.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Merhum Yaşar Nuri Öztürk

Yıllardan beri altını çizerek gündeme getirdiğimiz mesajlardan biri de şudur: Çağ, Kur'an'ın gerisinde, biz Müslümanlarsa çağın gerisinde...

Şunu demek istiyoruz: Kur'an'ın getirdiği ve insanın yücelmesine sebep kıldığı değerleri hayata geçirmek bakımından, Müslüman olmayan dünya, Müslüman dünyadan daha öndedir. Kur'an'ın getirdiği değerler listesindeki her değere bir puan verin ve bu değerleri hayatına sokan insanların aldıkları puanları toplayın. Karşılaşacağınız manzara ürpertici olacaktır. Çünkü üç yüz yıla yakın bir zamandan beri, Müslüman dünyanın toplanı puanı, diğerlerinden çok daha azdır. Ve ekleyelim ki, bu puan farkı her geçen gün Müslüman dünyanın aleyhine biraz daha büyümektedir.

Bu tespitin zorunlu sonucu şudur:

İslam dünyası önce çağı yakalamak, ondan sonra da Kur'an'ın idealindeki dünyanın öncülüğüne soyunmak borcundadır. Müslüman dünyanın "Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele” sözüyle dikkatlere sunulması gereken muhasebesinin özü budur. Zorlu bir muhasebedir bu. Ne yazık ki İslam dünyası bu muhasebenin bırakın ciddiyetini, varlığının bile farkında değildir.

İslam dünyası bu muhasebesini düşünce, gözyaşı, uykusuzluk ve yakarıştan oluşan çileler berzahı’ndan geçmeden Kur'an'ın getirdiği oluş ve eriş emanetini taşıyamaz. Tam aksine, o emanetin şampiyonluğu iddiasıyla çalım sattığı her aşamada emaneti biraz daha nefret konusu yapar ve Allah'ı öfkelendirir. Unutmayalım ki, emaneti gönderen kudret, bazı nüfus kâğıtlarına iltimastan münezzehtir. Onun iltimas ettiği tek değer liyakat, kolladığı tek değer ‘amel’dir. Yani şuurlu ve yaratıcı eylem.

İslam Dünyası liyakat yerine eski hatıralara, eylem ve aksiyon yerine de nüfus kâğıdına dedesinden miras olarak vurulmuş ‘Müslüman’ damgasına sığınmaktadır.

İslam dünyası; çağın, Kur’an’ın gerisinde kaldığı gerçeğini, kendisinin çağın önünde olduğuna delil saymaktadır. Çağın, Kur’an’ın gerisinde olduğu bir gerçektir; çünkü çağ, Yaratıcı iradenin insan için belirlediği hedeflere ters düşmüştür. Ama tespitin ikinci kısmı doğru değildir. İslam dünyası çağın önünde değildir. Kur’an’ın çocukları olduğunu iddia edenlerin bu iddiaları slogandan fiile geçirilmedikçe Kur’an’daki değerler insan hayatına girmez.

Bu değerleri hayatına sokamayan bir kitle “Kur’an bizim kitabımız, o halde onun çizdiği ideal dünyanın tüm güzellikleri bizim büyüklüğümüze delildir.” diyemez. Derse bunu dinleyenler ya İslam’ın yetersizliğine hükmederler yahut da Kur’an’a inandığını söyleyenlerin tutarsızlığına.

Bu gerçeği fark eden Müslüman vicdanların belki de en büyüğü olan Muhammed İkbal (ö. 1938) şöyle seslenebilmiştir:

“İslam’ın, kurtarıcı değerler sistemi olduğunu başkalarına anlatacaksak ilk yapacağımız şey onlara bizim Müslüman olmadığımızı söylemek olmalıdır.”

Şiddet ve Aforoz Sadece Nefret Getirir

İslam dünyasının bu gerçeği kabul etmeden bayrak dikeceği hiçbir zafer burcu yoktur. Tarihin mezarlığına gömülmüş hurafeleri ‘İslam’ diye afişlere geçiren, öte yandan bu hurafe yığınına ısınmayan insanları “cehennemlik” ilan ederek bir yere varacağını sananlar düşmanlarını biraz daha artırmaktan öte bir şey yapamazlar.

Unutulmamalıdır ki; insanoğlu, bugünlerini cehenneme çevirenlerin yarınki cennet vaatlerine asla itibar etmemiştir. İtibarsızlığı kırmak için, kutsal kelimeleri kirleterek ‘cihat’ adı altında aforoz, şiddet ve fesat yayanların elde edecekleri tek şey dışlanmak olacaktır. Dışlanmaya karşı, fesat ve şiddetin dozunu artırmaksa karşı fesat ve şiddetlere yol açar.

Engizisyon şiddet ve dehşeti, onu gölgede bırakan materyalist şiddet ve dehşeti Gündeme getirmedi mi? Aklı başında olan herkes bilir ki karşı şiddet ve dehşetin Sahnelenmesi halinde Müslüman kitlelerin çekeceği acılar büyük olacaktır.

Özetleyelim: Basiretten nasibi olanlara düşen ilk görev: “Böyle diyorsak böyledir. Ya bize saltanat ya size kan” çığırını kapatarak ışığı ve güzelliği insanlığın gönlüne ulaştıracak ‘Kur’ansal tebliğ’ yolunu açmak ve sonsuzluk rahmetinden habersiz yaşayan kitleleri bu rahmetten haberdar etmektir.

Şunu kabullenmek zorundayız: Çağ, İlahi iradenin, yani Kur’an’ın gerisinde kalmıştır; biz ise çağın da gerisinde bulunuyoruz. Yapılacak ilk iş, bu olgunun nedenleri üzerinde durmaktır. İşe başka reçetelerle başlayanların sonraki pişmanlıkları asla fayda vermez.