.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Üstat Muhammedî İştihardî

Berzahın Anlamı



Berzah kelimesi, aslında iki şey arasındaki engel veya vasıta anlamına gelir. İki şey ve iki konak arasında bulunan hususa "berzah" derler. Keza iki deniz arasında bulunan kara parçasına da "berzah" denir. Yine tatlı ve tuzlu su arasında bulunup bu ikisinin karışmasına engel olan sınırın adı da berzah'tır.

Burada, bu kitabın söz konusu ettiği berzahtan maksat, dünya ile ahiret arasında bulunan âlemdir ve her insanın ölümünden başlayıp kıyamet gününün vukuuna kadar devam etmektedir. Buna göre, şu anda berzah âlemi mevcuttur. Ölen kimseler bu âlemde bulunmaktadırlar. Başka bir deyişle; insan öldüğünde, onun bedeni ölür. Ama ruhu, bedeninden ayrı kalır ve canlıdır. Ruh cismin avarızından (araz, cisme arız olan bir şey) olmadığından dolayı, cismin ölmesiyle ölmez. Aksine "müstakil bir cevher"dir (bağımsız bir özdür) ki cismin yokluğunda da kendi kalıcılığını, varlığını sürdürebilmektedir. Keza cismin ölümünden sonra da "berzah" denen bir âlemde karar kılar ve gerçekte, görünmeyen bir şekilde kendi cismiyle irtibatı vardır.



Berzah Âleminin Görünümü



İnsan ruhu, dünya hayatının sona ermesiyle "latif bir cisimde" karar kılar ki, o cisim maddi cismin birçok arazlarından uzaktır. Buna "misâlî beden" veya "misâlî kalıp" derler. Ne tamamen mücerrettir, ne de sırf maddidir. Belki "berzahî tecerrüd" (berzaha has bir nevi mücerretlik)tir. (Örneğin: Suyun bir saksının içinde bulunmasıyla bir naylon poşetin içinde bulunmasının farklı olduğu gibi. İlki kalın bir cismin, ikincisi ise latif bir cismin içinde bulunmaktadır. Suyun, naylonun dışından görüldüğü gibi, bazıları da berzahî suretleri/şekilleri görebilirler.) Elbette madde âleminin zindanında esir olarak yaşayan bizler için bu konunun apaçık anlaşılması mümkün değildir; ama biraz da olsa anlaşılabilmesi için bilginler bu durumu uyku haline benzetmişlerdir.

Allame Meclisi’nin dediğine göre berzah âleminin uyku ve rüyaya benzetilmesi, birçok hadiste zikredilmiştir.

Her insan rüya âleminde, ruhunun, kalıbından yararlanarak bazen çok geniş ve güzel yerlere gittiğini, oralarda görkemli manzaralarla ve birçok nimetlerle karşılaştığını, onlardan istifade edip lezzet aldığını görmüştür. Bazen de tersine korkunç manzaralar görüp çok korkmuş, rahatsız olmuş ve bağırıp ağlayarak uykudan uyanmıştır.

Bu benzetmeye (rüya âlemi) dikkat edildiğinde, berzah âleminin görünümü, bir miktar daha kolay anlaşılır. İsminden de anlaşıldığı üzere “misali cisim”, bu bedenin benzeridir. Ama bu yoğun maddeli unsura sahip değildir. Belki nurani, maddeden ve bu âlemin bilinen unsurlarından soyut latif bir cisimdir.

Bazılarına göre: “Misalî kalıp” herkesin bedeninin bâtınında vardır ve sonuçta ölüm anında bedenden ayrılarak kendi “berzah” hayatına başlamış olur. Buna göre ruh, ölümden sonra "tenasuh" meydana gelmesin diye ayrı bir bedene intikal etmez. Belki, kendi batınında bulunan misâlî kalıbına intikal etmektedir.[1]

Hadislerde de “misâlî cisme” işaret edilmiştir. Bunlardan birinde; birisi İmam Cafer Sadık'a (a.s):

"Bazıları müminlerin ruhlarının, arşın etrafında bulunan yeşil renkli kuşların kursaklarında bulunduğuna inanıyorlar?" diye sorar. İmam da şöyle buyurur:

"Bu inanç doğru değildir. Mümin, Allah katında onların ruhlarını, kuşların kursaklarına koymasından daha kıymetlidir. Belki ruhları önceki bedenlerine benzer (bir) bedendedir." [2]

Yine İmam şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâlâ müminin ruhunu aldığı vakit onu dünyadaki “kalıbına” benzer bir kalıba yerleştirir."

Sonra İmam şöyle devam etti:

"Bu ruhlar, (berzah kalıbında) yiyip içerler, birisi onların (yanına) geldiğinde, onu dünyada olduğu şekliyle tanırlar." [3]

Bu hadislere göre, müminlerin berzah âlemindeki ruhları, berzah cennetinin bağlarında ve odalarındadırlar. Kâfirler ve mücrimlerin ruhları ise, berzah ateşi ve azabına müptela olmuşlardır ve Yemen'de bulunan Hadramevt'te, Berehut (Berehevt) denilen yerde dururlar. [4] Müminlerin ruhları ise Necef-i Eşref'te bulunan Dâru’s-Selâm'dadır.[ 5]


 

Kur'ân ve Hadislerde Berzah Âleminin Uykuya Benzetilmesi



Zümer Sûresi 42. âyette şöyle buyurulur:

"Allah, ölecekleri vakit onların canlarını alır. Ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir."

