.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Gerginlik (Stres)

Gerginlik kavramı eski zamanlardan beri ilgi odağı olmuştur. Fakat somut ve bilimsel olarak ilk defa 1940 yılında Hans Selye tarafından psikolojinin konuları arasına sokulmuştur. Selye 1954’te stresle hastalıklar arasındaki ilişki sürecini araştırmaya koyuldu ve ondan sonra stres etkenleri, ruh sağlığını tehdit eden etkenlerden biri olarak çeşitli araştırmalarda inceleme konusu yapılmaya başlandı.

Stresin tanımı

Kişi “büyük stres altındayım” dediğinde kasdettiğinin ne olduğunu anlıyoruz. Genel olarak bu ifade onun rahatsız, sıkıntılı ve baskı altında olduğu ve gündelik meselelerin üstesinden gelemediği anlamını ifade etmektedir. Siz de kendi hayatınızda gerginlik ve stresin bazı durumlarını tecrübe etmişsinizdir. Stres psikolojide üç anlamda kullanılmıştır: Bir yaklaşıma göre stres uyarıcı güç olarak gözönünde bulundurulmuştur. Bu görüşte stres, dışarıdan bireye dayatılan, bedensel ve ruhsal rahatsızlığa yolaçan bir şeydir.

İkinci yaklaşımda stres, cevap pozisyonunda betimlenmiştir. Bu model, stresi, uyarıcı güce cevap süreci kabul eder.

Üçüncü yaklaşım, bireyin konumları idrak etmesinin niteliğine vurgu yapmakta ve stresi; birbirini karşılıklı olarak etkileyen uyarıcı güç, cevap, bireysel özellikler, değerlendirmeler, adaptasyon teknikleri gibi etkenlerin geniş şebekesiyle ilişkilendirmektedir. Bu teoriye göre pozisyonlar kendiliğinden tansiyonu düşürücü değildir. Bilakis bireyin periferik muhitin gereklerini algılaması ile onlara cevap vermede kendi yeterliliğini değerlendirmesi arasında ortaya çıkan denge yoksunluğundan kaynaklanmış gerginliktir. Dolayısıyla sadece birey periferik muhitin isteklerine karşı koyamadığında stres ortaya çıkmaktadır.[1] Lazarus ve arkadaşları tarafından 1960’larda gerçekleştirilmiş bir dizi araştırmada bu görüş teyit edilmiştir. Bu yaklaşıma göre stres, birey ve çevre arasındaki etkileşim sonucunda ortaya çıkan koşullardır.[2]

Strese Cevap

Cannon, stres kavramını ilk kullanan ve açıklıkla onun psikolojik ve fizyolojik bileşenlerini öneren kişiler arasındadır. Heyecanlara ilişkin araştırmasında, heyecanda önem taşıdığı görülen psikolojik ve fizyolojik güçlü bir süreci tavsif amacıyla şiddetli heyecan baskısına değinmektedir. Psikolojik baskıyı medikal sorunların potansiyel sebebi kabul etmekte ve heyecan baskısının fizyolojik patalojilere yolaçabileceğine inanmaktadır.

Stresin psikolojik ve fizyolojik etkilerini net biçimde ve bilimsel olarak inceleyen diğer bir bilgin Selye idi. Onun kırk yıllık araştırmaları stresle ilgili çalışmalarda referans kabul edilmektedir. Stresin meselesini anlatmak ve muhtelif bilim dallarından bilimadamlarının dikkatini bu konuya çekmek için çok çaba harcamıştır. Bu uğraşısında, kendi laboratuvarındakinden daha fazlasını üretmiş kapsamlı deney geçmişini bir araya getirdi.

Selye’nin bu alandaki çalışması tesadüfen başladı. Cinsel hormonları araştırırken yumurtalık dokularından alınmış maddelerin farelere enjekte edilmesinin beklenmedik üç tepki verdiğini buldu: Böbrek üstü bezlerin büyümesi, timüs bezinin daralması ve küçülmesi, yaraların kanaması.

Selye, bu değişiklik kümesine “genel adaptasyon sendromu”[3] adını verdi. Bu, bedenin stresle yan yana olabilmek için gayret gösterdiği bir süreçti. Selye, kendi incelemeleri sırasında genel adaptasyon sendromunun üç aşamasını tanımladı:

Birinci aşama: Alarm tepkisi. Bu aşamada bedenin birçok sistemi aktiftir. Eğer stres haddinden fazla güçlüyse adrenal faaliyetleri ve kalp-damar tepkileri artacaktır. Tıpkı binalarda duman çıktığında tehlike alarmının çalması gibi, bedenin bütün duyuları da tehlike ortadan kalkmadıkça aktiftir ve zil sesi duyulmaya devam edecektir.

