.
.

Ehlader Araştırma Bölümü


Dr. Hüseyin Tevfikî

Dünyanın sonunun gelmesi insanoğlunun her zaman endişesi olmuştur. Bütün öngörülerde ahir zamanla ilgili korkunç ve tedirgin edici bilgiler vardır. Yahudilikte bu olayların niteliği öylesine korkunçtu ki, geçmiş zamanlarda bazı Yahudi büyükleri Mesiha'nın zuhurunun kendi dönemlerinde olmaması için dua etmekteydiler.[1] Hıristiyanlığa göre, ahir zamanda şeytan tekrar özgürlüğünü ele geçirecek, dünya kargaşa ve güvensizlikle dolacak, zalimler ortaya çıkacak ve dünyanın her yerinde kanlı savaşlar meydana getirecekler.

Ahir zamanın korkunç olayları İncillerde de geçmektedir:

“İsa tapınaktan çıkıp giderken öğrencileri, tapınağın binalarını ona göstermek için yanına geldiler. İsa onlara: “Bütün bunları görüyor musunuz?” dedi. “Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!” İsa, Zeytin Dağı’nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. “Söyle bize” dediler, “bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne olacak?” İsa onlara şu karşılığı verdi: “Sakın kimse sizi saptırmasın! Birçokları, “Mesih benim” diyerek benim adımla gelecek, birçok kişiyi saptıracaklar. Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Korkmayın sakın! Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir. Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak. Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır. O zaman sizi sıkıntıya sokacaklar ve öldürecekler. Benim adımdan ötürü tüm uluslar sizden nefret edecek. O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret edecekler. Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. Göksel egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak ve son o zaman gelecektir. Danyal peygamberin sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman (okuyan anlasın), Yahudiye'de olanlar dağlara kaçsın. Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin. O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline! Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Cumartesi gününe rastlamasın.[2] Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana böylesi olmamış, ondan sonra da olmayacaktır. O günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama seçilmiş olanlar uğruna o günler kısaltılacak. Eğer o zaman biri size, “işte Mesih burada”, ya da “işte şurada” derse, inanmayın. Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük mucizeler ve harikalar yaratacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar. İşte size önceden söylemiş bulunuyorum. Bunun için size, “işte Mesih çölde” derlerse gitmeyin. “Bakın, iç odalarda” derlerse inanmayın. Çünkü insanoğlunun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. Leş neredeyse, akbabalar oraya üşüşecek. O günlerin sıkıntısından hemen sonra, “güneş kararacak, ay ışığını vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek ve göksel güçler sarsılacak.” O zaman insanoğlunun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, insanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. Kendisi, güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek ve onlar, O'nun seçtiklerini, göklerin bir ucundan öbür ucuna kadar dört yelden alıp bir araya toplayacaklar. İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yapraklarını sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız.

Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, insanoğlu yakındır, kapıdadır. Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak. Gök ve yer ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır. O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez. Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, insanoğlunun gelişinde de öyle olacak. Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersizdiler. İnsanoğlunun gelişi de öyle olacak. O gün tarlada bulunan iki kişiden biri alınacak, biri bırakılacak. Değirmende buğday öğüten iki kadından biri alınacak, biri bırakılacak. Bunun için uyanık kalın. Çünkü rabbinizin geleceği günü bilemezsiniz. Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın gece hangi saatte geleceğini bilse, uyanık durur, evinin soyulmasına fırsat vermez. Bunun için siz de hazır olun! Çünkü insanoğlu, ummadığınız bir saatte gelecektir. Efendinin, hizmetkârlarına vaktinde yiyecek vermek için üzerlerinde yetkili kıldığı güvenilir ve akıllı köle kimdir? Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu! Size doğrusunu söyleyeyim, efendisi onu tüm malının üzerinde yetkili kılacak. Ama o köle kötü olur da kendi kendine, “efendim gecikiyor” der ve yoldaşlarını dövmeye başlarsa, sarhoşlarla birlikte yiyip içerse, efendisi, onun beklemediği bir günde, ummadığı bir saatte gelecek, onu şiddetle cezalandıracak ve ikiyüzlülerle bir tutacak. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.” (Matta, 24:1-51).

