.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Peygamber'in (s.a.a) ashabından bir grubun Ebubekir'in hilâfetini kabul etmesi, onun için ilk zaferdi ve neticede Ensarın en güçlü kabilelerinden olan Hazrec kabilesi diğer bir kabilenin muhalefeti karşısında mücadeleden vazgeçti. Başlarında Hz. Ali'nin olduğu Haşim oğulları ise önceden zikrettiğimiz sebeplerden, insanları aydınlattıktan sonra devlet ile silâhlı bir çatışmaya girmekten ve kıyam etmekten uzak durdular.


Fakat Medine'de sağlanan bu zafer ve başarı, hilâfet için yeterli değildi. Tüm bunların yanında Mekke'nin de himayesine ihtiyaç vardı. Özellikle de Ebu Süfyan'ın onayının ve teyidinin beklentisi içindeydiler. Zira Peygamber'in ölüm haberi Mekke'ye ulaştığı zaman, Mekke'nin komutanı olan yirmi küsur yaşlarındaki Attab b. Üseyd b. As, Peygamber'in (s.a.a) ölüm haberini halka duyurmasına rağmen, halifesi hakkında kimseye bir açıklama yapmadı. Bu iki olay da aynı zamanda gerçekleştiği için, birinin duyulup da diğerinin duyulmamasına imkân yoktu.


O hâlde Mekke komutanının bu konudaki sessizliği, ümeyye oğullarının başı olan Ebu Süfyan'ın onayını ve görüşünü öğrenip ona göre davranmaktan başka bir şey için değildi.


Bu hakikatler yanında, halife hilâfetini devam ettirebilmek için hilâfetine muhalif olan grupları, kendisine cezp etmek zorunda olduğunu anladı.


Dikkati ve rızası celp edilmesi gereken etkili kişilerden biri de ümeyye oğulları'nın başı Ebu Süfyan'dı. Zira Ebubekir'in hilâfetine tamamen karşıydı ve Ebubekir hilâfet makamına oturunca Ebu Süfyan itiraz ederek şöyle demişti: "Ebu Fuzeyl'den bize ne?" Aynı zamanda Medine'ye gidip Hz. Ali ve Abbas'ı, silâhlı kıyama davet eden kişi de Ebu Süfyan'dı. Hz. Ali'ye bu konuda şöyle demişti: "Ben Medine'yi süvari ve piyadeler ile dolduracağım. Siz kalkıp kıyam edin ve idareyi ele geçirin."


Ebubekir, Ebu Süfyan'ı susturmak ve görüşünü değiştirmek için yanında getirdiği mallara hiç el sürmeden kendisine bağışladı. Hatta Ebubekir bununla da yetinmeyerek, Ebu Süfyan'ın oğlu Yezid'i şam valisi olarak atadı. Ebu Süfyan, oğluna bu makamın verildiğini duyunca şöyle dedi: "Ebubekir akraba bağlılığını sürdürdü." Oysaki daha önce Ebu Süfyan, Ebubekir ile arasında bir bağ olduğundan hiç bahsetmemişti.


Ebu Süfyan gibi satın alınması gereken şahısların sayısı bu sayfalara sığmayacak kadar fazladır. Hepimiz biliyoruz ki, Benî Saide'de Ebubekir'e biat edilmesi olayında Muhacirler orada değillerdi. Muhacirlerden sadece üç kişi, yani 2. Halife, Amr ve Ubeyde bu olayda bulunmuştu. Böyle bir ortamda muhacirlerin halifesi olması ve biat alması, bazı grupları tahrik etti. Bu yüzden halifenin onları yatıştırması ve bir takım yardımlarda bulunması gerekliydi. Böyle olduğu takdirde Ensar, özellikle de daha ilk günden halifeye biat etmeye razı olmayıp Benî Saide'yi terk eden Hazrecliler, halifeye muhabbet ve alaka duyabilirlerdi.


Ebubekir, sadece erkekleri satın alıp, onları kendi tarafına çekmekle kalmayıp, kadınları etrafına toplayabilmek için de bir takım bağışlar ve harcamalarda bulunmuştu. Zeyd b. Sabit, Adiyy oğulları kabilesinden bir hanıma, Ebubekir'den bir bağış getirdiğinde, o kadın bunun ne olduğunu sordu. Zeyd şöyle cevap verdi: "Bu, halifenin kadınlar arasında taksim ettiği bir bağıştır."Kadın, kendisine verilen bu bağışın bir tür dinî rüşvet olduğunu anlayınca, Zeyd'e şöyle dedi: "Dinimi satın almak için mi bana rüşvet veriyorsunuz? Allah'a andolsun ki, ben ondan bir şey kabul etmiyorum."


