.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Musa AYDIN

Soru 1) Oruca başlama ve orucu iftar edip bayram yapma konusunda ana kriter hilali görüp görmemektir, bunu biliyoruz. Peki bu konuda delil nedir acaba?

 

Cevap: Hilalin görünmesinin kameri ayların başlangıcı olduğu hem akli/mantıksal delile, hem ayete, hem de hadise dayanır.

 Akli delile örnek olarak Kur’an’ın ramazan ayını idrak edenlerin oruç tutması gerektiği buyruğunu zikredebiliriz:

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖٓي اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُؕ

“O Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır… O ayı kim idrak ederse, onu oruç tutsun…”

(Bakara, 185)

Şöyle ki eğer bu ayı oruç tutacaksak, ay hilalin ilk görünmesiyle başlar ve devam eder. Bitmesi ise bir sonraki ayın hilalinin görünmesiyle başlar.

Kur’an’dan delil ise Bakara suresinin 189. ayetidir:

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِؕ قُلْ هِيَ مَوَاقٖيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجّؕ

“Sana hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar insanlar ve hac için vakit ölçüleridir…”

(Bakara, 189)

Hadis ise Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilen şu meşhur hadistir ki Şia ve Sünni nakletmişlerdir:

صوموا لرؤيته وأفطروا لرؤيته…

“Hilali görerek oruç tutun ve hilali görerek iftar edin.”[1]

صم لرؤيته وأفطر لرؤيته…

“Hilali görerek oruç tut ve hilali görerek iftar (bayram) et.”[2]

Soru 2) Peki madem hem ayet ve hem de hadis var ise bu farklı görüşler nereden kaynaklanıyor?

 

Cevap: Bu ihtilafların kaynağı bahsi geçen hadisi yorumlama biçiminden kaynaklanmaktadır. Yani örneğin birisi çıplak gözle görmeyi şart koşarken, diğeri cihazlarla görmeyi de yeterli saymaktadır. Veya birisi bir şehirde göründüğünde, orası ve orasıyla ufuk birliği veya yakınlığı olan yerler için sadece geçerli sayarken diğeri, geceleri ortak olan, yani gecenin az bir kısmında bile ortak olan bölgeler için geçerli sayar. Bazıları ise dünyanın yarım küresinde göründüğünde o yarım kürede bulunan bütün bölgeler için yeterli olduğuna dair görüş bildirir. Diğer bazıları ise, dünyanın herhangi bir yerinde göründü mü diğer her yer için geçerli olduğu görüşündedir.

Elbette bazen de farklı görüşler bu saydıklarımızdan değil de müçtehitlerin bilgi kaynaklarından kaynaklanır. Yani müçtehidin kendisi görmüyor; ya iki veya daha fazla adil şahıs gördüklerine dair şahitlik ediyorlar ve böylece ilan ediyor. Ya da farklı kaynaklardan kendisine o kadar bilgi geliyor ki onlardan ayın göründüğüne dair kanaat hasıl olduğunda bayram ilan ediyor veya kanaat hasıl olmuyorsa ilan edemiyor. 

Soru 3) Hilalin göründüğünün ispatı için muteber şer’i yollar nelerdir?

 

Cevap: İlmihallerde genelde şu yollar zikredilmiştir:

1- İnsanın kendisinin hilali görmesi.

2- Bir şekilde kendisine yakin gelmesi (mesela farklı kanallardan gelen fazla haberlerden yakin hasıl olması gibi).

3- İki adil şahidin hilali gördüklerine dair şahitliği.

4- Ayın otuza tamamlanması.

5- “Şer’i hakim”in (bugün biz buna veliyy-i fakih diyoruz), hükmetmesi.

Soru 4) Eğer birisinin taklit ettiği müçtehit bayram olduğunu söyler, diğeri ise olmadığını söylerse, insanın şu veya bu sebepten dolayı bu konuda taklit ettiği müçtehide değil de diğer müçtehide uyması caiz olur mu?

 

Cevap: Şimdi burada iki durum söz konusu olabilir: Bir defa bir müçtehit sadece görüş bildirir. Bir kere de kendisine hasıl olan yakinin ardından hüküm verir, ki ikincisi çok az gerçekleşir. Eğer birincisi olursa, o zaman herkes kendi taklit ettiği müçtehide uymalıdır. Ama eğer hükmederse, orada hatta eğer kendi müçtehidi farklı bir görüşte olsa bile hükmeden müçtehide uymalıdır. Bu hüküm olayı yaşadığımız şartlarda genelde Veliyyi Fakih makamında olan müçtehit tarafından veriliyor. Elbette bu da çok az oluyor, benim hatırladığım kadarıyla mesela Ayetullah Hamenei şimdiye kadar sadece bir defa hükmetmiştir.

