.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ebu Hamid şöyle der: Rabbinin karşısında eğildikten sonra secdeye inmelisin ve vücudunun en gözde parçasını yani yüzünü en değersiz şey, yani toprağın üzerine koymalısın. Yüzünle toprak arasında bir engel olmaması mümkünse yüzünü toprağa koy. Zira bu, hudu kazanmak zillete bürünmek için daha etkilidir.[1]

Secde esnasında nefsini düşüklük makamına yerleştirdiğin anda şunu bilmelisin ki; onu olabilecek en uygun yere yerleştirdin ve bir dalı gövdeye bağladın. Zira sen topraktansın ve toprağa döneceksin. İşte bu anda Allah’ın yüceliğini kalbinde yeniden hisset ve şu zikri söyle: “Subhane rabbiyel a’lâ ve bihemdih”[2]. Bu zikri tekrarla; zira bir defa tesir için çok az etkilidir. Kalbin iyice yumuşadığında ve niyetindeki kirlilikler kaybolduğunda Allah’ın rahmetine olan dileğin gerçeklik kazanacaktır. Çünkü Allah’ın rahmeti kibirlenip başkaldıranları değil, O’nun karşısında huşu ile ümitle bekleyenleri kapsayacaktır. Başını secdeden kaldırırken Allah’ın yüceliğini tekbirle anıp dileklerini kalbinde isteyerek secdeden ayrılmalısın. Ardından O’nun karşısındaki düşüklüğünü daha da belirginleştirmek için bu işlemi tekrarlamalısın ve ikinci defa secdeye dönmelisin.

Şeyh Saduk (r.a) şöyle rivayet eder: İmam Ali’ye (a.s) birinci secdenin gerçekteki hikmeti ve anlamı sorulduğunda şöyle buyurdular: Anlamı şudur: Allah’ım sen bizi ondan yarattın, yani topraktan. Başını birinci secdeden kaldırmanın anlamı şudur: Bizi tekrar topraktan çıkardın. İkinci secdenin anlamı şudur: Bizi tekrar ona döndüreceksin. İkinci secdeden ayrılmanın anlamı şudur: İkinci bir defa bizi yeniden topraktan çıkaracaksın.

Misbâhu’ş-Şerîa kitabında İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Tüm hayatı boyunca yalnızca bir defa gerçek anlamıyla Allah’a secde eden kul zarar etmeyecektir. Secde halinde iken Allah’ın, kendisine secde eden kullara verdiği dünyevi ve uhrevi benzersiz nimetleri unutup da kendisini kandırmaya çalıştığı gibi Allah’ı kandırmaya çalışan kul ise felaha eremez. Secdelerini güzelleştiren kul ise Allah’tan uzak olamaz. Secde halinde iken onun adabına uymayarak kalbini başka şeye veren kul ise Allah’a yakın olamaz. Öyleyse insanların ayağının altındaki topraktan, insanların iğrendiği bir sudan yaratıldığını bilen bir kul gibi tevazu içinde Allah’a secde et.

Yüce Allah secdeyi kullarının kendisine kalpleriyle, ruhlarıyla ve bütün varlıklarıyla yaklaşmaları için bir vesile kılmıştır. Bu aracı kullanarak ona yakınlık kazananlar ise O’nun haricindeki şeylerden uzaklaşır. Vücudumuzla yaptığımız bu zahiri secdeyi bile ancak diğer şeylerden yüz çevirerek ve onları görmezden gelerek yapabildiğimizi görmüyor musun? Kalp konusu da aynen böyledir. Namaz esnasında kalbini Allah dışındaki herhangi bir şeyle meşgul eden kul gerçekte o şeye yakındır ve Allah’ın namaz aracılığıyla kulundan istediği şeyden uzaktır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Allah bir kişiye iki kalp vermemiştir”.[3]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Kulumun kalbine bakıp ondaki ihlâsı gördüğümde onun takviye edilmesini ve bu husustaki davranış tarzını üstlenirim. Namazda iken başka bir şeyle uğraşan kişi ise kendisiyle alay etmiştir ve onun ismi hüsrana uğrayanların listesinde yazılacaktır.

[1]     Ebu Hamid bu konuyu kendi fıkhi inancına uygun olarak açıklamıştır. Şia inancında secde esnasında alın bölgesinin toprak veya topraktan elde edilip de yemek veya giysi için kullanılmayan şeylerle temas etmesi farz olarak kabul edilmiştir.

[2]     Anlamı: Benim rabbim bütün eksikliklerden beridir ve onu hamd ediyorum.
“سبحان ربی الاعلی و بحمده”

[3]     Ahzab, 4.