.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Fırkaların İslâmî Olmalarının Ölçütü Nedir?

Kelâmî bir fırka veya mezhebin İslâmî olmasının ölçütü; İslâm’ı kabul etmesidir. Bir diğer tabirle Müslüman olmalıdır. Şimdi şu soru akla gelmektedir: İslâm nedir? Müslüman kimdir?

Arapçada “silm” kelimesinden alınan İslâm sözcüğü selamet, huzur ve itaat etme anlamlarındadır.[1] Bu sözcüğün şer’î ve istılahtaki anlamı, İslâm dinine tâbî olmaktır.[2] Dolayısıyla Allah’ın varlığı ve birliğine, Hz. Peygamber’in (s.a.a.) nübüvvetine inanan ve onun Allah tarafından getirdiği şeyleri kabul eden herkes, Müslüman’dır. Bu da İslâm ve imanın ilk mertebesidir. Müslüman olmakla birlikte ortaya çıkacak şer’i boyut ve etkiler fıkıh kitaplarında beyan edilmiştir. Yani onun canı ve malı diğerlerine haram olur, miras alabilir, Müslümanların kabristanında toprağa verilir vb.

Şimdi burada Şia ve Ehl-i Sünnet’in büyük âlimlerinin bazılarının bu husustaki görüşlerini sunacağız:

1- Urvetu’l-Vuska kitabının yazarı şöyle diyor:

“Her ne kadar kalbiyle dilinin bir olduğu belli olmasa da, Kâfir olan bir kimsenin İslâm’a girdiğine hükmedilmesi için, kelime-i şahadetyni izhar etmesi yeterlidir. Ancak eğer kalbiyle dilinin bir olmadığını bilecek olursak, şahadet getirmesi, Müslüman olması için yeterli değildir.”[3]

Yukarıda belirtilen son şart (muhalefet bilgisi) hakkında günümüz müçtehid ve fakihleri tarafından farklı görüşler dile getirilmiştir. İmam Humeynî (r.a.) bunu ihtiyata uygun bilmiştir. Fakat Ayetullah el-Uzma Hoyî, Ayetullah el-Uzma Gulpâyigânî ve Ayetullah el-Uzma Hânsarî’ye göre şartlara uygun olduğu ve şüpheye ya da şahsın kalbî itikadının olmadığına delalet eden herhangi bir karineye rastlanmadığı sürece sadece şahadetin getirilmesi yeterlidir.

2- Allame Meclisî, İslâm’ın tanımında şöyle diyor:

“الاسلام هو الاذعان الظاهر باللّٰه و برسوله وعدم انكارما علم ضرورة من دين السلام، فلا يشترط فيه ولاية الأمة و لا الاقرار القلبى، فيدخل فيه المنافقون و جميع المسليمين ممن يظهرالشهادتين، عدا النواصب و الغلاة...” [4]

“İslâm; açıkça, Allah’ın varlığını, Peygamber’in nübüvvetini ve dinin zaruretlerini inkâr etmemektir. Dolayısıyla, kalbî ikrar şart olmadığı gibi Masum İmamların (a.s.) velayetlerinin kabulü de Müslüman olmanın şartlarından değildir. Bu durumda münafıklar ve şahadet getiren Nâsıbî ve Gulatlar dışındaki bütün Müslüman fırkaları, İslâm dinine tâbîdir.”

3- Molla Ali Karî“Fıkh-ı Ekber” adlı kitabın şerhinde Ebu Hanife’nin şöyle dediğini nakletmektedir:

لا نكفر احدا من اهل القبلة

“Ehl-i Kıble olan hiçbir kimseyi kâfir bilmeyiz.”