İkinci aşama: Direnç. Bu aşamada beden alarm karşısında direnç göstererek fizyolojik huzur ve denge durumuna ulaşmaya çabalar. Fakat tehdit algısı ve hissi hala var olduğundan tam sükûnet asla hâsıl olmaz. Bunun yerine beden aktif ve motive olmuş biçimde kalır. Bu motivasyonun şiddeti, birinci aşamadaki motivasyondan daha düşük orandadır.

Üçüncü aşama: Tükenmişlik veya güçlerin çözülmesi. Gerilim yaratan uyarıcı güç uzun süre yerinde kaldığında canlı varlık geri döndürülemez psikolojik darbe tehlikesine maruz kalabilir.

Bu aşama, genel rahatsızlık, eklem iltihabı, kalp ve damar hastalıkları gibi adaptasyon hastalıklarının[4] başlangıcıdır.[5]

Stresin Psikolojik ve Toplumsal Boyutları

Selye’nin teorisi sonraki çalışmalar için uygun zemini hazırladı. Ondan itibaren bugüne kadar psikolojik baskı teorisi; psikoloji, psikiyatri, fizyoloji, ruhsal hijyen ve diğer alanlardaki araştırmacıların ilgi odağı oldu. Şimdiğe değin artan biçimde strese dair daha kâmil bir görüş ortaya koyabilmek için onun biyolojik boyutuna psikolojik ve toplumsal değişkenler de ilave edilmiştir. Lazarus (1966) tehdide fizyolojik cevap alanının varlığına rağmen stres kavramına psikolojik boyut ekledi. Psikolojik baskının cevabının bir bölümü olarak psikolojik mekanizmaların değişimi, stres karşısında çeşitli cevapların izahına yardım etmektedir. Kimi cevap verme modelleri bireysel farklılıklar temelinde yeralmakla birlikte diğer birçok durum, gerilim yaratan uyarıcı güçler arasındaki farklılıklara göre, o gerilimde ortaya çıkan ve bireyin strese karşılık vermek için yeterliliğini oluşturan alandır.[6] Strese karşı koyma bahsinde bu konuyu ele alacağız.

Anne Sevgisi Anne Sevgisi

Stresin Etkenleri

Stresin etkenleri; şartlara, pozisyonlara ve bireylerin özelliklerine bağlı olarak çok farklıdır.[7] Genel olarak stresin etkenleri hakkında üç temel yaklaşım vardır:

Biricisi: Lazarus ve Cohen (1977) tarafından ortaya atılan birinci yaklaşımda stresin etkenlerine ait üç katman birbirinden ayırt edilmiştir:

- Feci olaylar[8]: Ani ve güçlü etkisi olan ve cevabı çağırmada hemen hemen genellik taşıyan gerilim yaratıcı uyarıcılar vardır. Savaş, doğal belalar, atom olayları, öngörülemez ve kuvvetli tehditler genellikle bir bölgenin tüm bireylerini etkisi altına alır. Kuraklık, fırtınalar, sel, deprem ve diğer doğal belalar gerilim yaratan uyarıcılar katmanına yerleştirilebilir. Hapse atılmak, işkence ve zorunlu çalışma kamplarına sürülmek de çoğunlukla bireylerin ruh sağlığında olumsuz etkiler bırakan feci olayların biçimlerindendir. Bir olayın vuku bulması ne kadar büyük felakete yolaçıyorsa onun etkileri de o kadar derin ve kalıcı olmaktadır. İçinde ölüm ihtimali bulunan büyük bir olaydan veya kazadan canı kurtarma çıktısı, sözkonusu olayla bağlantılı bir dizi psikolojik göstergedir. Olayın tekrarlanarak hatırlanması, net fotoğraflar ve hadiseyle ilgili düşünceler oldukça sıradan koşullarda bile bireyin zihninde sürekli biçimde çağrışımlar yapar ve onun aktivitelerini etkiler. Bu tecrübeler o kadar nettir ki, olayın yolaçtığı ilk heyecanın tüm perişanlığı tekrarlanır ve çeşitli psikolojik ve bedensel etkiler üretir.

- Kişisel stressör[9]hadiseleri: Feci olaylar gibi, adaptasyon yeterliliğini sekteye uğratacak yeterli güce sahip, fakat az sayıda bireyi her zaman etkisi altına alabilen hadiselerin kategorisidir. Bu ayrım önemlidir. Hastalık, ölüm ve işini kaybetme gibi gelişmeler bu katmanda yeralır.

- Arkaplan stressör[10]hadiseleri: Sürekliliği olup tekrarlanan ve genellikle günlük yaşamın bir bölümünü oluşturan uyarıcılar vardır. Lazarus ve Cohen (1977) stres yaratan bu grup uyarıcıları “günlük sıkıntılar”[11] olarak adlandırmışlardır. Bunlar tekrarlanırlar. Yoğunluğu düşüktür ve insan her gün onlarla yüzyüze gelir. Uzun vadede önceki uyarıcılar gibi ciddi tehlikelere yolaçabilirler. Ama ciddi tehdit kabul edilmezler. Mesela gürültücü bir komşuyla hayat bir anlığına ciddi tehdit olmayabilir; yani gürültüye maruz kalan birey onunla yaşayabilir ve tahammül gösterebilir. Fakat zaman içinde sorun birikerek ciddi tehlikelere meydan verebilir. Lazarus ve Cohen açısından stres yaratan etkenlerin tamamında ortak öğe, hoşa gitmeyen sebepler neticesinde ortaya çıkıyor olmalarıdır.

