.
.

 Bismillâhirrahmânirrahîm

.

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yâ‘kûb’dan (a.s), hem Yâ’kûb hem de İsrâîl diye bahsedilmektedir. Yâ‘kûb adı on sûrede on altı defa geçer.[1] İsrâîl adı da tek başına iki defa[2], Benî İsrâîl (İsrâîloğulları) şeklinde ise kırk bir yerde geçer. [3]

Kur’ân’da Hz. Yâ‘kûb’la (a.s) ilgili bazı bilgiler Yûsuf sûresinde yer almıştır. Bu mübarek sûrede Hz. Yâ‘kûb’un (a.s) adı üç defa[4] geçmekte, yirmi beş yerde de kendisine atıfta bulunulmaktadır.

Kur’ân’da diğer peygamberler gibi Hz. Yâ‘kûb’a (a.s) da vahiy geldiği ve onun nebî olduğu bildirilmektedir. [5]

Dedesi Hz. İbrâhîm (a.s) ve babası Hz. İshâk (a.s) gibi Hz. Yâ‘kûb (a.s) da güçlü bir iradeye, keskin bir zekâya sahiptir; kendisi ve zürriyeti seçkin ve hayırlı insanlardır[6]; onlar dürüst ve erdemli[7], muhsin[8], sâlih[9] muhlis[10] kullardır.

Hz. Yâ'kûb’un (a.s) doğumu ve peygamberliği daha önceden müjdelenmişti. Onun bu durumu Kur'ân’da şöyle haber verilmiştir:

“Biz ona (İbrâhîm’in hanımına) İshâk'ı müjdeledik. İshâk'ın ardından da (torunu) Yâ’kûb'u" [11]

Hz. Ya'kûb (a.s), diğer peygamberler gibi yüce Allah'ın hidayetine erdirilen ve güzel davranan yüce bir kişiydi. Kur'ân'da bu hususta şöyle buyurulmaktadır:

"Biz ona (İbrâhîm'e) İshâk'ı ve İshâk'ın oğlu Yâ'kûb'u da hediye ettik. Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e, Yûsuf’a, Mûsâ'ya ve Harûn’a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz." [12]

Hz. Yâ'kûb (a.s) rüya tabir etmeyi de bilirdi. Yüce Allah Kur'ân'da bu hususu şöyle haber vermiştir:

“Hani bir zaman Yûsuf babasına: ‘Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla, güneş’i ve ay’ı gördüm; onların (hepsini) bana secde etmektelerken gördüm’ demişti.”

(Babası:) ‘Yavrucuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa (hasetleriyle) sana bir tuzak kurarlar.  Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır’ diye (uyarıvermişti).”

(Bu rüyandan anlaşılıyor ki;) ‘İşte böylece Rabbin seni seçecek, hadiselerin, (sözlerin, düşlerin ve gelişmelerin) yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrâhîm ve İshâk’a (nimetini) tamamladığı gibi, senin ve Yâ’kûb ailesinin üzerindeki nimetini de tamama erdirecektir. Elbette Rabbin, (her şeyi hakkıyla) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” [13]

Hz. Yâ'kûb (a.s) bitmeyen tükenmeyen güzel bir sabra sahipti. O, sabrıyla ve ümidiyle örnek bir peygamberdi. Kendisi, evlat acısı ve evlat ihanetiyle imtihan edildi.

Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Yâ’kûb’un hayatı, Hz. Yûsuf’un (a.s) hayatı ile iç içe anlatılmıştır. Hz. Yâ'kûb’un (a.s) gözlerinin kapanmasına, saçlarının ağarmasına ve belinin bükülmesine sebep olan bu evlat imtihanı ve onun örnek sabrı, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:

(Yâ’kûb onlara) Dedi ki: Belki nefsiniz sizi yanıltıp (böyle kötü) bir işe (ve yeni bir hileye) sürüklemiş de (olabilir). Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırla (yüce Allah’a tevekkül edip, teslimiyet göstermektir.) Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların hepsini bana getirir. Çünkü O, (her şeyi) hakkıyla bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir.”

“Ve (babaları Yâ’kub) onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: Ey Yûsuf'a karşı (artan dayanılmaz) kahrım, (hüzün ve hasret duygularım!) dedi ve gözleri üzüntüsünden (ve stresten ağardıkça) ağardı (ve kapandı). Ki yutkundukça yutkunmakta (hilekâr evlatlarına olan kırgınlığını içine atmaktaydı ve acısını kalbine gömmekteydi).”

(Evlatları ise ona:) Allah adına, hayret ki (sen) hâlâ Yûsuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın, ya da helâke uğrayanlardan olacaksın (diye çıkışmışlardı).”

(Yâ’kûb:) Ben bu büyük acımı ve tüm sıkıntılarımı sadece Allah’a arz ediyorum. (Başka hiç kimseye ne minnet ediyorum ne de medet bekliyorum.) Ve Allah’tan (bir feraset ve faziletle) sizin bilmediğiniz (ve akıl erdiremediğiniz) şeyleri de biliyorum (ve bekliyorum açıklamasını yapmıştı).”

(Sonra evlatlarına dönüp:) “Ey oğullarım! Haydi, gidiniz de (hayırlı bir haber getirmek için) Yûsuf’u ve kardeşini (dikkatle ve titizlikle) araştırıveriniz. Sakın Allah’ın rahmet ve inayetinden umut kesenlerden olmayın. Zira kâfir olanlardan başkası Allah’ın nusret ve merhametinden ümit kesmez.”

