.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
İran Türklerinden olan Şehriyâr, 1907 yılında Tebriz'de doğdu. Babası Mir İsmail Agha Hoşgenabî, bir avukat ve usta bir hattattır. İlköğrenimini doğduğu şehirde tamamlayan Şehriyâr, Medrese-i Talibiye'de aldığı Arapça ve Arap edebiyatı eğitiminin yanı sıra, Fransızca öğrendi. Çocukluk yılları baba yurdu olan Karaçemen'in Hoşgenap kasabası Heydarbaba köyünde geçmiştir. Köyleri adını eteklerinde kurulduğu Heydarbaba dağından almıştır. Ortaokul’dan sonra Tahran’a giderek liseyi bitirmiştir. 1921 yılında Tahran'a gelerek Darü'l Fünun okulunda tıp eğitimi almaya başlar. Şehriyâr, doktorluk eğitiminin son sınıfında sonu olmayan bir aşka tutulur, 1924 yılında aşkının peşinden Horasan'a gider ve tıp fakültesinin son sınıfından mezun olamadan ayrılır. 1935 yılında Tahran'a geri dönerek memuriyet hayatına atılıp, İran Ziraat Bankası'nda çalışmaya başlar.[1]
Şairliğinin ilk zamanlarında “Behcet” mahlasını kullanmış, sonraları iki defa Hâfız falına bakarak kendisi için bir mahlas istemiş, faldan aşağıdaki iki beyit çıkınca, mahlasını “Şehriyâr” olarak değiştirmiştir.
“Felek devlet sikkesini Şehriyâr’ların adına bastırdı.
Kendi memleketime gidip kendi Şehriyar’ım olayım.”
Şehriyar önsözünü dönemin bilinen şairlerinden olan, Nefisi ve Muhammed Tagi Bahar'ın yazdığı ilk şiir kitabını 1929 yılında yayınlar.
Şehriyar 1934 yılında çok sevdiği babası Hacı Mir Aga Hoşgnâbî kaybedince ruhsal bir bunalıma girmiştir. Vefat eden babası Kum şehrine gömülmüştür.[2] Bu sıkıntılı yıllarını atlatmasında annesinin büyük yardımı olur. Bu ızdıraplı ruh halinin tesiri ile çocukluk yıllarının geçtiği bölgeye gider ve doğduğu yerlerin çok değiştiğini görür. Annesinin de Şehriyar'a Farsça değil kendi dilinde şiirler yazmasını arzu etmesinden dolayı Heydar Baba'ya Selam şiiri doğacaktır. Şehriyâr, genç yaşında evlendi. Bu evlilikten bir kızı oldu. Çalıştığı bankadan emekli olunca daha sakin bir hayat sürmeye başladı.
Şiirlerinde şair Hafız, Sadi, Fuzuli, M.P. Vaqif, Mirza Ali Ekber Sabir'den etkilenmeler mevcut olan şair, ana dilinde kaleme aldığı 'Heyder Babaya Selam' şiiri ile Türkiye'de ve Sovyetler Birliğindeki Türk Cumhuriyetlerinde de büyük bir üne kavuştu. Şehriyar İran'da 1979 yılında yapılan İslam İnkılabı'nı destekledi. Haydar Babaya Selam şiirinin 76 kıt’alık birinci bölümü 1964’te Ahmet Ateş, 49 kıt’alık ikinci bölümü de 1971’de Prof.Dr. Muharrem Ergin tarafından ülkemizde yayınlanmıştır.
Birinci Pehlevî iktidarında Şehriyar, Horasan’a sürülmüş; İkinci Pehlevî hükümeti döneminde ise örtülü muhalefeti dolayısıyla korkular içinde hep tedirgin yaşamıştır. Mütedeyyin bir insan olan şairimizin 1979 yılındaki İslam Devrimini desteklediği bilinmektedir. Şehriyar, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında Kacar Hanedanlığı'nın yıkılışına ve Meşrutiyet Hareketi'ne; gençlik ve orta yaş döneminde I. ve II. Pehlevî idaresine ve ihtiyarlık döneminde ise 1979 İnkılâbına tanık olmuştur.[3]
Türk dünyasının özellikle de Azeri şiirinin en büyük şairlerinden birisi olan Şehriyar, asıl ününü Farsça şiir söyleme sahasında yakalamış olmasına rağmen, Türk dünyasında tanınmış olmasını “Haydar Baba’ya Selam” şiirine borçludur. Şairin dört ciltten oluşan külliyatının dördüncü cildi, Türkçe şiirlerinin toplandığı kitaptır. Bu ciltte toplam 74 şiir yer almaktadır. Şehriyar’ın Türkçe divanında göze çarpan en önemli özellik, hiç şüphesiz onun kendi halkına, adet, gelenek-göreneklerine, anadili olan Türk Diline önem vermiş olmasıdır.
