.

.

Ehlader Araştırma Bölümü


Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın (a.s) çocuklarının, Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) torunlarının, cennet gençlerinin iki efendisinin ve Hz. Mustafa'nın (s.a.a) iki ıtırlı gülünün ikincisi olup, Al-i Aba'nın beşincisi olan, şehitler ve hür insanların efendisi Hz. İmam Hüseyin (a.s) Hicret’in dördüncü yılı Şaban ayının üçünde vahiy ve velayet yuvasında dünyaya gelmiştir. [1]


Hz. Hüseyin'in (a.s) doğum haberi Hz. Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) ulaşınca, Hazret Hz. Ali (a.s) ile birlikte Hz. Fatıma (a.s) nın yanına gittiler ve "Esma'ya" çocuğunu getirmelerini bildirdiler. Esma onu beyaz bir beze sararak Hz. Resul-ü Ekrem'e (s.a.a) getirdi. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) onun sağ kulağına ezan ve sol kulağına ise ikame tilavet buyurdular. [2]


Doğumlarının yedinci kutlu gününde Cebrail (a.s) indiler ve şöyle dediler: "Allah'ın selamı üzerinize olsun, ey Allah'ın Resulü, bu bebeğe Harun'un küçük oğlunun adını yani "Hüseyin" adını koyun. Çünkü Harun Musa'ya nasıl ise Ali de sana öyledir, şu farkla ki sen son peygambersin." [3]


Böylece "Hüseyin" adı Allah tarafından Hz. Fatıma'nın (a.s) ikinci çocuğuna koyulmuş oldu.


Yedinci veladet gününde, Hz. Fatıma (a.s) yeni bebeği için bir koyun "akike" olarak (kurban etti) kesti, o Hazret’in başını tıraş etti ve bebeğin saçlarının ağırlığınca gümüşü sadaka olarak verdi. [4]


Hz. İmam Hüseyin (a.s) şehit edildiklerinde elli yedi yaşında idiler, mübarek ömürlerinin altı yılı cedleri Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) hayatta oldukları zamanda geçmiştir. Otuz yedi yıl babaları Hz. Ali (a.s) ile birlikte bulunmuş, kırk yedi yıl da kardeşi Hz. İmam Hasan (a.s) ile birlikte olmuşlardır. Kardeşi Hz. İmam Hasan'dan (a.s) sonra ise yaklaşık on yıl hayatta kalmışlardır. Dolayısıyla imametleri  yaklaşık on yıl sürmüştür.


İmam Hüseyin'in (a.s) künyeleri "Ebu Abdullah"idi. İmam Hüseyin'in (a.s) altı erkek ve üç kız çocukları vardı. Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) hariç, Hazret’in bütün erkek çocukları Kerbela’da şehit edildiğinden, Hazret’in nesli Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) ile devam etmiştir.


İmam Hüseyin (a.s) ve Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a)


Hüseyin bin. Ali'nin (a.s) hicretin dördüncü yılında dünyaya gelişinden Hz. Resulü Ekrem'in (s.a.a) on birinci hicri yılında rıhlet etmesine kadar geçen zaman zarfında Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) İmam Hüseyin'e (a.s) karşı özel bir sevgi ve bağlılıkları vardı. Hz. Hüseyin'e gösterilen bu ilgi ve sevgi onun makam ve derecesinin ne kadar yüksek olduğunu vurgulamaktadır.


Selman-ı Farsi şöyle rivayet eder:

"Resul-ü Ekrem (s.a.a) imam Hüseyin'i (a.s) dizlerinin üzerine oturttular ve onu öpüp kokladıktan sonra şöyle buyurdular: "Sen büyüksün, büyüklerin oğlu ve büyüklerin babasısın. Sen imamsın, imamın oğlu ve imamların babasısın. Sen Allah'ın delili (burhanı), Allah'ın delili'nin oğlu ve Allah'ın delillerinin babasısın, bunlar dokuz kişidir ve onların sonuncusu Kaimdir (Hz. Mehdi)" [5]


Malik'in oğlu Enes şöyle rivayet eder:

"Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) Ehlibeyt’inden hangisini daha çok sevdiğini sorduklarında Hazret: "Hasan (a.s) ve Hüseyin'i (a.s)" [6] buyurdular.


