.
.

Bismillahirrahmanirrahim

Ali b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Tâvûs

Hamt ve övgü, akıllar ufkundan nurunu kullarına yansıtan, irade ve isteğini Sünnet ve Kitab'ın diliyle açıklayan Allah'adır. O Allah ki; evliyası ve âşıklarını, aldatıcı dünyanın pençesinden kurtarıp neşe ile yoğurup nurlara cezp etmiştir. Âşıklarına olan bu lütfu, ne nedensiz ve ne de zorlayıcı değildir.

Yüce Allah, kendilerini güzel ve üstün vasıflarla donatan âşıklarını, lütuf ve inayetine uygun ve layık bulmuştur.

Bu demek oluyor ki yüce Allah, kendine gönül veren kullarını, ne yapacağını bilmez halde kalmalarına ve şaşkınlığa duçar olarak görmeye razı olmamış ve bu yüzden de onlara, sorumluluklarını ifa etme başarısı inayet buyurmuş ve bu alanda başarılı kılmıştır.

Böylece de Allah evliyası, getirisi olgunluk olan davranış biçimine yönelmiş ve yüce Allah'tan başka her şeyden koparak rahatlığa kavuşmuşlardır. Ruhları, yüce Allah'ın rızasını algılamış ve bunun sonucunda gönülleri tümüyle hakka yönelmiştir. Allah'ın lütuf ve inayeti sayesinde gönülleri huzur bulmuş ve arzularının yönü ilâhî kerametler olmuştur.

Beka ve karar yurduna mutmain olan kalplere özgü mutlulukla dolu görürsün onların benliğini.

Âlemlerinin Rabbi'nin azamet ve yüceliğinden ve de O'nun huzurunda olmaktan kaynaklanan korkunun izini görürsün onlarda.

Allah'a daha çok ve layıkıyla yakın olabilme özlemleri daima artmakta ve gönülleri de ilahi sorumluluklarını yerine getirmeye isteklidir. Bu doğrultuda tam anlamıyla ciddiyet göstermektedirler; kulakları, ilâhî sırları dinlemeye amadedir; gönülleri, Allah'ı anmanın tatlılığıyla neşe bulmuş ve vecde gelmiştir. Allah'ı anmaktan, imanları ölçüsünde haz duyarlar.

Yüce Allah da lütuf ve inayet hazinesinden, kendine yakışır şekilde ve hem de minnet koymaksızın ilâhî erlere âta eder.

Ne de küçüktür ilâhî erler nezdinde, Allah'ın azamet ve yüceliğinden yüz çeviren her şey; ne de değersizdir onların nazarında, Allah'a vuslattan uzaklaştıran her şey!

İlâhî erler, daim Allah ile halvetin en güzel hazzını duyar ve ilâhî celal süslerini kuşanırlar.

Onlar, yaşamalarını, Allah'a kulluk ve hükmüne itaatin kemaline engel olarak gördükleri için mecburen bekadan el çekip Hz. Hakk'ın likasına yürüdüler. Bu felah ve kurtuluşa, fedakârlık ve özveriyle ilerlediler; bedenlerini, keskin kılıç ve mızraklara hedef kılacak kadar tetikte beklediler.

Kerbela şehitleri, can kuşlarını bu olgunluk ve yüceliğe kavuşturmak için beden kafesini kırdı ve kanatlandılar. şehadet için yarışmayı haz ve huzur nedeni gördüler; mallarının yağmalanacağı, aile ve çocuklarının esir düşeceği konusu asla onların gönüllerinde hüzün sebebi oluşturamadı.

Seyyid Murtaza Alemû’l-Hûda (ra), onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"Bedenleri sıcak kumlar üzerine seriliyken, Allah dergâhında huzur bulmuştur ruhları. Onlara zarar vermek isteyenler, âdeta yarar sağlamıştır onlara; onları öldürenler, âdeta onları diriltmişlerdir!"

Ehl-i Beyt'in karşılaştığı musibetlere ağlamanın sevabı hidayet izlerinin yok edilişi, bidatlerin ortaya çıkışı, saadeti yitirme üzüntüsü ve Kerbela şehitlerinin şehit edilişlerinden etkilenme konusunda matem giysisi giymek, Peygamber (s.a.a) sünnetinin ve Allah kitabının gereği olmasaydı, onlara bahşedilen bu büyük nimet karşısında mutluluk ve muştuluk giysileri giyerdik.

