.
.

Ulu'l-Azm Elçiler ve Şeriat

Ali Rıza Akbulut

Özet



Ulu’l-Azm elçilerin şeriatlarının unsurları, birçok kimsenin bilmek istediği, fakat bu alandaki İslami rivayetler esasınca gördüğümüz kadarıyla en az değinilmiş olan konulardan biridir. Bu hususu bilme isteği, Ulu'l-Azm peygamberlerin davetinin kapsamı ile birlikte, bazı soruları akla getirmektedir. Bu makalemizde, Şia-i İmamiye mektebinin hadisleri dâhilinde, bunlara değinmeye çalıştık.



Giriş

Peygamberlerden beş tanesi Ulu'l-Azm Resullerdir. Bunlar Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'dir (s.a.a). Hz. Âdem’in her ne kadar birtakım dini hükümleri mevcut idiyse de, Taha / 115 ayetinden anlaşılabileceği gibi, kendisiyle yapılan ilk ahit konusunda azim göstermediğinden dolayı, Ulul-Azm sayılmamıştır.[1] Ayrıca Şia rivayetlerine göre, şarap ve sarhoş edici içecekler şimdi İslam'da olduğu gibi, Hz. Âdem’den beri önceki şeriatlarda haram, sirke ise helâl idi. ‌Belirtilmesi gereken bir başka husus da şudur:


Peygamberimizin (s.a.a) atalarının Hz. İbrahim'in (a.s) şeriatına bağlılığı ve Kâbe’ye doğru namaz kılmalarının nedeni tartışılmıştır. Hakikatte bu, diğer Ulu’l-Azm Peygamberlerin davetleri mıntıka ötesi olsa da, Hz. İbrahim'in (a.s) davetinin diğerlerinkinin aksine, dünyanın bütün bölgelerine erişmesi Mekke'ye diğer şeriatların tebliğ yoluyla erişmemesi olarak da açıklanabilir. Fakat en doğru ve rivayetlerimize uygun olan açıklama, Hz. Musa'nın şeriatındaki temel hükümlerin geliş sebebinin İsrail oğullarına bağlı oluşu idi. Cumartesi yasağı, deve etinin yenmemesi, içyağlarını tüketme yasakları, İsrail oğullarının makalede de açıklanacağı üzere ilk derecede muhatap olduğu hükümlerdi. Dolayısıyla bu şeriatı uygulama aşamasında kabul eden birine bunlara uymak vacip olsaydı bile, buna muhatap olmayıp Hanifliği tahrif olmamış olarak koruyan Hz. Peygamberin (s.a.a) ataları için böyle bir zorunluluk yoktu. Ayetlerde açıkça belirtildiği üzere, Tevrat ve İncil bütün insanlar için hidayet içeriyorlardı elbette. Fakat Hz. Ebu Talib'in (a.s) Hz. Muhammed'in (s.a.a) Musa (a.s) ve İsa (a.s) gibi peygamber oluşuna dair Necaşî'ye yazdığı mektup ve başka nakillerde de görüldüğü gibi, Hanifler o iki hazretin peygamberliğine inansalar da, onların şeriatına ameli olarak tabi olmaları gerekmiyordu. Nitekim o hükümlere tabi değillerdi de. Bu yüzden, diğer ümmetlerde peygamberlere farz olup Hz. İbrahim'in şeriatında İslam’daki gibi evrensel bir fariza olan hac hükmünü kendileri için farz olarak görüyorlardı. Hz. İbrahim'den itibaren, eski şeriatlara da dinen İslam dendiğini kutsal kitapta Allah'ın yolu ve dini hakkında bazı Peygamberlerin sözüyle geçen Şalom ve Şalama kelimelerinden anlayabiliriz. Nasranî ifadesi Nâsıra şehrine ve Yahudi Yahuda kabilesine nispetle verilmiş ve Hristiyan, (Mesîhî/Christianus), ile Kelîmî o şeriatlara peygamberlerine nispetle verilen bir lakaptır.




