Vahdet, şehadeteyni getiren, aynı Allah’a, aynı peygambere ve aynı kitaba inanan, aynı kıbleye dönerek ibadet eden insanların bir ümmet olduklarının bilincine varması, birbirlerini Müslüman ve dolayısıyla kardeş olarak görmesidir.

.
.

Bismillahirrahmanirrahim

Musa AYDIN

.

Bir kez daha Server-i Kâinat Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz'in (s.a.a) mübarek doğum günlerini ve bu münasebetle ilan edilen Vahdet Haftası’nı idrak etmiş bulunuyoruz. Bu mübarek ve müstesna günleri bütün İslam ümmetine ve Peygamber sevdalılarına tebrik arz ediyoruz.

Geçen senelerde vahdet konusunu birkaç kez ele almış ve bu konuyu Kur’an ve Siret ve Sünnet-i Nebevi açısından irdelemeye ve önemini işlemeye çalışmıştık. Bu yıl da aynı istikamette Vahdet ve anladıklarımızı daha somut ve altı çizgili cümleler ile paylaşmaya çalışacağım

* Bize göre vahdet, Allah’ın emri, Resulü’nün siret ve sünneti ve ümmetine vasiyetidir. Dolayısıyla kendini bu ümmete mensup olarak gören bir kimsenin mutlaka ilgilenmesi, önemsemesi ve kendini bu konuda sorumlu hissetmesi gerekir.

* Tam da bundan dolayı vahdet bizim için geçici bir taktik değil, Kur’an ve Sünnet’e dayalı vazgeçilmez bir ilke ve stratejidir.

* Vahdet, şehadeteyni getiren, aynı Allah’a, aynı peygambere ve aynı kitaba inanan, aynı kıbleye dönerek ibadet eden insanların bir ümmet olduklarının bilincine varması, birbirlerini Müslüman ve dolayısıyla kardeş olarak görmesidir.

* Bunların dışında kalan bazı konulardaki farklılıkları, bu inanç ve kardeşliğe zarar veren bir unsur olarak görmemeleridir.

* Vahdet yukarıda çizdiğimiz çerçevede yer alan ümmetin maslahat ve menfaatlerini, kendi şahsının, grup, cemaat ve mezhebinin menfaat ve maslahatlarının önünde tutmak, öncelemek, önemsemektir.

* Vahdet bu ümmetten sayılan grupların, cemaat ve mezheplerin kendilerine has delillere dayanarak önemsediği, kutsadığı değerlere saygısızlık yapmamak, kardeşlerinin duygularını incitmemektir.

* Vahdet, ihtilafi konularda eğer karşılıklı bir mütalaa ve müzakere yapılacaksa, bunun olmazsa olmaz şartının iyi niyet ve kardeşlik bağlarına zarar vermemek, birbirini mahkum edip yenme çabasında olmamak olduğunu ve müşterek kabullere dayanmak olduğunu bilmektir.

* Vahdet, mezheplerin birbirlerinin kuvvet noktalarını, ilmi mirasını ve güzel çalışmalarını takdir etmesi ve bunlardan sonuna kadar yararlanmaları ve birbirlerine katkı sağlamalarıdır.

* Özellikle İslam’a, Kur’an’a, Resulullah’a yönelik İslam düşmanları ve karşıtlarının yönelttiği eleştiri ve karalama kampanyalarına karşı bütün İslam alimlerince müşterek çalışma grupları oluşturarak İslami değerlerimizi savunmaya gayret etmektir vahdet.

* Vahdet, ümmetin bütün bireylerinin, fırka ve gruplarının müştereklerde teşrik-i mesai etmeleri, farklılıkları da araştırıp en doğruya ulaşmayı onların şahsi sorumluluğu olarak görüp, bu farklılıklarda birbirlerine karşı teamüllerinde yekdiğerini mazur görmeleridir.

* Vahdet, hangi gruptan ve kimler tarafından olursa olsun, haksızlığa ve zulme uğrayan mazlum ve mağdurların topyekûn yanında olmak ve kim olursa olsun zalimlerin karşısında durmaktır.

* Vahdet, zahirde bir mezhebe mensup bazı bireylerin veya hatta bazı grupların ister geçmiş tarihlerde, ister günümüzde yaptıkları yanlışları bir mezhebe veya büsbütün bir camiaya mal etmemek ve insaf ve izan sınırlarını aşmamaktır.