İslam dünyasının hicri üçüncü asırda yazılmış olan Sahih-i Buharî gibi eski hadis kaynaklarında ahir zamandaki kargaşalardan bahseden “el-Fiten” bölümü bulunmaktadır. Bu tür hadislere “savaşlar” anlamına gelen “melahim” denilmektedir.

Dinlerin Beklediği Kurtarıcı

Bütün meşhur dinlerin belli bir isim ve özelliklerle beklediği bir kurtarıcı vardır. Kurtarıcıdan önce gelenler (İlyas, İsa, Seyit Hasani vb…) ve kurtarıcının karşısında yer alanlar da (Deccal, Süfyani vb…) çeşitli dinlerde söz konusudur. Din takipçilerinin kurtarıcıya verdikleri önem onların zayıflık ve güçlülük durumlarına bağlıdır. Yahudiler Buhtunnasır tarafından devletlerinin yıkılmasından sonra ve Hıristiyanlar Konstantin vesilesiyle devlet kurmalarından önce, kurtarıcıyı daha fazla beklemekteydiler. Müslümanlar arasında devleti olmayan Şiiler, devleti olan Ehl-i Sünnetten daha çok kurtarıcıyı beklemiştir.

Yahudiler Hz. Davud neslinden bir kurtarıcıyı beklemektedir. O dünyaya gelecektir. Ancak ismini bilmemektedirler (belki de adı Davud veya Menahem'dir). Hıristiyanlar yaklaşık 2000 yıl önce çarmıha gerilen ve kabrinden çıkıp göğe yükselen Hz. İsa'nın tekrar gelmesini beklemektedir. Hıristiyanlığın aslı da kurtarıcının zuhuru inancıyla meydana gelmiştir.

Hindu dininde bazı tanrıların insan veya hayvan şeklinde zuhuru söz konusudur. Bu şekli “Evetar” olarak adlandırmışlardır. Hindular Vişnu'nun onuncu görünümü olan “Kelki'yi” beklemektedir. O, elinde kılıç beyaz bir ata binmiş olarak ortaya çıkacaktır. Budalar, Buda'nın Maitreya[3] şeklinde zuhurunu beklemektedir.

Yahudilerin kurtarıcısının tıpkı Ehl-i Sünnetin Mehdi'si gibi doğacağına[4] inanılmaktadır. Hıristiyanların kurtarıcısı da tıpkı şiaların Mehdisi gibi doğmuş, gayba çekilmiş ve ahir zamanda zuhur edecektir. Diğer dinlerde de bu iki inanç görülmektedir.

Şehit ve Kurtarıcı

Allah düşmanları sürekli olarak O'nun dostlarına galip gelmeye ve onları yok etmeye çalışmışlardır. Böyle bir şey müminlerin bekleyişinin aksinedir. Örneğin; Allah düşmanlarının Kerbela çölünde Allah dostlarına galip gelmesi, İmam Hüseyin'in (as) ve yarenlerinin şehit olması Hüseyin b. Ruh'tan (ra) halletmesi istenilen sorunlardan birisidir. O, Hz. Mehdi (af) tarafından bunu açıklamıştır.[5]

Şia'nın aşırıya gidenleri de “Allah, asla kâfirlere müminlerin aleyhine (galip gelmelerini sağlayacak) bir yol vermeyecektir.” (Nisa/141) ayetine istinaden Hz. İmam Hüseyin'in (as) şehit olmadığını, bilakis Allah'ın onu göklere çektiğini ve onun fedakâr ashabından biri olan ve kendisini imama gelen ok ve mızraklara karşı siper eden[6] Hanzala b. Esed-i Şamî'nin onun yerine şehit olduğunu iddia ediyorlardı. Hz. İmam Rıza (as) bu iddiayı reddederek yukarıdaki ayeti müminlerin delillerinin üstünlüğü şeklinde tefsir etmiştir.[7] İncillerde Hz. İsa'nın (as) kendisinin gelecekte acı çekmesi ve öldürülmesinden bahsettiğinde Petrus'un böyle bir şeyin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu düşüncesinde olduğunu görmekteyiz. Ancak ilahi düşünceye sahip olan Hz. İsa, insani düşünceye sahip olan Petrus'u şiddetle dışladı.[8]

