.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Seyyid Sefer Akkuş

Konuyla ilgili Kuranımız şöyle açıklamaktadır;

"Ve hebeli alalkiberi İsmaile ve İshaka inne rabbi lesemiud du’ai"

“İbrahim dedi ki; ihtiyarlık çağımda bana İsmail’i ve İshak’ı lütfeden Allaha hamt olsun şüphesiz Rabbim duayı işitendir” (İbrahim/39)


"Dea Zekeriyya Rabbehu..i nneke semiud du’a-i"

“Zekerriya Rabbine Dua etti. Rabbim demişti bana katından temiz bir nesil soy ver, sen duayı işitensin” (Al-i İmran/38)


Görüldüğü üzere “ed-Dua” ve “ed-Dave” yani ‘Dua’, Arapça çağırmak, dua, etmek, istemek, seslenmek, dilekte bulunmak, acizlik makamında olduğunu bilip yüce yaratıcıya el açmaktır, istemektir, tazarru naz ve niyazda bulunmak manalarındadır ve her zaman her yerde yapılabilir ama ağızdan söylemekle veya el açmakla yapılan ibadettir. Kulluk vazifelerinden biridir ve hemen hemen birçok dillerde de ‘Dua’ ismiyle Arapça kelime anlamı ile bilinmektedir. Yani Arapça ‘Dua’ kelimesi dilimizde ve pek çok dillerde de dua olarak bilinmekte ve istifade edilmektedir.


Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Gökte ve yerde olan ne varsa Ondan (Allah’tan) ister..” (Rahman/29)

“De ki; sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz gizliden gizliye ona (Allah’a) yalvararak dua etmektesiniz..” (Enam/63-64)

Hz. Peygamberimiz (saa) buyurmuştur:

"Dua müminin silahıdır." (Usulü Kafi, c.2 s.468)


Hz. İmam Cafer-i Sadık (as) buyurmuştur:

"Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin ve bela kapılarını dua ile kendinizden uzaklaştırın." (et-Tehzib c.4 s.112)


Hz. İmam Ali Murtaza Haydar (as) buyurmuştur:

"Okların en işleği mazlumun duasıdır."


Hz. Peygamberimiz (saa) buyurmuştur:

“Bismillahirrahmanirrahim ile başlayan dua reddedilmez.”

Her duadan önce ve sonra mutlaka tahir ve mutahhar Hz. Peygamberimize (saa) ve onun tertemiz Ehl-i Beytine (as) selavat gönderilmelidir.


Bir de “Salat” kelimesi vardır ve Arapçadır. Bu da duayı içermekle birlikte ayakta durma, rükûa eğilme, secdeye inme anlamlarını, öncesinde su ile abdest alma, ezan veya ikame okunan ve Kâbe’ye dönülüp yapılan ve bir takım hareketlerle yapılan fiili ibadeti içerir.

Dua genellikle belli bir harekete, zamana bağlı olmadan Cenabı Haktan temennide istekte bulunmaktır. Salat (Namaz) ise Allah’a belli şekillerde ve zamanlarda şartları ile yani abdest, ezan ve Kâbe’ye yönelmek ile ibadet edip içerisinde duada edilen bir ibadettir.


Eski yazma Aleviliğe ait buyruk kitaplarımızda “Salat’ul Fecr” yani Sabah Namazı “Salat’uz Zuhr” yani Öğle Namazı, “Salat’ul Asr” yani İkindi Namazı, “Salat’ul Mağrib” yani Akşam Namazı, “Salat’ul İşa” yani Yatsı Namazı, “Salat’ul İyd” yani Bayram Namazı, “Salat’ul Meyyit” yani Cenaze Namazı ve “Salat’ul Cuma” yani Cuma namazı ibareleri geçmektedir ki sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı duaları değil de namazları oldukları anlaşılmaktadır. Ve o namazların içerisinde duada edilmektedir ve namazdan sonra yine ellerimizi açıp dua etmekteyiz.

Turabî baba bir dörtlüğünde şöyle demektedir;

Şeriata iman eyle,
Şehadet kelamın söyle,
Salat (Namaz) Sücud (Secde) taat eyle,
Kimi farz, kimi sünnettir.

Hz. Peygamberimize (saa) salat ve selamla ilgili şöyle buyrulmuştur:

"İnnellahe ve melaiketehu yusallune alannebiyy ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslimen."

“Ey iman edenler Allah ve melekleri Peygambere salat etmekte sizde ona canı gönülden teslimiyetle esenlik dileyip salavat ve selam gönderiniz” (Ahzab/56)

Burada rahmet gönderme, dua etme, peygamberin şanını yüceltme için salat ve salavat göndermekteyiz ki bu anlamları içermektedir.


Yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“(Ey Peygamber) onlara salat (dua) et. Muhakkak ki senin salatın (duan) onlar için bir huzur ve sükûnettir. Şüphesiz Allah işitendir ve bilendir.” (Tevbe/103)


Yine Cenabı Hakk buyurmuştur:

“İşte Rablerinden salavat ve rahmet hep onlaradır. Doğru yolu bulanlarda onlardır” (Bakara/157)

Burada salat kelimesinden türetilen salavat kelimesi de af, mağfiret anlamında olduğu gayet açıktır. Ancak bunlar yani salat kelimesinden türetilen salavat gibi ayetler birkaç tanedir ama “Salat” yani kesinlikle bildiğimiz namazın kastedildiği ayetler çok çok fazladır ve bildiğimiz namaz ibadetini ifade etmektedir ki Hz. Peygamberimiz (saa) ve onun Ehl-i Beytinden olan 12 imamlarımız ve onların yoluna ikrar imanla bağlı seyyidler, ilim adamları, erenler, evliyalar bunun böyle olduğunu mübarek sözlerinde açıklamışlardır.


Arapça “Salat” kelimesinin anlamı Farsça tabirle Namazdır. Türkçe ve diğer bazı dillerde Namaz olarak bilinmektedir. Arapça dili zengin olduğu cihetle “Salat” denilince Namazın kastedildiğini, Dua denilince duanın anlamını bilmektedirler fakat Türkçe ve diğer bazı dillerde durum bunun aksinedir.

Dua denilince biliniyor, anlaşılıyor ama “Salat” kelimesinde Dua olarak tabir ve tercüme edilince ikisi de dua oluşup ve anlaşılıp asıl manası ifade edilemez bunun için Salat yerine Namaz kelimesi birçok dillere geçmiştir. Böylece anlaşılması neyin kastedildiğinin bilinmesi için Salat’a, Namaz ve Duaya da Dua denilmiştir ve Salat (Namaz) ile Duanın farkı da böylece anlaşılmıştır.


Bunun daha iyi anlaşılması için ayette şöyle buyurulmaktadır:

“Rabbicelni Mukime’s-salate ve min zürriyeti Rabbena takabbel du’a-i"

“İbrahim dedi; Rabbim beni ve zürriyetimden olanları salatı (Namazı) kılanlardan karar ver. Rabbimiz duamı kabul buyur” (İbrahim/40)


Yine buyrulmuştur:

“Kul id’ullahe ev’id’r-Rahman... Ve la techer bi salatike”

"(Ey Peygamber) De ki; Allah deyin çağırın dua edin veya Rahman diye çağırın dua edin, hangisiyle dua eder çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nun içindir. Salat’ını (Namazını) yüksek sesle kılma, sesini çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol tut" (İsra-110)


Arif kimse o dur ki bu kelamlar kendisine kifayet eder. Duasını, Salat’ını (Namazını) Vuzu’sunu (Abdestini) doğrusuyla bilir ve ona göre amel ve ibadetini yapar.


Mâlikî Mezhebi'nin kurucusu olan İmâm Mâlik de “el-Muvatta" adlı hadis kitabının 300 numaralı hadisinde İbn-i Abbâs'tan naklen şöyle diyor:

"Hz. Resulullah (saa) bir korku ve sefer durumu söz konusu olmaksızın öğleyle ikindiyi ve akşamla yatsıyı birlikte kıldı."

Ayrıca bakınız; Sahih-i Buhârî hadis; 510, Sahih-i Müslim, hadis; 1146 ve 1153, Sahih-i Tirmizî hadis; 172, Sahih-i Nesâî hadis; 2426.


Yine Müslim kendi Sahih'inin 1147 numaralı hadisinde İbn-i Abbâs'tan şöyle nakletmektedir:

"Hz. Resulullah (saa) Medine'de bir yağmur veya korku söz konusu olmaksızın, öğleyle ikindiyi ve akşamla yatsıyı birlikte kılardı" Ravi diyor, ben İbn-i Abbâs'a; "Neden böyle yapardı?" dedim. İbn-i Abbâs; "Ümmetine zorluk çıkarmasın diye" cevabını verdi.


Kur’an ve Ehl-i Beyt yolunda 12 İmam mezhebi Caferi mezhebimizde öğle ikindi birlik kılınır akşam yatsı birlik kılınır ve sabah öğle akşam olmak üzere üç öğünde beş vaktin namazı kılınır. Geçmiş erenlerimiz bunları şiir haline getirmiştir dileyen araştırır öğrenir ve öğretir dileyen tüm bu delilleri görmezden gelir istediği yola gidebilir Rabbimiz bizleri Ehl-i Beytin yoluna göre ellerini bağlamadan, Kerbela toprağına alnını koyar sağa sola selam vermez üç kere Ellahu Ekber der ellerini kaldırır indirir namaz tamam olur namazdan sonra şükür secdesi yapılır:

Abdestin farzına dörttür dediler,
Bunu bilenlere merttir dediler,
İki ellerin bileklerin yudular,
Muhammed’i seven selavat versin,
Yatsı namazına doğru varalım,
Bin seksen vitri vacip onda görelim,
ÜÇ EVKATIN (üç öğünün) BEŞ’ERİ var bilelim,
Muhammed’i seven selavat versin,
KUL HİMMET üstadım Amentubillah,
Eğer inanmazsan işte Bismillah,
Evvel ahir Lailaheillallah,
Muhammed’i seven selavat versin.

Kul Himmet Üstadım- İbrahim Aslanoğlu- s.57