.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Kur'an-ı Kerim'de ümitsizlik ve yeis kınanır. Ümitsizlik ve yeis, saptırıcı unsurlar olarak kabul edilir. Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de Hicr suresi 56. ayet-i kerimede Rabbimiz:

"Dedi ki; Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?" şeklinde soruyor.

Allah Teâla, günah işleyen kişilere bile Zümer suresi 53. ayet-i kerimede:

"De ki; “ey kendilerinin aleyhine aşrı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz, bütün günahları affeder. Çünkü o çok bağışlayandır. Çok merhamet edendir" diye buyurmaktadır.

Bugün psikologlar, geleceğe yönelik ümidi, insan yaşantında önemli bir faktör olarak görüyor. Bu gün insanların geleceğe yönelik ümitleri olmamış olsaydı, hiçbir iş yapmaz, elini bir işe sokmazdı. İnsan öleceği tarihi bilecek olsaydı, kendine yakın birini seçmez, geleceğe yatırım yapmazdı. Bu yüzden de insanın öleceği tarihi bilmemesi, insan hayatında bir ümit oluşturur. Ümit, insanın geleceğe yönelik hedeflerini de arttırır. Evlilik isteği, aile kurma, ev sahibi olma, mülk edinme, bir yerlere gelme gibi hedefler edinir.

ABD Pensilvanya Üniversitesi öğretim üyesi Martin Seligman, psikoloji ilminin 21. yy'in, psikolojik sorunlarda özellikle, stres, ümitsizlik, yeis ve bunalımın yoğun olduğu bir asır olduğunu ve bu asırda, insanların olumlu düşünce ve olumlu bakış açılarından uzaklaştığını dile getiriyor.

Martin Seligman, insanların olumlu ve olumsuz şekilde iki boyutlu bir varlık olduğunu hatırlatarak, olumlu boyut olarak, yetenekler, imkân ve gücünün dikkat çektiğini, geleceğe yönelik bu olumlu boyutun güçlenmesine katkı sağladığını ifade ediyor. Psikologlar insanların hedef sahibi olması için geleceğe ümitle bakması gerektiğini dile getiriyorlar. Martin Seligman, insanların ümit penceresini açmak için, öncelikle dine yönelmesi ve dini duygularının güçlendirmesi gerektiğini ifade ediyor. Aslında, Martin Selingman, din ile psikoloji arasındaki çatışmaya 21. yy'da son veriyor ve her ikisinin de insan hizmetinde olması gerektiğini belirtiyor.

Geleceğe yönelik ümit ya da geleceğe yönelik bakış açısında en önemli unsur, insanın nasıl yaşayacağına dair düşünce, yaşam felsefesinin nasıl olması gerektiği konusudur. Yaşam felsefesinin temelinde ilahi ve ahlaki değerleri yok sayan kimsenin, geleceğe yönelik bakış açısında da ümitsizlik ve yeis daha fazla olur. İnsan zihninin yapısında geleceğe yönelik sınırlı bir bilgi bulunur. Bu bilgiler, ya ümitsizliğe, yeisse sürükler ya da, ümitli ve hedefli bir yöne doğru sürükler. Fakat İslam, insanın geleceğine ümit verir ve iman gölgesinde, barış, huzur vaat eder.

Kur'an-ı Kerim, ümidi ve geleceğe bakışı insan hayatının önemli hareket noktası olarak görür. Ümidi insanı iyi amele, doğu yola sevk eden bir “yol haritası” olarak tanımlar. Yunus süresine okuduğumuz zaman, hem bu dünya ve hem de ahiret için bize ümit veriyor. İnsanların inançları, tepkileri, amellerinin karşılığının ne olacağının ortaya koyuyor. İnsanların amellerini gözden geçirmesine vesile oluyor. Tabi ki, Kur'an-ı Kerim'in geleceğe bakışı, ilahi iradeyle de ilişkilidir. İlahi sünnete göre, iman ve hayırlı- iyi amel eksenli hareket edenler, iyiye doğru hareket edenlerdir. Doğru yolda yürür ve geleceğe ümitle bakarlar.

Kur'an-ı Kerim, geleceğe ümitle bakmayı, kötü işleri terk etmeyi, iyi ve hayırlı işlere yönelmeyi de teşvik ediyor. İslam'da, insan için dünya bir imtihan alanıdır. Ahiret hayatını şekillendiren amellerin yapıldığı yerdir. Dolayısıyla, dünya da yaptığı amellerin karşılığını ahirette alır. Zerre kadar iyiliğin de ve zerre kadar kötülüğün de karşılığını alacaktır. Diğer yandan, dünya ilahi adalet temelleri üzerine yaratılmıştır. Doğruluk ve dürüstlük aynı zaman da kurtuluş vesilesidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde, iyiliği, hayırlı amelleri, doğruluğu müminin sıfatları olarak sayar. Takva ehlinin, cennet bahçelerinde bir ahiret hayatı ile mükâfatlandırılacağı, bol nimetlerle ödüllendirileceği, huzur, neşe içerisinde olacağı dile getirilir.

