Ehlader Araştırma Bölümü


İslâm'ın temel usulü ve siyasî, içtimaî, iktisadî, kültürel ahkâm ve diğer eğitimleri, Hz. Peygamber'in (s.a.a) peygamberliği boyunca ve Masum İmamlar toplumda olduğu müddetçe (hicrî 260 yılına kadar) açıklanmış ve tedvin aşamasına ulaşmıştır. Bu müddet zarfında her ne kadar tağut ve muhaliflerin şiddetli baskısı vardıysa da, Masum İmamlar ellerine geçirdikleri her fırsatı değerlendirerek İslâmî meseleleri çeşitli boyutları ile açıklamışlardır. Ve bu öyle bir hadde ulaştı ki, artık hiçbir boşluk bırakılmayarak büyük bir evrensel hükümeti kurup idare edebilecek güç ve düzeye ulaştı.


Diğer taraftan bu iktidarın büyük örneği, beşerin onun tecellisini görmesi ve ondan başkasından yüz çevirmesi için İslâm'ın aziz Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve Emirü'l Müminin Ali (a.s) vasıtasıyla ortaya kondu. Buna binaen Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhur zamanına kadar Allah tarafından evrensel tek bir hükümet ortamı tamamen hazırlanmıştı.

İslâm kanun ve ahkâmı tedvin edilmiş, İslâm adaletinin numunesi bilfiil ortaya konmuştu; ancak beşeriyetin bu ilahî hükümetin gerçekleşmesi noktasında hazırlığı yoktu. Eğer insanlar bu durumu kabul etmeye hazır ve muktedir olsalardı, İmamı Zaman'ın gaybeti olmazdı ve ilâhî kanunları uygulamaya koyar, İslâm'ın adil iktidarını dünyayı baştanbaşa kuşatacak şekilde yerleştirirdi.


Bu sebepten dolayı Hz. Mehdi (a.s) gaybete çekilmiş, yine aynı illetten dolayı Gaybet-i Sugra, Gaybet-i Kübra'ya dönüşmüş ve böylece de devam ede gelmiştir. Nihayet Hz. Mehdi (a.s), zamanın halkı, geçmiş zamandaki milletler gibi onun hükümetine yüz çevirmeyecekleri, her bakımdan hazır ve onun hükümetini kabul edecekleri bir zamanda zuhur edecektir. Merhum Hace Nasiruddin Tusî şöyle yazar: Hz. Mehdi'nin (a.f) gaybetinin sebebi ne Allah'tır, ne de İmam'ın kendisidir. Gaybetin sebebi halk ve mükellef olanlardır (görev bilincine erişenlerdir). Bu da, korkunun galebe çalması ve halkın İmam'a karşı bağlılıklarının kâmil olmayışından kaynaklanmaktadır.1


Dolayısıyla gaybetin etkenlerinin ortadan kalkması ile İmam'ın zuhuru gerçekleşecektir. Elbette bu mesele, ilâhî hikmet gereğince gerçekleşti ve biz onun esrarının tamamını bilmiyoruz. Ama gaybetin asıl sırrı şu olabilir: On bir masumun imameti müddetince toplumların tuğyan ve itaatsizliği tecrübe edildi. Halkın onlardan sapması ve onları desteklemeyişleri bu müddet zarfında tamamen belli oldu. Halkın, İslâm'ın âdil iktidarının hükmü altına girmeyeceklerinde en ufak bir şüphe kalmamıştı. Böylesi bir durumda gaybet kaçınılmaz, hatta çok tabiî bir olaydır; onun toplumda zahir ve var olması, akıllarda soru işareti oluşturur!


Böyle bir vaziyette İmam Mehdi ne diye toplumda zahir olsun ki? Dolayısıyla İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuruna ortam hazırlanıncaya kadar gaybet sürecek ve o kendi vazifelerini bu hâlde yerine getirmiş ve getirecektir de. Bu arada onu gerçekten görmek isteyenleri görmeye muvaffak kılacak ve desteklemeye devam edecektir.


Bir kavim kendisini değiştirmedikçe, Allah onu değiştirmez.2


Bu sır, zuhur vaktine kadar gizli kalacak ve o zaman bütün insanlar gaybetin sebebinin kendi varlıklarında gizli olduğu hâlde bundan niye gafil olduklarını anlayacaklar. Öyleyse insanlar İmam'ın zahir olması için daha fazla kendilerini hazırlamalı, ıslah edip düzeltmeye koyulmalıdırlar. Zira onlar birtakım fasık rejimlere gönül bağladılar ve mevcut olan bu rejimlerin bir derde deva olabileceklerini, ihtişamlı teşkilat ve konferansların bir işe yarayacağını sandılar.


"Hz. Mehdi'nin (a.s) gözlerden kaybolmasına halk sebep oldu." derken maksadımız, herkesin bu büyük günahta pay sahibi olduğuna vurgu yapmak değil, sadece onun zuhur için gerekli olan tanımlayıcı şartlara işaret etmekti. Açıktır ki yüce şahıslardan birçoğu her zaman zuhura hazır idiler ve hazırlar da. Ama genel anlamda toplum böyle bir hazırlığı yakalamış değildir. Hazırlıklı olmayan bir toplumun da, İmam'ın iktidarına muhalif ve karşı olacaktır. Bu nedenle de gaybet devam edecektir.

Allah Teala gaybet vasıtasıyla Hz. Mehdi'yi (a.s) ölümden korumuştur. Çünkü vaat edilenden önce zuhur edecek olursa onu öldürecekler; böylece ilahî görevini yerine getirmeğe muvaffak olamayacak ve zuhuru içtimaî hedefine erişemeyecektir.


Merhum Kuleynî "Usul-i Kâfi" kitabında ve Şeyh Tusî "el-Gaybet" ki-tabında Zürare'den şöyle nakletmişlerdir: İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzuruna gittim ve onun: "Kaim'in, kıyamından önce gaybeti olacak." buyurduğunu duydum. Sebebini sorduğumda, İmam (a.s) karnına işaret etti. (Yani öldürülmesinden korkuyor.)1


İmam Kaim hiçbir rejim ve iktidarı (hatta takiyye olarak bile) resmiyete tanımamış ve tanımayacaktır. Hiçbir yönetici ve sultana karşı takiyye etmekle görevlendirilmemiştir ve hiçbir zalimin hükümet ve sultası altına girmemiştir, girmeyecektir de. Zuhur edeceği zaman kimseye biat etmiş olmayacaktır. İmam Kaim hiç kimseyle ahdi, akdi ve biati olmadığı bir hâlde kıyam edecektir.2


Çünkü gerçeğe uygun hareket etmesi ve Allah'ın dinini kâmil ve açık bir şekilde, korkusuz ve mülâhazasız uygulayarak toplumda hâkim kılması gerekir. Bunun için de herhangi biriyle ahde, sözleşmeye ve birilerine karşı müdaralı olmaya mahal kalmaz. İşte böylece tamamen açık, temiz bir geçmiş ile hiç kimseye karşı taahhüt ve sorumluluğu olmaksızın zuhur ederek bütün dünyada İslâm'ı hâkim kılacaktır.

------------------------------------------------------------------

1- Risale-i İmamet, 3. bölüm, s.25, Nevid-i Emn ve Eman'dan naklen
2- Ra'd Suresi, 11
Editör: Hasan Bedel