İkincisi: Olumlu stres ve olumsuz stres: Bazı araştırmacılar olumlu ve hoşlanılan hadiselerin de strese neden olabildiğine inanırlar. Bu görüşe göre stres şöyle tanımlanabilir: “Uyarlama ve düzenleme gerektiren her istek ve ihtiyaç.”[12] Dolayısıyla evlilik, boşanmada duygusal kopuş ve çocuk sahibi olmanın her biri stresin koşullarını taşımaktadır. Bu streslerin kimisi uygunsuz ve bazısı da iyi görünmektedir. İyi stres mutluluğun kısa vadeli duygusuna yol açmaktadır. Kötü stres ise beden ve ruhta uzun süreli tükenmişlikle sonuçlanır.

Üçüncüsü: Stresin etkenlerine dair bu üçüncü yaklaşıma göre evlilik, boşanma, işsiz kalma gibi önemli olumlu ve olumsuz olaylara ilaveten küçük ve gündelik vakalar da bedensel ve ruhsal baskılara neden olmaktadır. Bu teori uyarınca hayatın olayları esas itibariyle stres yaratıcıdırlar. Çünkü yeni şartlarla tekrar tekrar adaptasyona zorlarlar. Holmes ve Rahe (1967) yoğunlaştırılmış araştırmalar boyunca şahsi tecrübeler ve olayların ve bireylerin hayatında ortaya çıkan değişimlerin türlerini patalojiye yol açma oranlarına göre kategorilendiren bir şema oluşturmuşlardır. Bu olaylar; sağlık durumu, aile ilişkileri, ekonomik koşullar, eğitim ve öğretim, din ve toplumsal işlerde yaşanan değişiklikler gibi çeşitli değişimleri kapsamaktadır. Hayatın hadiseleri, eşin ölüm gibi yaşamın önemli olaylarından, tatile gitmek gibi nispeten detay olaylara kadar şiddeti göz önünde bulundurularak düzenlendi ve sıraya dizildi. Her bireye, hayatta belli bir zaman aralığı boyunca yaşanan genel değişim için bir puan verildi. Holmes ve Rahe, bireylerin hayattaki değişimlerde aldıkları yüksek puanlarla sonraki iki yıllık dönemde stresten kaynaklanan bir hastalığa yakalanma ihtimallerinin daha fazla olduğunu gördü.[13]

Özel Konu: Stresin Kaynağı Olarak Dünya Hayatı

Dini öğretilerde görece farklı bir bakışla stresin etkenleri ele alınmıştır. Bu açıdan bakıldığında hayat ve dünya çevresi tepeden tırnağa stresin kaynağıdır.[14] Kur’an’ın görüşüne göre insan acı içinde yaratılmıştır[15] ve Allah’a doğru hareketi de acıyla birliktedir.[16] Bazı rivayetlerde dünyadan stresin kaynağı ve psikolojik baskının sebebi olarak söz edilmiştir.[17] Allah insanı orada iyilik ve kötülüklerle, korku ve açlıkla, mal ve can kaybıyla, tarım ürünlerinin zarar görmesiyle imtihan etmektedir.[18] Dünyada yaşayan tüm insanlar her zaman tehdit altındadır.[19] İnsan, anne rahminin kapalı ve güvenli ortamından daha büyük ve stres yaratanlar etkenlerle dolu dünyaya ve aile çevresine adım atmaktadır. Dolayısıyla psikolojik baskı hayatın kapsayıcı ve kuşatıcı boyutudur ve insanlar dünyaya geldikleri andan itibaren daima bireyin hayati dengesini tehlikeye sokan tehdit edici etkenlere maruz kalmaktadır.[20] Acı ve sıkıntı insanlığın genel fenomenleri olmakla ve dünyanın mahiyeti onlarla içiçe bulunmakla birlikte onları kabul etmek bizim için o kadar da kolay değildir. İnsanlar, acı ve sıkıntı tecrübesinden kaçınmak için oldukça geniş tedbirler geliştirmişlerdir. Bazen yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaçlarla hayatın sorunlarından kaynaklanan acı ve sıkıntıyı azaltmaya çalışırız. Başka durumlarda ise hayatın sorunlarını düşünmekten kurtulmak için kendimizi çeşitli işlere ve meşguliyetlere veriyoruzdur. Bu uğraşı geçici bir sakinleşme sağlayabilir. Ama hayata gerçekçi bakmak daha iyidir. Hayata dair doğru bir algıyla ve onun fakirlik, hastalık, yaşlılık gibi sorunlarını tanıyarak buna karşı koymada daha fazla hazırlık yapılmış olabilir. Eğer acı ve sıkıntının varlığımızın bir bölümü olduğunu kabul edersek çaresini bulmaya ve yaşamın sorunlarının üstesinden gelmeye zemin hazırlayabiliriz.

