Yalnızdır Hüseyn'im ateş çölünde;
Cellatlar toplanmış, kılıçları vicdandan uzak ellerinde.
Sevinir soysuz süfyaniler, kahkahalar yüzlerinde;
Bataklığa saplanır Ümmet düşer imamın gözlerinde.

Döner Ebelfez, mest olur Hüseyn'in etrafında;
Ali Asgar susuz, ağlamaz her şeyin farkında.
Oklar düşer bir bir, merhametten uzak Yezid safında;
Hûr olan hûrler gelir, aşk ile hak tarafında.

Susuz kalır Hüseyn'im Fırat nehrinde;
Zeyneb'in feryadı düşer çöle, hüznü kalbinde.
İner melekler, kanatları kan renginde;
Gelir Peygamber şehadet şerbeti elinde.


Kerbela Çölü'nden biri koku yayılır Cennet bahçelerine;
"Gelen Hüseyn'nin kokusudur" kanlı, tozlu gömleğiyle.
Feryad-ı figan kopar aleme;
Düşer Ateş geride kalanların sessizliğiyle.

Şehit düşer Hüseyn'im Kerbela'da;
Söz veren yiğitler ile, hak-batıl arasında; hak tarafında.
Sözünden dönenler satarlar kendilerini, Muaviye'nin yeşil sarayında;
Gözlerden yaşlar düşer, timsah misali; soysuz ayyaşın gözyaşlarında.