.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Şehit Murtaza Mutahhari
Haftalık olarak kılınan ve adına Cuma namazı denilen bir namaz vardır. Kur’an-ı Kerim’de Cuma namazına önem vererek zikr eder ‘Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.’ Cuma/9
Müfessirler bu ayette kast edilen namazın Cuma namazı olduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Cuma namazı vakti, Cuma günü öğle namazının vaktidir. Bu namazın diğer namazlardan farklılığı bulunmaktadır. İlk olarak; bu namaz sadece iki rekattir.
İkinci olarak; diğerlerinin cemaatle ifade edilmesi vacip değilken bu namazın cemaatle yerine getirilmesi vaciptir.
Üçüncü olarak; Cuma namazı yerine getirilecek olursa iki fersahlık uzaklık mesafesi içinde bulunan herkes şerî özrü olanlar hariç katılmak zorundadır.
Dördüncüsü; Cuma namazı ikame edildiği müddetçe bütün yönlerden bir fersahlık mesafe içinde bulunan herkesin başka bir namazı ikamet etmeleri caiz değildir. Düşünün, bu tür namazlar yerine getirilecek olursa nasıl olacaktır? Tahran’da Cuma namazı ikamet edilecek olursa iki fersahlık uzaklık Kuzeyden Şemiran, güneyden Rey, doğu ve Batıdan 12 Kilometrelik uzunluğu bulan bir alan. Yani bu büyük kalabalık toplulukları günümüzde içine alabilecek bir yer var mıdır?
Bu namazın dört rekat değil de iki rekat olmasının nedeni nedir acaba!? Bu hususla ilgili rivayetler ve hadisler o kadar çoktur ki artık kesin bilgiler kategorisine girmiştir. ‘Hutbeden dolayı Cuma namazı iki rekât kılınmıştır’ Yani bu genel ve kapsayıcı namaz için tek bir yerde toplanmak vaciptir. Diğer cemaat namazlarının aksine yükümlüler cuma namazını farklı yerlerde kılamazlar. Cuma namazından önce iki rekât yerine iki hutbe vermek vaciptir.
Hutbenin namazın bir cüzü olduğuna işaret eden nasslar da vardır. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s.) şöyle buyurdular: Hutbe namazdır. Yükümlüler İmam’ın hutbesi boyunca sessiz durmalı ve söylenilene kulak vermelidirler. Namaz kılanların bütünü, İmam hutbede bulunduğu müddetçe oturuş esnasında kıbleye yönelmenin vacip olmayışı gibi ufak tefek şeyler hariç- namazdaymışlar gibi davranmalıdırlar. Bu iki hutbe Cuma namazının farzıdır ve öğle namazının iki rekâtı yerine geçmektedir.
Cuma Namazının Adabı
Cuma imamının yerine getirmesi gereken bazı adaplar vardır: İmam imamesini başının üzerine koymalı. Bu kumaş, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) imamesi gibi iki veya üç defa başın çevresinde dolanan kumaştan bir parçadır. Hacc Seyyid Rahim Erbab el-İsfahanî fıkıh, usul, felsefe ve Arap edebiyatında öncü tabakadandır. O bu ilimlerin yanı sıra kadim riyaziyatı da bilirdi. O, meşhur hekim Cihangir Han Kaşkaî’nin öğrencilerindendir. Bir döneme kadar başına deri bir takke takardı. Süsü de diğer bilginlerin süsüne benzerdi. Aba ve takkeyi diğerleri gibi giyinmesine rağmen takkesi deridendi. Cuma namazına da sürekli gider ve İsfahan’da kılardı. Ancak insanların Cuma namazı hakkındaki tutumları İslam’ın istediği şekilde değildi. O, Cuma namazını kılarken başına iki veya üç büklümü olan küçük bir imame takardı.
Hatırladığıma göre sanıyorum 1960 yılının Mart ayında İsfahan’da Onu ziyaret etmiş, konuyu Cuma namazına getirmiştik. O sözlerimiz karşısında şöyle dedi: Bilemiyorum, Şiaların Cuma namazını terk etmenin utancını alınlarından nasıl silecekler. Cuma namazının terkinden dolayı diğer İslam Fırkalarının bize kınamalarına neden oluyorlar. O şöyle diyordu: Keşke milyonlarca masrafın yapıldığı Kumdaki Mescid-i Azam’da Cuma namazı eda edilseydi.
Yine Cuma namazının adabından birisi de hutbede ayakta durmaktır. Allah Teâlâ ‘Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır’ (Cuma 11) buyurmaktadır.
