.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللّٰه فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Tercüme
Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, aralarını düzeltin.
Biri diğerine saldırırsa, saldıranla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın.
Eğer dönerse, (barış ortamı oluşursa) artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. Şüphesiz, Allah adil olanları sever.
Şüphesiz, müminler kardeştirler.
Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’tan sakının ki merhamet olunasınız.
* * *
Nüzul Sebebi
Bu ayet ve sonraki ayetin nüzul sebebi hakkında şu şekilde nakledilmiştir: “Evs” ve “Hazrec” kabileleri arasında ihtilaf oluştu ve bu ihtilaf onlardan bir grubun diğerinin peşine düşerek sopa ve ayakkabı ile birbirlerine vurmalarına sebep oldu. Ayet nazil olarak bu tür olaylara karşı gösterilmesi gereken tutumu Müslümanlara öğretti.
Diğer bir kısım şöyle nakletmişlerdir: Medine de Ensardan iki kişi arasında husumet ve ihtilaf oluşmuştu. Onlardan biri diğerine şöyle dedi: “Ben hakkımı senden zorla alacağım; çünkü benim kabilemin sayısı çoktur! Öteki ise şöyle dedi: “Aramızda hakemlik yapması için Peygamber’in yanına gideceğiz.” Birinci kişi bu öneriyi kabul etmedi ve ihtilaf gittikçe fazlalaşmaya başladı. İki kabileden bir grup el, ayakkabı hatta kılıçla birbirlerine hamle ettiler. Yukarıdaki ayetler nazil olarak, bu tür hadiseler karşısında Müslümanların görevlerine beyan etti.
Tefsir
Kur’ân-ı Kerim’de her zaman için genel bir kanun şöyle açıklanmaktadır:
“Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, aralarını düzeltin…”[1]
Evet, “iktetelu” kelimesi “kıtal” sözcüğünden türemiştir ve mana olarak savaş anlamı taşımaktadır. Ancak bazı karineler burada her türlü çekişme ve tartışmayı kapsadığını ve bu olayın savaş ve kavgaya dönüşmediğini göstermektedir. Bazı nüzul sebeplerinde nakledilen nüzul sebebi bu konuyu doğrulamaktadır.
Hatta şöyle demek mümkündür; eğer tartışma ve çekişme ortamı oluşacak olursa -örnekte de geçtiği üzere sözlü atışma ve çekişmeler kanlı kavgaların ortamını hazırladığı için- yukarıdaki ayette geçtiği üzere sulh ortamını hazırlamak gerekmektedir. Zira bu manayı yukarıdaki ayetten özel konumun çıkarılması suretiyle anlamak mümkündür.
Bu bütün Müslümanlar için kesin bir görevdir. Müslümanlar arasındaki olası kavga, çekişme ve kan akıtılmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Her bir Müslüman bu konu hakkında kendisini sorumlu bilmeli ve olaylara seyirci kalmamalı, umursamaz tavırlarla olaylara kayıtsız kalmamalıdır.
Bu, böylesi durumlarda Müminlerin birinci görevidir.
Daha sonra ikinci görevleri şöyle buyrulmaktadır:
“…Biri diğerine saldırırsa, saldıranla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın…”
Eğer zalim bir topluluğun kanı dökülürse Müslüman olsa dahi kanı heder olmuştur. Çünkü bu durum iki mümin topluluğun arasında vuku bulması faraziyesi altındadır.
Böylece İslam dinî savaş sonuçlansa bile zulmü önlemeye çalışmakta ve adaletin uygulanmasını Müslümanların kanından daha üstün bilmektedir. Bu durum barışçıl yollarla konunun çözüme ulaşamaması durumundadır.
Sonra üçüncü emir ele alınarak şöyle buyrulmaktadır:
“…Eğer dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin…”
Yani sadece zalimi durdurmakla kalmamalı hatta bu savaş, barışın ön hazırlığı olmalıdır. Bilakis bu çarpışma barış ortamını sağlamak amaçlı ve çekişme ve tartışma sebeplerini ortadan kaldırma hedefi gütmelidir. Aksi halde kısa süre sonra zalimler kendilerinde güç hissettikleri anda çekişmeyi baştan alacaklardır.
Bazı müfessirler, “adaletle” tabirinden şu sonucu çıkarmışlardır; eğer bu iki topluluk arasında bir hak zail olmuşsa ve ayaklar altına alınmış veya kan dökülmesi sonucu bir savaş başlamışsa, bu konunun da düzeltilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde “Adaletle aralarını düzeltin” ayeti uygulanmış sayılmaz.
Bazen kabilecilik hisleri hüküm verme konusunda bir takım kimselerin “bu iki hasım kabile” arasında belli bir gruba meyilli olasılığı olduğundan ve tarafsızlık ölçüsünü ihlal edeceğinden dolayı dördüncü ve son emrinde şöyle buyrulmaktadır:
“…Ve adil davranın. Şüphesiz, Allah adil olanları sever.”
Bu ayette bu emrin vurgusu ve nedenin açıklanması için şöyle devam edilmektedir:
“Şüphesiz, müminler kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin…”
İki öz kardeş arasında çıkan tartışmaları barışla sonuçlandırmak için çalışıp çabaladığınız gibi, müminler arasında da oluşabilecek husumetin halledilmesi hususunda ciddi ve kesin bir şekilde işe girişmelisiniz.
Ne kadar mükemmel ve çekici bir tabir? Öyle ki, bütün müminler birbirleriyle kardeşlerdir. Nitekim çıkabilecek sıkıntılar, kardeşler arasında çıkan bir sıkıntı olarak beyan edilmektedir. Böylece en yakın zamanda bu sıkıntının yerini barış ve sulh almalıdır.
Öyle ki, bu tür meselelerde birçok zaman “kanunların” yerini “bağlantılar” almaktadır. Yine bir uyarıda bulunarak ayetin sonunda şöyle buyrulmaktadır:
“…ve Allah’tan sakının ki merhamet olunasınız.”
Böylece Müslümanların birbirlerine karşı toplumsal vazifelerinden ve toplumsal adaletin uygulanmasından yana en önemli konulardan bir diğeri açıklanmış bulunmaktadır.
[1] “Taifatanı” kelimesi iki kişi içindir. Ancak “iktetelu” kelimesi çoğul olarak gelmiştir. Çünkü her bir kabile bir topluluktan oluşmaktadır.