.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai

* İrşad-i Deylemî adlı eserde şöyle deniyor: “Peygamberimiz (s.a.a) elbiselerini kendisi yamar, pabuçlarını kendisi diker, kölelerle birlikte yemek yer, yerde oturur, eşeğe biner ve arkasına birini bindirirdi. Ailesinin ihtiyaçlarını eve taşımaktan utanmazdı. Zenginlerle de, fakirlerle de el sıkışır, el sıkıştığında karşı taraf elini bırakmadıkça kendisi karşı tarafın elini bırakmazdı. Zengin-fakir, büyük-küçük karşılaştığı herkese selâm verirdi. Çürük hurma olsa bile kendisine edilen ikramı küçümsemezdi.”

“Peygamberimiz (s.a.a) az masraflı geçinir, yüce karekterli, güzel geçimli ve güler yüzlü idi. Tebessüm eder, fakat gülmezdi. Mahzun görünüşlü idi, ama asık suratlı değildi. Alçak gönüllü idi, ama zillet görüntüsü vermezdi. Cömertti; fakat israfa kaçmazdı. İnce kalpli idi. Bütün Müslümanlara karşı merhametli idi. Çok yemek yediği için geğirdiği hiç işitilmemiş, hiçbir zaman hiçbir şeye karşı tamahkârlık göstermemiştir.” [c.1, s.115, Beyrut baskısı]

* Mekarim’ul-Ahlâk adlı eserde şöyle deniyor: “Peygamberimiz (s.a.a) aynaya bakar, saçını ve sakalını tarardı. Kimi zaman [ayna bulamadığında] suya bakarak saçını düzeltirdi. Aile fertlerine karşı yaptığından daha çok ashabı için süslenirdi ve ‘Allah, kulunun arkadaşlarının yanına giderken hazırlanıp süslenmesini sever.’ derdi.” [s.34]

* İlel’uş-Şerâyi, Uyûn-u Ahbar’ir-Rıza ve el-Mecalis adlı eserlerin İmam Rıza’ya (a.s), onun da dedelerine (hepsine selâm olsun) dayanarak verdiği bilgiye göre, Peygamberimiz (s.a.a) şöyle dedi: “Şu beş şeyi ölünceye kadar bırakmam: Kölelerle birlikte yer sofrasında yemek yemek, çıplak sırtlı eşeğe binmek, elimle keçi sağmak, yünden dokunmuş elbise giymek ve çocuklara selâm vermek. Bunları, benden sonra sünnetim olsun diye yapıyorum.” [İlel’üş-Şerâyi, s.130, bab:108, h:1]

* Men La Yahzuruh’ul-Fakih adlı eserde verilen bilgiye göre İmam Ali (a.s), Benî Sa’d kabilesinden birine şöyle dedi: “Sana kendim ve eşim Fatıma hakkında bir bilgi vereyim istemez misin? Bir sabah biz henüz yataktayken Peygamber (s.a.a) bize geldi ve ‘es-Selâmu aleykum’ dedi. Biz içinde bulunduğumuz durumdan utandığımız için ses çıkarmadık. Arkasından yine, ‘es-Selâmu aleykum’ dedi. Biz yine ses çıkarmadık. Arkasından bir daha ‘es-Selâmu aleykum’ deyince, eğer cevap vermezsek geri döner diye korktuk. Çünkü hep böyle yapardı. Bir eve varınca, kapıda üç kere selâm verir ve eğer girmesine izin verilmezse geri dönerdi. İşte bu endişe ile, ‘Ve aleyk’es-selâm, ey Allah’ın Resulü, buyur.’ dedik. Bunun üzerine içeri girdi.” [c.1, s.11, h:32]

* el-Kâfi adlı eserde Rib’î b. Abdullah’a dayanılarak verilen bilgiye göre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle dedi: “Peygamberimiz (s.a.a) kadınlara selâm verir, onlar da onun selâmına cevap verirlerdi. İmam Ali (a.s) de kadınlara selâm verirdi. Fakat genç kızlara selâm vermek istemezdi.” [Usûl-i Kâfi, c.2, s.148, h:1]

* Yine el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abd-ülazim b. Abdullah el-Hasanî’nin merfu olarak aktardığı bir hadiste şöyle dediğini nakleder: “Peygamberimizin (s.a.a) üç türlü oturuşu vardı: ‘Kurfesa’ diye adlandırılan birinci şekilde ayak bileklerini diker ve ayak bileklerinin önünden elleri ile dirseklerini kavrardı. İkincisinde dizleri üzerine çömelirdi. Üçüncüsünde bir ayağını büker ve öbür ayağını onun üzerine uzatırdı. Bağdaş kurarak oturduğu hiç görülmemiştir.” [Usûl-i Kâfi, c.2, s.558, h:2]