Evet, dinlerin görevlerinden birisi Allah düşmanlarının çabalarının amacına ulaşmadığını ispatlamak ve şehitlerin canlı ve şahit olduklarını ilan etmektir. Şimdi birkaç örnek verelim:

1. Kuran-ı Kerim'de Hz. İbrahim'in Allah düşmanları tarafından ateşe atıldıktan sonra ateşin Allah'ın emriyle onun için serinliğe ve esenliğe (Enbiya/69) ve bazı rivayetlere göre de gül bahçesine dönüşmesi geçmektedir.

2. Yine Kuran-ı Kerim'de Allah'ın Hz. İsa'yı çarmıha gerilmeden önce kendi yanına çektiği geçmektedir (Nisa/157-158).

3. Her dört İncil'in sonunda Hz. İsa'nın çarmıha gerildikten sonra dirildiği ve ölülerin (arasından) kalkarak göklere gittiği geçmektedir.

4. Ric'at yani zalimlerin ve mazlumların çiğnenmiş haklarının alınması için dirilmeleri de dinlerde göze çarpmaktadır.

Hıristiyanlıkta şehit ve kurtarıcı, Mesih'in kendisidir.[9] Ancak İslam'da şehit ile kurtarıcı birbirinden ayrıdır. Üçüncü imam şehittir, on ikinci imam ise kurtarıcıdır. Bu kurtarıcı Aşura günündeki kıyamının ilk anında aziz dedesinin mazlum bir şekilde şehit edilişini dünyaya duyuracaktır. Diğer taraftan o yüce şehit aziz evladına katılacak ve ondan sonra uzun bir müddet hüküm sürecektir.[10]

Geçmiş zamanın şehitlerinin ve geleceğin kurtarıcılarının, dinlerin şu anki durumlarının istikrarı ve devamı için çok önemi olmuştur ve olacaktır.

Nazarî ve Amelî İrfan Nazarî ve Amelî İrfan

Kurtuluşu Bekleme

İbrahimî dinlerin her üçü de ahir zamanın (ric'at ve kıyametin) yakın olduğundan söz etmişlerdir. Her üç din de belirli bir vakit tayin edilmesini şiddetle yasaklamış ve insanları vakit belirleyen kimselerden uzak durmaya yönlendirmişlerdir. Buna rağmen insanlar arasında her zaman vakit belirleme durumu ciddi bir şekilde var olmuştur. Onlar dinlerin sünnetlerinde bulunan zuhur alametlerini kendi dönemleriyle uyumlu bir hale getirmektedirler. O alametlerin bazıları dünyadaki acı olayların gerçekleşmesiyle ve bazıları da insanların maneviyatıyla ilgilidir.

Vakit belirleyenlerin birçoğu ebcet harflerini kullanarak zuhur tarihi maddesini çıkarıp ona gönül veriyorlar. İbrahimî yani semavî dinlerin her üçünde de bazı kimseler ayakkabı, şapka, at, asa, kılıç (ve kimi zaman da özel ashap) hazırlamış ve tam bir donanımla bekleyişe geçmişlerdir. Bazı Yahudiler onun dağın arkasından gelmesi ümidiyle gözlerini ufka dikmişlerdir. Bazı Hıristiyanlar onun için apartman hazırlamışlardır. Bazı Müslümanlar Cuma günlerinde çöle çıkarak “çabuk gel ey zamanın sahibi” feryadıyla o azizin zuhuruna duydukları aşkı gösteriyorlar.

