Sayın Hilal Kaplan:
 

Dinler tarihi ve İslam tarihi boyunca dini kavramlar etrafında toplanan insanlar hep iki dine göre yaşadılar ve bugün de bu iki dine göre yaşamaktadırlar. Bu dinlerden bir tanesi "İNDİRİLEN DİN" diğeri ise "uydurulan din"dir. Uydurulan dinin mensupları İNDİRİLEN DİNİN mensupları ve inançları hakkında İlahi kriterlerle uyuşmayan bir çok şeyi bugüne kadar dile getirmişler ve hepsinde de cevaplarını almış, susmuşlardır.
 

İslam tarihi b oyunca olaylara, kişilere ve İlahi değerlere Kuran ve sahih kaynaklar ile değil de mezhepçilik ruhu ile bakanlar Müslümanlar içerisinde daima kutuplaşmalara, hakkın batıl ile örtbas edilmesine, milyonların hak diye batıla, hurafelere inanmalarına sebep olmuşlardır.
 

Mezhepçi zihniyetin inanç kavramlarına şekil kazandıran ve bin yılı aşkın bir zamandır sahih diye kucaklayarak, bağırlarına bastıkları ve Hz. Peygamber efendimiz ve Enbiya hakkında israiliyyat ile dopdolu olan Buhariye sahih unvanında sahip çıktıkları ve yine İslam'a karşı babası ile birlikte yirmi bir yıl savaşan, savaşmakla kalmayıp şirk ordusunun komutanlığını yapan ve Mekke fethinde "Müellefet-ül Kulub" sınıfına giren kişi ve kişileri mümin kabul ettikleri sürece durum pek değişmeyecektir.
 

Hedef şaşırtmak için her hangi bir konu hakkında var olan binlerce hadis içerisinden tevil ve tefsire ihtiyaç olan bir hadisi şia kaynaklarından naklederek suyu bulandırmaya çalışmanız bizlere çakal ve kuzunun olayını hatırlattı.


Kaleme aldığınız niteliksiz, safsata ve iftiralarla dolu iki köşe yazınızın binlercesi İslam tarihi boyunca, tüm inançları ile arı, duru, tertemiz ve makul olan şia mektebi hakkında yazılmış ve tamamı da bilimsel verilere dayanarak cevaplarını almışlardır.
 

Size sadece şunu söylüyorum: Dilersem inanç değerleriniz hakkında sizin Kuran'ı Kerimden sonra şeriata kaynak olarak kabul ettiğiniz eserlerinizden ve ekolünüzü temsil eden mezhep imamlarınızdan ve kabul gördüğünüz odaklardan Kuran'a, akla muğayir yüzlerce gülünç, safsata, bid'at, hurafe içeren şeyleri, fetvaları yazar ve aslında kirli çamaşırların nerede olduğunu sizlerinde kabul ettiğiniz kaynak ve belgelerle ispat eder ve yıllardan beri sizin mensup olduğunuz ekolün ilahiyatçılarının, hocalarının milletten sakladıklarını halkın karşısına çıkarırım. Ama gerek bile duymuyorum. Neden mi! Çünkü güneş balçıkla sıvanmaz. Emevi, Abbasi gibi zulüm krallıkları ve bu güne kadar onların avukatlığını yapan mirasçıları bile nur ve hakikat yolu olan EHLİBEYT yolunu balçıkla sıvayamamışlardır.
 

Sayın Kaplan bizler Hz. Peygamber efendimizin ciğer paresi, cennet gençlerinin iki efendisinden ikincisi olan Hz. İmam Hüseyin'i Kerbela'da hunharca, canice evlatları ve ashabı ile birlikte katleden, ninesi Hz. Hamza'nın ciğerini yiyen, babası ve dedesi İslam'a karşı yirmi bir yıl savaşan mel'un Yezid'de biat toplayan Abdullah b. Ömer ve benzerlerini başımıza taç yapmadık ve fıkhımızın üçte birini böylelerinden öğrenmedik. Kanıt mı istiyorsunuz. Buyurun size kanıt:

          

Sayın kaplan siz önce şu rakamlara bir cevap verin, sizce:

Umre yolculuğuna hazırlandığım için safsata dolu ve gerçek dışı düşüncelerinize çok daha geniş ve kapsamlı cevap yazmıyorum. şimdilik bu kadarı yeter. Zira evde bir kimse varsa bir söz bile yeter ama evin içi boş ise binlerce söz bile kafi gelmez...

Selam ve Dua ile...

Mehdi Aksu