Bu ayetlerde Hz. Resulullah (s.a.a.) döneminde gerçekleşen bir kıssaya işaret edilmektedir. Hz. Resulullah (s.a.a.) Cuma namazında hutbede ayakta beklemekteyken bu esnada camidekiler ticaret metalarının ulaştığına delalet eden davul seslerini duydular. Bu ticaret mallarının tükenebileceği endişesiyle insanlar Resulullah’ı (s.a.a.) o halde bırakarak ayrıldılar. ‘seni ayakta bırakırlar’ yani seni hutbede ayakta tek başına öylece bırakırlar. Hutbede oturmak Muaviye’nin ihdas ettiği bir bidattir.
Peki, imam ve hutbeyi veren şahsın tek bir kişi olması vacip midir yoksa hutbeyi veren ve namazı kıldıran kişiler ayrı ayrı olabilir mi? Bu ayrı bir başlık altında ele alınması gereken bir meseledir. Fakihlerin çoğunluğu hatta bütünü imam ve hatibin aynı kişi olması görüşünü benimsemişlerdir. Bazıları da Cuma imamının ana şartının hutbe verecek kudrete sahip olduğunu söylemişlerdir. ‘Hutbe veren imam’ ölçütünü barındıran oldukça fazla rivayet vardır. Bu adaplardan birisi de şudur: İmam’ın hutbe esnasında kılıç, mızrak ve asa gibi bir şeye dayanması.
Cuma İçin Toplanmaktan Amaç Nedir?
İslamî öğretilerden habersiz olanların şaşırdıkları bir şey vardır. Bütün bu toplanma, merasim ve adabın gerekçelerini sormaktadırlar. Duyduğunuzda şaşkınlığınızı artıracak husus şudur: Bu toplanmanın en önemli amacı bu hutbelere kulak vermektir. Öyleyse bu hutbelerin oldukça önemli ve hayatî bir değere sahip olması gerekir. Ne derece bir öneme haizdir ki müezzinin Allahu Ekber nidasını işiten bütün yükümlüler işlerini bırakmalı ve hemen Cuma namazına doğru hareket etmeli, iki hutbeye kulak vermeli ve sonrasında da iki rekât namazı eda etmelidirler. Ondan sonra da dilerlerse serbestçe ayrılabilirler. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
‘Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin.’
(Cumua 9-10)
Diğer günlerde zeval vaktinden sonra yani ezan vakti girmesiyle öğle namazı yerine getirilir. Ama cuma gününde bir istisna söz konusudur. Çünkü ezanın zeval vaktinden önce okunmuş olması mümkündür. Ezanın öğleden önce okunması mümkün olduğu gibi iki hutbenin de öğle namazının hemen başında sona ermiş olması da mümkündür.
Müezzinin cuma namazı için nidası duyulacak olursa ‘alışverişi bırakın’ ilahî buyruğundan dolayı muameleler haram olur. Bu Kur’anî bir nassdır ve İslam’ın kesin hakikatlerindendir. Bu konuda Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Yani cuma namazı sahih şekliyle ikamet edilecek olur ve ezanı da verilecek olursa müşterinin birisinin bir miktar peynir almak için bir dükkâna girmesi, satıcının da eline bıçağı alıp kesmek için tam peynirin üstüne koyduğu esnada müezzinin ezan sesi duyulacak olursa satıcı ve alıcının alışverişi yarıda kesip hızlıca namaza doğru hareket etmeleri vaciptir.
Çünkü Allah-u Teâlâ ‘hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın.’ Buyurmaktadır. Bu esnada yapılan alışveriş haramdır. Alıcı da satıcı da hemen hızlıca namaza koşmalı ve iki hutbeyi dinlemelidirler. Cuma namazında iki hutbe vardır. İmam ilk hutbeyi okur sonra bir müddet ve sessizce bekler, sonrasında da ikinci hutbeyi vermek üzere doğrulur.
Neden İki Hutbe Okunuyor?
Cuma namazının hutbesi bu kadar önemli olduğuna ve bu topluluğun en önemli toplanma amacı bu iki hutbeye kulak vermek ve dinlemek olduğuna göre bu hutbelerde hangi konular ele alınmalıdır?
İlk; Allah Teâlâ’ya övgü ve sena
İkinci olarak; Hz. Peygamber’e (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamlarına salât getirmek
Üçüncü olarak; Birazdan değineceğim gibi ele alınması gereken bir takım zorunlu konular ve öğüt.
Dördüncü olarak; Kur’an-ı Kerim’den bir sure okumak
Bu toplanmada bulunmanın önemini idrak edebilmek için şu hususa dikkat çekmek gerekiyor: Bir rivayette geçtiğine göre zindanda bulunanların da bu namaza getirilmeleri vaciptir. Ayrıca kaçmaya yeltenmemeleri için şiddetli bir gözetim altında tutulmalıdırlar.
