.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

1- Dünya ve Ahiret Gerçeği

Dünya ve ahiretin gerçeğine varmak en zor işlerden biridir. Birçok büyük âlim bile bu konuda yanılabilir ve dünyayı “Mal mülk” olarak tanımlayabilir; oysa birçok ayet ve hadiste dünya malı övülmüştür.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah’a kulluk yapmak yolunda ne de büyük bir yardımcıdır dünya malı.

Diğer bir grup âlim, dünyayı “Dünya malı” olarak tanımlayabilir. Oysa ancak bu dünya hayatıyla ebedi saadete ulaşabiliriz ve sonsuz hüsrandan kurtulabiliriz.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ahiret için ne de büyük bir yardımcıdır dünya.

Diğer bazı âlimler kötü olarak bilinen dünyayı “Lezzetli ve kaliteli yiyecekler, güzel giysiler, bakımlı şehirler, hizmetçiler, arkadaş ve yardımcılar” olarak tanımlar; oysa Yüce Allah’ın bazı evliya kulları bütün bunlara sahiptiler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s) ve Hz. Süleyman (a.s).

Ancak gerçek şu ki ilim ve ibadetle meşgul olan insanlar örneğin hac yapıp da Allah yolunda cihat edenler, Allah yolunda mal infakında bulunup da zekâtını verenler, Müslüman kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için koşuşturup da hasta ziyaretini ihmal etmeyenler, Müslüman kardeşlerini cenaze törenlerinde bile yalnız bırakmayanlar, cuma ve cemaat namazlarını ihmal etmeyip de sünnet namazlarını kılmaya çalışanlar ve buna benzer diğer ibadetlerini ihmal etmeyen insanlar aynı zamanda dünya malına gömülmüş de olabilirler. Bunca dini sorumluluğunu yerine getirdiği halde bu insanlara “dünya ehli” denmesi ve bütün bu yapılan ibadetlerin geçersiz olduğundan bahsetmek yersiz olmayabilir. Zira bu ibadetler Allah rızası için yapılmamışsa tamamen değersizdir. Bunun yanı sıra nice zenginler var ki büyük varlıklarına rağmen, güzel yiyip iyi giyinmelerine rağmen, ihtişamlı saraylara sahip olmalarına rağmen, güzel eşlere sahip olmalarına rağmen, göz alıcı bineklere binmelerine rağmen dünya ehli değil de ahiret ehli insanlardandırlar; bütün amelleri Yüce Allah katında kabul edilir ve yalnızca Yüce Allah’ın rızasını hedef edindikleri için bütün yaptıklarının mükâfatını Yüce Allah katında bulacaklardır.

Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda şöyle diyebiliriz: Dünya, insanı Allah’tan uzaklaştıran şeydir. İster adı namaz olsun, ister Oruç, hac, cihat, infak, züht ve benzeri şeyler. Ahiret ise insanı Allah’a yakınlaştıran şeylerdir ister bunun adı mal mülk olsun, ister kadın, ister hizmetçi veya varlık.

Evet, bu bir gerçek ki genellikle insanlar haramlar ve şüpheli durumlar bir yana ancak mubahlardan bile uzak durmak suretiyle Allah’a yakınlık kazanabilirler. Zaten tarih boyunca peygamberlerin, insanları, onları dünyaya meylettiren şeylerden uzak durmaları yönünde sürekli uyarmalarının sebebi budur. Zira her ne kadar bu şeyler insanın ahiretini güzelleştirmek için bir araç olma kapasitesine de sahiptir ancak insanların nefsi zayıftır ve şeytan güçlüdür.

Diğer bir tabirle şöyle diyebiliriz: Dünya ve ahiret insanın iki farklı kalbi halidir. Yakın ve aynı zamanda değerden yoksun haline dünya diyoruz. Zira yakın zamanla ilgilidir ve ölüm öncesini hedefler. Uzak zamanla alakalı haline ise ahiret diyoruz. Zira ölüm sonrasıyla ilgilidir. Bu çerçeveden bakacak olursak insanın dünya hayatı çerçevesinde hedeflediği hazlar, istekler ve lezzetler “dünya” olarak nitelenir. Ancak insanın haz duyduğu veya meylettiği bütün dünyevi nimetler kötü bir dünya meyli olarak nitelenemez.

