Yetim kime denir? Babası olmayana, velisi olmayana, bir sığınağı olmayana, dayanacak ve nazı geçecek bir büyüğü olmayana...

Yetim bir çocuğun sürekli kalbinde bir boşluk vardır. O boşluğu kimse dolduramaz. Sahip çıkanı olmaz yetimin; olsa da bir yere kadar sahip çıkar. En ufak hatasında itilir bir köşeye. Kimsesi olmadığı, sahip çıkanı olmadığı için etraftaki insanlar istedikleri her şeyi yapma cesaretini bulurlar. Eğer bu yetim çocuk bir de kötü insanların arasına düştüyse o zaman vay haline. Ezerler de ezerler.

Zordur yetim olmak. Bu yüzden İmam Ali (a.s) yetim çocuklara ayrı bir ilgi ve muhabbet gösterirdi. Giderdi yetim çocukların başını okşardı; muhabbet gösterirdi. Yalnızlıklarını telafi etmek için onlarla oturur yemek yerdi. Dayanamazdı yetim bir çocuğun ağlamasına; o da oturur onunla beraber ağlardı. Silerdi yetimin gözlerindeki yaşları. Bu yüzden Kûfe sokaklarında yetimler babası derlerdi İmam Ali’ye! İmam Ali (a.s) şehit edildiğinde Kûfe’deki bütün yetimler ağlamaya başlamıştı, biz asıl şimdi yetim kaldık diye. Çünkü Peygamber Efendimiz buyurmuştu İmam Ali’ye “Ey Ali! Ben ve sen bu ümmetin iki babasıyız.” Babaydı İmam Ali (a.s) yetimlere…

Bu yüzden hem Peygamber Efendimiz hem de İmam Ali, bu ümmete yetimlerle ilgili birçok nasihatte bulunmuşlardır.

Peygamber Efendimiz buyurmuş:

“اِنّ الیَتیمَ اِذا بَكی اِهتَزَّ لِبُكائِهِ عَرشُ الرَّحمنِ”

“Bir yetim ağladığında Allah’ın arşı titrer.” 

“خیرُبُیوتِكُم بَیتٌ فیهِ یَتیمٌ مُكَرَّمٌ”

“Sizin en hayırlı eviniz, içinde bir yetimi saygın kıldığınız evdir.”

İmam Ali (a.s):

“مِنْ أفضَلِ البِرِّبِرُّ الأَیتامِ”

“En faziletli iyilik, yetimlere yapılan iyiliktir.”

Evet, yetimlere nasıl davranılması gerektiği hususunda bunun gibi daha birçok hadis vardır. Bu da bizlere yetimlere nasıl davranmamız gerektiğini, onlara mihriban ve sıcak yaklaşmamızı, bazı hataları da olsa diğerlerine göre onlara daha toleranslı olmamızı anlatmaktadır.

  

Yetim bazen bir şahıs olur, bazen de bir toplum yetim olur. Bir toplum nasıl yetim olabilir? Bunu 12 İmamlar (a.s) bizlere anlatmaktadır. İmam Hasan Askeri (a.s) babaları kanalıyla Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Babasını kaybedip de yetim kalanın yetimliğinden daha zor durumda olan Masum İmamını kaybeden kişinin durumudur. Ona ulaşmaya imkânı yoktur, dini konularda karşılaştığı sorunlar karşısında ne yapacağını bilmemektedir. Bilin ki bizim yolumuzdan gidenlerden kim ilmimize âlim olursa yolumuza cahil olan ve bizi görmekten mahrum olan taraftarımızı elinin altındaki yetim gibi görsün.”[1]

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)’yı, Ehlibeyti ve 12 İmamlar’ı sevip, onların yolunda olan, ama sürekli zulüm altında kalan, zulme uğradıkları için Ehlibeytin yolunu öğrenmekten mahrum kalan, 12 İmamlar’ın yolunu baskı altında olduklarından sineden sineye aktararak devam ettirme durumunda olan ve…

İşte bunlar da Ehlibeytin yetimleridirler. Anadolu topraklarında yaşayan Aleviler, Ehlibeyt’in yetimleridirler. Tarih boyunca baskı ve zulümden dolayı Ehlibeyt’in, 12 İmamlar’ın yolunu nice zorluklarla devam ettirerek bugünlere kadar getiren bir toplumdur Aleviler. Bir araya gelmeleri, toplanmaları hep korku içinde olmuştur. 12 Hizmetlere bakın! Bu 12 hizmetten birisi bekçidir. Bekçinin görevi nedir? Dışarıdan gelecek bir zararı önceden haber vermektir.

Tarih boyunca türlü türlü iftiralara maruz kalan Alevi toplumu sürekli hor görülmüştür. Bu hor görülme ne yazık ki bazen dostlar tarafından da olmuştur. Zaten en acısı da bu değil midir? Pirsultan’ın dediği gibi yabancının attığı taş değil, dostun attığı gül yaraladı beni. Bazen Ehlibeyt’in yolundan gittiğini söyleyen bazı kesimler tarafından da hor görülmüştür Alevi. Necef’te, Kerbela’da, Horasan’da yaşayan büyük Alevi âlimleri, üstatları ve müçtehitleri, Anadolu topraklarında yaşayan Alevilere, tarih boyunca baskı ve zulüm altında olduklarından dolayı Ehlibeyt’in yetimleri tabirini kullanırlar.

Evet, bizler tarih boyunca Kerbela’dan, Necef’ten uzak kaldık. Şiirlerimizde, deyişlerimizde Kerbela’yı, Necef’i dillendirdik; ama Kerbela çölünde yatan İmam Hüseyin’i ziyarete gitmedik. Necef’te yatan İmam Ali’nin türbesini ziyarete gitmedik; gidemedik. Karanlık bir tünelden çıkmıştık, elimizden tutan olmadı, yol gösteren olmadı. Bu yüzden 12 İmamlar’ın tabiriyle biz Aleviler, Ehlibeyt’in yetimleri değil miyiz? Peygamber Efendimizin yolundan gittiğini söyleyenler, Peygamber (s.a.a)’in dediği gibi bu yetimlere Mihriban davranıyor musunuz?! Ehlibeytin yolundan gittiğini söyleyenler, 12 İmamlar’ın dediği gibi bu yetimlere Mihriban davranıyor musunuz?! Yoksa sizler de taş yerine gül atarak mı yaraladınız bu yetimleri? İnancını sorguladınız, acaba dediniz içinizden. Müslümanlığın içinde mi dışında mı diye tartıştınız. Hâlbuki bilemediniz Alevilerin, Peygamber’e, Ehlibeyt’e ve 12 İmamlara nasıl âşık olduklarını. “Kerbela” “Ya Hüseyin!” dendiğinde gözlerinden süzülen yaşları, titreyen dudaklarını görmediniz. Yanıyordu içleri Ehlibeytin başına gelen musibetlere ve sıkıntılara; çünkü Ehlibeyt’in çektiği o sıkıntıların bir damlasını da olsa çekmişti Aleviler bu topraklarda.

Velhasıl, her şeye rağmen bu güne kadar geldi Aleviler. Yılmadılar, yorulmadılar, bıkmadılar; bundan sonra da bu yolda olmaktan yorulmadan, bıkmadan devam edecekler. Pir Sultan’ın dediği gibi;

“Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan.”