Hz. Âdem’in Şeriatı


Hz. Âdem’in zamanında Kâbe hac merkezi idi. Kurbanlar hem hayvan, hem de ziraattan sunulur, fakat ateşte yakılırdı. [2] cenabet ve hayız guslü vardı, fakat Hz. Nuh kavminin devrine dek kadınlar yılda bir hayız görürlerdi [3] [4]  Kurban dışı et yenilebilirdi. Domuz, kan ve leş haramdı. Günlük beş vakit namaz vardı.[5]  Hz. Âdem’in Kâbe’ye doğru ilk namazlarından sonra gelen emirle hac mevsimi dışında namaz batıya doğru kılınırdı.[6] Anne babaya iyilik üzerinde vurgu vardı. Hz. Âdem’e hac yolunda kılavuzluk yaptıkları için, kırlangıç ve göçgen kuşunu yemek menedilmiş idi. [7] Ölüler gusledilir ve tabuta konurdu.[8]  Mahrem evliliği haram idi.[9] Yasak meyve Hz. Âdem’in (a.s) karnında otuz gün kaldığı için, o Hazretin nesline bütün şeriatlarda en az otuz gün oruç tutmak farz kılınmıştı ki, Hz. Musa'nın ümmetinde bu müddet otuz günden fazla idi. Ayrıca eski şeriatlarda zekât, malın dörtte biri olarak farz kılınmıştı ve diğer durumlarda tavsiye niteliğindeydi. [10]


Hz. Nuh'un Şeriatı

Hz. Nuh'un şeriatında miras ve ceza hukukuna dair sabit kanunlar henüz yoktu.  Bu konularda musalaha, yani karşılıklı razılık kaidesi gözetiliyordu. Bugün Yahudilikte olduğu gibi süt ve yoğurt ile etin beraber pişirilip yenilememe hükmü Hz. Nuh'un şeriatında yoktu.[11] Önceden kurbana özel olan hayvan yakılırken, artık Hz. Nuh'un şeriatıyla et kurban eti de olsa yenilebiliyordu. Tufan olduğu vakitlerde, Recep ayının başında oruç başladı. [12] Yine sabah, öğle ve akşam saatlerinde namaz ibadeti yapılırdı ve gemiye bu günlük namazların vaktinin bilinmesi için biri gündüzün, diğeri ise geceleyin güneş ve ayın ışığını veren iki pencere açılması emredilmişti.[13] Kıble doğu tarafına doğru idi.


Ayrıca tufandan sonra Gökkuşağı vesilesiyle [14] detayları Tekvin kitabında geçen ve rivayetlerimizde kısaca değinilmiş şu yedi kanun üzerinde iman edenlerden ahit alındı:


1- Allah'a şirk koşmamak,
2- Allah'a karşı gelmemek,
3- zina etmemek,
4- hırsızlık yapmamak,
5- dinin korunması için akli kurumlar oluşturmak,
6- canlı hayvandan et koparıp yememek,
7- insan öldürmemek


Hz. Nuh'un Davetinin Kapsamı


Hz. Nuh'un daveti, direkt davet sebebiyle, Irak ve Haccı yoluyla Arabistan'a [15] ulaşmıştı. Ayrıca tufan sonrasında Musul yakınlarındaki Cudi Dağı’na geminin yerleşmesi ve Yafis ibn-i Nuh'un tufandan sonra Kafkas bölgesinde Hz. Nuh ve ashabı için bir çeşmeyi ortaya çıkarması hakkındaki rivayetlerimizden hareketle, Hz. Nuh'un daveti, Güneydoğu Anadolu ve Kafkas bölgesine, yani Fırat, Dicle ve Aras nehirleri bölgesine de erişmiştir. [16] Eğer tufan evrensel olmuş olursa, diğer yerlere de eriştiği varsayılmalıdır ki, böyle olup olmadığı tartışmalıdır.

