Aşura kıyamı hiç kuşkusuz dünya tarihinin en kalıcı ve en etkin kıyamlarından biridir. Dünyada yaşanan çeşitli hadiselere bakıldığında, her hangi bir hadisenin tüm detayları ile tarihe kayda geçtiğine ender rastlanır. Ama Aşura kıyamı üzerinden on dört asır geçmesine rağmen hala hafızalarda tazeliğini koruyor ve her yıl Muharrem ayında büyük bir hüzünle anılıyor.

İslam Peygamberi'nin (s.a.a) pak torunu İmam Hüseyin (a.s), İslam'ın hakikatinin değiştirilmeğe, maarifinin tahrif edilmeğe, Nebevi şeriatın içinin boşaltılmağa ve Resulullah'ın (s.a.a) kurduğu İslam devletinin, Emevi hanedanın da saltanata dönüşmeğe yüz tuttuğu bir sırada kıyam etti.

Aşura kıyamının azametinden dolayı, bu büyük hadisenin gerçekleştiği ilk günden günümüze kadar birçok bilgin ve düşünür, kıyam hakkında çeşitli görüşleri gündeme getirmişlerdir.

Bu makalede, Kerbela kıyamı hakkında Ehl-i Sünnet'in büyüklerinin görüşlerini aktarmaya çalışacağız.

İslam Peygamberi'nin (s.a.a) pak torunu imam Hüseyin'i (a.s) şehit etmek, Yezit iktidarı için birçok olumsuzlukları beraberinde getirdi. Bu yüzden Emevi yönetimi olayı çarpıtmaya ve sahte hadisler üretmeye başladı. Öyle bir duruma gelindi ki Yezid'in sarayında sadece haberleri ve rivayetleri çarpıtan veya sahte rivayetler üreten raviler ve tarihçiler barınabiliyordu.

Bu zümre İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilmesini haklı göstermek için halk arasında şu meseleyi gündeme getirdiler: Yezit Müslümanların halifesidir ve her Müslümanın onunla biat etmesi farzdır ve kim biat etmezse dinden çıkmıştır ve kanını akıtmak mubahtır. Bundan dolayı da İmam Hüseyin'in (a.s) Yezit tarafından öldürülmesi doğrudur.' Ancak başta birçok Ehl-i Sünnet âlim olmak üzere Müslüman düşünürler bu gerekçeyi kabul etmiyor ve İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamını onaylarken, asıl Yezid'in dinden çıkmış kâfir biri olduğunu vurguluyor.

Ebulferec b. Cevzî, Ehl-i Sünnet'in önde gelen büyük muhaddis, tarihçi ve âlimlerinden biridir. Kendisi Yezid'i şiddetle kınıyor ve imam Hüseyin'i (a.s) savunuyor. Yezid'in lanetlenmesi konusunda İbn-i Cevzi şöyle diyor:

"Kur'an-ı Kerim, Yezid'den daha az günah işlemiş insanları lanetlemiştir, oysa Yezid'in işlediği günah bir hayli fazla ve ağırdır. Eğer tarihe bakacak olursak, Yezid'in asla halife olmadığını ve insanların onunla baskı altında biat ettiğini anlarız ve Yezid, hiç bir çirkin amelden kaçınmamış biridir. Hatta onunla yapılan biati doğru varsayacak olursak, işledikleri günahlar biatin feshine sebebiyet vermiştir."

Iraklı Ehl-i Sünnet müftü ve âlim Allame Şahabeddin Mahmut Alusî de Yezid'in lanet edilmesi gerektiğine dair muteber bir belgeye işaret ediyor. Kendisi Ruh-ul Maani Tefsiri adlı kitapta, Muhammed (s.a.a) suresinin 22 ve 23. ayetlerinin manasını beyan ederek diyor:

"Geri dönerseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye dönmüş olmaz mısınız. İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir."

Daha sonra Alusî, Hanbeli mezhebinin önderi Ahmet bin Hanbel'den şöyle naklediyor: Oğlu, Ahmet Bin Hanbel'den Yezid'in lanet edilmesini soruyor ve kendisi oğluna şöyle karşılık veriyor:

"Allah'ın kitabında lanetlediği biri nasıl lanetlenmesin ki?' Oğlu Abdullah babasına tekrar soruyor: ‘Ben Allah'ın kitabını okudum, lakin Yezid'i lanet ettiğini görmedim.' Ahmet Bin Hanbel bu kez Kur'an-ı Kerim'den Muhammed suresi 22 ve 23. ayetleri okuyor ‘Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? İşte bunlar, Allah'ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir."

Ve şöyle diyor: "Yezid'in işlediği fesattan daha kötü bir fesat olabilir mi?"

Mesut b. Ömer Taftazanî, hk. 8. yüzyılda yaşamış Ehlisünnet âlimlerinden biridir. Kendisi Şerhu’l Makasid adlı kitabında Ehl-i Beyt'in mazlumiyetine temas ederek şöyle diyor:

"Allah Resulu'nun (s.a.a) Ehl-i Beyt'ine zulmettiler. Bunu hiç kimse ne örtebilir, ne de gizleyebilir. Bu zulüm o kadar ağırdı ki yeryüzünde ve göklerde bulunan her şeyi ağlatmıştır ve bunu zaman süreci unutturamaz. Lanet olsun bu zulme katılan veya sevinen herkese."

Sekizinci yüzyılın bir başka büyük tarihçisi ve filozofu İbn-i Haldun da Mukaddeme olarak ün yapan eserinde şöyle diyor:

"Yezit fasık biri olduğundan, ona karşı kıyam etmek de vacipti. Yezid'in fesadı tüm Müslümanlara aşikârdı ve bu yüzden imam Hüseyin'in (a.s) yaptığı bu çıkışında haklı ve yaptığı iş de doğruydu."