“Vaktâki (üvey kardeşleri gidip) böylece onun (Yûsuf’un) huzuruna girdikleri zaman, dediler ki: Ey vezir! Bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokunmuş vaziyettedir; (size) önemi olmayan az bir sermaye ile (kapınıza) gelmişizdir. Bize artık (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta (sadaka ve hayırda) bulunup (sevindir). Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir.”

(Bunun üzerine Yûsuf onlara:) Sizler, câhillik (ve hâinlik hâlinde) iken Yûsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor (ve hatırlıyor) musunuz? diye (sorunca irkilmişlerdi).”

(Şaşkınlaşan kardeşleri: Yoksa) Sen gerçekten Yûsuf musun? Sensin öyle mi? dediklerinde: (Evet) Ben, Yûsuf'um demişti. Ve bu da (Bünayamin, öz) kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu ( da işte bu imkân ve makamlara eriştirdi). Gerçek şu ki, kim (kötülük ve nankörlükten) sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını (ecrini ve emeğini) boşa çıkarmaz diyerek (olup biteni tek tek haber vermişti).”

(Onlar ise) Allah’a yemin ederiz ki, gerçekten Allah seni bizlere üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana karşı suçlu (ve mahcup) durumdayız demiş (ve özür dilemiş)lerdi. (Ama çoğunun nefsi kinleri ve şerli fikirleri hâlâ değişmemişti.)

(Yûsuf: Şimdiye kadar yaptıklarınızdan dolayı, benim tarafımdan) Bugün sizi kınama ve ayıplama yoktur. (Ben sizi bağışladım, tevbe edin.) Allah da sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir diyerek (farkını ve faziletini göstermişti).”

“Bu gömleğimle gidin de, onu babamın yüzüne sürün. Gözü görür hâle gelir. (Sonra) bütün ailenizi de bana getirin diye (tembihledi).”

“Kâfile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yûsuf'un kokusunu buluyorum.”

(Çocukları ise:) Allah adına, hayret! Sen hâlâ geçmişteki şaşkınlık ve yanlışlık üzerinde (devam etmekte)sin demişlerdi.”

“Vaktâki müjdeci gelip de onu (gömleği) onun (Ya’kûb’un) yüzüne sürdüğü zaman, hemen gözleri görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yâ’kûb) dedi ki: Ben size, sizin bilmediklerinizi (ve akıl erdiremediklerinizi) Allah’tan (bir basiret ve ferasetle) hakikaten bildiğimi (ve Allah’ın Kitabına ve hitabına dayanarak haber verdiğimi) söylemedim mi?”

(Çocukları da:) Ey babamız! Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten (nefsimizin şeytanî dürtüleriyle büyük) hataya düşenler (ve hıyanete yönelenler) oluverdik deyip (kötülüklerini itiraf etmişlerdi).”

(Yâ’kûb ise şöyle) demişti: (Şimdilik değil; ama pişmanlıkta ve tevbekârlıkta samimi olduğunuzu görürsem) ileride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir (cevabını vermişti).”

“Böylece onlar (bütün aile olarak Filistin’den Mısır’a gelip) Yûsuf’un yanına girdikleri zaman, (hemen ve hasretle) anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: Allah’ın dilemesiyle Mısır’a güvenlik içinde giriniz. (Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.)

(Yûsuf) Babasını ve annesini tahta (gibi görkemli koltuklara) çıkarıp oturttu; (hepsi) O’na (Yûsuf’a hürmet için) secdeye kapandılar. Dedi ki: Ey babacığım! İşte, bu durum daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu (aynen) gerçek kıldı. Bana çok iyilik yaptı, o vakit (iftira yüzünden atıldığım) zindandan beni çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (Allah) çölden (alıp, zor vadileri aşırtıp) sizi (buraya) getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten O (her şeyi hakkıyla) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." [14]

 Hz. Yûsuf (a.s) ailesine kavuştu ve Rabbi’nin nimetlerine şükretti. Ardından yüce Allah’ına yalvararak şöyle dua etti:

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ

 فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ

 تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ

“Rabbim! Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Ey (hiç yoktan) göklerin ve yerin kusursuz yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim (tek ve gerçek) velim sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni sâlihlerin arasına kat.” [15]

Hz. Yâ'kûb’un (a.s) Rabbi’ne yaptığı duası ise şöyleydi:

اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ

“Ben bu büyük acımı ve tüm sıkıntılarımı sadece Allah’a arz ediyorum.” [16] 

----------------

[1]- 2/Bakara: 132, 133, 136, 140; 3/Âl-i İmrân: 84; 4/Nisâ: 163; 6/En’âm: 84; 11/Hûd: 71; 12/Yûsuf: 6, 38, 68; 19/Meryem: 6, 49; 21/Enbiyâ: 72; 29/Ankebût: 27; 38/Sâd: 45

[2]- 3/Âl-i İmrân: 93; 19/Meryem: 58

[3]- el-Mu’cemu’l-müfehres, İsrâîl md.

[4]- 12/Yûsuf: 6, 38, 68

[5]- 4/Nisâ: 163; 19/Meryem: 49

[6]- 38/Sâd: 45-46

[7]- 21/Enbiyâ: 72

[8]- 6/En‘âm: 84

[9]- 21/Enbiyâ: 72

[10]- 38/Sâd: 45-46

[11]- 11/Hûd: 71

[12]- 6/En’âm: 84

[13]- 12/Yûsuf: 4, 5, 6

[14]- 12/Yûsuf: 83-100

[15]- 12/Yûsuf: 101

[16]- 12/Yûsuf: 86