Kurtarıcının belirgin özellikleri vardır: Yahudilerin kurtarıcısı Davud neslindendir ve Davud'un doğum yerinde yani Beytüllahim şehrinde dünyaya gelecektir. Muhtemel olarak adı Davud'tur. Hıristiyanlığın kurtarıcısının İsrailoğullarının on iki boyuna hükmedecek olan on iki havarisi[11] vardır. İslam'ın kurtarıcısının adı ve künyesi (ve bazı rivayetlere göre babasının adı) Hz. Resulullah ile aynıdır. Ashab-ı Bedir ashabı sayısı gibi 313'tür. Kıyam edeceği yer tıpkı dedesi gibi Kâbe'nin yanı olacaktır. Hüküm süreceği merkez Hz. Ali'nin hükümet merkezi olan Kûfe şehri olacaktır.

Bu belirgin özellikler iddiada bulunanlar için bir takım sıkıntılar yaratmıştır. Kendilerindeki bu eksiklikleri gidererek kabul görmeleri gerekmekteydi. Yahudiler Hıristiyanlar şöyle diyorlardı: Hz. İsa aşağıdaki delillere göre beklenen Mesiha olamaz:

1. O, Hz. Davud'un neslinden değildir;

2. Beytüllahim'de dünyaya gelmemiştir;

3. Onu kimse mesh etmemiştir;

4. İlyas ondan önce gökten dönmemiştir;

5. O düşmanlarına galip gelmemiştir.

Bu başlıca sorunları gidermek için yapılan girişimler şunlardır:

1. Matta ve Luka (belki de birbirlerinden habersiz) onun üvey babası (Yusuf-i Neccar) için bir soy ağacı belirlemiş ve Hz. Davud'u liste içine sıkıştırmışlardır. Bu iki soy ağacı birbiriyle uyuşmamaktadır.[12] Diğer taraftan Hz. İsa'dan naklettiklerine göre beklenen Mesiha'nın Davud neslinden olacağına dair bir zaruret yoktur.[13]

2. İddia ettiklerine göre Celile eyaletinin Nasıra halkından olan Hz. İsa Yahudiye eyaletinin Beytüllahim şehrinde dünyaya gelmiştir.[14]

3. Onun mesh edilmesi konusunda ise Allah tarafından mesh edildiği söylenmiştir.[15]

4. Hz. İsa'nın kendisinden Hz. Yahya'nın İlyas olduğunu nakletmişlerdir.[16]

5. Düşmanlara galip gelmek de herkese nispet verilebilir. Bu yüzden Hz. İsa: “Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!”[17] Aynı şekilde Hıristiyanlar daima onun ölüme ve şeytanlara galip gelmesinden bahsetmişlerdir.

Yani Ahit'in çeşitli yerlerinde Hz. İsa'nın Mesiha oluşunu kabul edilir bir hale getirmek için bu tür tedbirler göze çarpmaktadır. Bu sıkıntıları gidermek için yapılan çalışmalar Hıristiyanlığı sağlamlaştırmıştır. Milyonlarca insan o dini kabul etmekle temiz ve arınmış bir hayatı seçmiş ve Hz. İsa Mesih aşkında yanmışlardır.

Biz Müslümanlar yukarıdaki konulara teveccüh etmeden Hz. İsa için “Mesih” lakabını Kuran-ı Kerim'e uyarak kabul ediyoruz.

Sahte Kurtarıcılar

Zuhur aşkı birçok Mesiha'nın Yahudilikte, Mesih'in Hıristiyanlıkta, Mehdi'nin İslam'da ve bir kısım peygamber ve tanrının her üç dinde kıyam ederek kargaşa yaratmasına sebep oluştur. Yahudiler Hz. İsa Mesih'in yalancı bir Mesiha olduğuna inanmaktadırlar ki, Yahudilik tarihi onun benzerini çok görmüştür ve onun idam nedenlerini oluşturmayı başardıklarını zannediyorlar. Tabi o, onların vaat edilen Mesiha'dan beklediklerini yerine getirmemiş ve Yahudilerin musibet ve acılarını azaltmamıştır.

