Hakkı Savunması


İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek ömrünün altı yılı, Hz. Peygamberi Ekrem (s.a.a) ile geçmişti. Allah Resulü (s.a.a) vefat ettikten sonra otuz yıllık bir süreyi de babası İmam Ali'yle (a.s) geçirdi. Hükümde insaftan ayrılmayan, kulluk ve taharetle ömrünü geçiren, sadece Allah'ı gören ve sadece O'nu isteyen ve sonunda O'na ulaşan bir babaydı o. Hilafeti zamanında bir lahza dahi onu rahat bırakmamışlardı. Aynı şekilde hilafetini gasp ettiklerinde, ona zulümden başka bir şeyi reva görmemişlerdi.

İmam Hüseyin (a.s) tüm bu müddet zarfında can ve başla babasının emirlerine itaat etmişti ve Hz. Ali'nin (a.s) hilafette bulunduğu birkaç yıllık kısa müddette ağabeyi Hz. Hasan (a.s) gibi, İslâm'ın hedeflerine ulaşması doğrultusunda fedakâr bir asker gibi çarpışıyordu. "Cemel," "Sıffin" ve "Nehrevan" savaşlarına da katılmıştı.

Böylece babası Emirü'l Müminin'i (a.s) ve Allah'ın dinini savunmuş, bazen de halkın önünde hilafet gasıplarına itirazda bulunmuştu.

Ömer'in hükümeti zamanında, İmam Hüseyin (a.s) mescide girmiş, onu Resulullah'ın (s.a.a) minberinde konuşuyorken görünce, derhal minbere çıkarak: "Babamın minberinden aşağı in." demişti.


Mazlumları Koruması

İmam Hüseyin (a.s) mazlumlara ve çaresiz kadınlara yardım etmeyi pek severdi. Ureyneb ile kocası Abdullah b. Selam olayı, bunun en bariz örneklerinden biridir:

 Muaviye'nin şehvetperest oğlu Yezid, refah içinde yüzdüğü ve istediği her şeye sahip olup cariyeler ve dansözlerle ayyaşlık meclisleri tertiplediği hâlde, bunlarla yetinmemiş namuslu ve evli bir kadına göz dikmişti.

Babası Muaviye, bu iğrenç davranışına karşı çıkarak onu bu çirkin ve haram niyetinden vazgeçirmeye çalışacağı yerde, para ve iktidar gücünü kullanıp türlü hile ve oyunlara başvurarak bu namuslu kadını kocasından ayırıp oğlu Yezid'in günah batağına çekecek bir ortam hazırladı.

İmam Hüseyin (a.s) bu iğrenç komployu öğrenince onu bozmak için harekete geçti ve İslâm şeraitinin öngördüğü kuralları uygulayarak Muaviye'nin çirkin plânını suya düşürdü. Masum kadıncağızın Yezid'in günah batağına düşmesini engelleyip kocası Abdullah b. Selam'a kavuşmasını sağladı.

Bu olay, Müslüman halkın namus ve iffetini koruyan cesur ve yiğit insanın kim olduğunu, namuslara göz dikenlerin de kimler olduğunu herkese göstermiş ve Resulullah'ın Ehlibeyti ve Ali oğullarının iftiharı, Emevîlerinse rezalet ve kepazeliği olarak dilden dile dolaşıp tarihe geçmiştir.[1]

Çok Yönlü Kişiliği

Alâilî, Sumuvvu'l Ma'na adlı eserinde şöyle yazar:

İnsanlık tarihi boyunca nice büyük insanlar yaşamış, her biri bir yönde ve bir konuda parlayarak tarihe geçmiştir; kimi cesarette, kimi ibadette, kimi cömertlikte birer örnek olmayı başarmışlardır. Ama İmam Hüseyin (a.s) o kadar görkemli ve eşsiz bir kişiliktir ki, bu kişiliğin her boyutuyla insanlık tarihinde başlı başına yepyeni bir sayfa açmış, bütün insanî üstünlük ve faziletleri kendisinde toplayan muazzam bir kişilik ve yaşam sergilemiştir.[2]

Muhammedî (s.a.a) nübüvvetin uçsuz bucaksız görkeminin vârisi olan Ali (a.s) gibi bir babanın büyüklük, mürüvvet ve adaletinin vârisi sayılan ve Fâtıma Zehra (s.a) gibi bir annenin onca fazilet ve erdemini miras alan birinin, insanlığın en görkemli ve en üstün örneği ve ilâhî fazilet ve erdemlerin apaçık nişanesi olmaması mümkün müdür zaten?

Allah'ın, Resulü'nün ve meleklerinin selâmı bu büyük ve soylu insana olsun! Ne mutlu onu örnek alıp yaşam ve davranışlarıyla onu takip etmeye çalışanlara!


Yardımseverliği

Şuayb b. Abdurrahman el-Huzaî şöyle anlatır:

"Ali oğlu Hüseyin (a.s) şehit olduğunda sırtında nasıra benzer kabarıklar fark ettiler. Nedeni sorulduğunda, oğlu İmam Seccad (a.s): 'Bunlar babamın sırtında taşıdığı torbaların izleridir. Şehrin kimsesiz ve yaşlı yoksullarıyla yetimlere ve dullara geceleri sırtında yiyecek taşırdı!' buyurdu.[3]

-----------------------------------------------------------------------

[1]- el-İmame ve's-Siyase, 1/253 ve sonrası


[2]- Sumuvvu'l-Ma'na, s.104 ve sonrası

[3]- Menâkıb, 2/222