.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Nazizm, Siyonizm ve İngiliz Emperyalizmi Üçlü İşbirliği

1933 Ocağında Hitler’in iktidara gelmesiyle Nazi Almanya’sın da Yahudilerin ülkeyi terk etmeleri ve kalanların yok edilmesi için yürütülen uygulamalar hakkındaki bilgiler artık oldukça yaygın biçimde biliniyor. Siyonist hareketin Nazi Almanya’sına karşı tutumu ve aralarındaki ilişki ise pek bilinmiyor ve yeni yeni ortaya çıkarılıyor. Ama tarihçilerin şimdiye kadar geniş oranda göz ardı ettikleri konu, İngiliz hükümetinin Siyonist-Nazi ilişkileri karşısındaki tutumu ve bunun Filistin’deki olayları nasıl etkilediğidir.

İlk incelenmesi gereken, 1930’lardaki üçlü ilişkide tarafların hedeflerinin ne olduğu. Siyonizm, resmi önderlerinin sayısız açıklamalarında ortaya koydukları gibi, Filistin’e Yahudi göçünü teşvik etmeyi ve orda Siyonist bir devletin kurulmasını amaçlıyordu. Nazizm, gene iyi bilindiği gibi, Almanya’yı ve olanaklı olduğu kadarıyla Avrupa’yı judenrein yani yahudisiz duruma getirmeye çalışıyordu. Amaçlan pek açıklanmamış olan İngiliz emperyalizminin hedefi ise, sonraki olayların da kanıtladığı gibi, Filistin’de Siyonist gücü artırmak, itiraf edildiği gibi, kontrol altında bir gelişimle Arap dünyasını ikiye bölen stratejik bir noktada, Afrika, Asya ve Avrupa’nın kavşağında Batılı emperyalist birliğin ileri karakolu olacak Siyonist devletin kurulmasına yardımcı olmaktı.

Bu buluşma noktasında, üç tarafın da Avrupa Yahudilerini Filistin’e göç etmeye zorlamak isteyecekleri açık. Bunun anlamı üçünün de kalıcı bağlaşıklar olacağı değil elbette. İngiliz emperyalizmi başlangıçta Nazizmi komünizme karşı potansiyel bir bağlaşık olarak görmüş, bu görüş 1938 Münih Anlaşması’yla ifade edilmiş; daha sonra Alman emperyalizminin kendi çıkarlarını tehdit eden rakip olduğunu görmüş, ertesi yıl da İkinci Dünya Savaşı patlak vermişti. Savaşın bitiminde Siyonizm, kazanan yanda bulunmanın kendi çıkarına olacağını kavramış, Nazizme karşı bazı eylemlere girişilmiş ayrıca emperyalizmin merkezinin Amerika Birleşik Devletleri’ne kayacağı görülerek, İngilizlere karşı terörist kampanya yürütülmeye başlanmıştır.

Nazilerin Siyonistlere Verdiği Görev

1933’de Baron Leopold Itz von Mildenstein’ın Filistin’i ziyaret etmesi, karşılıklı işbirliği anlayışının sürdüğünü gösteriyor. «Von Mildenstein hem Nazi Partisi üyesi hem de Hitler’in seçkin muhafızları SS örgütü üyesiydi. Ziyarette yol arkadaşı Yahudiydi, Kurt Tuchler. Almanya Siyonist Federasyonu görevlisiydi. Karısı da yanındaydı. Filistin ziyaretinde onları yan yana getiren neden, Almanya’yı yahudisiz veya Nazilerin dedikleri gibi judenrein görme arzusunu paylaşmalarıydı. Henüz Nasyonal Sosyalistlerin ‘Yahudi sorunu’nun nasıl çözülebileceğine ilişkin bir çabalan yokken, Yahudi yurdu yaratmak ve Filistin’e Yahudileri göç ettirmek isteyen Siyonistler sorunun yanıtını bulmuşlardı...