Dünyevi nimetleri üç farklı bölüme ayırabiliriz.

Bir: Dünya hayatında insanla birlikte iken asıl meyvesini ahiret hayatında gösteren nimetler. Allah’a, sıfatlarına, fiillerine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, dinlerine ve hükümlerine olan bilgi, Allah rızası için yapılan ameller bu bölümde yer alır. Bazen insan dünya hayatı boyunca ilim ve ibadet esnasında başka hiçbir yerde duymadığı kadar haz duyabilir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Sizin dünyanızdan üç şeyi severim; Güzel koku, kadınlar ve gözümün aydınlığı olan namaz.

Bu hadisi şerifte Hz. Peygamber (s.a.a) namazı dünyevi bir şey olarak addetmiştir oysa namaz insanı Allah’a yakınlaştıran başlıca etkenlerden birisidir.

Bu ve buna benzer örnekler için her ne kadar insanın yakın zaman diliminde yer aldıkları için “Dünya” kelimesi kullanılsa da bu tür örnekler dünyanın iyi olan bölümünde yer alıyor. Zira insanın ahiretini güzelleştirmek için yardımcı bir araç konumuna sahiptir.

İki: Birincinin tam tersi. Yani hiçbir uhrevi faydası olmayan ve sadece dünyada insana birtakım geçici hazlar yaşatan dünya işleri. Örneğin günahlardan haz duymak gibi ve hatta gerekli miktardan fazla mubah işlerden bile haz duymayı buna dâhil edebiliriz. Örnek olarak üst üste yığılan altınlarına bakıp da haz duymak, sahip olduğu çok sayıdaki bineklere bakıp da haz duymak. Bu bölüm, kötü olarak nitelenen dünya kısmındandır.

Üç: Önceki bölümlerin orta hali. Yani dünyevi olmasına rağmen insana ahiretteki hayatı yönünde yardımcı olan hazlar. İnsanın, konumu itibariyle, yaşadığı zaman ve mekân itibariyle yiyecek, içecek, giysi ve benzeri türden ihtiyaç duyduğu tüm şeyler bu bölüme dâhildir. İnsan, ilim ve amel yönünde ilerleyebilmek, hayatta kalkıp da Allah’a kulluk edebilmek ve benzeri dinen tavsiye edilen niyetlerle bir yemek yiyip de bundan haz duyması kötü olarak nitelenen dünya kısmına dâhil olamaz. Ancak aynı yemek, sadece haz duymak niyetiyle veya Allah’ın yasaklarını çiğneyebilme niyetiyle yenilirse bu, kötü olarak nitelenen dünya işlerinden birisidir. Dinimizin, insanları, helal mal kazanmaya yönlendirmesi ve onları diğer insanlara ihtiyaç duymayacakları kadar mal sahibi olmakla yükümlü kılması ancak bu şekilde açıklanabilir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: İbadet yetmiş parçaya sahiptir ve en üstün parçası helal rızık kazanmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kendi geçimini başkalarının boynuna yükleyen kişi Allah’ın rahmetinden uzaktır.

İmam Zeynel Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur: Dünya iki türdür; ulaştırıcı dünya ve lanetlenmiş dünya.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: İnsanlar arasındaki saygınlığını koruyabilmek, ailesinin geçimini sağlayabilmek ve komşusuna yardımcı olabilmek amacıyla helal rızık peşinde koşturan kişi kıyamet gününde yüzü bir dolunay gibi parladığı halde Yüce Allah’ın karşısına çıkacaktır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ailesinin geçimi için çalışan kişi Allah yolunda cihat eden kişi gibidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) “Evimde oturup namaz kılacağım, oruç tutacağım ve Allah’a ibadet edeceğim. Rızkım ise gelecektir” diyen birisiyle ilgili şöyle buyurmuştur: Bu şahıs, duası kabul edilmeyen üç kişiden birisidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah helal rızık için gurbetlere gitmeğe sevgiyle bakar.