Cuma hutbesinin önemli hususlarından birisi hatibin Allah Teâlâ’ya hamdü senadan ve Hz. Resulullah’ı (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamlarını andıktan ve bir sure okuduktan sonra hemen öğüt bölümüne geçmesidir. Hatip zaruret halinde Müslümanların karşılaştığı önemli meseleleri ele alabilir. Bu zorunlu meselelerle ilgili olarak şu rivayetlerden istifade etmemizde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
Cuma namazı ile ilgili olarak Vesailü Şia’da aktarılan bir hadis vardır. Vesail sahibi bu hadisi İlelü’ Şerayi’den ve Uyunu Ahbari’ Rıza’dan aktarmaktadır. Hadisi büyük ve güvenilir ravilerimizden Fazl İbn Şazan Nişaburî’ tarafından aktarılmıştır. Fazl, İmam Rıza’dan şöyle rivayet etmektedir: Cuma namazında hutbenin bulunmasının gerekçesi şudur: Cuma namazı halkın toplandığı bir gündür. Bu yüzden imamın onları Allah’a itaat konusunda nasihat edip teşvik etmesi, günahlardan korkutup dünya ve ahret maslahatı hakkında bilinçlendirmek, cihanda onlara faydalı ve zararlı olan durumları haber vermesi için bir sebep olmasındandır.
İslam Dünyasında bir takım olaylar gerçekleşmektedir. Bu olayların bir bölümü sevindiricidir. Örneğin İslam’ın ilerlemesi veya kıvanç duymayı gerektiren ve Müslümanların muttali olmaları halinde iyilik sayılabileceği bir mesele, birbirlerinin durumlarını öğrenmeleri. Örneğin âlemin başka yerlerinde veya yarımadada yaşayan kardeşlerinde bir hafta içinde ne gibi değişikliklerin meydana geldiğini öğrenme.
Cehaletimize ilişkin bir diğer misal getiriyor ve diyoruz ki; diri toplumun ayırt edici özelliklerinden birisi şudur ki bir uzva bir şey isabet edecek olursa diğer organlar da bunu hisseder ve o acıyı paylaşırlar. Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) aktarılan ‘Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.’ Bu hadisi işitmişizdir. Diri bir toplum, kendi bünyesinde gerçekleşen değişikliklerden bihaber değildir ve onlara karşı lakayt davranmaz. En azından onların yaşadıkları olaylardan haberdardır.
İslam, Cuma namazını birkaç gerekçeden dolayı farz kılmıştır. Dünyada özellikle de İslam Dünyası’nda gerçekleşen olaylardan haberdar olmak bu gerekçelerdendir. Altı yedi asırlık tarihimizi inceleyecek olursak cehaletin hâkim olduğu ve onun hükümranlığı altında yaşadığımızı görürüz. Çünkü bu toplulukların en önemli ve en hayatî organları zulmen ve düşmanlıkla kesilmiştir. Diğer organlarımız da bunu bilmiyor. İslam Uygarlığının üç büyük merkezinden birisi olan ve Avrupa Uygarlığı’nın gelişiminde bir payı bulunan Endülüs Diyarı’nın durumu canlı bir şekilde önümüzdedir. Bu uzuv İslamî bünyeden yüz yıllık bir süreçte kesilirken Doğu İslam toplumları bundan habersiz idiler. Bugün ise Filipin meselesi gibi acı bir olayla karşılaşmıştır. Müslümanların eşitliğini ifade etmenin farkına varmak önemlidir.
İki hutbe irade edilmesinin gerekliliğine gelince ise yani tek bir hutbenin yeterli olmayışı bu iki hutbe arasında fark bulunmaktadır. Bu farkı şu hadis-i şerif şöyle izah etmektedir: Cuma namazında neden iki hutbe okunmaktadır, diye soracak olursan şöyle cevap verilir: Bir hutbe Allah’a sena, hamd ve takdis edilmesi içindir. Diğer hutbe ise ihtiyaçlar, sorunlar, korkutma, dua, fesad ve maslahat konularında gerekli emir ve nehyin halka bildirilmesi içindir.
Ancak bu durumun Vesailü’ Şia’nın müellifinin değindiği gibi devamlılığı zarurî değildir. Bu konuya bu akşam değinmemizin nedeni hitabet ve minber konusunu ele almamıza dayanmaktadır. İslam’da hutbenin vaciplerden olduğuna dair elimizde nassın bulunduğuna işaret etmiştik. Peki, Şia neden bununla amel etmemektedir? Bu da ele alınması gereken bir meseledir. Ben kişisel olarak bereket ve ehemmiyetle dolu olan bu namazın zorluk ve ağır olduğundan dolayı terk edilmemesi ve ihmal edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.
------------------------------------------------------------------------------------------
1- Uyunu Ahbari’r-Rıza, c.2, s.211, 34. bölüm