«Nazi Partisinin Yahudi sorunuyla ilgili tutumundan hoşnut olmayan SS, kendi Yahudi siyasetini belirlemeye başlamıştı. Bu siyaset Yahudilerin Filistin’e göç ettirilmelerine dayanıyordu ve Siyonist programla çakışıyordu...

«Baron’un özel etkisi çok geçmeden ona SS üstleri arasında Siyonizm ve Yahudi sorunu uzmanı olarak ün kazandırdı. Siyonist programın gerçekçi ve pratik olduğu inancı, meşgul Nazi kuramcıların uzun süredir içinden çıkamadıkları Yahudi sorunundan kurtulmalarında etkili oldu, partili yoldaşlarına çıkış yolu olarak göründü. 1933 Ocağındaki Nazi zaferinden sonra, daha önceki sınırlı başarılarına karşın Alman Yahudi toplumu içinde önemli bir güç durumuna gelen Siyonistlerle işbirliği böylelikle gerekli oldu. Gerçekten Hitler’in iktidara gelmesinden sonra Siyonizm çok güçlenmişti. Almanya Siyonist Federasyonunun iki haftada bir çıkan gazetesi Juedische Rundschau’nun satışlarındaki büyük artış bu gelişimi yansıtır. Hitler öncesi dönemde ortalama 10.000’in altında kalan satış, 1933’ün sonunda 38.500’e ulaşmıştı.

«Eski Alman Yahudiliği önderliğinin, Yahudileri Hitler’in iktidarına karşı hazırlamaktaki başarısızlığına dayanan Siyonizm kazandığı yeni popülerlikle Yahudi toplumu üstünde daha fazla iktidar isteğinde bulundu. Hitler’in iktidara geldiğinin ertesi günü Juedische Rundschau, Yahudi hakları için mücadelenin ancak Yahudi halkına ve ulusuna (Volkstum) bağlılıklarında daima kusursuz olanlarca yani Siyonistlerce yürütülebileceğini yazıyordu.

İki Siyonist yazar bu durumu ifade etmişlerdir: «Ocak 1938’de (Hitler) Yahudi göçünün Filistin’e yöneltilmesi ve bu yol kapanınca da kendisine önerilen yok etme kamplarına giden ‘son çözüm’ü kolaylıkla benimsemiş ve emretmiştir»3. Dolayısıyla, Nazi siyaseti, von Mildenstein’ın görüşüyle de, savaşın sürdüğü Avrupa’da lojistik zorlamalar taktik değişiklikleri zorunlu kıldığında farklı yöntemleri de aynı tutarlılıkla benimsemiştir.

Hazreti İbrahim’in Örnekliği Hazreti İbrahim’in Örnekliği

Yoğunlaştırılmasının dışında stratejik olarak siyaset aynı kalmıştır. 1938’de, Viyana’daki Yahudi Göç Dairesi Başkanı Eichmann, Siyonist görevli Moşe Bar Gilad’la, Avusturya’daki Nazi yetkililerin Siyonist genç öncüleri eğittikten sonra Avusturya Yahudilerinin Filistin’e göç etmeleri konusunda bir antlaşma imzalamıştır. Benzer bir antlaşma Alman Yahudilerinin Filistin’e göç etmeleri için Siyonist ajan Pinhas Ginsberg’le Berlin’de Gestapo merkezi arasında imzalandı.

«Eğitime ilişkin olarak Eichmann sözlerini tuttu. Çiftlikler ve araç gereç sağlandı. Bir defasında genç Yahudilere eğitim çiftliği sağlamak için bir manastırdan rahibeleri boşalttırdı. 1938’in sonuna gelindiğinde bin kadar genç Yahudi Nazilerin sağladığı kamplarda eğitim görmekteydiler»

Bu eğitim Siyonist harekete çok yararlı oldu, Irgun, Hagana ve Stern gibi terörist çetelerin üyeleri Filistinlileri kendi yurtlarından atmak üzere burada yetişti; Siyonist devletin öncüleri Kibbutzim’de yerleşenler de bu eğitim kamplarından geldi.