Şahsın birisi İmam Cafer Sadık’a (a.s) şöyle dedi: Dünya peşinde gidiyorum ve onu elde etmeği arzuluyorum. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Onunla ne yapmak istiyorsun? Bu şahıs: “kendi ve aile geçimimi sağlıyorum, akraba ziyareti yapıyorum, Allah yolunda infak ediyorum, hac ve umre için harcıyorum” deyince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Bu, dünya peşinde gitmek değildir, ahiret peşinde gitmektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ahireti için dünyasını bırakan bizden değildir.

2- Dünyanın Kötü Yönleri

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya müminlerin hapishanesi ve kâfirlerin cennetidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya, Yüce Allah nezdinde bir sinek kanadı kadar bile değerli olsaydı onun bir yudum suyunu bile kâfirlerden sakınırdı.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya lanetlenmiştir ve Allah için yapılanlar hariç dünyadaki her şey lanetlenmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünyasına gönül bağlayanlar ahiretlerine zarar verirler; ahiretlerine gönül bağlayanlar ise dünyalarına zarar verirler. Öyleyse kalıcı olanı fani olana tercih edin.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya sevgisi bütün yanlışların başıdır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ahirete inanıp da yalancı dünyası için çalışıp çırpınana şaşarım.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünyayı en büyük hedef edinerek sabahlayan şahsın Allah’la bir alakası yoktur ve Yüce Allah onun kalbini her zaman dört sıfatla beraber edecektir; hiç bitmeyen hüzünler, hiç kurtulamadığı meşguliyetler, hiçbir zaman zenginliğe çıkmayacak olan fakirlik ve sonu olmayan arzular.

Şöyle rivayet edilmiştir: Hz. İsa (a.s) şiddetli yağmur ve şimşekten korunacağı bir ev ararken uzaktan bir çadır gördü. Çadıra geldiğinde içindeki yalnız bayanı fark etti ve oradan uzaklaşıp bir mağaraya sığındı ancak orada da uyuyan bir aslanla karşılaşınca elini başına koydu ve şöyle dedi: Allah’ım her şey için bir yuva verdin ama bana bir yuva vermedin. Bunun üzerine Yüce Allah ona şöyle vahyetti: Senin yuvan benim rahmetimdedir. Kıyamet gününde seni kendi elimle yaratmış olduğum bin huri ile evlendireceğim, düğününüz için her bir günü bir dünya ömrü olan kırk gün boyunca yemek vereceğim ve nida edenlerin şöyle seslenmelerini söyleyeceğim: Neredesiniz ey dünyada züht edenler. Zahit İsa’nın düğününe buyurun.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünya yuvasız insanların yuvasıdır ve ancak akıldan yoksun olanlar dünya için biriktirirler.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünyadan bana ne. Ben ve dünyanın misali sıcak bir günde bir ağacın gölgesinde biraz dinlenip de yoluna devam eden yolcu misalidir.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali’ye (a.s) “Dünya’yı bize anlatır mısın?” diye sorulduğunda şöyle buyurdular: İçindeki insanların sağlıklı iken güvende olmadıkları, hasta iken pişmanlık içinde oldukları, fakir iken üzüntülü oldukları, zengin iken imtihanlara tabi tutulduğu, helalinde hesap ve haramında azap olan bu evin neyini anlatayım.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Dünya altı şeyden ibarettir; yiyecekler, içecekler, giysiler, binekler, nikâhlananlar ve kokular. Yiyeceklerin efendisi baldır ve bal bir böceğinin ağız suyundan başka bir şey değildir. İçeceklerin efendisi sudur ve su konusunda iyilerle kötüler eşit tutulmuştur. Giysilerin efendisi ipektir ve ipek bir tırtılın örgüsünden başka bir şey değildir. Bineklerin efendisi attır ve atın üzerinde nice yiğitler öldürülür. Nikâhlananların efendisi kadındır ve bu nikâhın amacı bir idrar aletini diğer bir idrar aletine kavuşturmaktır. Kadın en güzel yerini (yüzünü) süsler ancak ondan en çirkin yeri istenir. Kokuların efendisi Misk’tir oysa misk bir hayvanın kanından başka bir şey değildir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Hiçbir dünyevi iş Peygamber Efendimizi (s.a.a) sevindiremezdi ancak Allah için aç ve korku içinde kaldığı şeyler hariç.

