.
.

بسم الله الرحمان الرحيم

"Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız "[1]

'Allah kulunun kalbi ile kendisi arasına girer.'

Bu cümle beni öyle derinden etkiledi ki, bir müddet üzerinde düşündüm. Ne demekti 'kalbi ile kendisi' arasında?

İnsanın kendisinden kasıt nefis, kalbi ise duyduğu o iç sesi'dir.. Allah ile aramızı iyi tutar isek bu ikisi, nefsimiz ve kalbimiz arasında doğru sesi Allah bize bulduracaktır.

Çünkü O nefsin bize fısıldadıklarından haberdar'dır...

İnsan ne yaşarsa yaşasın Allah'ı yakın hissetmek istiyor ise ümitvâr olmalı... Gördüğü her şeye güzellik ile bakmalı. Mevlana diyor ki; Gerçek Aşkı bilen kalp bir damla suya bile hürmet ile bakar.

Görebildiğimiz her şey bize Allah'ı anlatıyor.

Dünya telaşı içinde gökyüzüne bakmak, uçan kuşları, açan çiçekleri, kuruyan dalları, görmek. Gece ile gündüzün birbiri ardınca ahenk halinde bir düzen içinde olduğunu görmek. Allah bir küçük çocuğun tebessümünde dahi bize yakındır...

Allah ile yakınlık nasıl olmalı diye sorduğumda kendime; Sadece namaz ile olmadığını, sadece zikir ile yada aklınıza gelebilecek tüm ibadetler ile sınırlandırılamadığını anladım... Şah damarından daha da yakınım diyen Rabbimizi sadece bu eylemler ile sınırlandıramazdım.. Bunlar benim yapmam gereken farzi görevlerim ve beni Allah'a yaklaştıran Rabbim ile birlikte ona yakın olmam için vesile, lakin sadece bunlar ile sınırlı değil...

Kerbela’da yaşanan onca zulme ve acıya rağmen Seyyide Zeyneb (sa) şu kelimeleri söylüyor: 'Ben Kerbela’da güzellikten başka bir şey görmedim’... Neydi ona bu sözleri söyleten? Gördüğü her şeyde Allah'ı gören göz için bu sözler ne kadarda bir ders niteliğinde dedim...

‘Ya bul o yolu ya da o yolda kaybol’ sözü ile kâinatı, insanı, gördüğüm, göreceğim her şeye muhabbetle bakmak ile buldum..

Bir yerde okudum; başımın üstünde uçan onca imkânsız kuşa rağmen, bazı şeylerin olması sevindiriyor beni. Zira bu ümitvâr eyliyor kalbimi. Onca çirkinliğe rağmen kendini hatırlatan güzellik, merhamet, sevgi, vefa ümitvâr ediyor beni şu dünyaya.

Yol arkadaşının elinden tutup harama bulaşmamış beldelere hicret edenleri görüyorum mesela, haram yollardan geçmeden nasibine vâsıl olanları, tuttuğu eli bir ömür bırakmayanları, sevmeyi, vefalı olmayı, sadakati bir karşılığa tâbi tutmayanları, bir hata yaptığında sırt dönmeyenleri, insanı insanın imtihanıdır bilip imtihanı kolay kılanları, "insan insanın duasıdır”a inanıp duada hiç unutmayanları, Allah için sevenleri, en güzel kelâmı kalbine yazıp mânâyı hayatına nakşedenleri, bir değer, bir ücret beklemeden yıllardır İslâm’a hizmet edenleri, bir ömür rahle başına diz çökmüş olanları, elinden kalemi düşürmeyenleri, kalbin mürekkebini gönüllere herdem akıtanları, merhamet ve sevgiyi sırtına yükleyip kıtalar dolaşanları, kardeşinin derdini kendine dert sayanları, dertsiz olmayı dert görenleri, Allah’ın dinine yardım için varını yoğunu ortaya koyanları, hakiki sevda uğruna anadan, yardan geçenleri görüp de nasıl ümitvâr olmaz ki insan?

Ümit var. Belki burada yok, belki şurada da yok ama orda bir yerlerde mutlaka var. Zarif bir ömür yaşayanlar var, zarif bir vedayla ayrılanlar sonra. Ömür sâhifesini nice güzellikle doldurmuş olanlar var. Nice yavrunun yüzüne tebessüm olanlar, nice kalbi merhametleriyle ısıtanlar var.

Ümit var inanın. Rahlemin yanı başından, satırların arasından, çayın buğusundan, güzel bir hikâyeden, bir bebeğin kokusundan, korkmadan hakkı haykıranların şecaatinden, zarif insanların kalbinden göz kırpıyor bana.

Kalbimin en sevdiği kelime bu. Bir ihtimal daha var deyip duran kalbimin adıdır bu. Bir gün güzelliklerin bizi bulacağına inanan kalbimin virdidir herdem. Aklım sonbahara hüzünlenirken, kalbim baharın gelişini düşünür hep. Öyle ya, bahar gelecekse eninde sonunda sonbahara üzülmek niyedir?...

Bunları düşünürken bir dua arıyor gözlerim buluyor da; Sen ümidin sahibi sensin diye ümidini hiç yitirmeyenlerinde Rabbisin! Çünkü Sen kullarının ümidine nazar edensin...

Hâfız-ı Şirazi der ki;

Gel Ey Sâki! Bana insana hal veren, kerametini arttıran, kemal bağışlayan Aşk şarabını sun!

Çünkü çok perişan düştüm. Ne halim var, ne de kemalim, ikisinden de bir sermayem yok.

Sun da belki ayıplardan arınır, bu çukur yerden işaret ve zevk âlemine yükselirim.

Yurdum meleklerin âlemiyken neden burada mahpus kalayım?

Ben o kişiyim ki, kadehi elime aldım mı âlemde ne varsa hepsini o aynada görürüm...

Allah'ı yakın bulanlar gördükleri, her yerde, her tatta, her duyguda, dünyada ki aklınıza gelebilecek her şeyde Allah'ı görmüş ve başka manalar ile anlatmış.

Yine anlayabilen gözler ve kalpler için...

Bilmem ki bu hengâmede kaybolan hep biz miyiz?

Yâr gönlünde âşina mı yoksa belirsiz miyiz?

Vesselam


[1] Kasas/16