 

Hz. İbrahim'in Şeriatı

Hz. İbrahim'in şeriatında erkeklere sünnet olma kanunu, [17]  peygamber ailelerine humus alma hakkı ve onlar için, farz zekâtın ve vacip sadakanın caiz olmayışı hükmü geldi. Humus ganimete ek olarak, ezcümle malın kendisine dâhil olan gelirin artakalanından ve hazinelerden de veriliyordu. (Bihâru'l-Envâr, c. 12, s. 57 ve bkz: https://www.eshia.ir/feqh/archive/text/tabatabaei_abolfazl/feqh/39/400127/) Bu yüzden Hz. Yakub'un oğulları Hz. Yusuf kendini onlara tanıtmadan önce ondan Yusuf 88 ayetinden anlaşıldığı üzere müstahap sadaka istemişler ve Tuhfetu'l-İhvan'da İmam Sadık'tan (a.s) gelen bir nakle göre, Hz. Eyyüb zor durumdayken halktan sadaka ve zekât almamış, eşi Rahmet bint-i Efrâim ibn-i Yusuf halka ev işlerinde ücretli hizmet ederek yiyecek satın alıp onu geçindirmiştir. 

Sünnet, bebeklik, çocukluk ve gençlikte olduğu gibi yaşlılıkta da yapılabiliyordu. Ayrıca hırsızlık yapan kimse yakalanınca, malını çaldığı şahsa bir müddet hizmet etmesi gerektiği hükmü ve cenabet guslü gibi farizalar vardı. Hz. İbrahim'in sünnetleri içerisinde tırnak kesmek, bıyığı kısaltmak, dişleri fırçalamak ve aralarını ayıklamak, sakalı uzatmak, koltuk altı ve etek traşı olmak, su ile temizlenmek gibi hususlar vardı.[18]  Ayrıca (Hanif olan Hz. Abdülmuttalib’in uygulamalarından  anlaşılıyor ki), ceza kanunu hükmü olarak, kısas hükmü gelmişti. Şu farkla ki, İslam'da kısas edilecek katil genelde maktulle aynı sınıftan olması gerekirken, Hanif şeriatında bu ön şart yoktu ve kısas genel nitelikli idi. Fakat kısas yerine maktulün velisi kabul ederse diyet de kabul görüyordu. Hanif şeriatında kıble Kâbe idi ve cemaat namazı sadece imamın arkasında en az on kişi olduğu takdirde kılınabilirdi. [19] Ayrıca dua isteyen birisine dua ettiği zaman, Hz. Yakup öncesinde abdest alıp iki rekât namaz kılmıştır. Yani namazdan önce suyla abdest almak (vuzu) o zamanlar da farz idi. [20] Hz. Yusuf'un çölde yeni ve hoş/temiz elbiseler giyerek Allah’tan kendisini nefsinin şerrinden korunacağından mutmain olmak istediği dört rekatlık namaz kıldığı da nakledilir ki, bundan şu sonuçları edinmek mümkündür:

1- namazda yeni, temiz ve hoş giysiler giymek müstehap idi ve belki de, teyemmüm de mevcut idi

2- o zamanlar kendi hacetini isteme durumunda müstehap namaz dört rekât da oluyordu

3- Hz. İbrahim'in toprağa çok secde edişi sebebiyle Halil oluşu gibi, kum üzerine de secde etmek makbuldü [21]

Hz. Yakup da bazı nakillere göre, Kenan bölgesindeki tevhit mabedinin kapısının basamağına ve kendi zamanındaki bir kralın yanından ayrılınca, hüznünden bahsetme terk-i evlası sebebiyle tazarru ederek toprak üzerine secde etmiştir. [22]

Kutsal kitapta da, üzerine secde edilen yer ile ilgili bahsedilince daima topraktan ve taş zeminden bahsedilmektedir.