İran’da ün kazanmış bundan dolayı da çağdaş dönemin Hafız'ı olarak bilinmektedir. Türkçe konuşan halklar arasında tanınmasıyla şiirleri dilden dile dolaşıp şarkı ve türküler halinde sazlar eşliğinde okunur. Azerbaycan ve Türk edebiyatı için Şehriyâr, her şeyden önce “Haydar Baba” şairidir. Bu eserin kaleme alınması, hem şairin hayatında bir dönüm noktası hem de Azeri Edebiyatında yeni bir merhalenin başlangıcı oldu. Halk arasında sahip olduğu bu derin ve sarsılmaz saygıyı ve sevgiyi bu şiiriyle kazandı.
İranlı kaynaklar: Şehriyâr'ın son derece hassas bir kalbi'nin olduğunu en ufak bir iyilik veya güzellik karşısında etkilenir ve aldanırdı ki haddi hesabı yoktu. Aynı ölçüde en ufak bir ilgisizlik ve kötülük karşısında son derece sıkıldığını yazar. Yine aynı kaynaklar Şehriyar'ın edebi yönünü şu şekilde izah etmektedirler:
"Firdevs’inin doğasını ve destansı ruhunu; Nizami'nin meclisleri süsleyişini, Sanayi’nin hikmetini, Mevlevi'nin irfanını, Sadi'nin inceliğini ve ifade gücünü; Hafız'ın sadakatini ve aynı zamanda gazellerindeki gizliliğini; İrec'in akıcılığı ve sadeliğini yansıtıyordu. Eserlerinin her biri duygusal, insani veya felsefi muhteva ve kapsam açısından ya da şairin kendine özgü tarzını göstermesi açısından değerli ve hatırı sayılır eserlerdendirler." [5]
Şehriyâr, 83 yıllık yaşamından sonra 18 Eylül 1988'de Tahran'da Mehr Hastanesi'nde akciğer iltihabı ve kalp yetersizliğinden vefat etmiş, Tebriz’de Şairler Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir. Şairin ölüm günü, Onun anısına, İran'da Milli Şiir Günü olarak kutlanmaktadır.[6]
Şairin vefatından sonra 1992 yılında Kültür ve İslami İrşad Bakanlığı tarafından uluslararası düzeyde Tahran'da Üstat Şehriyar’ı Anma Konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansa İranlı şair ve yazarların yanı sıra Azerbaycan, Türkiye, Tacikistan ve başka bazı Orta Asya ülkesinden düşünürler ve Şehriyâr'ı sevenler de katılmıştır.
Ehl-i Beyt sevgisi ile yoğrulmuş olan Şehriyâr, irfan ve tasavvuf ile ilgilendiği gibi, Kur’an ayetlerini, levhalara yazarak, “Hat Sanatı”nda da söz sahibi olduğunu göstermiştir.
Ehlader Ailesi olarak bu büyük ve aziz Ehl-i Beyt şairine Yüce Allah'tan mağfiret dilerken, nice yeni Şehriyârların yetişmesini temenni ediyoruz.
Heydar Baba'ya Selam
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
Heyder Baba, kehliklerin uçanda,
Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
Bahçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
Açılmayan ürekleri şâd ele.
Bayram yeli çardakları yıkanda,
Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun.
Heyder Baba, gün dalıvı dağlasın,
Üzün gülsün, bulakların ağlasın,
Uşaklarun bir deste gül bağlasın,
Yel gelende ver getirsin bu yana,
Belke menim yatmış bahtım oyana.
* * *
Hüseyn'e Mahşer Ağlar
“Hüseyn’e yerler ağlar, göğler ağlar,
Betul u Murteza, Peyğember ağlar.
Hüseyn’in nuhesin (Dilriş) yazanda
Müselman sehlidir, ki kâfir ağlar
Kör olmuş gözlerin kan tutdu Şimr’in
Ki görsün öz elinde hancer ağlar
Hüseyn’in köyneği Zehrâ elinde
Çeker kıyha kıyamet, mahşer ağlar
Atanda Hermele ok Kerbelâ’de
Göreydin düşmen ağlar, leşger ağlar
Kucağında, göreydin Ümm-ü Leyla
Alıp na’ş-ı Ali Ekber’i ağlar
Rübâb, nisgil döşünde süt görende
Başında kâküli Ekber hevâsı
Yel ağlar, sünbül ağlar, anber ağlar
Yazanda Âl-i Tâhâ nuhesin men
Ali, şakk-ul kamer, mihrab tilit kan
Kulak ver, mescid okşar, minber ağlar
Ali’den (Şehriyâr), sen bir işare
Kucaklar kabri, Malik Eşter ağlar.”