Stres ve Hastalık

Sağlığın bozulması ve hastalıkta belirleyici bir etken olarak stresin rolü önemlidir. Stres ve hastalık arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok araştırma yapılmıştır. Çalışmalar, stres ve gerginliğin pek çok hastalığın ortaya çıkması ve yayılmasında müdahil olduğunu açıkça göstermektedir.[21]

Stresin Ruhsal Hijyene Etki Mekanizmaları

Stresin sağlığın bozulmasına ve hastalığa yol açtığı yollar doğrudan[22] veya dolaylıdır.[23]

a) Dolaylı Yollar

Stres davranışı etkileyebilir ve davranış da sağlığın bozulmasına veya hastalığın ağırlaşmasına yol açabilir. Günlük kronik baskı ve stresi doğuran olaylar ve hadiseler bireyin kişisel bakıma odaklanmasını önleyebilir ve spor, uygun gıda, yeterli istirahat için yeterli fırsat bulamamasına sebep olabilir. Bundan da kötüsü, birey, psikolojik baskıya adapte olmaya gayret gösterirken, kısa vadede etkili olsa bile hiçbir şekilde sağlıklı sayılamayacak davranışlara yönelebilir. Aşırı içki içmek veya yüksek oranda şeker ve yağ içeren gıdalarla beslenmek gibi davranışlar bu durumun örnekleridir. Hijyenik davranışla ilgili araştırmalar, çok fazla stres doğuran şartlarda bireylerin hastalığa yakalanma veya sağlığın bozulması ihtimalini arttıracak biçimde davrandıklarını ortaya koymaktadır. Gözlemler, zarar görmüş kişilerin uzun süre uyku ve yemeğe özen göstermediklerini, bunun da ruhsal bozukluğun sebebi olduğunu kanıtlamaktadır.[24]

Aynı şekilde stres, bedenin biyokimyasal düzeninde ruhsal hijyene etki edecek birçok değişiklik meydana getirir. Araştırmalar, stresin nörolojik değişikliklere sebep olduğunu ve canlının mevcut tepkisini üreten iç salgı bezlerinin deşarj olduğunu ortaya koymuştur. Yine kalp-damar tepkileri veya bedenin bağışıklık sisteminin işleyişi gibi.[25]

Öte yandan bu fizyolojik değişiklikler, kalp koroner rahatsızlığından mide-bağırsak bozulmaları, kanser, uyum bozukluğu, kronik yorgunluk, baş ağrısı ve yüksek tansiyona kadar değişebilen birtakım hastalıklara sebep olur. Stresin, fizyolojik değişiklikler ve tıbbi hastalık yoluyla ruhsal hijyen üzerinde etkili olduğuna dair yüzlerce deney yapılmıştır.[26]

Araştırmalar göstermektedir ki, stres kısa süreli olursa genellikle sorun ortaya çıkmamaktadır. Çünkü beden ondan sonra dinlenmeye fırsat bulabilmektedir. Ama eğer stres uzun süreli olursa ve birey onu kontrol edemezse beden ve ruh üzerindeki etkisi net biçimde gözlenecektir.

b) Doğrudan Yollar

Stresin anksiyete, depresyon, savunma hali, eleştiri, köşesine çekilme, hafıza zayıflığı, uykusuzluk, kâbus görme, bireyler arası olumsuz davranışlar[27] gibi bazı belirtileri ve izleri ruhsal bozukluklarda doğrudan gözlemlenebilmektedir. Stresin belirtileri yıllarca devam edebilir. Araştırmalar, nazilerin zorunlu çalışma kamplarından kurtulanların, o hadiseden elli yıl sonra bile korku ve kaygı halini taşıdıklarını göstermektedir.[28]

Stresin Dengeleyicileri

Strese verilen cevabı azaltan dengeleyiciler bilişsel, karakteristik ve çevresel etkenlere ayrılmaktadır.

Stresi Dengelemede Bilişsel Etkenlerin Rolü

Lazarus’un (1991) teorisine göre bireyin stresi tecrübe edip etmemesi, stresin etkenlerini nasıl değerlendirdiğine bağlıdır. Tanıma, önemli bir dengeleyicidir. Dolayısıyla stresin oranı, çevreyi ne kadar tehdit edici değerlendirdiğine bağlı olmaktadır. Streste değerlendirme tarzı ve bilişsel etkenlerin rolü konusunda en kapsamlı teorilerden birini Lazarus ve mesai arkadaşları ortaya koymuştur.[29]

a) Lazarus’un Bilişsel Değerlendirme Modeli

Lazarus (1984) psikolojik baskıya cevap vermede bilişsel değerlendirme ve idrakin rolüne vurgu yapmaktadır. O, eğer bir durumu tehdit edici kabul etmezsek strese girmeyeceğimize inanır. Bilişsel değerlendirme, onun vesilesiyle bireylerin gerilim yaratan uyarıcıların etkilerini, sonuçlarını ve onlarla yanyana en iyi nasıl olunabileceğini inceleme konusu yapan psikolojik bir süreçtir. Lazarus ve Folkman iki yıldan fazla bir dönem boyunca stres için bilişsel değerlendirmenin önemini tanımaya temel alan bir model ortaya koydular.