Zuhur, onun alametleri ve vakti hususunda düşünme ve araştırma yapan kimselerden bazıları bir tür psikolojik hastalığa yakalanıyor ve bunun sonucunda kendini kurtarıcı veya zuhurdan önce ortaya çıkacak kimse olarak zannediyor ve bir takım iddialarda bulunuyor. Fakat iddiada bulunanların çoğu makam sevdalısı, mevkii peşinde idiler.

Tarihçilerin inancına göre 1844 yılında kendisini İmam Zaman'ın babı ve ardından İmam Zaman'ın kendisi ve sonuçta bir peygamber olarak tanıtan Seyyit Ali Muhammed Şirazi'nin bir takım algılama sorunları vardı.

İslam âlimleri onu yargıladılar ve delilik ihtimalinden dolayı şimdilik kendisini idam etmeyeceklerini söylediler. Daha sonra o, bütün iddialarından dolayı tövbe etti ve hâlihazırda kendi el yazısı ile İslam Şurası Kütüphanesi’nde bulunan bir tövbe nâme yazdı.

Bu şahıs bir süre sonra tövbesini bozdu ve batıl iddialarını yeniden ortaya attı. Sonunda ikinci defa Tebriz'de yargılanarak idam edildi.

Babın haleflerinden biri olan Hüseyin Ali Nurî, kendisini Bahaullah olarak adlandırdı ve babı, Bahaîliğe dönüştürdü. Makam perest ve akıl sorunu olmayan bu şahıs kendisini peygamber ve ardından tanrı olarak gördü. Ondan sonra Abdulbaha lakaplı oğlu Abbas Efendi tam bir ciddiyetle o yolu sürdürdü. Onun halefi kızından olan torunu Şevki Efendi idi. Bu şahsın çocuğu yoktu ve onun 1957’de ölümünden sonra Bahaîliğin liderliği onun kendisinin kurduğu “Eyad-i Emrullah” (Nedenin elleri) ismindeki bir meclise devredildi ve 1963 yılında “Beytu’l Adli A’zam” yani Yüce Adalet Evi’ne dönüştü. Bu üç şahıs Filistin'de İngilizlerin işgali altında ikamet ediyor ve o sömürgeci devlet tarafından himaye ediliyordu. Şevki Efendi’nin zamanında kurulan işgalci rejim bu fırkayı, Yüce Adalet Evini ve fırka büyüklerinin kabirlerini (iddia ettiklerine göre idam edilen babın cesedi de Tebriz'den oraya taşınarak defnedilmiştir) himaye etmiş ve etmektedir.

Dinlerdeki sahte kurtarıcıların sayısını sadece Allah bilir. Bu tür kimseler Yahudilikte Maşiah Şikir, Hıristiyanlıkta yalancı Mesih ve İslam'da Mutemehdi olarak adlandırılırlar.

Deccal

Deccal inancı Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere her üç dinde de söz konusudur.[18] Bu sözcük Arapçada “çok yalan konuşan” anlamındadır. Batılı hak olarak gösteren altın suyuna da Deccal denilmiştir. Deccal ahir zamanda insanları saptıracak olan zalim bir hilekârın lakabıdır. Onun adı Yahudiler nezdinde Armilus ve Müslümanlar nezdinde de Said b. Seyd'dir.

Halkın Deccal'dan yana tedirginliği o kadar çoktu ki, ikinci halife Şam'ı fethettiği sırada kitap ehli âlimlerine Deccal hakkında sorular sormuştur. Deccal'ın adı dindarlar ve dini toplumlar nezdinde her zaman gündem olmuştur. Bazı kitaplar ve filimler Deccal adını kullanmışlardır. Her üç din takipçilerinden bir takım kimseler onun dünyaya geldiğini ve yaşamakta olduğunu söylemektedir.

