmakça bir olayı yaptı. Saldırgan, haşin ve ahmakça bir cevaptı.

MEZHEPÇİLİK MESELESİ

Mezhepçi bakış ne demektir? Şu taraf Şii’dir, şu taraf Sünni’dir diye ayırım yapmaktır. Ortadoğu nüfusunun kaçta kaçı Şii’dir? Şii nüfus Yemen'in yüzde 2-3 civarındadır. (Birçokları Zeydiler Sünni’dir diyor. "Kimin sayısı daha çok?" konusuna gelince, Yemen'in Zeydilerini Sünni sayarlar) Lübnan'ın yarısı Sünni’dir. Filistin'in tamamı Sünni’dir. Suriye'nin neredeyse yüzde 80'i Sünni’dir. Irak'ın yüzde 40-45'i Sünni’dir. Afganistan ve Pakistan da aynı şekilde. Şiilerin toplam nüfusuna 300 milyon dediğimizde birileri abartıldığını düşünüyor. 300 milyon içinde yaşlıları, çocukları vs'yi çıkardığımızda, eli silah tutan sayının ABD ordusu kadar olmadığını biliyoruz. Böyle bir ortamda aklı olan mezhepçilik yapar mı? İran mezhepçilik yaparsa ırak halkını yanına alabilir mi? Yemen'i, Lübnan'ı, Suriye'yi yanına alabilir mi? Bunun imkânı yok.

Mezhepçi yaklaşımlar kalemşör ve klavye silahşörlerinin eliyle yapılıyor. Sahada mezhepçilik yoktur. Irak, Suriye, Yemen, Lübnan'da mezhepçilik yoktur. Ama Türkiye'de masa başında haber yapanlara bakıldığında olayların tamamen perde arkasında mezhepçilik yapıldığını görürsünüz. Bu mezhepçi yaklaşımları körüklemek tamamen İngiliz Şiiliği, Amerikan Sünniliğidir. Ortadoğu'nun yaşlanmış tilkisi İngiltere, başkenti Londra'nın hemen yanı başında Şiraziciler dediğimiz; gulat diye adlandırdıklarımızı oraya toplamış sürekli Ehl-i Sünnete hakaret ettiriyor. Tüm finansal desteğini sağlıyor! Diğer taraftan da bir grup Sünni adı altında ortaya çıkmıştır. Elbette biz onları Sünni olarak görmüyoruz. Hangi Sünni Işid'e, Boko Haram'a, Eşşebab'a, Taliban'a, el-Kaide'ye Sünni der?! Bunlar da Şii düşmanlığı yapıyor. Yani İngiltere ve ABD'nin oluşturduğu bu iki cephe birbirlerine küfrediyor. Bunu dışarıdan seyredenler medya, basın, yazı vs. aracılığıyla bunu körüklüyor. Bu şekilde bölge halkları arasında kin ve nefret tohumları ekip, elli yıl sonra bunun meyvesini almayı planlıyorlar.

FETÖ-ABD İLİŞKİSİ

Aynı eller Türkiye'de geçmişte bunu FETÖ eliyle yapıyordu. Bugün bir kısım sevinen isimlerin tamamı 17-25 Aralık öncesine kadar FETÖ hayranıydı. Bunların öğrencilikleri FETÖ ile geçmiştir. 17-25 FETÖ listesinde de bunların adını göremezsiniz. O listede cumhurbaşkanının adı var, ama onların adı yok! Yani Amerika'ya karşı olanların adı var. Doğru ya da yanlış orası ayrı. O listede olanların hiçbiri Şii düşmanlığı yapmıyor. Ama o listeyi hazırlayanlar İran düşmanlığı, Şii düşmanlığı yapıyor. İran'a, Şia’ya karşı olabilirler, kabul etmeyebilirler; ancak neden ABD'ye iğne battığı zaman bunlara çuvaldız batmış gibi feryat ediyorlar? Burası çok ilginç! ABD her yerde kan dökerken kimse bir şey demiyor. Ama ABD'nin burada varlığına son vermek için mücadele eden direniş cephesini bunlar kan dökücü olarak gösteriyor! Suriye ile ne güzel kardeştik, "Kardeş Suriye" diyorduk. Ne oldu bir anda Suriye düşman oldu? "Suriye'de Sünnileri öldürüyorlar" diyorlar. Suriye'dekiler önceden de Sünni değil miydi? Neden daha önceden de öldürülmüyorlardı o zaman? Alevi, Sünni, Arap, Kürt vb. beraberdiler. Ne oldu bir anda orada insanlar ölmeye başladı? Bir tarafta sözde "Suriye'nin Dostları’nın oraya girişi, dünyanın her yerinden teröristlerin oraya girişi ve diğer tarafta bunu engellemek için mücadele eden bir direniş cephesi. Bunların gözünde İsrail'in yayılmacı politikalarını engellemek için mücadele eden Hamas, Hizbullah düşmandır. Bunların tamamına yakınının göbek bağı İsrail ve ABD iledir. Sevinenlerin bir kısmı Vahabidir, Arabistan'ın uşağıdır. Bir kısmı İsrail uşağıdır. Bir kısmı tekfircidir. Talibancıdır, şucudur bucudur... Biz bunları Sünniden saymıyoruz. Görüştüğümüz Sünniler üzüntülerini dile getirdiler.

Kur'an'da Maide 51'de buyurulmuştur:

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları severse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez."

Yani bu ayet gereği ABD'nin, İsrail'in sevinciyle sevinen onlardandır. Allah bunları zalimler topluluğu olarak tanımlıyor ve onları hidayet etmeyeceğini buyuruyor.

Sonuç olarak Trump Süleymanî ve yanındakilerin şehadetinin gecikmiş bir adım olduğunu söylüyor. Bu adım sonrası da Trump'ı bir Netanyahu tebrik etti. Bir de bizim içimizdeki Netanyahu'lar! Rantisî şehit olduğunda da biz aynı tepkiyi verdik, Rabbanî de. Sünni veya Şii olması bizim için önemli değil. Bizim için önemli olan bölgemizi ABD ve İsrail'in fitnesinden koruyacak insan olmasıdır. Mezhebine, dinine bakmayız. Bu anlamda Şehit Rantisî, İmad Mugniyye, Kasım Süleymanî ve Mehdi el-Mühendis'i selamladığımız gibi, Nelson Mandela'yı, Che Guevara'yı, Fidel Castro'yu da selamlıyoruz. Bu şehadetten sonra direniş cephesi güçlenerek yoluna devam edecek.

Allah herkesi sevdiği ile haşretsin. Bizi Kasım Süleymanî ile onları ABD ile...