Lokman hekim, oğluna şöyle seslenmiştir: Oğlum, dünyanı ahiret karşılığında sat ki her ikisini de kazananlardan olasın. Ahiretini ise dünya karşılığında satma zira her ikisini kaybedenlerden olursun.

3- Hadislerde Dünya

İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey dünya lezzetlerinin peşinde gidenler, bilin ki bu lezzetlerin hiçbiri kalmayacaktır. Biraz sonra gidecek olan bir gölgeye gönül bağlamak akılsızlıktır.

İmam Hasan’ın (a.s) dünyayı bir gölgeye benzetmesinin sebebi gerçekte hareket eden bir şey olduğu halde hareketsiz gibi görünmesidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) dünyanın insanları hayallere daldırıp ahirette iflas eden kişilerden olmalarına sebep olma yönüne dikkat çekerek şöyle buyurmuştur: Dünya bir uyku misalidir, dünya halkının mükâfatlandırıldığı veya cezalandırıldığı bir uyku.

Dünyanın ilk önce insanın yüzüne gülüp sonrasında insanı helak etme yönüne dikkat çekilerek şöyle rivayet edilmiştir: Dünya, süslü ancak dişsiz bir yaşlı kadın suretinde Hz. İsa’ya (a.s) göründü. Hz. İsa (a.s): “kaç kişiyle evlendin?” diye sorduğunda dünya: “sayısını bilmiyorum” dedi. Hz. İsa (a.s): “Onların tamamı öldü mü yoksa tamamı seni boşadı mı?” buyurunca dünya: “tamamını öldürdüm” dedi. Bunun üzerine Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: Yazıklar olsun senin geride kalan eşlerine; nasıl oluyor da geçmişlerin haline bakıp da ibret almıyorlar? Nasıl biri birinin ardına onları helak ediyorsun ancak senden uzaklaşmıyorlar bile?

Dünyanın geçiş yolu olduğuna dikkat çekmek için ve kalacak bir yer olmadığını ifade etmek için şöyle denilmiştir: Dünya bir köprüdür, onun üzerinden geçebilirsiniz ancak onun üzerine bina yapamazsınız.

Hz İsa (a.s) şöyle buyurmuştur: Dünya bir köprüdür, onun üzerinden geçin ancak onun bakımıyla uğraşmayın.

Dünyanın köprüye benzetilmesinin açıklaması şudur: Bu köprünün bir ucunu karaya bağlayan halat doğum, diğer ucunu karaya bağlayan halat ise ölümdür ve insanlar bu köprünün başlangıcı ve sonu arasındadırlar. Kimi insan yolun başında iken kimileri yolu yarılamıştır ve kimileri de son adımlarını atar. Ancak bu köprü üzerindeki bütün insanların bir sonraki adımı son adımı olabilir. Bu durumda hızla ilerlediği bu köprüyü süslemeye çalışanlar bilgisizlik ve akılsızlığın doruğundadırlar.

Dünyanın dış görünümünün güzel ancak iç görünümünün çirkin olduğunu ifade etmek için müminlerin efendisi Hz. Ali (a.s) Salman-ı Farisi’ye yazmış olduğu bir mektupta şöyle buyurmuştur: Dünya misali yumuşacık cildine rağmen öldürücü zehir sahibi olan yılan misalidir. Öyleyse hoşuna giden tüm dünyevi şeylerden uzak dur. Zira uzun süre seninle beraber kalmayacaktır. Dünyevi hüzün ve sıkıntıları bir kenara bırak. Zira bir gün senden ayrılacağını biliyorsun. Daha çok sevdiğin dünyevi şeylerden daha çok uzak dur. Zira dünya sever insanlar hoşlandıkları şeyler için dünyaya gönül bağladıklarında dünya onların sevdiğini zorla onlardan çekip alır.

