.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

بِسْمِ اللهِ الْرَحْمَنِ الْرَّحِيمِ

                                                                                                

وَ قُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنْ شَاۤءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاۤءَ فَلْيَكْفُرْ

         "Gerçek olan Rabbinin katından gelmiştir; artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin."

Kehf/29

                                             

Peygamber Efendimiz (s.a.a.)  şöyle buyuruyor:

"Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır."

Yüce İslam dini toplumsal hayatın her seviyesinde sevgiyi, şefkat ve merhameti, birbirini dinleme ve fikirlere saygı göstermeyi insani ilişkilerinin vazgeçilmez şartı sayar; despotizmin, baskıcılığın her çeşidini reddeder.

Kur'an-ı Kerim'de, “mütekebbir, müstekbir, cebbâr, fahûr, anîd” gibi kelimelerle anılan despot kişiler ve zümreler şiddetle eleştirilmiştir. Zira baskıcı tutumlar, yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın fıtratına aykırıdır.

Allah Teâla, “Gerçek olan Rabbinin katından gelmiştir; artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” [Kehf/29] buyurarak insanları kendisine inanıp inanmamakta bile hür bırakmıştır. Çünkü ancak hür olanlar yaptıklarından sorumlu tutulabilir. Şu halde Yüce Allah insanların birbirine baskı uygulamalarına razı olur mu?

Baskıcı bir ortamda insanların"doğal hakları" denilen, Allah'ın onlara doğuştan lütfettiği haklarının korunması mümkün değildir. İnsanlar topluma faydalı olabilecek fikirleri rahatça üretemez, ifade edemezler; hakkı savunup haksızlığı yeremezler. Bu da sonuçta topluma, onun maddi ve manevi gelişmesine zarar verir.

Onun için Resulullah Efendimiz, toplumsal konularda "Ben böyle istiyorum! Ben ne istersem o olur" dememiştir; aksine, farklı görüşleri almaya önem vermiştir. Nitekim Hendek Savaşı öncesinde, kendisi farklı düşünmesine rağmen, çoğunluğun görüşünü uygulamıştır.

İmam Hüseyin’in kıyamı da bir despota karşı hayata geçirilmiş bir eylemdir. Her türlü İslam karşıtı sıfatı bünyesinde barındıran Muaviye oğlu Yezid’in kendisinden gayrı kimseye biat edilmemesi konusunda düşüncelere pranga vurmuş ve olmaması gereken birçok eyleme de imza atmıştır. İşte böylesi bir durumda ilahi düşünce ile yoğrulan Ehl-i Beyt İmamlarından Hz. Hüseyin ona karşı kıyam etmeyi hem fikirsel hem de fiziksel bir özgürlük için yerine getirmiştir.

İslam’ın ve peygamberinin toplumsal ortak aklı, fikir geliştirmeyi ve kararlarında bireylerin özgürlüğüne yaptığı vurguyu unutan veya ihmal eden Müslüman toplum veya yönetimlerin nasıl bir toplumsal kaosa, baskıya neden oldukları aktüel olarak görülebilmektedir. Haksız baskı ve ihtirasların, neden oldukları gözyaşı ve acılar sonrasında kendi acı sonlarını getirdikleri de tarihi değişmez bir öğüt olarak karşımızda durmaktadır.

Bu gün bazı İslam ülkelerinde yaşanan özgürleşme çabası, sadece İslam’ın baskıya, despotizme karşı olduğunu değil, aynı zamanda çoğulcu toplum ve idari anlayışa ne kadar yakın olduğunu da göstermektedir.

Sorumluluğunu bilen bireysel özgürlük ve toplumsal katlımın yüce dinimiz zaviyesinden ne kadar önemli olduğunu bu vesile ile bir kez daha hatırlatırken, bu anlayışla inşa edilmiş huzurlu bir bireysel ve toplumsal hayatı bize bahşetmesini Yüce Mevladan niyaz ederiz.