.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Şuayb (a.s) hakkında dört sûrede çok kısa bilgi verilmiş ve on bir âyette de ismen zikredilmiştir.[1] Kur’ân, Hz. Şuayb’ın (a.s) peygamber olarak gönderildiği kavmin adını ise Medyen ve el-Eyke yahut Leyke olarak açıklar.

Kur’ân’da, Hz. Şuayb (a.s) ve Hz. Mûsâ (a.s) kıssaları dolayısıyla yedi sûre ve on âyette geçen Medyen [2]  kelimesi, Hz. Şuayb’ın (a.s) peygamber [3] olarak gönderildiği ve Hz. Mûsâ’nın (a.s) Mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin [4] yaşadığı bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de Ashâb-ı Medyen [5]  ya da Ehl-i Medyen [6]  diye bahsedilmektedir.

Kur’ân’da verilen bilgiye göre, Medyen halkına mensup olan ve bu kavme peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayb (a.s), kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp, yüce Allah’a kulluk etmeye çağırmış Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur.” [7], “Ahiret gününü umut edin.” [8]ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak “Ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin.” [9], ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları yüce Allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir. Hani onlara Şuayb: ‘Sakınmaz mısınız?’ (yüce Allah’tan korkmaz mısınız?) demişti.” [10], Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." [11]

Ancak kavminin önde gelenleri Hz. Şuayb’ı (a.s) yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş ve ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. “Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: Ey Şuayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." [12]

Bunun üzerine Hz. Şuayb (a.s) onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir. (Artık intikâm vakti ve azap) Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri (ise) dayanılmaz korkunç bir çığlık yakaladı da kendi yurtlarında diz üstü çökmüş (ve hepsi ölmüş) olarak sabahlamışlardı. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi (helâk olmuşlardı). Haberiniz olsun; Semûd (kavmine) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (kavmine de yüce Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verilmiş ve kahra uğramışlardı).” [13]

Kur’ân-ı Kerîm’de yine Hz. Şuayb’ın (a.s) kıssası nedeniyle iki âyette el-Eyke [14] ve iki âyette Leyke [15] olmak üzere dört yerde Ashâbu’l-Eyke diye bahsedilmektedir. Eyke kelimesinin sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer, ormanlık anlamlarına geldiği, kelimenin Leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı [16] olduğu Medyen halkına çok ağaçlı bir bölgede yaşadıkları için bu adın verildiği de ifade edilmektedir. [17]

Verş [18], Nâfî’den [19] naklettiği rivâyette, bütün kırâatcılar el-Eyke kelimesini Elif’ ile okuyup yazmışlardır. Ancak Verş Hemze’yi terk edip, üzerinde bulunan harekeleri Lâm harfi üzerine intikâl etmiştir. Eyke kelimesinin çoğulu Eyk (’sız) gelir. Tıpkı Şeçeret(un) kelimesinin çoğulu Şeçer olduğu gibi. Hicazlılar ve Şamlılar Leyke şeklinde okumuşlardır. Gayri münsârif olduğu için şehir ismidir.

Kâtade [20] der ki: Medyen HalkıEyke Halkı değildir. Yüce Allah yumuşak huylu ve çok akıllı Hz. Şuayb’ı (a.s) [21] her iki topluluğa peygamber [22] olarak göndermiştir.

Hz. Şuayb (a.s), kavmini ikaz ederek yaptıkları işlerin zulüm olduğunu, ölçü ve tartılarında hile yapmamalarını, yağmacılık etmemelerini, ülkelerinde bu sebeple fesâd çıkartmamalarını ve bozgunculuk yapmamalarını istedi. Fakat onlar, Hz. Şuayb’ı (a.s) kabul etmeyerek, dinlemediler. “Eyke halkı da, gönderilen, (peygamber)leri yalanladı.” [23]

Bunun üzerine yüce Allah’ta onları cezalandırdı. “Eyke halkı ve Tubba kavmi de hepsi de elçileri yalanlamıştı. Böylece Benim tehdidim hak olmuştu.” [24], “Eyke halkı da kesinlikle zâlim kimselerdi. Bundan dolayı onlardan intikâm aldık; apaçık her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hâlâ (gözler) ön(ün)dedir.” [25], “Semûd, Lût kavmi ile Eyke halkı da. İşte bunlar da (bâtıl partiler ve) fırkalardı. Hepsi de elçileri yalanlamış (Hak’tan ayrılmıştı), böylece azapla (cezalandırmam onlara) haktı (bunlar gazabıma müstahaktı).” [26]

Ashâb-u Medyen ile Ashâbu’l-Eyke’nin Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan vasıfları birbirine uymaktadır. Ancak Kur’ân, Hz. Şuayb’dan (a.s) Medyenlilerin kardeşi (ve ilâ medyene ekâhum)  [27] diye söz edilirken, Eykeliler hakkında böyle bir nitelemenin bulunmadığını dikkate alarak, bunların iki ayrı kavim olduğunu açıklar. [28]