Defalarca Resul-ü Ekrem (s.a.a) "Hasan (a.s) ve Hüseyin'i (a.s) kucaklar, onları öpüp koklarlardı."[7]


Ebu Hureyre şöyle rivayet eder:

"Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) sevgili torunları Hasan (a.s) ve Hüseyin'i (a.s) omuzlarına almış bize doğru gelmekteydi. Bize ulaştığında şöyle buyurdular:" Bu iki çocuğumu seven beni sevmiştir ve onlara düşmanlık besleyen bana düşmanlık beslemiştir."[8]


Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ile imam Hüseyin (a.s) arasındaki manevi bağı Peygamberimizin şu sözleri açıkça gözler önüne sermektedir: "Hüseyin benden, ben de Hüseyin’denim."[9]


İmam Hüseyin (a.s) ve Babaları Hz. Ali (a.s)


İmam Hüseyn'in (a.s) bereketli ömürlerinin altı yılı Hz. Peygamber-i Ekrem'le (s.a.a) geçmiştir. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) vefatlarından sonra otuz yıl babalarıyla birlikte olmuşlardır. Babaları Hz. Ali (a.s) sadece ve sadece insafla hüküm vermiş, tam bir samimiyetle Rabbine kullukta bulunmuş, Allah Teala'dan başka bir şey görmemiş, Allah'tan başka bir şey istememiş ve Allah'tan başkasına da ulaşmamıştır. Hilafetlerinde düşmanları onu bir lahza dahi rahat bırakmamışlar, hakkını gasbetmiş, eziyette bulunmuşlardır ona.


İmam Hüseyin (a.s) bu müddet zarfında babasının izinde yürümüş, onun emrinde olmuştur. Babalarının halife olduğu zamanda Hz. İmam Hüseyin İslâmi hedefleri koruma yolunda fedakâr bir asker örneği sergilemiş, "Cemel", "Sıffin" ve "Nehrevan" savaşlarına katılmıştır. [10]


Evet, o, babası müminlerin emirinin izinden ayrılmamış, daima Allah'ın dinini desteklemiştir. Hatta bazen başkalarının huzurunda hilafeti gasbedenlere karşı çıkmıştır. [11]


İmam Hüseyin ve Ağabeyi Hz. Hasan


Hz. Ali'nin (a.s) şehadetlerinden sonra Allah ve Resulü'nün emriyle imamet, Hz. Ali'nin büyük oğlu HHasan bin. Ali'ye (a.s) intikal etti, ve böylece İmam Hasan'a (a.s) itaat etmek tüm Müslümanlara vacip oldu. İmam Hüseyin (a.s) de, dedesi Hz. Resulullah'a (s.a.a) gelen vahyin terbiyesiyle büyümüş ve Hz. Ali (a.s) gibi bir babayla Hz. Fatıma (a.s) gibi annenin eğitimi altında yetişmiş olduğundan ağabeyiyle aynı fikri paylaşmakta ve onun izinden yürümekte, onunla beraber çalışmaktaydı.


İslâm ve Müslümanların hayrı için İmam Hasan (a.s) Muaviye ile sulh ettiler ve bu durumun getirdiği rahatsızlıkları imam Hüseyin (a.s) ağabeyi ile birlikte göğüsledi. İmam Hüseyin (a.s) bu anlaşmanın İslâm ve Müslümanların yararına olacağını bildiğinden bu duruma asla itiraz etmedi. Hatta bir gün Muaviye İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) huzurunda onlara hakarette bulunmaya kalkışınca İmam Hüseyin (a.s) onun ağzının payını vermek için yerinden doğrulmuş, ama ağabeyi İmam Hasan'ın müdahalesi üzerine tekrar sabırla yerine oturmuş ve İmam Hasan (a.s) Muaviye'nin cevabını bizzat vererek onu susturmuştu. [12]


İmam Hüseyin (a.s) Muaviye'ye Karşı


İmam Hasan'ın (a.s) şehadetinin ardından müminlerin emirliği, Müslümanların imameti ve rehberliği İmam Hüseyin'e (a.s) intikal etti.