Haftanın mübarek günü Hz. İbrahim'in şeriatında cuma idi ve cuma namazı var idi fakat (Hz. Yusuf'un zindana girdiği günlere dair bazı nakillerde görüldüğü kadarıyla) cuma namazı tek başına da kılınabiliyordu. Bir iş karşılığında o iş yapılmadan önce ücret vaadinde bulunulabiliyordu (Yusuf suresi 72. ayete istinaden).  Peçe ve çarşaf kadınlar için dinen makbul giysi idi. Hz. İbrahim'in şeriatında kız kardeşler aynı kocayla evlenebiliyordu. Bu yüzden Hz. Yakup dayısının kızları Lea ve Rahil ile eş zamanlı olarak evlenmiştir. [23] Hanif şeriatında İslam'daki et hükümlerinin aynısı var idi ve deve eti haram edilmemişti. Fakat Hz. Yakup deve eti yiyince bacağında oluşan siyatik ağrısı sebebiyle deve eti yememeye nezretmiş ve nesli de buna uymuştur.

Hz. Yakub'un oğlu Hz. Yusuf'tan ayrılığı muteber hadislerimize göre, oruçlu olan yabancı bir mümini, dilenciliği adet edenlerden saymaları sebebiyle Hz. Yakup ve ailesinin ona kestikleri koyundan pay ayırmamaları sebebiyle olmuştur [24] Hz. Yusuf Mısır ve etraf çöllerine hâkim olduğunda, kıtlık boyunca Mısır'ın dört bir yandan komşu bölgelerinden, Yemen diyarına kadarki bölgede yaşayan halk Mısır'a buğday almaya gelmişler ki, Hz. Yusuf -o zamanlar caiz oluşu hasebiyle- altın ve ipek karışımı elbiseler giymiştir. (el-Kâfî, c. 5 s. 95)


Hz. İbrahim'in Davetinin Kapsamı

Rivayetlerimize göre Hz. İbrahim Babil bölgesinden sonra Filistin ve Beyt-i Makdis bölgesine göç etmiştir. O göç etmeden evvel Nemrud bu diyarı terk et diyerek etraftaki ulaşabildiği topluluk ve devletlere, "onun bayındır bir yerde mesken edinmesine izin vermeyin" diye mektup yazmış idi.[25] Hz. İbrahim Mısır'a uğrayıp orada Firavun'la görüşüp oradan ayrılınca Allah'ın emriyle kendisiyle vedalaşan Firavunun önde yürümesine müsaade edip onu dine ısındırarak buna ek olarak Mısır'da yakın bir arkadaş da edinmiş ki Filistin'de iken bile bazen yanına uğrarmış. [26] [27] Mısır'dan çıkınca o Hazret Yemen'e, Şam'a ve dünyanın dört bir tarafına giden grup ve kafileleri Allah'a ve İslam'a davet etmiş ve onları ziyafet verip bir handa ağırlamıştır. Bu grup ve kafileler o Hazret'in Nemrud'un ateşinde yanmayan İbrahim olduğu bilgisini öğrenip bunu dünyanın dört bir tarafına yaymışlar ve bu haber halkların nezdinde şöhret kazanmıştır.[28] Kenan'da iken Hz. Lut'u Sodom ve Gomora bölgesine göndermiş idi. Yine bir nakle göre, göklerin melekûtunu görüp miraca yükseldikten sonra Allah'ın emriyle özel ilminden onlara öğrettiği dört elçiyi halkla arasındaki hüccetleri olarak kuzey, güney, batı ve doğunun uzak bölgelerine gönderir. Onları çağırınca ism-i azam ile seslendiğinde yanına geliyorlar ve ona tebliğleri ile ilgili bilgi veriyorlardı. Kuşları diriltme olayı ise Ürdün’de gerçekleşmiştir. [29]