* Mekarim’ul-Ahlâk adlı eserin Kitab’un-Nübüvvet adlı eserden iktibas ederek naklettiğine göre İmam Ali (a.s) şöyle diyor: “Peygamberimizin (s.a.a), el sıkıştığı kişinin elini karşı taraf elini çekmeden bıraktığı hiç görülmemiştir. Biri ona uzun uzun bir ihtiyacını arz ettiğinde veya onunla arasında yaptığı konuşmayı uzattığında, karşı taraf konuşma yerinden ayrılmadan önce onun konuşma yerinden ayrıldığı hiç görülmemiştir. Biri onunla tartıştığında susardı (tartışmayı kesen taraf mutlaka o olurdu), karşı taraf susana kadar onu dinlerdi. Onunla oturana doğru ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir. “

“İki iş arasında tercih yapması istendiğinde, mutlaka zor olanı seçerdi. Şahsına yapılan hiçbir haksızlığın intikamını almaya kalkışmazdı. Yalnız Allah’ın yasaklarının çiğnendiği durumlar hariç. O zaman yüce Allah adına öfkeye kapılırdı. Ölünceye kadar bir şeye yaslanarak yemek yediği olmadı. Kendisinden bir şey istenip ‘Hayır’ dediği hiç olmazdı. Biri ondan bir şey isteyince ya isteğini karşılar veya güzel sözlerle gönlünü alırdı. Namazı hem hafif, hem de eksiksiz olurdu. Hutbeleri (konuşmaları) kısa ve özlü olurdu. Bir yere gelmekte olduğu, yaydığı güzel kokudan bilinirdi.”

“Bir toplulukta yemek yediğinde yemeğe ilk o başlar ve en son o sofradan el çekerdi. Yemek yerken önünden yerdi. Sadece meyve ve hurma yerken elini tabakta gezdirirdi. Suyu üç nefeste içerdi. Suyu yudum yudum içerdi, bir kere de yutmazdı. Yemek yemesi, su içmesi, alması ve vermesi sağ eli ile olurdu. Her şeyi sadece sağ eli ile alır ve mutlaka sağ eli ile verirdi. Sol elini bedeninin diğer işlerinde kullanırdı. Elbise giymeye, ayakkabı giymeye ve taranmaya varıncaya kadar bütün işlerini sağ eli ile yapmayı severdi.”

“Dua ederken duasını üç kere tekrarlar, konuşurken sözlerini tekrarlamaz, bir defa söylerdi. Bir yere girerken üç kere izin isterdi. Herkesin anlayacağı açıklıkta konuşurdu. Konuşurken dişlerinin arasından nur çıkıyor gibi görünürdü. Onu gördüğünde üst dişlerinin seyrek olduğunu sanırdın, ama öyle değildi.”

“Bakarken göz ucu ile bakardı. Hiç kimseye hoşuna gitmeyecek söz söylemezdi. Yürürken yokuş iner gibi heybetli yürürdü. Devamlı, ‘En iyileriniz, ahlâkı en güzel olanınızdır’ derdi. Hiçbir zevki yermez ve de övmezdi. Yanında konuşanlar tartışmaya girmezlerdi. Ondan söz edenler ‘Onun gibisini ne ondan önce ve ne ondan sonra gözlerim görmedi’ derlerdi.” [s.23]

* el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Cemil b. Derrac’tan İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: “Peygamberimiz (s.a.a) bakışlarını ashabı arasında bölüştürür ve her birine eşit şekilde bakardı. Arkadaşları arasında ayaklarını uzatarak oturduğu hiç görülmemiştir. Biri ile el sıkıştığında, karşı taraf elini bırakmadan elini çekmezdi. Herkes bu durumun farkında olduğu için onunla kim el sıkışsa, elini kendine doğru çekerek, Peygamberin elini bırakırdı.” [Usûl-i Kâfi, c.2, s.671, h:1]

* Mekarim’ul-Ahlâk adlı eserde şöyle nakledilir: “Resulullah (s.a.a) her konuşmasında sözlerini gülümseyerek söylerdi.” [s.21]

* Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Yunus Şeybanî şöyle diyor: “İmam Cafer Sadık (a.s) bana, ‘Birbirinizle şakalaşıyor musunuz?’ diye sordu. Ben, ‘Ara sıra.’ dedim. İmam bana şöyle dedi: Şakalaşsanız ya... Çünkü şakalaşmak iyi ahlâkın bir göstergesidir. İnsan şakalaşınca Müslüman kardeşini sevindirmiş olur. Peygamberimiz (s.a.a) karşısındakilerle onları sevindirmek maksadı ile şakalaşır, latife yapardı.” [s.21]

* Yine Mekarim’ul-Ahlâk adlı eserin Ebu’l-Kasım Kufî’nin Kita-b’ul-Ahlâk adlı eserinden iktibas edip naklettiğine göre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle diyor: “Her müminin espri konusu olacak bir özelliği vardır. Peygamberimiz (s.a.a) insanlarla şakalaşır, fakat (şakasında da) sadece gerçeği söylerdi.” [s.21]

* el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Muammer b. Hallad’ın şöyle dediğini nakleder: “İmam Ebu’l-Hasan’a (a.s), ‘Canım sana feda olsun, insan öyle bir toplulukta oluyor ki, insanlar bazı sözler söyleyerek birbirleri ile şakalaşıp gülüşüyorlar, buna ne dersin?’ diye sordum. İmam ‘...olmadıkça bir sakıncası yok.’ dedi. Öyle zannediyorum ki, İmamın ‘olmadıkça’ ifadesinden maksadı, küfür ve çirkin, edep dışı sözlerdir.”

“Sonra İmam sözlerine şöyle devam etti: Peygamberimize (s.a.a) bir bedevî gelir, ona hediye getirirdi. Arkasından da Peygamberimize (s.a.a), ‘Hediyemizin bedelini ver.’ diye takılırdı. Peygamberimiz (s.a.a) de onun bu sözüne gülerdi; öyle ki canı sıkıldığında, dertli zamanlarında, ‘Bizim bedevî ne yapıyor? Keşke bize gelse!’ derdi.” [Usûl-i Kâfi, c.2, s.663, h:1]

* Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Talha b. Zeyd’e dayanarak verdiği bilgiye göre İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle dedi: “Peygamberimiz (s.a.a) çoğunlukla yüzü kıbleye dönük olarak otururdu.”

* Mekarim’ul-Ahlâk adlı eserde şöyle deniyor: “Peygamberimize (s.a.a) hayır dua etsin diye getirilen çocukları efendimiz çocukların ailelerini onurlandırmak için kucağına alırdı. Kimi zaman küçükler kucağında çiş ederlerdi. Bunu görenler bağırıp çağırınca, ‘Çocuğun sidiğini kesmeyin de işini bitirsin.’ derdi. Sonra çocuğa hayır dua eder ve isim koyardı. Ailesi bu durumdan son derece memnun olurdu. Peygamberimizi, çocuklarının kucağında çiş etmiş olmasından rahatsız olmuş görmezlerdi. Onlar gittikten sonra Peygamberimiz elbisesini yıkardı.” [s.25]

* Yine aynı eserde şöyle deniyor: “Peygamberimiz (s.a.a) hayvan sırtındayken hiç kimsenin yanında yaya yürümesine izin vermezdi. Mutlaka yanındakini de bineğine alırdı. Eğer adam binmeyi reddederse ‘Önümden git ve istediğin yerde buluşalım’ derdi.” [s.22]

33- Yine aynı eserde Ebu’l-Kasım Kufî’nin, Kitab’ul-Ahlâk adlı eserde şöyle dediği nakledilir: “Rivayetlerden edindiğimiz bilgiye göre Peygamberimizin (s.a.a) şahsı için intikam aldığı asla görülmemiştir. O her zaman affeder, karşı tarafın kusurunu bağışlardı.”

* Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Peygamberimiz (s.a.a) arkadaşlarından birini üç gün görmeyince ne olduğunu sorardı. Eğer yolculuğa çıkmışsa, ona dua eder; eğer evinde olursa, onu görmeye gider ve eğer hasta olduğunu öğrenirse, ziyaretine koşardı.” [s.19]

35- Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Enes b. Malik şöyle diyor: “Peygamberimize (s.a.a) hizmet ettiğim dokuz yıl boyunca bana, ‘Şu işi şöyle yapsaydın ya.’ dediğini veya herhangi bir konuda beni azarladığını hiç hatırlamıyorum.” [s.16]