Ancak Hz. Peygamber'in (s.a.a) evladının uğradığı musibete inlemek ve yas tutmak, Allah'ın rızasına neden olduğu ve iyilik ehli kulların değerli amaçlarına zemin oluşturduğu için biz de matem elbisesi giydik; bu bağlamda gözyaşı döktük ve gözlerimize şöyle dedik:

"Ey gözler! Onların ardında ağlamaktan ve ağlama sonrasında gaflet etmeyin."

Gönüllerimize de dedik:

"Şefkat ve rahmet Peygamber'inin, sevgili evlatları hakkındaki vasiyeti, ümmeti tarafından ve hamiyetsiz düşmanları tarafından ayaklar altına alınmış ve bu topraklarda doğranmıştır. Peygamber (s.a.a) evlatlarının yasında yavrusu ölen anneler gibi inleyin."

Allah'ım! Kalpleri pareleyen bu büyük hadiselerden, çile ve kederi feryada dönüştürüp kalpten coşturan bu büyük musibetten, bütün sıkıntıları küçük ve hakir kılan bu sıkıntıdan, takva merkezini dağıtan bu olaylardan, risalet ocağının kanını yerlere döken oklardan, yücelik ailesini esir tutan ellerden, büyüklerin başını öne eğdiren musibetten, en üstün ailenin canlarını bedenlerinden ayıran fitne ve beladan, yiğitlerin elini kolunu bağlayan kınamadan, Cebrail'i mateme büründüren faciadan ve Allah'ın huzurunda büyüklük arz eden bu yıkıcı olaydan sana sığınırız!

Niye böyle olmasın ki?!

Yüce Peygamber'in (s.a.a) bedeninin bir parçası, üryan olarak çölün kumları üstünde yatmaktadır; sapkınlar tarafından kanı akıtılmıştır; Peygamber (s.a.a) kızları, devecilerin ve kınayıcıların gözleri önünde yüzü açık olarak götürülmektedir; razı olan ve olmayanlar karşısında elbiseleri yağma edilmiştir. Bu yüce ve üstün bedenlerin elbiseleri çalınmış ve öylece toprak üstünde yatmaktadır.

İşte bu musibetler, Peygamber (s.a.a) ailesini perişan etmiştir ve hidayet güneşinin kalbine saplanan oklar, insanlığın kalbini işlevsiz bırakmıştır. Kadınların yankılanan nale ve çığlıkları, onların ölüm habercisiydi. Bir de bu iniltiler o hazrete hitap olunca, onun kalbindeki hüzün ve keder ateşini alevlendiriyordu.

Keşke Fatıma (s.a) ve babası görselerdi, kızlarının ve evlatlarının yalın ayak bırakıldıklarını; keşke görselerdi, kimi evlatlarının yaralı, kiminin esir ve kiminin de başı kesik olduğunu! Peygamber (s.a.a) ailesinden olan kızlar yaka yırtarak, musibet vurgunu olarak, perişan saçlarıyla perdeler ardından çıkmış ve yüzlerini yırtarak koruyucularının yasında inlemekteler.

Ey bilinçli ve gerçekçi insanlar!

Bu ailenin katledildiği yeri hatırlayın; düşmanlarının çokluğu karşısında onların kimsesizliğine ve yalnızlığına yakınıp ağlayın; sürekli hüzün ve gözyaşlarınızla onlara yardım edin! Çünkü onlar, âlemlerin Rabbi'nin emanetleri, Müslümanların Peygamber'inin (s.a.a) kalbinin meyveleri ve Hz. Fatıma'nın (s.a) göz nurudurlar. Yüce Peygamber (s.a.a), onların dişlerini mübarek ağzına alır ve onların baba ve annelerini, kendi baba ve annesinden üstün bilirdi.

Onlar hakkında bir şüphe varsa kalbinde, Peygamber'in (s.a.a) Sünneti'ne ve Kur'ân'a sor! Çünkü Kur'ân ve Sünnet, bilge insanlar nezdinde dürüst şahitlerin en adilidirler ve her ikisinde de onların faziletleri ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Yüce Allah, Cebrail aracılığıyla onların fazilet ve menkıbelerini iletmiştir.