Aynı şekilde İslam'da (özellikle Şia'da) Süfyanî adında bir şahıs söz konusudur. Onun adı Osman b. Anbese olacaktır. Bir asır öncesinden günümüze kadar bazı kimseler onu Suriye'de gördüklerini iddia etmişlerdir.[19] İslam dünyasında bazıları da beklenen Süfyanî olarak kıyam etmişlerdir.[20]

Hıristiyanlara göre belirli olan o canavarın adının sayısı 666'dır (Yuhanna'ya gelen esinleme, 13:18). Bu sayı birçok insanın kafasını kendine meşgul etmiştir.

Uzak geçmişte Hıristiyan toplumların dini ve siyasi şahsiyetleri, düşmanları tarafından Deccal olarak tanıtılmışlardır. Özellikle papalar ve Avrupa padişahları arasında ihtilaf çıktığı vakit birbirlerine bu unvanı veriyorlardı. Luther, Katolik kilisesine karşı kıyam ettikten sonra papa tarafından tekfir edildiğinde, papalık düzenini “Deccal” olarak adlandırdı. Fransa inkılâbı, sosyalizm ve komünizm de “Deccal” sayılmışlardır.

Armagedon

Vahiy kitabında 16:16'da Filistin'de Armagedon adında bir yer ahir zamanda savaş meydanı olarak geçmektedir. Armagedon Hıristiyanlar açısından çok önem kazanmıştır ve 2000 yılında yeni 1000 yılın gelmesi münasebetiyle birçok turist orayı görmeye gitmiştir. Filistin'i işgal eden rejim de orada parklar ve oteller yapmıştı. Saf Hıristiyanlar arasındaki bin yıl inancının yaygın olması Siyonistlere yüklü meblağlar nasip etmişti. Armagedon hurafesi hakkında bir iki film izleyip hemen inanan bilgisiz insan az değildir. Kimi zaman da İslam hadislerinde buna değinildiğini görüp Kırkısya ile karşılaştırmaktadırlar!

Bazı Evanjelikler fırkalar Filistin'de işgalci rejimin kurulmasını İsa'nın dönüşünün nişanesi olarak görmekte ve bunun çabuklaşması için Siyonistleri rahat bırakmak gerektiğine inanmaktadır.