Nevâdir-i Ravendî ve Deâimul-İslam'ın Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve İmam Sadık'tan (a.s) nakillerine göre Rum bölgesi (Anadolu) devletlerinden birisi (Hattiler) Hz. Lut'un bulunduğu bölgeye hamle edip Lut'u esir edince, Hz. İbrahim kendine asker toplamış ve onlara hamle ederek onu özgürleştirmiştir. Hz. İsmail ile Kâbe’nin temellerini yükselttikten sonra, Allah "insanları hacca davet et ki piyade ve zayıf binekler üzerinde sana doğru akın akın gelsinler" (Hac 27) buyurmuş. Hz. İbrahim bunu yapınca, Allah onun "Haccı yerine getirin"  nidasını dünyanın her yerine duyurmuş ve iman ehli piyade ve binekler üzerinde uzak bölgelerden hac yapmaya gelmişler. [30]  İlk gelen grup Yemenli, sonrakiler dünyanın diğer uzak yönlerinden idi. Ayrıca sonraları Hz. İbrahim Sehle mescidinden Yemen'e doğru Amalika'ya (askeri) sefer düzenlemiştir. [31]  Son senelerine doğru Necef etrafındaki Banıkya bölgesine uğrayıp oradaki halka keramet göstermiş ve Şam bölgesinde vefat etmiş idi. [32] Ayrıca Hz. İbrahim'in mucizelerinden biri de, merkebe bindiğinde yol gidince yerin ayaklarının altında katlanması idi. Yani Tayyü'l-Arz sahibiydi ve istediğinde bu sayede hızlı yol kat ediyordu.[33] Mekke'ye de bu şekilde gidip gelmiştir.

Kısacası, Hz. İbrahim'in daveti kendi seferleri yoluyla güneyde Yemen, Kuzeyde Anadolu, Batıda Mısır, Doğuda Irak bölgelerinin tamamına erişmiş. Nemrud'un mektubuyla o Hazret'in bahsi bayındır olan devletlere veya mesken edinmiş topluluklara da erişmiş idi. Yani o zamanki medeni devletleri ve aşiretleri göz önünde bulundurursak Mısır dışında ayrıca Nubya (Sudan), Punt (Etiyopya, Eritre ve Somali), Libya (Libyalılar ve Berberler), Hatti (Kızılırmak'ın kuzeyi olan kuzey Anadolu), ve Elam devleti (Güneybatı İran)da ekleniyor. Çünkü imamların ashabından birinden gelen nakilde Nemrud'un mektupları yazarken onun nereye hicret edeceğini bilmediği anlaşılıyor. Dört elçi ve daveti yayan kafileler yoluyla ise dünyanın dört uzak yönüne tevhit, İslam, Hz. İbrahim'in elçiliği ve ateşte yanmaması mucizesi hakkında bilgiler ulaşmıştır. Ayrıca Hacca davet nidasını dünyadaki herkes duyup anlamış ve iman ehli buna icabet etmiştir. Yani Hz. İbrahim'in davetinin her yere ulaştığı hadislerimize ve Hac suresinin 27. Ayetine göre kesin bir konudur. Hz. İbrahim'in (a.s) yirmi yapraklık suhufu, vahiyle tek seferde Ramazan'ın birinci gecesinde inmiştir.

Hz. Musa'nın Şeriatı

Hz. Musa'nın şeriatında tırnaklı hayvanlar, inek ve koyunun içyağı -sırtındakiler, kemiğe karışanlar ve bağırsaklarındakiler hâriç- İsrailoğullarının şirk eğilimi sebebiyle haram edilmişti.[34] Tavşan, deve, pulsuz balıklar ve karides haramdı. Çekirge helâl, turna, leylek ve devekuşu haramdı. Devenin yenmemesi Hz. Yakup'un nezri sebebiyle idi. Cumartesi günü çalışma yasağı İsrail oğulları cumayı kabul etmeye yanaşmadığı için gelmişti. Kısas Haniflikteki gibi can, yara ve uzuv hususunda genel bir hükümdü. [35],  Günlük namazların öncesinde kimi nakillerimize göre, bacağın incik yeri, boyun ve başa mesh edilirdi.  Çarşaf ve başörtüsü hür kadınlar için farz, cariyelere ise zorunlu değildi. Eğer veli kısastan vazgeçerse veya uzvu kesilen yahut yaralanan şahıs kısas istemezse, bu onun günahının kefaretiydi. Eğer bir grup veya kişi, bir şahsı katletmekle suçlanır, fakat bu suçlamayı kabul etmezse, yargıcın önünde hem suçsuzluğuna dair Allah'a yemin etmeli, hem de aileye diyet ödemeliydi. Diyeti kabul etmezse, katil bulununcaya kadar hapsedilmesi gerekirdi.[36]