İmam Hüseyin (a.s) Muaviye'nin İslamî iddialarla iktidara oturduğunu biliyordu. O Hazret bu durumdan pek rahatsızdı. Fakat ağabeyleri İmam Hasan'ın (a.s) duçar oldukları durum gibi onun da ordu toplayıp Muavi'ye'yi İslâmi hükumetten alaşağı edecek gücü yoktu.


Muaviye hile ve beytülmaldan harcadığı paralarla hükümetini ayakta tutmayı ve halkı susturmayı başarmıştı. Onun altınlarıyla beslenenler uydurma hadislerle Muaviye'nin iktidarını meşru göstermeye çalışmakta, onun muhaliflerini ise kafir ve müşrik olarak tanıtmaktaydılar. Sahabe olanın mutlaka dürüst ve mümin olacağını zannedenler ise bunları kabullenmekte ve Muaviye'ye itaat etmekteydiler.

Bu şartlarda İmam Hüseyin de (a.s) bir şeyler yapmaya girişse sonuç alamadan hile ve kurnazlıkla öldürülecek ve bu tür bir ölümden İslâm dini hiç bir fayda göremeyecekti. Bu nedenle Muaviye'nin hayatta olduğu yıllarda Hz. İmam Hüseyin (a.s) de ağabeyi Hz. İmam Hasan (a.s) gibi yaşamış ve ciddi bir muhalefete girişmemiştir.

Bazen Muaviye'nin adamlarının çirkin hareket ve davranışlarını eleştirmekle yetiniyor, böylece halkı gelecekte vuku bulacak olaylar için ümitlendiriyordu. Muaviye kendi veliahdı olarak seçtiği Yezid için halktan biat toplamaya başladığında Hz. İmam Hüseyin (a.s) şiddetle muhalefette bulunmuş, Yezid'e asla biat etmemiş ve onun veliahtlığını kesinlikle kabullenmemiştir. Bu konuda Muaviye'yi çok sert bir dille eleştirmiş, şiddetle kınayan mektuplar göndermiştir. [13]


Muaviye de İmam Hüseyin'den (a.s) Yezid için biat almakta ısrar etmedi ve bu durum, Muaviyenin ölümüne dek sürdü.
 

Hz. Hüseyin (a.s), Muaviye'nin ölümünden sonra hilafet tahtına oturan Yezit ibn. Muaviye'nin kendisine biat teklifini reddetmiş, böyle bir şeyin İslam'ın Fatiha'sını okumak olacağını haykırarak tarihte eşi görülmemiş yiğitlik ve fedakarlık mektebi olan Kerbela kıyamını baş mimarıdır.

Kaynaklar


[1] -Tabersî, İ'lam'ul Verâ, s: 213.
[2] - Şeyh Tusi, Emali, c:1 s: 377.
[3] - Şeyh Saduk, Meani'ul Ahbar, s:57.
[4] - Kuleyni, Kâfi, 6/33.
[5] - Maktel-i Harezmî 1/146.
[6] - Sünen-i Tirmizi 5/323.
[7] - Zehair'ul Ukbâ  s:122.
[8] - İsabe, İbni Esîr 11/330.
[9] - Sünen-i Tirmizi 5/324.
[10] - İsâbe, 1/333.
[11] - İbni Cevzi, Tezkire't-il Havas, s:34.
[12] - Şeyh Müfid, İrşad, s:173.
[13] - Rical-ı Keşâ, s: 94.