Dünyaya dalan insanlar isteseler de istemeseler de bunun sonuçlarına katlanmak zorundadırlar. Hz. Peygamber (s.a.a) bu gerçeğe vurgu yaparak şöyle buyurmuştur: Dünya peşinde olan insanların misali suda yürüyen insanın misalidir. Acaba bu insanın ayaklarının ıslanmaması mümkün mü?

Dünyanın arda kalan bölümünün geride kalan bölümüne oranla çok az ve değersiz olduğuna vurgu yapmak için Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bu dünyanın misali başından sonuna kadar ortadan ikiye ayrılıp da son bir ipe bağlı olan gömlek misalidir. Bu ipin kopması ise an meselesidir.

Dünya, peşinde giden insanları sonunda öldürür. Hz. İsa (a.s) bu gerçeğe vurgu yaparak şöyle buyurmuştur: Dünya peşinde giden insanın misali denizden su içen kişi misalidir. İçtikçe susayacaktır ve sonunda ölecektir.

Dünyanın ahiret karşısındaki değersizliğini ifade etmek amacıyla Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dünyanın ahiret karşısındaki misali bir parmağınızı denizin suyuna daldırıp çıkardığınızda bu parmağın üzerindeki su misalidir.

İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: Lokman hekim oğluna şöyle dedi: Oğlum, dünya birçok insanın boğulduğu derin bir denizdir. Öyleyse bu denizde takvalı olmak ve Allah’tan sakınmayı kendin için gemi edin. Bu geminin güvertesi imandır, yelkenleri tevekküldür, kaptanı akıldır, rehberi ilimdir ve çapası sabırdır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Dünya hırsı taşıyan insanın misali kendi etrafına ip saran tırtıl misalidir. Kendi etrafına daha çok ip sardıkça oradan çıkması bir o kadar zorlaşacaktır, öyle ki orada kalıp sıkıntıdan hayatını kaybedecektir.

İnsanın dünyadaki durumuyla ilgili söylenebilecek en güzel benzetmelerden biri dipsiz bucaksız bir çölde ilerlerken çok büyük bir yırtıcı aslanla karşılaşan insan benzetmesidir. Onu parçalayıp yemek için kendisine doğru gelen bu aslanı gören kişi bu durumda korkudan ne yapacağını şaşıracaktır. Ne kendisini savunacak bir silahı vardır ne de sığınacak bir yer. Çaresizce kaçacak bir yer arayan şahıs tam bu anda yakındaki kuyuyu fark edip kuyuya inmeye başlayacaktır ancak korkarak kuyunun yarısına kadar aşağı inen şahıs burada kuyunun duvarında yeşeren bir bitki fark edecektir ve onu taşıyacak durumda olmadığını bildiği halde yine de bu bitkiye tutunacaktır. Boğulan şahıs çör çöpe bile tutunur misali bu bitkiye tutunan şahıs yukarı baktığında parçalayıp yemek için onu bekleyen aslanı görecektir. Aşağıya baktığında ise onun düşmesini bekleyen ağzı açık dört yılan görecektir. Çaresizlik içinde ne yukarı çıkabilen ne de aşağı inebilen bu şahıs tutunduğu dalın da biri beyaz diğeri siyah iki fare tarafından çiğnendiğini gördüğü bu anda hemen yanındaki arı kovanını fark ederse ve içinde bulunduğu bu sıkıntıların tamamını unutup da toprakla karışık bu baldan yiyebilmek için oradaki arıları kovmaya çalışırsa işte bu insan dünyaya dalan bir insanın güzel bir örneğidir.

Bu benzetmedeki aslan, hiçbir insanın kurtulamadığı ölümdür.Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile.[1]

Benzetmedeki dört yılan, insan vücudundaki dört tabiattır. Bu tabiatların hangisi galip gelirse insanı ölüme sürükler.

Benzetmedeki kuyu, dünyadır. Siyah ve beyaz fare ise bir yandan insanın ömrünü yiyip bitiren gece ve gündüzdür. Toprakla karışık bal ise dünya zevkleridir, her zaman sıkıntılarla beraber olan dünyevi hazlar. Kovanın etrafındaki arılar ise her işte insan için sıkıntılar yaratan dünya ehli diğer insanlar ve rakiplerdir.

[1]     Nisa, 78.