Bugün İslam tarihinin kadri yüce, müstesna ve örnek kadınlarından birisi olan Hz. Ümmü’l-Benin’in (s.a) vefat günüdür. Allah’ın salat ve selamı onun, kocasının ve yiğit evlatlarının üzerine olsun.

Bu kadri yüce Ehl-i Beyt aşığının hakkında birkaç önemli nokta:

1- Liyakatli, edip, edep ve vakar ve kemal sahibi bir kadındı Ümmü’l-Benin (s.a). Zaten öyle olmasaydı Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) gibi birisinin eşi olmaya layık olabilir miydi?

2- Emirü’l-Müminin Ali (a.s) evlenmek istediğinde nesepler konusunda geniş bilgi sahibi olan kardeşi Akil’e buyurdu: “Bana öyle birisini öner ki benim için şecaatli, aslan yavrular doğursun.” O da Hz. Ümmü’l-Benin’i Önerdi. Öyle de oldu ve dört yiğit ve şüca evladı doğurup Ali ve evladı Ali’nin hizmetine sundu ve analarından aldıkları Ehl-i Beyt aşkıyla hepsi canlarını âşıkların ve şehitlerin efendisine feda ettiler.

Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) abisi Akil’e Hz. Ümmü’l-Benin’i ailesinden isteme konusunda yetkilendirdi. Akil babası Hüzam’a teklifi götürdüğünde ailece elbette çok mutlu oldular ve onurlandılar. Ama yine de babası nezaket babından konuyu eşi Şemame ve kızıyla ile görüşmek için mühlet istedi. Onlarla görüşmek için yanlarında geldiğinde kızının geçen gece gördüğü bir rüyayı annesine anlattığını gördü. “Anneciğim diyordu, dün gece rüyamda yemyeşil, ağaçlar kaplı bir bahçenin içinde olduğumu gördüm. Bahçede çeşitli nehirler ve meyveler vardı. Gökyüzünde ay ve yıldızlar parlıyor ve ben bu manzarayı seyredip Allah’ın yaratılışının azameti, gökyüzünün sütunsuz nasıl yükseldiği, ayın ve yıldızların nasıl ışık saçtığı hakkında tefekküre dalmışken ay gökyüzünden benim kucağıma indi, ardından da dört yıldız gelip kucağıma yerleşti.” Babası Hüzam bunları duyduğunda sevinç ve mutluluk içinde “Kızım dedi, Allah senin rüyanı doğruladı; dünya ve ahiret saadetinden dolayı sana müjdeler olsun!”

Sonra eşi Şemame’ye dönerek “Acaba kızımız Fatıma’yı Emnirü’l-Müminin’in (a.s) zevceliğine layık görüyor musun? Bil ki bu ev vahiy, nübüvvet, ilim, hikmet, edep ve ahlak evidir. Eğer layık görüyorsan, bu vuslatı kabul edelim.” Eşi “Ey Hüzam dedi, Allah’a yemin olsun ki ben onu iyi terbiye etmişim ve Allah’tan onun gerçekten saatli olmasını istemişimdir. Bence sen onu Mevlam Emirü’l-Müminin’e (a.s) nikahla.”

Böylece bu mübarek vuslat gerçekleşti ve ilk başından Hz. Ali (a.s) henüz genç bir kız olan Fatıma-i Kilabiyye’yi akıllı, köklü ve sağlam bir imana ve yüce ahlaki özelliklere sahip birisi olarak buldu ve ona gereken değerli verip hürmetini daima korudu.

3- Hz. Ali (a.s) ile evlenmeden önce kimseyle evlenmemiş olan Fatıma, genç ve güzel olmasına rağmen Emirü’l-Müminin’den sonra da kimseyle evlenmedi ve onun eşi olma şeref ve onurunu ömrünün sonuna kadar korudu.

4- Öyle marifet ve kemal sahibiydi ki kendisini Emirü’l-Müminin’in (a.s) ve risalet hanedanının eşi ve gelini değil, onların adeta kölesi, hizmetçisi olarak görüyordu ve çocuklarını da bu şuurla yetiştirmişti. Bu yüzden kendisi gibi, yavruları da Hz. Fatıma evlatlarına “Kardeş, değil, Efendim, Seyyidim” diye hitap ederlerdi. Bir tek Kerbela’da sadece Hz. Ebulfazl (a.s) attan yere düştüğünde seslenmiş “Ya Ehake edrik ehak.” Kardeş Hüseyn, gel artık kardeşinin yanına!

5- Tarihte ikinci bir örneği yoktur ki bir kadın kendi kumasının evlatlarını kendi evlatlarına tercih edip onlardan üstün tutsun.

6- Kaynakların yazdığına göre Hz. Ebulfazli’l-Abbas (a.s) dünyaya geldiğinde Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) minik yavrusunun kollarından öptüğünü görünce Hz. Ümmü’l-Benin, bunun sebebini sorduğunda, İmam (a.s) “Eğer sabredebilirsen söylerim.” diyor ve sabır sözünü alınca o kolların Hz. İmam Hüseyn’e (a.s) feda olacağı haberini veriyor. İkisi de ağlıyorlar. Ama Hz. Ümmü’l-Benin böyle bir şerefin kendilerine nasip olacağından dolayı Allah’a şükrediyor.

7- Asıl ismi Fatıma idi. Bir gün İmam’a dedi ki “Ya Emire’l-Müminin! N’olursun bundan sonra beni Fatıma diye çağırmayın.” Nedenini sorunca şöyle cevap verdi: “Zira bu isimle beni çağırdığınızda Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep anneleri Fatıma’yı hatırlayıp üzülmelerini istemiyorum.”

8- Hüseyni kafile Medine’ye döndüğünde İmam Zeynülabidin (a.s) Beşir b. Cezlem ismindeki bir şairi kafilenin gelişini Medinelilere haber vermesi için görevlendirdi. Beşir şiirler okuyarak İnsanları Resulullah’ın (s.a.a)  türbesinin yanına topladı ve şehadet haberini onlara iletti ve kafilenin Medine dışında olduğunu haber verdi. Ümmü’l-Benin (a.s) Beşir’e yaklaşarak “Yavrumdan bana haber ver.” diye sorunca Beşir Hz. Abbas’ın ve kardeşlerinin şehadet haberini verdi. Ümmü’l-Benin “Yavrularım da, bu göğün altında bulunan her şey de Eba Abdillahi’l-Hüseyn’e feda olsun. Sen bana Hüseynim’den haber ver.” dedi.  Beşir İmam’ın şehadet haberini de verince “İşte şimdi kalbimin bağlarını parçaladın!” dedi.

Bir annenin kendi yavrularını unutup da peygamber evlatlarına yanmasını sadece marifet ve aşk ile izah etmek mümkündür, başka bir şeyle değil.

Özetlemek gerekirse, Hz. Ümmü’l-Benin marifet, kemal, edep, irfan ve Allah ve sevdiklerinin aşkıyla yoğrulmuş, sabır, rıza ve teslimiyet abidesi örnek bir İslam kadınıydı. Allah mutahhara ruhunu bizlerden razı ve hepimizin şefaatçisi kılsın. Onda olan irfan, aşk, sabır ve teslimiyetten bir parça bize de nasip etsin.