.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

.

Ebu Talib olarak bilinen Abdümenaf b. Abdülmuttalip b. Haşim el-Kureyşî el-Haşimî Mekke büyüklerinden olup, Ben-i Haşim kolundandır. Ebu Talib, Hz. Ali’nin (a.s) babası ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) öz amcasıdır. Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib; ölmeden önce onu oğlu Ebu Talib’e emanet etti. O da seve seve kabul etti.

Ebu Talib divanında, onun Müslüman olduğunu ve İslam Peygamberine (s.a.a) olan imanını gösteren birçok beyitler bulunmaktadır. Bu şiirlerin mecmuasının (şiirlerden oluşan derleme kitaplar) mana bakımından anlattıkları mütevâtir olarak bilinmektedir. Zira herkes Hz. Ebu Talib’in, Hz. Peygamber'in (s.a.a) nübüvvetini doğruladığı ve onayladığı noktasında hemfikirdir.

Ebu Talib Peygamber’e can-ı gönülden inanıyor ve onun getirdiği dini kabul ediyordu. Ebu Talib, Peygamber’e olan inancını sözleriyle şöyle dile getirmiştir:

“Şerefli ve anlayışlı şahıslar bilsin ki, Muhammed; Musa ve Mesih gibi peygamberdir.

O iki büyük zatın sahip olduğu semavî nura, o da sahiptir.

Bütün peygamberler Allah’ın emri ile insanları günahtan sakındırır yol gösterir .”

(Mecmau’l-Beyan, 7/37; el-Hüccet, 57; Müstedrek- i Hâkim, 2/623.)

“Kureyş! Bizim Muhammed’i (s.a.a), Musa (a.s) gibi Peygamber bildiğimizi acaba bilmiyor musunuz?”

(Divan-ı Ebu Talip, 32.s; Sire-i İbn Hişam, 1/373)

Hz. Ebu Talib, Mekke’de "Sikkaye" (Mekke’de zemzemle ve su işleriyle ilgili görev) ve "Rifade" (Hac döneminde hacılara yemek dağıtma görevi) olmak üzere iki sorumluluğu üstlenmişti.

O, ticaret ve pazarlama işi yapar; koku ve arpa alıp satardı. İmam Ali’den (a.s) nakledilen rivayet ve tarihçilerin Hz. Ebu Talib hakkındaki söylemleri esasına göre, O, yoksul olmasına rağmen Kureyş’in azizi ve büyüklerindendi. Heybet, vakar ve hikmet sahibiydi. Ebu Talib’in kerem ve cömertliği noktasında şöyle söylemişlerdir: Hz. Ebu Talib yemek vereceği zaman Kureyş’ten hiç kimse yemek vermezdi. Cahiliye Döneminde şahitlik etmede evliyaların kanı üzerine yemin etmeyi ilk olarak Hz. Ebu Talib başlattı ve İslam geldikten sonra da onu onayladı. Halebî şöyle demektedir: "Babasının yolu üzerine, şarabı kendisine haram etmişti."

Doğadaki Tevhit Nişaneleri Doğadaki Tevhit Nişaneleri

Hz. Ebu Talib, babasının isteği üzerine, sekiz yaşındaki kardeşinin oğlunun (yeğeninin) vekaletini üstlendi. İbn-i Şehraşub şöyle demektedir: Abdülmuttalip vefat edeceği zaman, Ebu Talib’i yanına çağırarak şöyle dedi: Ey oğlum! Sen benim Muhammed’e olan şiddetli ilgi ve sevgimi bildiğine göre, benim onun hakkındaki vasiyetimi nasıl yerine getireceksin? Hz. Ebu Talib cevabında şöyle dedi: "Bana Muhammed'i tembihlemene gerek yok. Zira o benim ve kardeşimin oğludur". Sözlerinin devamında ise şöyle demektedir: "Abdülmuttalip vefat edince Ebu Talib, yemek ve giyim konusunda Peygamber Efendimizi (s.a.a) kendisinden ve ailesinden önde tuttu".