Sünnet Yahudi asıllı olanlarda bebeklik ve çocuklukta, sonradan Musevi şeriatı kabul edenler için ise kabulden sonra yapılabiliyordu. Günlük namazlar ilk başlarda batıya doğru kılınıyorsa da, Hz. Davud ve Süleyman (a.s) zamanından itibaren on emir levhasını içinde barındıran ahit sandığının Urşelim'e alınışı sebebiyle o Peygamberlerin emri ve onayıyla Kudüs kıble olmuştu. Şehitlerin eşlerinin evlenmesi yasaktı. Hz. Davud iddeden sonra Allah'ın emriyle (Hz. Süleyman'ın annesi olarak da bilinen) Uriya'nın eşiyle evleninceye kadar. [37] Hz. Musa Zilkade ayının başından, Zilhicce'nin onuna kadar 40 gün oruç tutmuştur. Levhalar kırıldıktan sonra, ikinci kez Tevrat Ramazan'ın altıncı gününde inmiştir. Zebur ise, Ramazan'ın sonuna on sekiz gün kala Hz. Davud'a inmiştir. Hz. Musa'nın ümmetinde Meryem 26 ayeti gereği caiz olan susma orucu, imamlarımızdan gelen hadisler gereği bu ümmette caiz değildir.  (Füru-u Kâfî c. 4 s. 83)

Hz. Musa'nın Davetinin Kapsamı
 

Hz. Musa'nın (a.s) daveti Mısır'da başlamış, ayrıca 70 peygamber ile hacca gitmiş, [38] [39] Mısır'dan çıkıp Sina yarımadasındaki Tur dağında Tevrat'ı almış, tebliği Medyen'e kadar uzanmış idi. Yine de İsrail oğullarının 40 yıl çölde kalışının büyük bir bölümü kendi risalet zamanına rastladığı için, o dönemde uzak bölgelere erişememiştir. Fakat Tih Çölü’nde kalışlarından evvel, ibn-i Abbas (r.a) ve İmam Sadık'tan (a.s) gelen rivayetlere göre Hz. Hızır ile görüştüğünde Hz. Yuşa ile birlikte Ermenistan-Azerbaycan bölgesi ve Hazar Denizi sahiline yol almış, oradan onlarla önce gemiyle yol gitmiş, son durak olarak Nasıra'ya kadar erişmişler ve ardından Hz. Musa ve Yuşa yolunu Hz. Hızır'dan ayırıp kavimlerine geri dönmüştür. [40] (eskiden) Hazar Denizi birden fazla göl havzalarından oluşuyor ve suları belirli tarihlerde çekilmekte idi ve Azerbaycan’ın Hazar sahilindeki Abşeron yarımadasından Türkmenistan’a kadar uzanan bir kara parçası bulunmuştur. Bu yüzden bu bölge de Mecmau'l-Bahreyn olarak anılmaya uygun idi. Kimi Yahudi tarihçilerin bazı tarihçilere nispet vererek naklettiği üzere Hz. Musa (a.s) Mısır'dayken Libya'ya yapılan bir askeri sefere katılmıştı. Bu naklin bizim rivayetlerimizde hiç bir yeri ve itibari yoksa da, Şia-i İmamiye ulemasından Şeyh Keraciki, Kenzu'l-Fevaid'de, Hz. Şuayb'ın o zamanki Efrikiye bölgesi olan Libya ve Tunus bölgesindeki Berber halklarına onları tevhide davet için Hassan ibn-i Sinan Evzâî adında bir elçi gönderdiğini nakletmiştir.