- - - - - - - - -


[1] Julius Grainstone, İntizar-ı Mesiha der Ayini Yahud, s.62
[2] Yahudi şeriatına göre Cumartesi gününde bir kilometreden fazla yolculuk edilmemelidir. Hz. İsa Tevrat'ın hükümlerine saygı duyarak yukarıdaki metinden Cumartesi hükmünü kendisinden sonraki dönem için bile göz önünde bulundurmuştur.
[3] Maitreya Sanskrit dilinde “seven” anlamındadır.
[4] Ehl-i Sünnetin az bir kesimi İbn-i Haldun gibi Mehdilik inancını reddetmektedir. Onların yine az bir kesimi İbn-i Arabî gibi şia'nın On İkinci İmamının Mehdi olduğuna inanmaktadır. (Bu şahsiyet hakkında Müellifin makalesine bakınız “İbn-i Arabî hakkında birkaç hususu” (Farsça), Feslname-yi Heft Asuman, sayı:24).
[5] Bihar'ulEnvar, c.44, s.273-274
[6] AGE c.45, s. 23
[7] AGE, c.44, s.271-272
[8] Matta, 16:21-23 ve Markos, 8:31-33
[9] Dikkat etmek gerekir ki, Hıristiyanlar Hz. İsa'yı asla “şehit” olarak adlandırmazlar. Bilakis, feda inancı üzere onu “kurban” olarak adlandırıyorlar. Metindeki “şehit” tabiri diğer şehitlerle uyum sağlanması içindir. Tabi ki Hıristiyanlık diğer her din gibi havarilerin zamanından günümüze kadar birçok şehit vermiştir.
[10] el-Burhan tefsirinde İsra suresinin altıncı ayetinin ardından “Yevm'ul Kerre” hakkında geçen hadislere göre İmam Hüseyin'in (as) ric'atta çok önemli rolü olacaktır ve Hz. Mehdi'yi (af) mücehhez kılmak, onun sorumluluğunda olacaktır. İmam Cafer-i Sadık'a (as) nispet verilen aşağıdaki hadis o imamı kıyamet gününün hâkimi olarak tanıtıyor ki, Hıristiyanların Hz. İsa hakkındaki inançlarına benzerliği vardır: “Kıyamet gününden önce insanları hesaba çekmek için gelecek olan, Hüseyin b. Ali'dir. Kıyamet günü ise, insanların cennete veya cehenneme gönderilmesidir.”
[11] Havari, Habeş dilinde "resul" anlamındadır.
[12] Hz. Meryem de Davud neslinden değildi. Zira Luka İncilinin ilk bölümüne dikkat edildiğinde görülüyor ki, Yahya'nın annesi Elizabet, Harun'un neslindendi (Luka, 1:5). Hz. Meryem de Elizabet'in akrabalarındandı (Luka, 1:36). Harun'un neslinden olan bir kimsenin kendisi ve akrabası, Davud'un neslinden olamaz. Çünkü Davud, Harun'un neslinden değildi.
[13] Matta, 22:41-46; Markos, 12:35-37 ve Luka, 20:41-44.
[14] Bak. Matta ve Luka İncillerinde Hz. Mesih'in doğum kıssası. Yuhanna İncilinde (7:41-43) şöyle geçer: “Bazıları da, “bu Mesih'tir” diyorlardı. Başkaları ise, “Olamaz! Mesih Celile'den mi gelecek?” dediler. Kutsal yazıda, “Mesih, Davud'un soyundan, Davud'un yaşadığı Beyütllahim köyünden gelecek” denmemiş midir? Böylece İsa'dan dolayı halk arasında ayrılık doğdu.”
[15] Luka, 4:18; Elçilerin işleri, 4:27 ve 10:38 (Bak. Eşiya, 61:1).
[16] Matta, 11:14 ve 17:10-13 ve Markos, 9:11-13. Tabi Hz. Yahya kendisini tanıtırken Yahudi liderlere kendisinin İlyas olmadığını söylemiştir (Yuhanna, 1:21).
[17] Yuhanna, 16:33.
[18] “Çocuklar, bu son saattir. Mesih karşıtının geleceğini duydunuz. Nitekim daha şimdiden çok sayıda Mesihkarşıtı türemiş bulunuyor. Son saat olduğunu bundan biliyoruz.” (Yuhanna'nın birinci mektubu, 2:18). Yeni Ahit'teki bu metin Yahudilikteki Deccal inancının geçmişine değinmektedir. Bununla birlikte bu konuda her üç dinde de birçok kaynak mevcuttur ki uzmanların işine yaramaktadır.
[19] şam ziyaretçileri Osman b. Anbese'yi 20 yaşlarında ve Havran dağında kendi kabilesinin reisi olarak görmüşlerdir. Onun, Ebu Süfyan soyundan olmasıyla iftihar ettiğini ve yüz bin kişinin ona itaat ettiğini görmüşlerdir (Alaim-i Zuhur, Nazim'ul İslam Kirmani, K.1329, s.129-130). Bazı yolcular da tesadüfen onun doğumuna şahit olmuşlardır. Asrımızda bazı kimselerin onu Suriye ordusunda gördüğü de meşhurdur. Bunlar, zuhur aşkıyla günlerini geçiren vefalı kimselerin sürekli meclisinde nakledilen kıssalardır. 
[20] Yalancı Süfyanilerden dört tanesinin adı ve kıyam tarihi şöyledir:
1- Ebu Muhammet Ziyad b. Abdullah b. Yezit b. Muaviye, 132 yılında (yani Abbasilerin Âl-i Mervan hilafetinin kendilerine geçmesi için Mehdilik inancına sığındığı dönemde ).
2- Ali b. Abdullah b. Halit b. Yezit b. Muaviye, 195 yılında.
3- Ebu Harb, 227 yılında.
4- Adı bilinmeyen ama kıyamının 294 yılında olduğu söylenen kişi. (Bak. Tarih'ul Umem ve'l Muluk, Havadis-i Salha-yi Mezkûr.)