Lazarus açısından stresin değerlendirilmesi üç aşamada gerçekleşmektedir:

1- Temel değerlendirme[30]

Stres doğuran olayla karşılaşmada ilk defasında sağlığımız için onun zımni anlamını değerlendirmeye çalışırız. Bu süreç temel değerlendirme olarak adlandırılır. Bu değerlendirmede “Bana nasıl bir etkisi var?”, “Acaba sağlığımı tehdit ediyor mu?” gibi sorulara cevap verilmektedir. Temel değerlendirme bir olay hakkında iki yargıdan biriyle sonuçlanacaktır:

- Tehdit edici olmayan değerlendirme

İlgisiz[31]; temel değerlendirmede o mevzunun sizinle bağı bulunmadığı sonucuna varırsınız.

Tehlikesiz/olumlu[32]; durumu olumlu değerlendirebilirsiniz ve sağlık için faydalı bulabilirsiniz.

- Tehdit edici değerlendirme

Sözkonusu uyarıcıyla ilgili değerlendirmemiz muhtemelen tehdit edici olabilir. Bunun da üç ekseni vardır:

Zarar/yoksunluk[33]; genellikle zarar için yapılan analizin kapsamına girmiştir. Feci ve ani olaylar bireyleri böyle bir değerlendirmeye hazırlayabilir. Çünkü oldukça hızlı bir darbe meydana gelir ve bireyler daha fazla tahribatla yüzyüze gelirler.

Tehdit[34]; gelecekteki tahribat veya yoksunluğu öngördüğünüz durumdadır. Tıpkı bir yer sarsıntısının her taraftan gelen haberler yoluyla bilinmesi gibi.

Meydan okuma[35]; gelecekteki felaket ve tehlikelere meydan okuma değerlendirmesi dayanak yapılmamış, bilakis gerilim yaratan uyarıcının üstesinden gelme ihtimaline dayanılmıştır. Üstesinden gelme hususunda yeterliliğimize güven duyduğumuz bazı olaylar vardır. Fakat gerilim yaratan olayların marjları bizi fazlasıyla aşmaktadır. Meydan okuyarak değerlendirilen olaylar işte bu marjda yeralmaktadır.[36]

2- İkincil değerlendirme[37]

İkincil değerlendirme “Neyi yapabilirim?” mevzusunun incelenmesiyle bağlantılıdır. Mesela sakatlanmış bir sporcu “başa çıkma”nın[38] çeşitli tekniklerini inceleyebilir: Bir antrenörden veya timden kılavuzluk isteyebilir, özellikli tedavi teknikleriyle iyileşmek için çaba gösterebilir yahut sorunlarını unutmak için bazı oyalayıcı faaliyetlere yönelebilir.

3- Üçüncül (tekrar) değerlendirme

Temel ve ikincil değerlendirmeler birbiriyle epey irtibatlıdır. Bazı vakitler, kavramsal olarak “tekrar değerlendirme”[39] adı verilmiş üçüncül bir değerlendirme de vardır. Eğer bir olayı baskıyla değerlendirdikten sonra değerlendirmemizin yanlış olduğuna dair elimize yeni bir bilgi geçerse başka bir anlayış bulabiliriz.[40]

Lazarus ve Folkman’ın değerlendirme modeli bu alandaki birçok araştırmaya ilham verdi. Onların teorisi, kesin olarak bugüne kadar bu doğrultudaki en kapsamlı gayreti temsil etmektedir.

b) Ellis’in Değerlendirme Modeli

Değerlendirme konusunda daha yeni bir yaklaşım, Ellis’in[41] kendi tedavi tekniğinde akılcı-duygusal[42] tedavi adıyla gösterilmiştir. O, bireylerin tasavvur edilenden daha fazla temel değerlendirmeler üzerinde kontrol sahibi olduğuna inanmaktadır. Akılcı-duygusal teoriye göre temel değerlendirme süreci üç aşamaya ayrılır (Şekil 6-2). Birinci aşama, Ellis’in aktifleştiren[43] gerçek adını verdiği hayatın bir gerçeğini kapsamaktadır. İkinci aşama, hayatın bu gerçeğin değerlendirmesidir. Bu değerlendirme inanç sistemimizden[44] kaynaklanmaktadır. Üçüncü aşama da gözönünde bulundurulan gerçeğin nasıl değerlendirildiğinin sonucu olan duygular, heyecanlar ve muhtemel stresleri içermektedir. Başka bir ifadeyle, hayatın bir gerçeğini değerlendirdiğimiz teknik veya tarzn, heyecanlarımız ve duygularımızın üzerinde önemli etkisi vardır. Ellis açısından bir kavramın değerlendirilmesi, hayatın meydan okuyuşlarıyla yüzleşme sürecinin temelidir.