Hükümet Bütçesinin Yetersizliği


Hz. Peygamber (s.a.a), hastalandığı dönemde elinde olan tüm malı taksim etti. Bu yüzden beytülmalde bir şey yoktu. Peygamber'in (s.a.a) elçileri onun ölümünden sonra az miktardaki malları kendileri Medine'ye getiriyorlar ya da bunu güvenilir kimseler ile Medine'ye gönderiyorlardı. Fakat bu az miktardaki gelir, muhalifleri satın almak niyetiyle büyük masraflar yapmak isteyen hükümet için yeterli değildi.


Diğer taraftan etraftaki kabileler muhalefet bayrağı açıp, halifeye zekâtlarını vermeye razı olmadılar. Böylece de hükümetin iktisadi düzenine bir başka darbe daha vurulmuş oldu.


Bu yüzden halife, hükümetin bütçesini temin edebilmek için oraya buraya el atıp, bazı mallara el koymaktan başka çare bulamadı. Bu iş için de Fedek'ten daha uygun bir yer yoktu. Sadece Ebubekir tarafından Peygamber'den (s.a.a) (s.a.a) nakledilen bir hadis üzere Fedek'i Hz. Zehra'dan gasp ederek burayı hükümetinin temellerini sağlamlaştırmak için kullandı. Bu uydurma hadis şuydu: "Biz peygamberler miras bırakmayız."


Ömer ise şu hakikati itiraf ederek Ebubekir'e şöyle dedi: "Yarın Fedek'ten elde edilen gelire çok ihtiyacın olacak. Zira eğer müşrik Araplar Müslümanlar aleyhine kıyam ederse, ordu için gerekli olan masrafları nereden karşılayacaksın."


Halife ve hemfikirlerinin söz ve hareketleri de buna şahittir. Nitekim Hz. Fatıma'ya da, hakkı olan Fedek'i istediği zaman şöyle demişti: "Peygamber, sizin zaruri ihtiyaçlarınızı ondan temin ediyor, geri kalanını da Müslümanlar arasında taksim ediyordu. Peki, sen bu gelir ile ne yapacaksın?"


Peygamber'in (s.a.a) sevgili kızı şöyle buyurdu: "Ben onun yolunu takip ederek bu gelirden geri kalanı Müslümanlar arasında taksim edeceğim." Hz. Fatıma, halife için bahane yolunu kapatmış olmasına rağmen, o şöyle dedi: "Ben de aynı babanın yaptığını yapacağım."


Eğer halifenin Fedek'e sahip olmaktaki hedefi sadece ilâhî hükmü yerine getirmek, yani bu gelir ile Peygamber'in (s.a.a) ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşılayıp geri kalanı Müslümanlar arasında taksim etmek olsaydı, bu işi onun yapmasıyla, Peygamber'in (s.a.a) kızının ve Kur'an'a göre tüm günah ve hatalardan korunmuş sevgili eşinin yapması arasında ne fark vardı?


O hâlde halifenin, Fedek'in gelirine sahip olmaktaki ısrarı, bu gelirle hükümetinin temellerini sağlamlaştırmak arzusunda olduğunun kanıtıdır.


Fedek'i Gasp Etmenin Bir Diğer Sebebi


Halife'nin Fedek'e sahip olmak istemesinin diğer bir sebebi de, önceden de zikredilmiş olduğu gibi, Hz. Ali'nin iktisadî gücünden korkulmasıydı. Ali (a.s) rehberliğin tüm şartlarını taşıyordu. Zira ilmi, takvası, İslâm'daki önceliği, Peygamber (s.a.a) ile olan yakın bağı ve Peygamber'in (s.a.a) onun hakkındaki vasiyetleri inkâr edilemezdi. Bu şartlara ve malî kudrete sahip olan bir şahıs, eğer hilâfet makamı ile rekabete girişmek isterse, bu hilâfet makamı için büyük bir tehlike oluştururdu. Bu durumda Hz. Ali'nin sahip olduğu bu faziletlerin ve imkânların elinden alınması ve inkâr edilmesi mümkün olmadığına göre, yapılacak tek şey, iktisadi gücünü yok etmekti. Peygamber (s.a.a) ailesinin ve Hz. Ali'nin durumunu zayıflatmak için Fedek'i gasbettiler ve Peygamber (s.a.a) ailesini kendilerine muhtaç ettiler.


Bu hakikat, Ömer'in Ebubekir ile olan konuşmasında açıkça görülüyor. Ebubekir'e şöyle demişti: İnsanlar dünyanın kullarıdır ve onların bundan başka da hedefleri yoktur. Sen Hums ve ganimetleri Ali'den al ve Fedek'i elinden çıkar ki, insanlar onun elinin boş olduğunu görünce sana döneceklerdir.


