.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Zülfikar, Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcının adıdır.[1]Bu kılıcın bununla adlandırılması hakkında şöyle demişlerdir:
“Kılıcın arkasında insanın belkemiği gibi kısa ve uzun çıkıntılar bulunmaktaydı.” [2]
Zülfikar’ın olayı İslâm’ın ilk yıllarındaki savaşlardan birinden kaynaklanmaktadır. Uhud Savaşı İslâm’ın ilk dönemindeki en zor savaşlardan biridir. Bu tehlikeli savaşta herkesten daha çok fedakârlık yapan ve düşman tarafından Peygamber’e yapılan her saldırıyı püskürten Ali b. Ebi Talib idi. Ali (a.s) büyük bir kahramanlık göstererek savaşıyordu ve sonra kılıcı kırıldı. Peygamber (s.a.a), Zülfikar adlı kılıcını İmam Ali’ye (a.s) verdi. Sonra Peygamber (s.a.a) bir yerde siper aldı ve İmam Ali (a.s) onu savunmaya devam etti. Böylece bazı tarihçilerin naklettiği üzere kendisinin baş, yüz ve bedenine atmıştan fazla darbe geldi. Bu esnada vahiy elçisi Peygamber’e “Ey Muhammed yardımlaşmanın manası işte budur” diye buyurdu. Peygamber (s.a.a) ise şöyle buyurdu: “Ali (a.s) benden ve ben Ali’denim.” Cebrail de “Ben de her ikinizdenim.” dedi.[3]
Anlaşıldığı kadarıyla Zülfikar, Peygamber’den diğer İmamlara sırasıyla miras kalan özel eşyalardandır. Eğer böyleyse, bugün bu bereketli kılıç zamanın İmamı’nın (a.f) elindedir. Bazı rivayetlerden böyle anlaşılmaktadır. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Peygamber’in ruhunun alınması vakti geldiğinde kendisi ilim ve silahını Ali’ye verdi.”
Bir başka hadiste şöyle buyurmaktadır:
“Benim yanımda Allah Resulü’nün (s.a.a) yüzük, zırh, kılıç ve bayrağı bulunmaktadır.”[4]
İmam Rıza (a.s) Zülfikar hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Zülfikar şimdi benim yanımdadır.”[5]
Bir başka rivayette İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
“(Mehdi) zuhur ettiğinde kılıcı, Peygamber’in kılıcı olan Zülfikar’dır.” [6]
Rivayetlerden istifade edildiği üzere, Zülfikar Peygamber’den diğer İmamlara sırasıyla miras kalan özel eşyalardandır ve bugün bu bereketli kılıç zamanın İmam’ının Hz. Mehdi'nin (a.f) elindedir.
- - - - - - - - - - - -
[1] Mecmeu’l-Bahreyn, c. 3, s. 443, İntişarat-ı Murtezevi, Tahran, 1353.
[2] Şeyh Saduk, İlelü’ş-Şerayi’, c. 1, s. 160, Mektebetü’d-Daveri, Kum.
[3] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 3, s. 75, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, 1374.
[4] Allâme Meclisî, Biharu’l-Envar, c. 26, s. 208, Müessesetu’l-Vefa, Beyrut, 1404.
[5] Muhaddis Nurî, Müstedreku’l-Vesail, c. 3, s. 309, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1408.
[6] Şeyh Tusî, el-Gaybe, c. 307, h. 2.