Kerbela hadisesi hakkında sürekli sorulan sorulardan biri de şudur: Neden İmam Hüseyin (a.s) kıyamının sonunda katledileceğini bildiği halde Kerbela'ya doğru yola çıktı?

Mısırlı ünlü Ehl-i Sünnet âlimlerinden birisi şöyle yazıyor:

"İmam Hüseyin (a.s) bir yandan kıyam etmek ve öbür yandan Yezid ile biat etmemek için Kerbela'ya doğru yola çıktı. Gerçi bu kıyam ve biat etmemenin sonucunda öleceğini biliyordu. Çünkü eğer o, Yezit ile biat etseydi Yezid'in dinde yapmak istediği değişiklikleri onaylamış olacaktı. İşte bu yüzden diyorlar ki Hüseyin (a.s) kendisini, ailesini ve evlatlarını, dedesi için feda etti ve Emevi iktidarının temeli de zaten o hazretin katledilmesinden başka türlü sarsılmayacaktı. Dolaysıyla Hüseyin (a.s) dünya malı ve mevkii için kıyam etmedi ve sadece Allah'ın hükümlerini uygulamak istedir."

Lübnanlı Ehl-i Sünnet bilgin ve yazar Şeyh Abdullah Alaelî, Yezid iktidarı dönemindeki şartları irdeleyerek o dönemde susmanın asla caiz olmadığını belirtiyor. Alaelî'ye göre o dönem herkesten daha fazla sorumluluğu bulunan ve dönemin uygunsuz şartlarına itiraz etmesi gereken de imam Hüseyin'di (a.s). Hüseyin b. Ali'nin (a.s) kıyamı tüm Müslümanların isteğiydi. Bu kıyam geniş yankı uyandırdı ve Emevi hanedanının saltanatının temellerini sarstı ve sonunda da yok etti.

Şeyh Alaelî, İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamını şöyle değerlendiriyor:

"O dönemin tüm Müslüman düşünürleri, ahlaki fesatla ün yapan Yezid'in İslami toplumun başını çekemeyeceği konusunda hemfikirdi. O dönemde hiç bir Müslümanın susması caiz değildi ve açıkça ve aleni bir şekilde Yezid'e muhalefet etmesi gerekiyordu. Bu durumda İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı iktidar için adaylığını ilan etmek değildi ve her şeyden ziyade Yezit iktidarına itiraz etme mahiyetindeydi. Bu iddianın ispatı, İmam Hüseyin'in (a.s) beyan ettiği sözlerdir. İmam (a.s), Yezid'le biat etmesine isteyen Velid b. Utaba'ya şöyle karşılık verdi: ‘Yezit fasıktır ve fıskı Allah nezdinde aşikârdır."

Şeyh Alaelî daha sonra İmam Hüseyin'e (a.s) hitaben şöyle diyor:

"Herkesin yaşamında iki gün vardır, biri dirilmek ve biri de ölmek, lakin sen ey Hüseyin (a.s), senin bir tek günün vardı ve o da dirilme günündü, zira sen asla ölmedin. Sen tatlı canını pak inancın ve yüce hedefin ve mukaddes emelin uğruna koydun ve bu yüzden dünyada hak ve hakikat ve İslam yaşadıkça, sen de yaşayacaksın. Allah'ın dini hükümdarların maddi çıkarlarına alet olduğu ve İmam Hüseyin'in (a.s) marufu emretme ve münkiri sakındırmanın toplumu etkilemediği bir sırada ne yapması gerekirdi? Acaba eli kolu bağlı insanlık ve İslam'ın yok olmasını mı seyredecekti?"

Mısırlı ünlü düşünür ve yazar Seyyit Kutub da imam Hüseyin'in (a.s) kıyamı hakkında şöyle yazıyor:

"Hüseyin'in (a.s) hareketi küçük bir çember ve ölçekten bakıldığında yenilmekten başka getirisi olmadı, lakin gerçek âlemde ve büyük ölçekte tamamen zaferdi. Yeryüzünde hiç bir şehit, İmam Hüseyin (a.s) gibi kalpleri fethedemedi ve insanları fedakârlığa teşvik edemedi. Nice insanlar vardır ki eğer bin yıl da yaşamış olsaydı inancını yaygınlaştıramazdı. İmam Hüseyin (a.s) inancını ve davetini şahadeti ile ortaya koydu.

Hiç bir hutbe, İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetinden önce okuduğu son hutbe gibi gönülleri fethedemedi ve milyonlarca insanı peşinden sürükleyemedi. İmam Hüseyin (a.s) bu hutbeyi kendi kanı ile imzaladı ve insanlığın tarih boyunca harekete geçmesine vesile oldu.

Kerbela hadisesi o kadar kalpleri etkiledi ki birçok Ehl-i Sünnet âlimi bu olayı şiir kalıbında gündeme getirerek hüzün ve kederini dile getirdi."

Ehl-i Sünnet'in büyük imamlarından İmam Şafiî, Kerbela hareketi hakkında şöyle yazıyor:

"Hüseyin (a.s) masum maktuldür, elbisesi kanı ile renklenmiştir. Bizler şaşılacak durumdayız, bir yandan Peygamber'in (s.a.a) hanedanına selam salavat ediyoruz ve diğer yandan evladını katlediyor ve eziyet ediyoruz. Eğer benim günahım Ehlibeyt sevgisi ise, o zaman ben bu günahtan asla tövbe etmem. Ehlibeyt fertleri mahşerde bana şefaat edecektir ve eğer onlara karşı düşmanlık edecek olursam, bu asla affedilemeyecek bir günahtır."