.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Resulullah'ın elinde büyüyen ve vefat edene değin de o hazretin yanından bir an dahi ayrılmayan “Benim ilim şehrimin kapısı” dediği Hz. Ali'den Ehl-i Sünnet kaynaklarının naklettiği hadis sayısı 537′dir.  Üstelik bunların da sadece elliye yakını sahih olarak kabul görmektedir.

Risâlet hanedanında yetişen Hz. Peygamber'in kızı, bütün dünya kadınlarının efendisi Hz. Fâtıma'dan nakledilen hadis sayısı 19. Evet, sadece on dokuz.

Risâlet bağının gülleri, Peygamber omzunda yetişen, cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den nakledilen hadis sayısı ise el parmaklarını aşmadığı halde, yaşta belki onlardan da küçük olan çocuk sahabî Abdullah b. Ömer'den nakledilen hadis sayısı 2630'dur.

Ehl-i Sünnet'te yazılan ilk hadis kitabı olma özelliğini taşıyan İmâm Mâlik'in “el-Muvatta” kitabında Hz. Ali'den hatta bir tane dahi hadis nakledilmemiştir.

Sahih-i Müslim gibi birinci derecede yer alan bir hadis kaynağında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den tek bir senetli hadis aktarılmamıştır. Hz. Fâtıma'dan ise sadece bir tane, evet sadece 1 tane hadis nakledilmiştir. 

Bütün bunlar birer tesadüf mü acaba? Yoksa “Sekaleyn” hadisinde geçen Ehl-i Beyt'e bağlanmak ve sarılmaktan maksat bu mu?

Hz. Resulullah'ın vefatından iki veya üç yıl önce (Hayber Savaşı'ndan sonra) Müslüman olan  Ebu Hureyre'den nakledilen hadis sayısı 5374′dür.

Kaldı ki Ebu Hureyre'nin hayatını yakından inceleyip çeşitli zamanlarda sergilediği tavırları, Muaviye gibi iktidar sahipleri ile olan özel ilişkilerini ve naklettiği bir çok rivayetinin muhtevasını dikkatlice inceleyen her aklı selim insanın yapacağı en asgari şey, bu rivayetlere en azından ihtiyatlı yaklaşmaktır.

O, bazı büyük peygamberler hakkında, naklettiği rivayetlerde -Buhari ve Müslim gibi bir çok muteber bilinen kaynakta nakledilmiş ve İmam Suyuti onu mütevatir hadisler silsilesinde zikretmektedir- açık bir şekilde Hz. Adem'i Allah'a isyan sayılan gerçek bir günah işlemekle, Hz. İbrahim'i (a.s) yalanlar söylemekle, Hz. Nuh'u haksız bir duada bulunmakla, Hz. Musa'yı Allah emretmediği halde bir insan öldürmekle suçlayarak, şefaat etme liyakatine sahip olmadıklarını onların dilinden naklediyor!! O diyor ki Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu (haşa):

“Ben kıyamet günü insanların efendisiyim. Biliyor musunuz bu nedendir? Allah kıyamet günü öncekileri bir evde sonrakileri de bir alanda toplar. O gün davetçi, onlara sesini duyurur. Göz onları -yayıldıkları- yerlere kadar görür. Güneş alçalır, insanların taşımaya güçleri yetmeyecek kadar bir gam sıkıntı sarar. İnsanların bazısı bazısına: “İçinde bulunduğumuz durumu ve başımıza geleni görmüyor musunuz?” “Size Rabbiniz katında şefaat edecek birisine bakmaz mısınız?” derler.

İnsanların bazısı, bazısına Adem'e gidin derler. Onlar da Adem'e gelirler: “Ey Adem! Sen insanların babasısın; Allah seni kendi elleriyle yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklerin sana secde etmesini emretti. Rabbinin katında bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz durumu ve başımıza geleni görmüyor musun?” derler. Adem der ki: “Rabbim bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, O ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiş ve ne de bundan sonra benzeri bir gazaba gelmeyecektir. O beni ağaçtan yemekten men etti, ben ona asi oldum ve o ağaçtan yedim.