Bu konudaki diğer bir delil ise, hilâfet makamının Peygamber (s.a.a) hanedanını sadece Fedek'ten mahrum bırakmakla kalmayıp, Kur'an-ı Kerim'de tasrih edildiği şekilde, Peygamber (s.a.a) ailesine verilmesi gereken savaş ganimetlerinin beşte birinden de[17] onları mahrum etmiş, Peygamber'in (s.a.a) ölümünden sonra ailesine bu yoldan ele geçen bir dinarı bile ödememişlerdi.


Tarihçiler genellikle Hz. Fatıma'nın Ebubekir ile ihtilâfının sadece Fedek konusu üzerinde olduğunu sanmaktadır. Oysaki Hz. Fatıma, üç konuda halifeye muhalefet etmişti:


1. Peygamber'in (s.a.a) bağışladığı Fedek.
2. Peygamberden (s.a.a) kendisine bırakılan miras.
3. Kur'an'ın tasrihine göre ganimet humsunun masraflarından biri olan Peygamber (s.a.a) ailesinin payı.


Ömer şöyle diyor: "Fatıma, halifeden Fedek'i ve Peygamber (s.a.a) ailesinin payını istediğinde halife bunları ona vermedi."


Enes b. Malik şöyle diyor: Fatıma (s.a), halifenin yanına geldi ve Peygamber (s.a.a) ailesinin payı olarak tayin edilmiş olan Hums hakkındaki ayeti okudu. Halife ise şöyle dedi: 'Senin okuduğun Kur'an'ı ben de okuyorum. Asla yakınların hakkı olan payı size veremem. Ama bununla sizin zaruri ihtiyaçlarınızı karşılamaya ve geri kalanı Müslümanlar arasında taksim etmeye hazırım.


Hz. Fatıma şöyle cevap verdi: 'Allah'ın hükmü bu değil. Hums ayeti nazil olduğunda Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: 'Muhammed hanedanına müjde olsun. Allah (fazlı ve keremiyle) onları güçlü ve zengin kıldı.'


Halife dedi ki: Ben, Ömer ve Ebu Ubeyde'ye danışacağım. Eğer onlar da senin bu görüşünde muvafakat ederlerse, bu payı sana vereceğim! O ikisinden sual olduğunda, onlar halifeyi teyit etti. Hz. Fatıma ise, bu duruma çok şaşırdı ve onların bu konuda hemfikir olduklarını anladı.


Halifenin bu konudaki davranışı açık bir hüküm karşısında içtihat etmekten başka bir şey değildi. Kur'an-ı Kerim, kâmilen açık bir dil ile ganimet humsunun bir kısmının Peygamber'in (s.a.a) ailesine ait olduğunu beyan etmesine rağmen, halife bu konuda Peygamber'den (s.a.a) bir şey duymadığı bahanesiyle bu ayeti tefsir ederek şöyle demiştir: "Peygamber'in (s.a.a) ailesine zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri oranda pay verilmeli ve geri kalan meblağ da Müslümanların yararına harcanmalıdır."


Onların tüm bu telaş ve çabası, sadece Ali'yi (a.s) dünya malından nasipsiz kılarak, onu kendilerine muhtaç etmek, böylece hükümetleri aleyhine kıyam etmesini önlemekti. Şia fıkhında, Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inden bize ulaşan rivayetlerin de şahitliğine göre, Peygamber (s.a.a) ailesinin Humstaki payları şahsi malları değildi. Ve eğer Kur'an-ı Kerim'de böyle bir pay verilmişse, bu pay Peygamber'den (s.a.a) sonra İmamet makamına sahip olacak kişi hakkındaydı. Bu yüzden ganimet humsunun yarısı olan; Allah Peygamber (s.a.a) ve onun ailesinin paylarının, Peygamber'in (s.a.a) akrabası ve yakınına, aynı zamanda da Müslümanların rehberi ve önderi olan kişiye verilmesi ve bunun o kişi tarafından harcanması gerekmektedir.


Halife, Hz. Fatıma'nın bu payı Peygamber (s.a.a) ailesinin önderi olan Ali'ye (a.s) ulaştırmak istediği, böylece de Hz. Ali'nin bu geliri Müslümanlar yararına harcayacağını biliyordu. Bu unvana sahip olan kişi ise Hz. Ali'den başka kimse değildi. Ve böyle bir payın Hz. Ali'ye verilmesi ise, hilâfetten çekilme ve onun hilâfetin kabul etme anlamına geliyordu. Bu yüzden halife, Hz. Fatıma'ya şöyle dedi: "Asla Peygamber (s.a.a) ailesinin payını size vermeyeceğim. Ben bu pay ile sizin zaruri ihtiyaçlarınızı karşılayıp geri kalanı Müslümanların yararı için harcayacağım!"

 



alevicaferi.com