Ardından şöyle devam etmiştir: Bu, fakihlerin çoğunluğunun görüşüdür.[5]

Hayat Evreleri ve Yaratılış (IV) Hayat Evreleri ve Yaratılış (IV)

4- Fahruddîn Râzî şöyle diyor:

“Küfür, zaruretle malum olan ve Peygamber’in (s.a.a.) Allah tarafından getirmiş olduğu şeylerin inkârından ibarettir. Dolayısıyla hiçbir kıble ehli tekfir edilemez.”[6]

5- “el-Mevâkıf fî İlmi’l-Kelâm” yazarı şöyle diyor:

“Fakih ve mütekellimlerin geneli şu inanç üzeridirler; hiçbir kıble ehli tekfir edilemez.”[7]

Burada şu hususu hatırlatmak gerekir: Bazen Masum İmamlardan (a.s.) akaid bâbı hususunda rivayet edilen hadislerde, bazı doğru olmayan inançlara sahip fırkalardan kimileri inkâra ve şirke bulaşmış bir inanç olarak sayılmıştır. Sıfatların Allah’ın kendi zatına ziyadeliği inancı ve buna benzer örneklerde olduğu gibi. Bu gibi rivayetlerdeki inkârcılık ve şirk, İslâm’ın dakik, derin ve zarif iman merhaleleri olmasının yanı sıra onun zâhirî mertebesi değildir. Nitekim riyadan da şirk olarak söz edilmiştir ve bundan maksat, gizli şirktir. Bu nedenle İmam Ali (a.s.), fazla sıfatların zattan nefiy edilmesini, tevhîddeki ihlâsın kemali olarak niteleyerek, şöyle buyurmuştur:

و كمال توحيده الاخلاص له وكمال الاخلاص له نفى الصفات عنه.”[8]

“Allah hakkında ihlâsın kemali, O’ndan sıfatları nefyetmektir.”

En Önemli Kelâmî Mezhep ve Fırkalar

Kelâmî mezhep ve fırkalar, itikad ve kelâmî konular hususunda meydana gelmiş mezhep ve fırkalara denilmektedir. Dolayısıyla bizim bundan maksadımız fıkhî veya felsefî mezhepler değildir.

İslâm tarihi boyunca birçok kelâmî mezhep ve fırka ortaya çıkmıştır ve bunlardan bazıları dağılmış olup, sadece dinler, mezhepler ve itikad kitaplarında adları geçmektedir. Bir kısmı hâlen devam etmekle birlikte, takipçileri de mevcuttur. Her bir durumda düşünce kaynağı olarak, konunun gidişatı, toplumsal etkileri, düşünce ve ilmî eserleri ele alındığında bunların hepsi aynı düzey ve derecede değildir. Örneğin Kaderiyye ve Mutezile’nin her ikisi de kelâmî fırkalardır ve her ikisi de dağılmış ve yok olmuştur. Ancak yukarıdaki durumlar göz önündeki bulundurulduğunda, bu iki fırka arasında birçok farklılık bulunmaktadır. Yine Cehmiyye ve Mürcie fırkaları da böyledir. Kelâmî mezhep ve fırkalar konusunda, bu hususlara değinilmesinin gerekliliği ortadadır. Her bir fırkanın daha önce değinildiği hususlar üzere, haiz olduğu önem doğrultusunda araştırılması gerekir. Biz de bu temel hususa kendi konularımızda riayet edeceğiz.

Mezhepler tarihi hakkında kitap kaleme alan yazarlar, asıl kelâmî mezhepler konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Bağdadî“el-Farku Beyne’l-Fırak” kitabında İslâmî fırkaların genelini sekiz bölümde açıklamıştır:

1- Fıraku’r-Ravâfız 2- Fıraku’l-Havâric 3- Fıraku’l-İtizal ve’l-Kader 4- Fıraku’l-Mürcie 5- Fıraku’n Neccâriyye 6- Makalâtu’d-Dırariyye ve’l-Cehmiyye 7- Makalâtu’l-Kerrâmiyye 8- Esnafu’l-Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat.

Kitabın yazarı, bir bölümü de aslında İslâmî fırkalardan sayılmayan Gulat gibi fırkaları, İslâm’a müntesip ederek, onlara da bölüm ayırmıştır.

Şehristanî“Milel ve’n-Nihal (Dinler ve Mezhepler)” adlı kitabında, İslâmî fırkaları dört asıl ve temel fırka olarak özetlemiştir:

1- Kaderiyye 2- Sıfatiyye 3- Haricîler 4- Şia.