Değerlendirme, bireyin inanç sisteminin ürünüdür. Bu sistem, bireyin hayatıyla ilgili görüşüne dâhildir ve tecrübe ettiği olayların anlamıdır.

Bireylerin bu hususta farklı görüşleri vardır. Mesela hayatın kimi olaylarını olumlu değerlendirirler. Başka bazılarını da olumsuz ve karamsar görüşle yorumlar ve analiz ederler. Bireyler, hayatlarını mantıklı eğilimler ve sağlıklı inançlar temelinde bina ettikleri takdirde psikolojik karmaşadan uzak kalabilirler. Ellis, özellikle kişilerin felsefi görüşleri ve itikadi inançlarının rolüne vurgu yapmaktadır.[45]

Kişisel Özellikler ve Stres

Stresin uyarıcılarından etkilenmede önemli faktörlerden biri insanların kişilik özellikleridir. Psikologlar pek çok çalışmada, bazı kişiliklerin stres karşısında neden daha fazla zarar gördüğünü, bazılarının ise buna nasıl direndiklerini anlamaya çalışmışlardır. Araştırmacıların ulaştıkları sonuç şudur ki, kişilik özellikleri olarak kategorize edilmiş bazı özellikler ve davranışlar, kişilik ve hastalık arasındaki bağı kavramaya yardımcı olmaktadır. Kişilik ve stres arasındaki ilişkiyi anlamak için epey araştırma yapılmıştır. Burada bazılarına değineceğiz:

1- A ve B Türü Davranış Modelleri

Psikolojik baskı, kalp ve damar hastalıkları ile kişilik türü arasındaki bağlantı konusunda Freedman ve Rosenman (1974) adındaki iki bilimadamı diğerlerinden çok daha fazla çalışmışlardır. Bu araştırmalarda, stres yaratan etkenlerle karşılaşma sırasında iki tür kişilik tarif edilmiştir. A tipi kişilik ve B tipi kişilik. A tür davranış modeli üç özellik taşır:

1) Rekabet; A türü bireyler özeleştiriye oldukça eğilimlidirler ve çabalarından ya da başarılarından mutluluk duymaksızın hedefe ulaşma yönünde gayret gösterirler.

2) Zamanla ilgili acelecilik; A türü bireyler saat tahminiyle sürekli kavga halindedirler. Çoğunlukla gecikmelere ve zaman israfına tahammülsüzdürler. Programları yoğundur ve birden fazla işi eşzamanlı olarak yapmaya uğraşırlar.

3) Öfke/düşmanlık; A türü bireylerde öfke veya düşmanlık kolayca kışkırtılabilir. Bu tür kişiler büyük psikolojik baskı altındadırlar. Bunun tersine B türü model daha az rekabetçilik, acelecilik ve husumet gibi özelliklerle belirginleşir. B tipi bireyler hayatın gündelik durumlarına acele etmeksizin ve oldukça sakin karşılık verirler. Hedeflerine ulaşamadıklarında bile başarısızlık hissetmezler.[46]

2- Dirençli Kişilik Teorisi

Suzanne Kobasa ve Salvatore Maddi’nin teorisine göre psikolojik baskı ile kişilik arasındaki ilişki dirençlilik özelliğiyle ilgilidir. Dirençlilik, hayattaki olaylara tepki vermede bireyin kararlılığına ve kendine özgü tarzına işaret eden psikolojik bir kavramdır.[47]

Dirençliliğin üç özelliği vardır:

1) Kontrol; hayattaki olayların akışına etki edebileceğine inanmaktır.

2) Sorumluluk; hayatın bir anlamı ve hedefi bulunduğuna inanmaktır.

3) Meydan okuma; zorlu ve takati aşan olayların doğal olduğu, hâkimiyet sağlamak ve ilerlemek için fırsat yaratabileceğini düşünmektir.

Dirençlilik kavramı birçok araştırmada incelenmiştir. Bulgular, dirençli kişilerin, dünyayı tehdit edici görmemenin yanı sıra, sorun çözmenin yollarından yararlanmada strese yol açan etkenlerle yan yana gelebilmek için kendisini etkili gördüğünü ortaya koymaktadır.