Bu insanlar, ne de çabuk unuttu her şeyi ve babalarının onca iyiliklerine karşılık nankörlüğe giriştiler. O hazretin huzurunu, kalbinin meyvesine reva gördükleri eziyetle kararttılar; evlatlarının kanını dökmekle o hazretin makam ve hürmetini küçümsediler. O hazretin, evlatları ve ailesi hakkındaki onca tavsiyelerini görmezlikten geldiler.

Kıyamet gününde Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna çıktıklarında ne cevap verirler?
Bu zalimler, Peygamber'in (s.a.a) diktiği binayı yıktı ve İslâm ehli arasında, "Bu ne yaman musibettir!" feryadını icat ettiler.

Bu zulüm karşısında incinmeyen kalpten Allah'a sığınırız!

Zamanın insanlarından hayret etmekteyim. Ne oldu bu Müslümanlara böyle? Bu musibet karşısında üzüntülerini ortaya çıkarmamalarının nasıl bir mazereti olabilir? Bilmezler mi ki Allah Resulü'nün (s.a.a) öldürülen evladının intikamı henüz alınmış değil?! Bilmezler mi ki Peygamber'in (s.a.a) mübarek kalbi yaralıdır; sevgili oğlu düşmanlar çemberinde yalnız kalıp öldürülmüş ve naaşı yerde kalmıştır?!

Melekler, bu büyük musibette Peygamber'e (s.a.a) başsağlığı sunmakta ve peygamberler de o hazretin acılarını paylaşmaktadırlar.

Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed'e (s.a.a) vefa gösteren insanlar, neden o hazretle birlikte ağlamıyor ve acısını paylaşmıyorsunuz?

Ey Fatıma'nın (s.a) babasını sevenler!

And ola Allah'a, öldürülüp yerde yatanların mateminde Hz. Fatıma (s.a) ile birlikte inlemelisin! İslam'ın büyükleri ve sultanlarının mazlumiyetine ağlayarak gözyaşı seli oluşturmalısın! Ancak böylelikle, bu musibete ortaklık edenlerin mükâfatını elde edebilir ve hesap gününün saadetine nail olabilirsin. Efendimiz İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Babam Zeynelabidin (a.s) sürekli derdi ki:

"Yüce Allah, İmam Hüseyin'in (a.s) şehadetinde gözleri yaşla dolan ve yüzüne akan her mümine cennette, yüzlerce yıl kalacağı köşkler verir.

Yüce Allah, düşmanlarımızın dünya hayatında bize yaptığı eziyetlerden dolayı gözleri yaşaran her mümin kula, yanaklarına süzülen yaşlarla bağlantılı olarak doğruluk yurdunda yer verecektir.

Yüce Allah, bizim yolumuzda eziyet gören her mümini kıyamet gününün eziyetinden koruyacaktır ve kıyamet gününün gazabından emniyette tutacaktır."

Efendimiz İmam Cafer Sadık'tan (a.s) da şöyle rivayet edilmiştir:

"Yüce Allah, bizim anıldığımız yerde gözleri dolan ve sineğin kanadı büyüklüğünde bile olsabize ağlayan müminin günahlarını, denizler büyüklüğünde olsa bile bağışlar."

Bu husustaki bir başka rivayet şöyledir:

"Bizim musibetimize ağlayan veya yüz kişiyi ağlatan kimseyi cennete götürmeye biz kefiliz.

Bizim musibetimize ağlayan ve elli kişiyi de ağlatan kimse, cennet ehlidir; kendi aylayıp otuz kişiyi ağlatan kimse cennet ehli sayılır; kendi ağlayıp on kişiyi ağlatan kimse cennet ehli olacaktır; kendi ağlayıp sadece bir kişiyi ağlatan kimse cennet ehlidir; kendini ağlayanlara benzeten (her ne kadar gözünden yaş çıkmasa bile) kimseyi de Allah cennete götürecektir."

Evrenin sahibi ve merhameti bol Allah'tan yardım diliyorum.