Bu ayet-i kerime açıkça ölüm ile uykunun aynı cinsten olduğunu beyan etmektedir. Allah Teâlâ, her iki durum (ölüm ve uyku)da da canı almaktadır. Şu farkla ki; Allah Teâlâ eceli erişen kimsenin ruhunu tutar. Eceli gelmeyenin ruhunu da uyandığında belirli bir vakte kadar salıverir.

Hadislerde de ölümün uykuya benzetilmesi, birçok yerde geçmiştir. Burada bir tanesini örnek olarak zikrediyoruz:

Birisi İmam Cevad’a (a.s): “Ölüm nedir?” diye sorduğunda, İmam cevap olarak şöyle buyurdu:

"Ölüm, her gece yaşadığın uyku gibidir. Ama şu farkla ki ölümün müddeti uzundur ve insan bu uykudan kıyamet gününde uyanacaktır. Rüya âleminde rüya gören insanlar, türlü sevinçler, dehşetler ve zorluklarla karşılaşırlar. Ölüm âleminde de böyledir ve insanın başına acı ve tatlı hadiselerin gelmesinin başlangıcı, işte bu ölümdür. Kendinizi ona hazırlayın." [6]

Elbette şu hususu da hatırlatmada yarar var: Berzah âlemi, âhiret ve kıyametle kıyaslandığında bir açıdan, bir çeşit uykudur. Ama dünya hayatına kıyasla, dünya hayatından daha geniş bir hayata sahiptir. Bu yüzden hadislerde şöyle geçer:

İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.


 
Kur'ân Açısından Berzah



Kur'ân-ı Kerim'de, üç yerde "berzah" kelimesi geçer. Bunlardan ikisinde (Furkan: 53 ve Rahman: 20) bu kelime, denizdeki tatlı ve tuzlu su arasında "perdeleyen ve engelleyen sınır" anlamındadır ve iki tür suyun birbirine karışmasını engellemektedir.

Fakat bir yerde (Mü’minûn: 100. âyette) berzah âlemini ifade etmektedir ve açıkça şöyle buyurulmaktadır:

"Onların önlerinde, diriltilip güne kadar bir berzah vardır."

Diyebiliriz ki; bu ayet ve birçok hadiste geçen berzah kelimesi, ölümden sonra, kıyamet gününe kadar olan berzah âlemi'ni ifade etmektedir.

Yukarıda zikredilen ayete ilave olarak Kur'ân-ı Kerim'de, berzah âlemiyle ilgili birçok ayet de vardır. Açıkça veya işaret yoluyla berzah âleminden söz edilmiştir. Burada birkaç ayeti zikredelim: Bir kısmı, salih kulların berzah âlemindeki mükâfatlarının beyanı hakkında, bir kısmı ise salih olmayanların berzah âlemindeki azapları hakkında açıklık getirmektedir.

1. Ayet:

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Aksine onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlar arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir." [7]

Bu ayetin bir benzeri de Bakara: 154’te zikredilmiştir.

2. Ayet:

(Âl-i Yasin’in mümini Habib-i Neccar zalimlerin eliyle şehadete eriştiğinde Allah tarafından) Ona: "Cennete gir" denildi. O da: "Keşke benim kavmim de bilseydi" dedi. "Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını." [8]

3. Ayet:

"Ateş; sabah-akşam, ona sunulurlar. Kıyamet saatinin kopacağı gün; Firavun'un etrafındakileri, azabın en şiddetli olanına sokun, (denecek)." [9]

Firavunun sunulduğu sabah ve akşam azabı, onların berzah azabıdır.

Nuh: 25’de ve Mümin: 11’de de berzah âlemi söz konusu edilmiştir.

4. Ayet:

"Sizden birinize ölüm gelip de: 'Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam' demezden önce, size rızk olarak verdiklerimizden infak edin." [10]

Bu ayette de kıyametten önce ve ölümden sonraki âleme, yani berzah âlemine işaret edilmiştir. Günahkârlar, (bu dünyaya) dönüp telafi etmeyi temenni ederler. Onlara cevap olarak, dönüşün olamayacağı bildirilmektedir. Bu ayetin devamında ve Müminun: 100. ayetinde de bu cevap zikredilmiştir.

Çok sayıdaki bu ayetlere ilave olarak; Kur'ân-ı Kerim'de ölüm hakkında “teveffi” (yani ruhun alınması ve tutulması, ölüm değil) tabiri olarak kullanmıştır.

Örnek olarak Zümer Sûresi 42. ayette şöyle geçer: "Allah canları ölüm anında alır." Bu tabir de cismin ölümünden sonra insan ruhunun canlı oluşunu beyan etmektedir.

5. Ayet:

"Bunlar (Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi), hataları dolayısıyla suda boğuldular. Sonra ateşe sokuldular. O vakit Allah’ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar." [11]

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Nuh’un (a.s) günahkâr kavmi, boğulduktan hemen sonra aralıksız cehennem ateşine girmişlerdir. Açıktır ki henüz kıyamet gününün cehennemi oluşmamıştır. Buna göre bu cehennemden maksat, berzah âleminin cehennemidir.
 

 

- - - - - - - - -


[1]- Bu bahsin açıklamasını, Peyâm-i Kur’ân adlı konulu tefsirden okuyabilirsiniz: c. 5, s. 461-465.

[2]- Furû-i Kâfî, c. 3, s. 244.

[3]- age, s. 245.

[4]- age, s. 244-246.

[5]- Bihâr, c. 6, s. 243.

[6]- Meânî’l-Ahbâr, İntişârât-ı İslâmî baskısı, s. 289.

[7]- Âl-i İmrân: 169-170

[8]- Yasin: 26-27

[9]- Mü’minun: 46

[10]- Münafikûn: 10

[11]- Nuh: 25