* İhya’ul-Ulûm’da verilen bilgiye göre Enes b. Malik şöyle diyor: “Peygamberimizi (s.a.a) hak üzere gönderen Allah adına yemin ederim ki, hoşuna gitmeyen hiçbir iş için bana, ‘Bunu niye yaptın?’ dediği olmadı. Eşleri ne zaman beni azarlamağa kalkışsalardı, ‘Bırakın onu, onun yaptığı kitap ve takdir gereğidir’ derdi.” [c.7, s.112]

* Yine aynı eserde Enes b. Malik’ten şöyle rivayet eder: “Kim olursa olsun, ashabından biri veya bir başkası Resulullah’ı (s.a.a) kendisini çağırdığında ona, “Lebbeyk=buyur” diye karşılık verirdi.”1 [c.7, s.145]

* Yine aynı eserde şöyle nakledilir: “Peygamberimiz (s.a.a), ashabını onurlandırmak ve gönüllerini almak için onları künyeleri ile çağırırdı. Künyesi olmayanlara ise künye takardı ve o adam artık Peygamberin kendisine verdiği künye ile çağrılırdı. Çocuklu kadınlara olduğu gibi, çocuksuz kadınlara da künye takardı. Hatta çocuklara bile künye takarak onların gönüllerini hoş ederdi.” [c.7, s.115]

* Yine aynı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz (s.a.a) yanına gelenleri kendi minderine oturturdu. Eğer adam oturmak istemese ısrar ederek ona minderinde oturmayı kabul ettirirdi. [c.7, s.114]

* el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Aclan’ın şöyle dediğini nakleder: “Bir gün İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanında idim. O sırada bir dilenci geldi. İmam kalktı ve hurma dolu bir sepetin yanına gitti ve bir avuç hurma alarak dilenciye verdi. Sonra bir dilenci daha geldi. İmam yine yerinden kalkarak ona da bir avuç hurma verdi. Arkasından bir başka dilenci daha geldi. İmam yine kalktı ve ona da bir avuç hurma verdi. Bir süre sonra yine bir başka dilenci gelince, ‘Bize de, sana da Allah rızk versin.’ dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:

“Peygamberimiz (s.a.a) kendisinden dünya malı bir şey isteyen herkese istediğini verirdi. Bir gün kadının biri oğlunu Peygambere gönderdi. Gönderirken oğluna, ‘Git ve ona isteyeceğin şeyi söyle. Eğer ‘Verecek bir şeyimiz yok’ derse, ‘Bana sırtındaki gömleği ver, de.’ diye tembih etti. Çocuk da annesinin dediğini yapınca, Peygamberimiz (s.a.a) gömleğini çıkararak çocuğun önüne attı. (Başka bir nüshaya göre çıkarıp çocuğa verdi.)”

“Ama yüce Allah, onu infakta, ne israf, ne de cimrilik etmeyip mutedil olması yönünde terbiye etmek amacıyla şu eğitici mesajı indirdi: Elini boynuna bağlanmış yapma (cimri olma), tamamen de açma. Sonra kınanır, hasret içinde kalırsın.” (İsrâ, 29] [Fürû-i Kâfi, c.4, s.55, h:7]

* Yine aynı eserde Cabir’e dayanılarak verilen bilgiye göre İmam Bâkır (a.s) şöyle diyor: “Peygamberimiz (s.a.a) hediye olarak verilen yiyecekten yer, fakat sadakadan yemezdi.” [Fürû-i Kâfi, c.5, s.143, h:7]

* Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Musa b. İmrân b. Bezî’ şöyle dedi: “Bir gün İmam Rıza’ya (a.s) ‘Canım sana feda olsun, insanların rivayet ettiklerine göre Peygamberimiz (s.a.a) bir yere giderken kullandığı yolu değiştirerek başka bir yoldan dönerdi. Bu rivayet doğru mu?’ diye sordum. İmam bana şu cevabı verdi: ‘Evet, doğrudur. Ben de çoğu zaman öyle yaparım. Sen de öyle yap.’ Ardından İmam, ‘Bil ki eğer böyle yaparsan, daha çok rızk elde edersin.’ dedi.” [Fürû-i Kâfi, c.5, s.314, h:14]

* el-İkbal adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle nakleder: “Peygamberimiz (s.a.a) her zaman güneş doğduktan sonra evden çıkardı.” [s.281]

* el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah b. Muğîre’den, o da adını verdiği bir raviden şöyle nakleder: “Peygamberimiz (s.a.a) bir eve girince, girdiği zaman topluluğun kapıya en yakın olan noktasına otururdu.” [Usûl-i Kâfi, c.2, s.662, h:6]