* Vahdet bir mezhebin ve takipçilerinin ısrarla kabul etmedikleri bir düşünce ve iddiayı, zorla ve onlara rağmen kendilerine isnat etmemek, yamamamaktır. Aslolanın onların kendileri hakkındaki ret veya kabulleri ve şehadetleri olduğunu unutmamak, göz ardı etmemektir.

* Özellikle günümüz şartlarında vahdet, İslam düşmanlarının ve bunların da başında Amerika ve Siyonistlerin, hiçbir zaman ve hiçbir konuda hiçbir Müslüman grubun ve mezhebin hayrını istemediğini bilmek, eğer bir gruba şirin gözükmek istiyorlarsa, bunda mutlaka şeytani bir hedeflerinin olduğundan emin olmak, onların oyunlarına gelmemek ve Müslümanın Müslümandan başka dostunun olmadığı gerçeğini unutmamak ve dolayısıyla onlara karşı yürekleri, sözleri ve safları birleştirmektir.

* Bugün, Siyonistlerin elinde esir olan Mescid-i Aksa’mızı ve o mukaddes diyarda zalim Siyonistlerin elinden kan ağlayan, dünyanın en mazlum halkı sayılan Filistinli kardeşlerimizi Sünni’dir diye, Yemen’de Amerika ve Siyonistlerin uşaklarının elinden kan ağlayan mazlum Yemen halkını Şiî veya Zeydî’dir diye veya dünyanın herhangi bir coğrafyasında zalimlerin, emperyalistlerin ve uşaklarının zulüm ve haksızlıklarından inleyen kardeşlerimizi başka bir mezheptendir diye dışlamamak, yalnız bırakmamak ve mazlum kim olursa olsun sahip çıkmaktır vahdet.

* Vahdet, bütün fırkaların yukarıda bahsettiğimiz ümmet bilincine sahip olmayan ve Müslümanlar arasında fitne tohumları ekmeye çalışan, sudan bahanelerle Müslüman bir fırkayı tekfir etmeye çalışan ve kardeş kanının akmasına zemin hazırlayan veya vesile olan gafil veya satılmış kimse ve örgütlere kim olursa olsun fırsat vermemek ve evvela imkan dahilinde onların ıslahı ve yanlışlarından geri dönmeleri için çalışmak, mümkün olmadığı takdirde ise onların teşhir edilip dışlanmasına, engellenmesine çalışmaktır.

* İslam ve Müslümanlar için mezhep tefrikasından bile tehlikeli olan bir tefrika belası da ırkçılıktır. Kur’an Allah katında üstünlük ölçüsünün sadece “takva” olduğunu vurgulamış ve Allah Resulü (s.a.a) “Irkçılığa davet eden, ırkçılık üzere savaşan ve ırkçılık üzere ölen bizden değildir.” buyurarak bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. İşte vahdet bu hassasiyeti de özellikle dikkate alarak hareket etmek ve hangi ırktan olursa olsun her Müslümanı kendine kardeş olarak görüp İslam düşmanlarının “Böl, parçala, yönet.” siyasetinin en önemli ayağının ırkçı eğilimleri körükleyerek hedefine ulaşmak olduğunu unutmamaktır.

* Ve bilahare söylem ve eylemlerimizin (Kur’an’da geçtiği üzere, Fetih/29, Tevbe/120) İslam düşmanlarının sevinmesine mi yoksa öfkelenmesine mi vesile olup olmadığına bakıp ona göre hareket etmektir vahdet.

* Kısacası vahdet, on dört asırlık İslam tarihinde tefrika, münakaşa ve düşmanlıklardan hiçbir Müslüman şahıs veya grubun hayır görmediğini, tam tersine bunların musibet, ölüm, gözyaşı, zillet ve dalaletten başka bir sonuç doğurmadığını bilmek ve geçmişten ders alarak ümmet için kardeşlik, hoşgörü, fedakârlık, birlik ve beraberlik dolu bir sayfa açmak ve böylece Allah’ı ve Resulü’nü razı etmek ve İslam’ın Asr-ı Saadet’teki izzet ve şevketini geri getirmeğe çalışmaktır.

Rabbim, bütün İslam ümmetine böyle bir şuuru, azmi ve samimiyeti inayet buyursun ve tez zamanda bunların neticesinde özgürlüğüne kavuşacak Mescid-i Aksa’mızda vahdet namazı kılmayı bizlere nasip buyursun.

Amin!