Bu asıl ve temel fırkaların genelinden ayrılan dalların, yetmiş üç fırkayı oluşturduğuna değinmektedir. Ancak kendi kitabında bir bölümü “Cebriyye” fırkasına ayırmış ve Cehmiyye, Neccâriyye ve Dırariyye fırkalarının ondan ayrıldığını belirtmiştir. Dolayısıyla yazara göre asıl ve temel fırkalar beş tanedir. Dikkat edilecek başka bir husus da şudur ki; kitabın yazarı; Eş’ariyye, Müşebbihe ve Kerramiyye fırkalarının Sıfatiyye’nin parçalarından olduğunu savunmuş ve Mâturidiyye fırkasının isminden bahsetmemiştir. Bir diğer husus ise; Şehristanî’nin Gulat fırkalarını Şia’dan ayrılan dallar olarak hesaplamış olmasıdır ve bu yanlış bir görüştür. Daha öncesinde Allame Meclisî’nin Gulat ve Nâsıbîlerin İslâmî fırkalardan olmadığına dair görüşünü naklettik. Nitekim Bağdadî de yine onları İslâmî fırkalardan saymamış, fakat onların İslâm’a müntesip olduğunu yazmıştır.

Mevâkıf kitabının yazarı asıl ve temel fırkaları, aşağıdaki sekiz fırka olarak bildirmiştir;

1- Mutezile, 2- Şia, 3- Haricîler, 4- Mürcie, 5- Cebriyye, 6- Neccâriyye, 7- Müşebbihe, 8- Ehl-i Sünnet [9]

Üstad Subhanî, aşağıdaki on fırkayı dinler ve mezhepler kitabında asıl ve temel olarak karar kılmıştır;

1- Ehl-i Hadîs ve Hanbelîler, 2- Eş’ariler, 3- Mürcie, Cehmiyye, Kerrâmiyye ve Zâhirîyye fırkaları, 4- Kaderiyye, 5- Mâturidiyye, 6- Mutezile, 7- Haricîler, 8- Vehhâbbiyye, 9- Zeydiyye ve İsmailiyye, 10- İmamiyye (Oniki İmam) Şiası.[10]

Bir başka yerde bütün bu fırkaları Ehl-i Sünnet ve Şia olarak özetlemiştir. Ehl-i Sünnet tabirinin genel terim anlamında olduğunu da hatırlatmış ve imamet konusunda kesin delilin olmadığını savunan bütün herkesi kapsadığını belirtmiştir.[11]

Bu fihrist, nisbeten önceki fihristlerden daha kâmildir. Biz bu derslerde, daha önce değinilen ve adı geçen fırkalar ve isimlerin yanı sıra, daha kapsamlı kitapların fihristlerinde geçen bazı diğer fırkalar hususu üzerinde de duracağız.


[1]     Mecmau’l-Beyân, c.1, s.420, Müfredât-i Râgıb, “Silm” kelimesinin açıklamasında.

[2]     “Esleme filanun”, yani (Tedeyyene bi’l-İslâm = Filan İslâm dinine girdi) demek, Akrabu’l-Mevârid, c.1 “Silm” kelimesi.

[3]     Urvetu’l-Vuska, Necaset konusu.

[4]     Bihâru’l-Envâr, c.68, s. 244

[5]     Şerhu Fıkhi’l-Ekber, s. 189

[6]     Telhîsu’l-Muhassal, s.405

[7]     Şerhu’l-Mevâkıf, c.8, s.339

[8]     Nehcu’l-Belaga, Birinci Hutbe.

[9]     Şerhu’l-Mevâkıf, c.8 s.377

[10]    Eğer Kaderiye ile Mutezile birbirlerine atf edilecek olur ve bunlar bir madde altında toplanılmış ve aynı şekilde Zeydiyye ile İsmailliye fırkalarının da her biri, ayrı ayrı açıklanmış olsaydı, daha uygun olurdu.

[11]    Buhûsün fî’l-Milel ve’n-Nihal, c.1, s.14-16 ve 39-40.