Hz. İsa'nın Şeriatı

Hz. İsa'nın şeriatı Hz. Musa'nın Tevrat'taki kanunlarıyla bazı esneklikler dışında fark göstermiyordu. Hayvanların içyağının helâl edilmesi, cumartesi yasağının kolaylaştırılması ve o günde çalışma izni, İslam'da helâl olup Yahudilikte haram olmuş (devekuşu, turna ve bazı görüşlere göre leylek gibi) kuşların helallik hükmünün gelişi bu esnekliklerdendir. [41] Hz. İsa risaletin aktif tebliğine 30 yaşında başladı. Bundan önce Mekke'ye hacca gitmiştir. [42] Tarihi nakillere göre, bu esnekliklerle beraber Tevrat'a bağlı olan Yahudi Hristiyanları, havarilerin onayıyla sonradan Hz. Îsa'nın şeriatına dâhil olanlara Tevrat'a uymayı kolaylaştırmak için sünnet olmayı zorunlu tutmamışlardır. Hristiyanlığın ilk asrındaki eski kilisede kurban ibadeti de mevcuttur. (Hac suresi 34. Ayetiyle bu teyit edildiği gibi, En eski kilise öğretisi olan Didache'de de bunu okuyoruz), Yine nakillere göre, hazine bulan kimse Hz. İsa'nın şeriatına göre ilgili kimselere hazinenin beşte birini vermekle yükümlü idi. [43] Aynı şekilde günlük rükû ve secdelerden ibaret olan günlük namazlar vardı. Namazlar doğuya doğru kılınırdı. Bu namaz ibadetinden önce belli bir sırayla yüz ve kollar yıkanırdı. (Erken Hristiyanlık döneminden kalma Klementin vaazları ve Petrus'un seferleri eserlerinden bu gibi konular okunabilir) Yine putlara kesilen hayvanlar, leş, kan ve domuz haram idi. (Yakup çocukluk İncil'i gibi bazı eserlerde de bu gibi hususlar belirtilir ve yine İnciler göre domuz şeytanın sembolüdür). Gökten inen sofra haftanın o günü indiği için Pazar günü Hz. İsa'nın şeriatının bayram günü idi. Hz. İsa Benî İsrail'e otuz günlük oruç tutmalarını emretmişti ki bu, -Ramazan orucu peygamberlere farz olup ümmetler arasından sadece bu ümmete farz olduğu için- Ramazan orucu değildi. Zekât ise, diğer çoğu şeriattan farklı olarak, Hz. İsa'nın (a.s) şeriatında zahiren fitre zekâtı türünden idi ve ailece ya maldan, ya da gıda maddelerinden olmak üzere, büyük ve küçük, zenginle fakire farzdı. [44] İncil, Ramazan'ın sonuna on üç gün kala inmiştir.

Hz. İsa'nın Tebliğ Alanı

Hz. İsa doğduktan sonra Kudüs'te annesini savunarak bebek yaşta konuşmuş, sonra zalimlerin elinden korunmak için annesiyle on iki yaşına kadar Mısır'da kalmış, orada da mucizeler göstermiş ve nübüvvetini belirtmiş, sonra Filistin'deki Nasıra'ya yerleşmiş, tebliğini buradan başlayarak kendine 72 ashap ve onların içinden 12 havari seçmiştir. Tebliği kendi bizzat yaptığı seferler yoluyla Mısır ve Beyt ül-Mukaddes bölgesinden, Ürdün ve oradan Tikrit'e kadar ulaşmıştır.[45] [46] Dolaylı davetlerle üç kişiyi Antakya'ya, iki kişiyi Rum/Bizans bölgesine yollamış [47] ve Roma imparatorluğunun önemli yerlerine tevhit ve kendi risaletini tebliğ etmeleri için elçiler göndermiştir.
 