Kobasa, dirençli bireylerin stres yaratan koşullarda daha sağlıklı kalabildiklerini izah etmektedir. Ona göre bunun sebebi, bu kişilerin stres yaratan etkenlerle daha iyi biçimde yüzleşmesi ve bu hadiseler karşısında ıstırap ve ateşlenme ihtimalinin daha düşük olmasıdır. Sonuç itibariyle, doğal uyarıcılardan çıkıp stres ve hastalığa varabilen karmaşık süreç asla başgöstermeyecektir.[48]

Colerick, dirençliliğin benzeri olan “dayanıklılık” ve “takat”i yetmiş, seksen yaşlarındaki bireylerde inceledi. Bu araştırmanın sonucu, dayanıklılık ve takatin ihtiyarlık yaşlarından itibaren, zorluklar ve sıkıntılar karşısında olumlu bakış sahibi olmak gibi özelliklerle birlikte stres yaratan etkenler karşısında da dengeleyici bir faktör olarak iş gördüğünü ortaya koydu.[49]

3- İnsicam Duygusu

Bazı araştırmacılar, bireyleri strese neden olan etkenler karşısında koruyan başka kişilik özellikleri de izah etmişlerdir. Antonovsky’ye göre stres yaratan etkenlerin en önemli dengeleyicilerinden biri de, zorunlu çalışma kamplarından kurtulanlar üzerindeki araştırmalardan elde edilen “insicam duygusu”dur.[50] Bu kişiler yaşadıkları ürkütücü tecrübelere rağmen bedensel ve ruhsal bakımdan sağlıklı kalabilmişlerdi. Antonovsky bu bireylerle yaptığı söyleşiler sırasında üç önemli özellik belirledi:

1. Kimi olaylar (mesleki başarısızlık, sevdiği kişinin ölümü, savaş) asla istedikleri şey değildi ama bu olayları anlayabileceklerini hissediyorlardı. Hadiseleri kendine özgü maddi güçlere göre açıklıyorlardı. Mesela mesleki başarısızlığını, ihtiyaç duyulan bilgilerden faydalanamamaya veya müdürle bağdaşamamaya bağlayarak izah ediyorlardı. Yahut savaşı siyasi güçlerin arasındaki ihtilafın sonucu görüyorlardı.

2. İnsicam duygusu taşıyan bireyler, dünyayı dizginlenebilir kabul ediyorlardı ve durumların, mantıksal bakımdan beklentiye uygun biçimde gerçekleştiğine güçlü inançları vardı. Onlar, hoşa gitmeyen durumların her halükarda hayatın içinde yaşandığını anlamışlardı. Fakat bu tecrübeleri güzelce geride bırakabilmişlerdi.

3. İnsicam duygusuna sahip bireyler hayattaki olayların bir anlamı olduğuna inanıyordu. Derin duygusal düzlemde hayata değer veriyorlardı ve inançları şuydu ki, hayatın birçok sorun ve ihtiyaç durumunda ancak onun için enerji sarfedilenler değer kazanabilirdi.[51]

İçsel ve Dışsal Kontrol Mevkii

Kontrol mevkii[52] teorisine göre bazı bireyler kontrolün kaynağının kendi içlerinde olduğuna inanırlar. Hâlbuki başkaları (dışsalcılar) kontrolün kaynağının kendileri dışında, yani çevrede bulunduğu inancındadır. Kontrolün mevkiini içsel sayan ve çevreyi kontrol edilebilir gören bireyler stres yaratan etkenler karşısında daha iyi direnç gösterebilirler. Buna mukabil kontrol yoksunluğu da stresi arttırmaktadır.[53]

5- Heyecan arama

Heyecan arama da stres yaratan uyarıcıları dengelemede önemli bir kişilik etkeni olarak rol üstlenebilir. Heyecan arayan bireyler, direnci yüksek bireyler gibi, dünyayı daha az tehdit edici görürler ve stres yaratan uyarıcılarla güzel bir şekilde yanyana olmaya hazırdırlar. Tehlikeli sporlar buna çarpıcı bir örnektir. Tehlikeli ve baskı yaratan bu sporlarda kimi zaman insanlar yaralanır veya hatta ölürler. Ama buna rağmen bu sporları neden yaparlar? Cevabın bir bölümü, insanların bu sporlarda heyecan peşinde olduklarıdır. Sadece özel kişiler tehlikeli sporları sevdiğinden bu sporlarda başka tür kişilik sıfatlarıyla karşılaşırız.

Araştırmacılar, tehlikeli sporlara katılan bireylerin heyecan arama kriterinde üst sıralarda yeraldığını göstermiştir.[54]

Toplumsal Destek

Toplumsal destek stresi dengelemede işe yarar. Toplumsal destek; diğer birey veya grupların insanlara değer verdiği işbirliği, gözetme, sevgi ve teselliye verilen isimdir.[55] Bu desteği baba, anne, dostlar, halk, doktor gibi kimseler veya toplumsal kurumlar yerine getirebilir. Toplumsal desteğin üç boyutu şöyledir:

1. Kişinin derdini paylaşma, ona özen gösterme, sevgi duyma ve ilgilenmeyi kapsayan duygusal destek.

2. Geri ödeme beklemeksizin ödünç para verme, hayatta ihtiyaç duyulan şeyleri satın alma, evin işlerini görme vs. gibi iktisadi ve pratik destek.