Kur'an-ı Kerim'de ümitvar olunması, ümitli olmak birçok yerde geçer. Ümit sahibi olmak, müminin sıfatları olarak zikredilir. Yusuf suresinde dile getirilen Hz. Yusuf kıssası da, geleceğe yönelik ümitli olunmasına dair çok güzel bir örnektir. Hz. Yakub'un sabrı, güzel ahlakı, sadakati müminler için çok güzel örnektir. Hz. Yakub'un oğulları içerisinde, Hz. Yusuf'un hile, kıskançlık ve yalanla kuyuya atılması, Allah'a tevekkül, sabır ve imanla kuyudan çıkartılarak kardeşleri karşısında Hz. Yusuf'un en yüce makama ulaştırılması, kardeşlerinin ise düştüğü acizlik Allah'tan umudun kesilmemesi gerektiğine dair güzel bir örnektir. Kur'an-ı Kerim'deki Hz. Yunus kıssası da, ümitvar olunmasına dair çok güzel bir örnektir. Hz. Yunus zor şartlar altında bulunuyordu ve bu zor şartları altında Yaradan'ına “münacatta” bulunur. Enbiya suresi 88. ayette buyurulduğu gibi “Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, insanları böyle kurtarırız.” Ya da Saffet suresi 143 ve 144 ayetlerinde dile getirildiği gibi, “Eğer tesbih edenlerden olmasaydı,(insanların) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.”

Dua etmek, Allah'ın rahmetinden ümidi kesmemek, Enbiyaların ve evliyaların en büyük özellikleri, müminlerin sıfatlarındandır. Bu yüzden de, müminler ilahi rahmetten ümit kesmez. İnsanlığın kurtuluş reçetesi, Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim, iman edenler ve Salihler için bir kaynaktır. İman edenleri Salih amele davet eder. Bu da, geleceğe yönelik ümitvar bir ruh halini oluşturur. Çünkü Allah'tan daha güzel vaat eden, Allah'tan daha iyi sözünde duran, Allah'tan daha fazla rahmet sahibi kim olabilir ki? Allah Teâlâ, Fusillet suresi 30 ve 31 ayeti kerimelerinde,

"Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vââd olunan cennetle sevinin! Derler… Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin için hazırdır" vaadinden bulunarak, mükâfatı müjdeliyor.

Dikkatimizi çektiği gibi yaradan rabbimiz vaadinde bulunarak, mükâfatı ahirete bırakmıyor. Bu dünyada da gerekli yardımları ve mükâfatını veriyor. Rahmetini bu dünyada da esirgemiyor. Kur'an-ı Kerim'de ümitsizlik ve yeis kınanır, bu sıfatların ancak, sapkınların özelliği olduğunu belirtir. Ve iman ehli birinin üzerinde taşımaması gereken sıfatlar olarak görür. Hicr suresi 56. ayeti kerimede de:

“Dedi ki; Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser” diye sorar ve ümitsizliği, Müslümanın taşımayacağı bir özellik ve sıfat olarak gösterir.

Hatta Zümer suresi 53. ayette de, Yüce Yaradan kullarına:

"De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" ifadeleriyle, af müjdesini, rahmetin enginliğini ve bağışlanmanın sınırsızlığını aktarıyor. Aslında bu ve benzer ayetler sık sık tekrarlanarak, Allah Teâlâ ümitli olunması gerektiğini, yeis ve ümitsizliğin zararlarını da göstermiş oluyor.

Ümitsizlik imansızlıktır diyen Allah'ın resulü, ümide dair güzel tavsiyelerde de bulunuyor. Ümitsizlik, yeis, vesvesenin şeytan işi olduğunu ve bunların insanlarda başarısızlıkları, hayata yönelik hedefsizliği, karamsarlığı, fakirliği en kötüsü de, insanlardan ve toplumdan uzaklaşmayı beraberinde getiriyor olduğunu buyuruyor. İnsanlarda, huzuru alıp götüren, sevinç ve mutluğu ortadan kaldıran ümitsizlik, Allah'ın rahmetinden de uzaklaştırır. Allah Teâlâ'nın da buyurduğu gibi, ümitsizlik ancak sapkınların sıfatı olabilir ve insanları günaha doğru sürükler. Kurtuluş reçetesi yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, Allah-u Teâlâ Yusuf suresi 87. ayeti kerimesinde:

"Ey oğullarım, giden Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidi kesmez" buyurmaktadır.

Kur'an-ı Kerim, dünyanın yaratıcısı ve kıyamet gününün sahibi olan Allah'ın, mülkün sahibi olduğunu belirterek, kulların yalnız olmadığını, yalnızlığa kapılmamalarını tavsiye eder. Haşir suresi 23. ayeti kerimede de buyurduğu gibi:

"O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır"

Allah'u Teâlâ ile irtibatlı olma yöntemlerden biri ya da kulun yalnız olmadığını anlamasının bir yöntemi, “zikir”dir. Çünkü “zikir” hem, yalnız olmadığını hem de kendinden başka bir büyük gücün varlığını hatırlatır. Ümit ve tevekkülün göstergesidir. Büyük şair Hz. Mevlana'nın da dile getirdiği gibi:

"O kadar kalıcı düşünmeni söyledim Fikrin durgun ise zikret Zikrin ve düşünceni karıştır Zikir, depresyonun üstüne güneş gibi çöker"

Geleceğe yönelik ümitli olmak, insanın değerini de ortaya koyar. İnsanı mutlu kılar, huzurlu hale getirir. Sevinçli bir hayata sahip olur. Ümitli olmak, insanın sosyal hayatında başarılı olmasının da anahtarıdır. İnsanın kurtuluş reçetesi olan Kur'an-ı Kerim'in de belirttiği gibi müminlerin sıfatıdır. Ümitsiz insanlar, depresyona kapılar ve hayatlarında karamsar olur, hayal kırıklığına kapılarak çöküntü içine düşerler. Kendine ve geleceğe dönük olumlu duygular içerisinde bir düşünceye kapılan kişiler, özgüvenle, hedef sahibi olarak, başarı kapılarını aralar. Dolayısıyla imanını, izzet-i nefsini güçlendiren kişiler, hayatta karşılaştıkları başarısızlıklar karşısında ümitsiz olmaz, yeni bir azim ve yeni bir heyecanla hedeflerine doğru hareket ederler.