- - - - - - - - - - - 


[1] Kitap ve suhufların inişiyle ilgili makalede belirttiğimiz bilgi Kâfî, c. 2 s. 629'da mevcuttur
[2] Kemâluddin ve Temam u'n-Nime s. 213
[3] Uyunu'l-Ahbâr, s. 159,
[4] Men Lâ Yahduruhu'l-Fakîh, s. 20
[5] İlelu'ş-Şerayi, s. 120)
[6] Felâh us-Sâil s. 128-129
[7] Bihâr ul-Envar, c. 10 s. 80
[8] El-Hisâl, c. 1 s. 135
[9] İlelu'Şerayi, s. 17-18, el-Muhtazar kitabında (eş-Şifa-i ve'l-Cilâ eserinden naklen Nisa suresinin 1. Ayetinin mahrem evliliğine delalet etmediğine dair hadis)
[10] Men lâ Yahduruhu'l-Fakîh, c. 2 s. 73, er-Ravzatü'l-Behiyye fi'ş-Şerhi'l-Lüm'ati'd-Dımaşkıyye, c. 2 s. 32

[11] Tıbbu'l-Eimme, s. 64, Tefsîr ul-Kummî, İsmail Cufî'den naklen
[12] el-Hisâl, c. 2 s. 92-93
[13] Tefsir-i Ayyaşi, c. 2 s. 146
[14] Bihâr ul-Envar c. 11 s. 69
[15] Müstedrek ü'l-Vesail, c. 8 s. 9
[16] Uyun u'l-Ahbâr, s. 114-116
[17] Nevadir u'l-Râvendî, s. 29
[18] Tefsîr-i Kummî s. 167
[19] Tefsir-i Kummî, s. 318-320
[20] Kısas-ul-Enbiyâ, c. 1 s. 133

[21] İlelu'ş-Şerayi, s. 23, Tefsir-i Ayyaşi, c. 2 s. 199

[22] Tefsîr-i Ayyaşi, c. 2 s. 189

[23] Tefsir-i Ehli'l-Beyt c. 3 s. 118
[24] Tefsîr-i Ayyaşi, c. 2 s. 199, İlelu'ş-Şerayi, c. 1 s. 45

[25] Tefsîr-i Kummî, c. 1 s. 106, Tefsir-i Ayyaşi, c. 1 s. 184,
[26] Tefsir-i Kummî, c. 1 s. 332
[27] Ravzatu'l-Kâfî s. 370-373,
[28] Tefsîr-i Kummî, s. 141
[29] Tefsir-i Kummî, c. 1 s. 333
[30] el-Hisâl, dörtler bâbı, Bihâru'l-Envar c. 12 s. 73
[31] İlelu'ş-Şerayi, c. 2 s. 423
[32] el-Kâfî, c. 1 s. 139
[33] İlelu'ş-Şerayi s. 195, Kısas u'l-Enbiyâ, Râvendî, c. 1 s. 112
[34] En'am 146 ayetine istinaden,

[35] Maide 45, Müstedrek ül-Vesail c. 18, s. 240,
[36] Tefsir-i İmam-ı Askerî, s. 273
[37] Uyunu'l-Ahbar s. 108-109
[38] İlelu'ş-Şerayi, s. 145,
[39] Furû-u'l-Kâfî, c. 1 s. 223
[40] Tefsîr-i Ayyaşi, c. 2 s. 332
[41] Tefsir-i Kummî c. 1 s. 103
[42] Tefsîr-i Kummî, s. 410-411
[43] Bihâru'l-Envâr, c. 14 s. 418
[44] Nuru's-Sakaleyn Tefsiri, Maide 114 ayeti hakkında, Tefsir-i Kummi c. 2 s. 50, Meryem 31 ayetinin tefsiri hakkında
[45] et-Tevhid s. 433,
[46] Uyunu'l-Ahbâr, s. 89
[47] Kısas ul-Enbiyâ, s. 267