İbn-i Hişam da bu konu hakkında şöyle der: "Ebu Talib, Hz. Muhammed’e (s.a.a) özel bir ilgi gösterirdi. Çocuklarından daha çok Hz. Muhammed’e mahabbet ve sevgi beslerdi. Ebu Talib, yemeğin en iyisini Hz. Muhammed (s.a.a) için saklar; yatağını kendi yatağının yanında hazırlatır ve her zaman onu yanında bulundurmaya gayret gösterirdi". Ebu Talib çocuklarına öğle veya akşam yemeği vermek istediği zaman, "Oğlum (Muhammed) (s.a.a) gelene kadar bekleyin" derdi.

Ebu Talib sadece sözleriyle değil, ameliyle de Hz. Muhammed’in (s.a.a) Peygamberliğini kabul ettiğini ispatlamıştır. Gerektiğinde kendi ve çocuklarının canını Peygamber’i koruma uğruna tehlikeye atmıştır.

Tarih kaynakları, Kureyş’in Hz. Muhammed’e (s.a.a) uyguladığı tehdit ve baskıları karşısında, Hz. Ebu Talib’in Hz. Resul-ü Ekrem’i tereddüt etmeden ve sonuna kadar desteklediğini yazar. Hz. Ebu Talib, Allah Resulü'nün bi’seti (peygamberlikle görevlendirilmesi) zamanı 75 yaşında olmasına rağmen, Hz. Muhammed (s.a.a) ile var olan birlikteliğini gösterdi. Hz. Ebu Talib, Kureyş’in ileri gelenleri ile yaptığı konuşma ve görüşmelerde Hz. Muhammed’e (s.a.a) olan desteğini resmen açıkladı.[16] Hatta Hz. Ebu Talib, Kureyşlilerin yakışıklı ve güçlü bir genci olan Ammar b. Velid Mahzumî ile Hz. Muhammed’i (s.a.a) değiştirme önerisini kınayarak, onları öldürmekle tehdit etti.[17] Bu koruma ve desteklemeler sonucu Hz. Ebu Talib ve hanımı Fatıma bint-i Esed, Peygamber Efendimizin annesi ve babası gibi oldular.

Peygamber Efendimiz Hz. Ebu Talib’in vefat ettiği gün şöyle buyurdu:

"Ebu Talip yaşadığı müddetçe Kureyşliler benden korkuyorlardı."

Şeyh Müfid’in rivayetine göre, Hz. Ebu Talib vefat edeceği zaman Cebrail (a.s) Peygamber efendimize (s.a.a) nazil olarak şöyle buyurdu: "Mekke şehrinden çık. Zira artık bu şehirde bir yardımcın kalmadı.

Peygamber Efendimizi 8 yaşından itibaren tam 43 yıl korudu. Ebu Talib, Peygamberliğin 10. yılında vefat etti.

Hz. Ebu Talib’in (r.a) vefat ettiği ay ve gün konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Ama bazı Şia kaynaklarına göre Hz. Ebu Talib, hicretin ikinci yılı (bi’setin onuncu yılı) Recep ayının 26. günü ve Hz. Hatice’nin vefatından üç gün sonra 85 yaşında iken dünyadan göç etmiştir.

Bazı kaynaklar ise, Zilkade ve Şevval ayının ortası olarak zikretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Ebu Talib’in vefat ettiği yılı “Amu’l Hüzn” olarak adlandırmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Ebu Talib’in vefat ettiği gün, çok hüzünlüydü ve ağlıyordu.

İmam Ali’den (a.s) ona gusül verip, değerli amcasını kefenlemesini istedi ve onun için Allah’tan rahmet talep etti. Toprağa verileceği yere gelindiğinde, şöyle buyurdu:

"Senin için öyle bir af ve mağfiret talep ediyorum ki cinler ve insanlar hayrete düşsünler."

Hz. Ebu Talib’in (r.a) mübarek bedenini Mekke’de bulunan "Hacûn" mezarlığında, babası Hz. Abdülmuttalib’in (r.a) yanında toprağa verdiler.