Nuh'a gelirler: “Ey Nuh! Sen peygamberlerin (tufandan sonra) yere (dünyaya) gönderilen ilkisin. Allah seni çok şükreden biri olarak adlandırdı. Rabbinin katında bize şefaat et. İçinde bulunduğumuz durumu ve başımıza geleni görmüyor musun?” derler. (Nuh) der ki: “Rabbim bu gün öyle bir gazaba gelmiştir ki, o ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiş ve ne de bundan sonra böyle bir gazaba gelmeyecektir. Benim bir tek duam vardır, onu da kavmimin aleyhine yaptım. Nefsim, nefsim, İbrahim'e gidiniz.”

İbrahim'e gelirler, derler ki: “Sen Allah'ın nebisi ve yeryüzündeki dostusun. Rabbine bizim için şefaatte bulun. İçinde bulunduğumuz durumu ve başımıza geleni görmüyor musun?” derler. İbrahim onlara der ki: “Benim Rabbim, bu gün öyle bir gazaba gelmiştir ki, o ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiş ve ne de bundan sonra böyle bir gazaba gelmeyecektir. (Dünyada) söylemiş olduğu yalancıklarını zikreder. Nefsim, nefsim!… Benden başkasına didin, Musa'ya gidiniz.”

Musa'ya gelirler: “Ey Musa! Sen Allah'ın Resulü'sün; Allah seni risaletleri ile ve senle konuşmakla seni faziletli kıldı. Rabbine bizim için şefaatte bulun; içinde bulunduğumuz ve başımıza geleni görmüyor musun?” derler. Musa onlara der ki: “Rabbim, bu gün öyle bir gazaba gelmiş tir ki, O ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiş ve ne de bundan sonra böyle bir gazaba gelmeyecektir. Ben öldürülmesi emredilmeyen birisini öldürdüm. Nefsim, nefsim!… İsa'ya gidiniz.” İsa'ya giderler. Derler ki: “Ey İsa! Sen Allah'ın resulüsün; beşikteyken insanlara konuştun. Sen, O'ndan bir sözsün. Meryem'e o sözü ilka etti. Sen ondan bir “ruh”sun. Rabbine bizim için şefaatte bulun”. İsa (a.s) onlara der ki: “Rabbim, bugün öyle bir gazaba gelmiş tir ki, o ne bundan önce böyle bir gazaba gelmiş ve ne de bundan sonra böyle bir gazaba gelmeyecektir. (O hiç günahlarından söz etmedi.) Nefsim, nefsim!.. Benden başkasına gidin, Muhammed'e (s.a.a) gidiniz.”[1]

Bir diğer rivayetinde Resulullah'tan şöyle naklediyor Ebu Hureyre:

“Bir gece Hz. Süleyman şöyle dedi: Allah'a and olsun ki bu gece, 100 veya 99 eşimle ilişki de bulunacağım (!!) ki her biri Allah yolunda cihad edecek bir mücahid doğursun!” Yanında bulunan bir melek, ona dedi ki: “İnşaallah de!” Ama Süleyman (a.s) inşaallah demedi. Bu yüzden de o kadınlardan bir tanesi hariç hiç birisi hamile kalmadı; o da tam insan olmayan bir parça et doğurdu.” Ardından Resulullah şöyle ekledi:” Muhammed'in nefsini elinde tutan (Allah'a) and olsun ki eğer “İnşaallah” deseydi, her birisi Allah yolunda cihad edecek bir savaşçı doğururdu.”[2]

Ebu Hureyre'nin Allah Resulü'nden (s.a.a) bir diğer rivayeti ise şöyledir:

“Ölüm meleği (Azrail), (Allah tarafından) Musa'nın yanına gönderildi (ki onun canını alsın. Musa (bu durumu sezince) tokat atarak onun gözünü kör etti. Azrail (a.s) Rabbine dönerek, “Beni öyle bir kulun yanına göndermişsin ki, ölmek istemiyor” dedi. Allah gözünü ona iade etti ve şöyle buyurdu: “Dön ve ona de ki, elini bir sığırın sırtına koysun; elini altında yer ala her kıla karşılık bir yıl ömrünü uzatacağım. (Azrail dönüp bunu Musa'ya söyleyince, şöyle dedi: “Ey Rabbim, bütün bunların ardından ne olacak? Cevap geldi: “Ölüm!” İşte o zaman “O halde şimdi istiyorum ölümümü” dedi ve Allah'tan kendisini Beytu'l Mukaddes'e yaklaştırıp orada canının alınmasını istedi… O zamana kadar, Azrail canları açık bir şekilde almaya geliyordu. Ama Musa'ya gelip de tokat yiyerek kör olduktan sonra artık gizli bir şekilde (canları almaya) gelmeğe başladı!!”[3]