3. İzah etmeyi, kendini denetlemenin usülü konusunda öneri getirmeyi kapsayan bilgi desteği. Bulgular, toplumsal desteğin peşine düşmekten kaçınan kimselerin bazı hastalıklar karşısında zarar gördüğünü kanıtlamıştır.[56]

Aynı şekilde bulgular göstermiştir ki toplumsal destek stresi azaltabilir. Bir araştırmada LaRocco, House ve French mesleki stresi ve toplumsal desteği değerlendiren anketlerle iki binden fazla işçi ve memur erkeği inceledi.Toplumsal desteğin varlığı üç kaynak tarafından ölçüldü: Müdür, mesai arkadaşı ve eş, aile, dostlar. Sonuçlar, toplumsal destek ile stres arasında ters orantı olduğunu kanıtladı.[57]


[1]     Stora, Tenidegi ya İstres, s. 15 ve 16.

[2]     Davison, G. C. ve J. M. Nael, Abnormal Psychology, s. 184-185.

[3]     General Adaptation Syndrom (GAS)

[4]     Diseases of adaptation

[5]     Taylor, S. E., Health Psychology, Random House, 1986, s. 147.

[6]     A.g.e.

[7]     Sheridan, C. ve Radmarcher, S., Health Psychology, s. 149.

[8]     Cataclysmic events

[9]     Personel stressors

[10]    Background stressors

[11]    Daily hassles

[12]    Georgia Witkin, Nişanehâ-yi Feşar-i Revani der Merdan, s. 33.

[13]    Kaplan, Health and Human Behavior, s. 111-113.

[14]    “قال علی علیه السلام الدنیا ملئیة بالمصائب طامة بالنجائع و النوائب” (Amidi, Gureru’l-Hikem, c. 7, s. 34); “و اعلم ان الدنیا دائر بلیة یفرغ صاحبها فیها ساعة” (Nehcu’l-Belağa, Mektup 59).

[15]    “لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي كَبَدٍ” (Beled 4).

[16]    “يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقِيهِ” (İnşikak 6).

[17]    “قال علی علیه السلام ان الله جعل الدنیا دار بلوی” (Harrani, Tuhefu’l-Ukul, s. 512);

“هی دار عقوبة و زوال و فناء و بلاء نورها ظهرة عبثها کدر و غنیها فقیر و صحیحها سقیم و عزیزها ذلیل” (Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 78, s. 22)

[18]    “وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ”
(Bakara 155).

[19]    “قال علی علیه السلام ان الدنیا اثر بلیة لم یفرغ صاحبها فیها قط ساعته” (Nehcu’l-Belağa, Mektup 59).

[20]    Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 7, s. 286.

[21]    Eysenck, Psychology: A Student’s Handbook, s. 174.

[22]    The direct routes

[23]    The indirect routes

[24]    Taylor, Health Psychology, s. 159.

[25]    Graham, Robert B., Revanşinasi-yi Fizyolojik, s. 394-399.

[26]    Davison, Abnormal Psychology, s. 191-197, 124, 125.

[27]    Carr, Abnormal Psychology, s. 124-125.

[28]    Sanderson, Health Psychology, s. 125-127.

[29]    Sheridan, C. ve S. Radmacher, Health Psychology, s. 150.

[30]    Primary appraisal

[31]    Irrelevant

[32]    Benign/positive

[33]    Harm/loss

[34]    Threat

[35]    Challenge

[36]    Lazarus, R. S. ve S. Folkman, Stresses Appraisal and Coping, s. 31-55.

[37]    Secondary appraisal

[38]    Coping

[39]    Reappraisal

[40]    Cloninger, S. C., Perscyiption Dynamic and Development, 1996, s. 269-270.

[41]    Albert Ellis

[42]    Rational-emotive behaviour therapy

[43]    Activing

[44]    Belief system

[45]    Ellis, İhsas-i Bihter, bihter şoden, bihter manden (2), s. 105 ve 106.

[46]    Feshbach, Personality, s. 436-438.

[47]    Corsini, R. J., The Dictionary of Pyschology, s. 435.

[48]    Personality, s. 436.

[49]    Sarafino, Revanşinasi-yi Selamet, s. 198.

[50]    Sense of concurrence

[51]    Sarafino, Revanşinasi-yi Selamet, c. 2, s. 586-589.

[52]    Locus of control

[53]    Feshbach, Personality, s. 473-474.

[54]    Shamus, E., ve J. Shamus, Sport Injury.

[55]    Kaplan, R., Health and Human Behaviour, s. 133.

[56]    A.g.e.

[57]    “Social Support, Occupational Stresses and Health”, Journal of Health and Social Behaviour, cilt 21, s. 202-218.

Editör: Hasan Bedel