Burada hatırlatılması uygun olan bir nokta da şudur ki eğer bir müctehid diğer bir müctehidin ölçülerine göre ayın gözüktüğünün kendisi için ispatlandığını söylerse ve diğer müçtehide taklit eden mükellef için de bundan yakin hasıl olursa, kendi müctehidi  o konuda görüş belirtmese veya kendisi için sabit olmadığını söylese bile mükellef diğer mctehdin görüşüne amel edebilir.

Soru 5) Bazıları bu konunun vahdete aykırı bir durum olduğunu, dolayısıyla ülkemizde resmi bayram ilan edildiği günden farklı hareket edersek, bunun müslümanların, özellikle ülkemizin birlik beraberliğine zarar verdiğini, bu yüzden ülkemizin resmi ilanına uymamız gerektiğini iddia edenler var. Bu iddiaları nasıl değerlendirmek gerekir?

 

Cevap: Evvela bunun vahdet meselesiyle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Bu bir içtihat meselesidir. Yani eğer bu gibi şeylerle vahdet olacaksa ve bu zorunlu ise, çok daha önemli ve süreklilik arz eden konularda yapılmalıdır. Örneğin abdestte, namaz konusunda, hac konusunda, zekat ve humus konusunda, hatta nikah ve talak konusunda vs. bir çok farklı içtihatlar vardır ki sadece Şia ve Ehli Sünnet arasında değil, Ehli Sünnet mezhepleri arasında veya bizim müçtehitlerin yer yer fetvaları arasında farklı fetvalar söz konusudur. Kimse de vahdet için bunların ortadan kalkması ve tek bir fetvada birleşilmesi gerektiği iddiasında bulunmamıştır. Eğer öyle olsa, o zaman esasen içtihat müessesini ortadan kaldırmak gerekir. Bu da ne mümkündür ne de mantıklı. Vahdet, birbirimize muhabbetle yaklaşmak, birbirimizi kardeş olarak görmek, birbirimizin farklı görüş ve fetvalarına saygılı olmakla birlikte, müştereklerimizde teşriki mesai edip İslam düşmanlarına karşı saflarımızı birleştirmekten geçer. Veya aynı ülkede yaşıyorsak, ülkemizin ve milletimizin maslahat ve menfaatlerini öncelemek, herkese eşit vatandaşlık hakkı tanımak, herkese karşı adil olmak gibi şeylerle olur. 

Ayrıca Ehli Sünnet arasında da ramazanın veya bayramın ilanı konusunda sık sık farklı fikirler ve ilanlar ortaya çıkmaktadır. Mesela Pakistan farklı bir günde, Suudi Arabistan farklı bir günde veya Mısır farklı bir günde bayram ilan edebiliyor. Hatta Türkiye’de bile bazıları diyanete uyarken, bazı cemaatler mesela Pakistan’a, bazıları Mısır’a, bazıları da Suudi Arabistan’a uyabiliyor. Kimse de bunu ihtilaf yönünde yorumlamıyor. Nedense bizim ülkede, özellikle de bizim camiada bazı bilgisiz veya bu tür meselelerin mahiyetinden habersiz kişi veya çevreler her ramazan geldiğinde bu konuda aykırı fikirleri, suçlamaları ortaya atıyorlar.

Soru 6) Peki, bayram olmadığı halde bayram edenlerle farklı olmak istemeyen ve o günü iftar etmek isteyen kimseler için bir çözüm yolu var mı?

 

Cevap: Bunun bir tek yolu vardır, o da seferi duruma düşmek. Yani eğer bir kimse bulunduğu şehirden, (bazı fetvalara göre) 20,5 km veya (diğer bazı fetvalara göre) 22,5 km uzaklaşıp iftar eder ve dönerse, artık o günü oruç tutmasına gerek kalmaz. Ama daha sonra o günü kaza etmesi gerekir.

- - - - - - - - - - -

[1]- Sahi-i Buhari,  c. 2, s. 229, Sahih-i Müslim, c. 3, s. 122.

[2]- Vesâilü'ş-Şia, c. 4, s. 184.