Yine şöyle rivayet eder Ebu Hureyre Allah'ın Resulü'nden:

“Musa (a.s) oldukça hayalı ve mahcup birisiydi; öyle ki bedenini kimsenin göremeyeceği şekilde örterdi. Bilahare Ben-i İsrail'den bazıları bu durumdan istifadeyle ona eziyet maksadıyla şöyle dediler: “Mutlaka o (Musa), bunu cildinde, baras olduğu veya fıtık-hadım olduğu için yapıyor.” Allah-u Teala Musa'yı ona isnat ettikleri bu ithamdan kurtarmak istedi. Bir gün Musa, tek başına bir yerde elbiselerini çıkarıp taşın üzerine koydu ve gusül etmeğe başladı. Gusülde bittikten sonra, elbisesini almaya geldiğinde, taş elbiseyi alarak kaçmaya başladı. Musa asasını alarak taşın peşine düştü. O taşı kovalarken “Ey taş elbisemi geri ver! Ey taş elbisemi geri ver!” diye sesleniyordu. Bu esnada Musa, aniden Ben-i İsrail'in ileri gelenlerinden bir grubun yanına vardı. Onlar çıplak bedenle Musa'yla karşılaşınca, onu Allah'ın yarattığı en güzel şekilde gördüler (ve hiçbir kusurunun olmadığını anladılar). Böylece Allah, onu Ben-i İsrail'in ithamından kurtarmış oldu. İşte orada taş durdu ve Musa elbiselerini alıp giydi. Ardından (o kızgınlık haliyle) asasıyla taşa vurmaya başladı. Allah'a and olsun ki taşın üzerine üç, dört veya beş darbe izi belli oluyordu!! İşte Allah-u Teala'nın Kur'an'da “Ey iman edenler! Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın ki Allah onu onların söylediği ithamdan uzaklaştırdı ve O (Musa) Allah indinde şeref ve haysiyet sahibiydi” ayetinde bunu demek istiyor!!”[4]

Ve bilahare şöyle rivayet ediyor:

“Bir karınca, peygamberlerden birisinin ayağını ısırdı. O peygamber de (öyle bir) rahatsız oldu ki emrederek karıncaların yuvasını tümden yaktırdı!! Bu sırada Allah-u Teala ona şöyle vahyetti: “Ayağını bir karınca ısırdı diye, Allah'ı tesbih eden bir ümmeti mi yakıyorsun?!”[5]

Tirmizi'nin nakline göre bu Peygamber Hz. Musa idi!!!

Ebu Hureyre'nin Mekke'de Ekke'nin patatesleri için Allah Resulü'nden naklettiği hadis de oldukça ilginçtir. Bunlar, Ebu Hureyre'nin naklettiği binlerce hadisten yalnızca dikkat çeken birkaç örnekti. Yorumu siz değerli okurlarımıza bırakıyoruz.

[1] (Sahih-i Buhari, C.6, Beni İsrail suresinin tefsiri, Sahih-i Müslim, C.1, Kitab-ül İman, Mütevatir Hadisler (Suyuti), 111. Hadis)

[2] (Sahih-i Buhari, C.4, Ciha Kitabı, Cihad için evlat isteyen Babı, (Sahih-i Müslim, C.5, Kitab-ül İman, Bab-ül İstişna)

[3] (Sahih-i Buhari, C.2, Cenazeler Kitabı, Mukaddes Yerde Gömülmeği İsteyen Kimse Babı, Sahih-i Müslim, C.7, Musa'nın Faziletleri Babı, Müsned-i ahmed b. Hanbel, C.2, S.533, Müstedrek-üs Sahihayn, C.2, S.578)

[4] (Sahih-i Buhari, C.1, Gusül Kitabı, Yalnız Bir Yerde çıplak Gusledenin Babı, Sahih-i Müslim, C.1, Yalnız Bir Yerde çıplak Gusletmenin Cevazı Babı)

[5] (Sahih-i Buhari, C.4, Cihad ve Seyr Kitabı, Sahih-i Müslim, C.7, Canlıları Yakma Kitabı, Karıncanın yakılmasından Nehy Babı, İrşad-üs Sari, C.6, 114, Feth-ül Bari, C.7, S.168)