Kur’ân-ı Kerîm’de Medyen halkının deprem, sarsıntısı veya gürültüsü ile Eyke halkının ise, gölge gününün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığı belirtilmektedir. Eyke halkı Hz. Şuayb’dan (a.s) eğer doğru söylüyorsa, gökten üzerlerine azap indirmesini istemiş, bunun üzerine gölge gününün azabı gelmiştir. “Derken o müthiş sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.” [29], “Zulmedenleri de o korkunç çığlık yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar.” [30], Böylece onları o gölgelik (sandıkları gazap bulutları) gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, büyük (ve korkunç) bir günün azabıydı (ve bunu hak etmişlerdi)[31], “Ancak onu yalanladılar; bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakalayıverdi, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş (ve helâke düşmüş) olarak sabahladılar.” [32]

Medyenliler Eykeliler gibi, ölçü ve tartılarında hile yapan ve yeryüzünde fesât çıkaran bir topluluktu. Hz. Şuayb (a.s) onlara peygamber olarak gönderilince, bunlar da alıştıkları bu uygulamadan vazgeçmediler, namaz kılmayı yaşayışlarına aykırı buldular. (Alay ederek) Dediler ki: Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı şeyleri terk etmemizi ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?” [33] ve Hz. Şuayb‘a (a.s) karşı geldiler ve helâk oldular. “Bak! Semûd kavminin defolması gibi, Medyen’de defolup gitti!” [34], “Eyke halkı ve Tubba kavmi de (itiraz ve inkârla karşılamış;) hepsi de elçileri yalanlamıştı. Böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak olmuştu (ve belalarını bulmuşlardı)[35]

Hz. Şuayb (a.s) kavmi için bu duayı yapmıştı:

عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۜ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ

وَاَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِح۪ينَ

“Biz sadece Allah'a tevekkül ettik. Ya Rabbi! Bizimle bizi yalanlayan toplumumuzun arasında(ki davayı) hakkıyla açığa çıkar (ve adaletini gerçekleştir). Muhakkak Sen (zafer kapılarını) açanların (ve hükmünü uygulayanların) en hayırlısısın.” [36]

Bu tabir hasr manası ifade eder. Yani, “Biz, başkasına değil sadece ve sadece yüce Allah’a güvenip dayandık” demektir.

----------

[1]- 7/A’râf: 85, 88, 90, 92, 92; 11/Hûd: 84, 87, 91, 94; 26/Şu’arâ: 177; 29/Ankebût: 36
[2]- 7/A’râf: 85; 9/Tevbe: 70; 11/Hûd: 84, 95; 20/Tâ-Hâ: 40; 22/Hac: 44; 28/Kasas: 22, 23, 45; 29/Ankebût: 36
[3]- 7/A‘râf: 85; 11/Hûd: 84; 29/Ankebût: 36
[4]- 20/Tâ-Hâ: 40; 28/Kasas: 22-33
[5]- 9/Tevbe: 70; 22/Hac: 44
[6]- 20/Tâ-Hâ: 40; 28/Kasas: 45
[7]- 7/A’râf: 85; 11/Hûd: 84; 29/Ankebût: 36
[8]- 29/Ankebût: 36
[9]- 7/A‘râf: 85; 11/Hûd: 84
[10]- 26/Şu’arâ: 177
[11]- 29/Ankebût: 36
[12]- 7/A’râf: 88
[13]- 11/Hûd: 94-95
[14]- 15/Hicr: 78; 50/Kâf: 14
[15]- 26/Şu’arâ: 176; 38/Sâd: 13
[16]- Lisânu’l-Arab, E-y-k md.
[17]- Ruhû’l-meânî, c. 14, s. 75
[18]- Ebû Saîd Osmân b. Saîd b. Abdillâh el-Kıbtî (öl. 197/812)
[19]- Ebû Ruveym Nâfî b. Abdirrahmân b. Ebî Nuaym el-Medenî (öl. 169/785)
[20]- Ebû’l-Hattâb Katâde b. Diâme b. Katâde es-Sedûsî el-Basrî (öl. 117/735)
[21]- 11/Hûd: 87
[22]- 7/A‘râf: 85; 11/Hûd: 84; 29/Ankebût:36
[23]- 26/Şu’arâ: 176
[24]- 50/Kâf: 14
[25]- 15/Hicr: 78-79
[26]- 38/Sâd: 13-14
[27]- 7/A’râf: 85; 11/Hûd: 84; 29/Ankebût: 36
[28]- Tefsîru’l-Kurʾâni’l-azîm, c. 3, s. 346
[29]- 7/A‘râf: 91
[30]- 11/Hûd: 94
[31]- 26/Şu’arâ: 189
[32]- 29/Ankebût: 37
[33]- 11/Hûd: 87
[34]- 11/Hûd: 95; 9/Tevbe: 70; 22/Hac: 44
[35]- 50/Kâf: 14
[36]- 7/A’râf: 89