.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Yüce Allah miraçta, Peygamber Efendimize şöyle buyurmuştur:

“Ey Ahmed! Benim sevgim, fakirleri sevip onlara yaklaşan ve onlarla birlikte olanadır.[1]

Ey Ahmed! Benim sevgim fakirlerin sevgisidir. Öyleyse fakirlere yaklaş, onların toplantılarına katıl …zira fakirler benim dostlarımdır.”

Gönülden Allah’a inanmış bir mü’min dünyaya asla önem vermemelidir, çünkü eğer maddî nimetler ona verilmişse bu onun için büyük bir sınavdır, yani Allah onu zenginlikle imtihan etmektedir. Yok eğer dünya nimetleri ona verilmemişse bu da başka bir imtihandır, bu durumda da sabretmesi gerekir.

Elbette fakirliğe sabretmesinden kasıt, içinde bulunduğu durumdan çıkmak için hiçbir şey yapmadan oturması değildir. Aksine çalışıp fakirlikten kurtulmak için uğraşmalıdır, ama bu müddet zarfında sabretmeli ve asla isyan edip sızlanmamalıdır.

Allah kendi hikmet ve maslahatı gereğince kulları için bir takım takdirât belirlemiştir. Bunlar insanın özgür oluşuyla çelişmez, yani insan kesinlikle mecbur değildir, istediği seçimi yapabilir. Zaman içerisinde, herkes için belirlenmiş olan şey gelip çatacaktır. Allah kimin için neyi uygun görmüşse ona ulaşacaktır. Hiç şüphesiz bütün bunlar da Allah’ın kullarını imtihandan geçirmesi için birer sebeptir.

Mü’min, Allah tarafından onun için belirlenmiş olana güvenmiş ve kendi yararına en iyi olanın bu olduğuna inanmıştır. Eğer bütün dünyayı ona verseler yahut da zalimlerin en kötü işkenceleri altında ezilse, o bunların her ikisini de hayır olarak görür. En kötü belalarda bile Allah hakkında iyimser düşünmekten vazgeçmez, başına gelenlerin günahlarının affı veya makamının yükselmesi için olduğunun farkındadır. Dar düşünceli olan birisiyse bunun tam tersi bir ruh haleti içerisindedir.

Allah kimseye düşman değil ki, onu sebepsiz yere fakir kılsın veya kimseyle dostluğu yok ki, onu zengin etsin, bütün bunların bir hikmeti bulunmaktadır.

Cahiller ve peygamberlerin yüce öğretilerinden habersiz olan kimseler, fakirlikle imtihan edildi mi hemen isyan eder ve “Allah’ın benimle olan düşmanlığı yüzünden böylesi kötü bir kader beni buldu” derler. Kur’an’da şöyle buyruluyor:

Ama Rabbi onu sınayıp rızkını daraltırsa: ‘Rabbim beni alçalttı (perişan etti)’ der.”[2]

Kur’an, fakirliği sınama vesilesi bilmekle birlikte, bazı yerlerde de insanların kendi yaptıklarının karşılığı olarak bildirmektedir. Fakirlere önem vermeyen, onları azarlayan, tek düşüncesi servetine servet katmak olan ve zenginliğiyle övünüp fakirlere acımayan bir kimsenin iflas edip her şeyini kaybetmesinin sebebi, yapmış olduğu bunca kötülüklerdir.

Bizler ,Allah’ın niçin bazılarını fakir ve bazılarını ise zengin ettiğini bilemeyiz. Niçin bazıları sürekli rahat ve sorunsuz yaşarken, bazıları da bir hastalıktan kurtulup diğerine yakalanıyor, doğru düzgün bir mutluluk yüzü görmüyor? Bunların ne hikmet üzere Allah tarafından takdir edildiğini anlayamayız, ama kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da bu durumun, Allah’ın rahatlık içerisinde olanı çok sevdiği ve zorluklar içerisinde olana da düşman olduğu anlamına gelmediğidir. Bilakis hadislere göre; Allah kimi çok severse ona bu dünyada daha çok zorluk verir. İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

Belalar zalim için bir cezalandırma, mü’min için imtihan sebebi, peygamberler için makamlarının yükselişi ve evliyalar için de keramettir.”[3]

Öyleyse Allah katında değerli yahut değersiz olmanın ölçüsü varlık veya yoksulluk değildir, ölçü, vazifeye amel etmektir.

Paran varsa bu hususta Allah’ın belirlemiş olduğu hükümlere göre hareket edeceksin, yok eğer fakir isen bu durumda da yokluğa tahammül edip sabredeceksin.

İnsana bir nimet verildi mi gururlanmamalı; çünkü her şey belli bir hesap ve düzen üzeredir, bu nimet onun için bir imtihandır. Aynı şekilde başına da bir musibet, hoşuna gitmediği bir şey geldiğindeyse hemen kendisini kaybetmemeli; zira bunun da bir nedeni vardır.

Allah, insanın ruhî ve manevî olarak kemale ulaşmasını istiyor. İnsan-ı kâmilin en belirgin özelliği de nimetlerin var veya yok olmasının onun için hiçbir şey ifade etmemesidir. Elbette bu makama ulaşmak çok kolay değil, ama en azından hislerimizi dışa yansıtmada kendimizi kontrol edebilmeyi öğrenmeliyiz. Eğer bütün dünyayı bize verseler ve sonra da alsalar durumumuzda hiç bir şeyin değişmeyeceğini söyleyebilir miyiz?! Küçücük bir malımızı kaybettiğimizde bile hemen moralimiz bozuluyor ve onu saatlerce unutamıyoruz. Bir de her şeyimizi kaybettiğimizi düşünün, ruh halimiz nasıl olur? O zaman, en azından fazla üzülmemeye çalışmalı, soğukkanlı davranıp sıkıntılara karşı tahammül etmeliyiz.

Kazandığımız zaman gururlanmamayı ve kaybettiğimizde de üzülmemeyi ne kadar çok başarabilirsek o kadar çok Allah’ın katında değerli ve O’na yakın oluruz. Hemen gururlanmamız veya isyan etmemiz ise geçici olan dünyaya bağlılığımızın ve zayıflığımızın bir göstergesidir.

Allah bizi zayıflıktan kurtarıp mükemmel kılmak istiyor, bizi bu kötü dünyaya bağlılıktan kurtarıp özgür kılmayı arzuluyor. Bunun yollarından biri de dünyadaki bütün acı ve sıkıntıların belli bir hesap, ilâhî kaza-kader üzere olduğuna inanmaktır.

Şuna kesinlikle inanalım ki, hiçbir şey sebepsiz ve hesapsız oluşmaz.

FakirlikHakkında Ayet ve Hadisler

Fakirlerin Kıymeti

İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:"Çok zengin birisi yeni ve temiz elbisesiyle Peygamber'in (s.a.a) huzuruna vardı. Onun peşi sıra da fakir bir adam eski ve yıpranmış elbiseleriyle Resulullah'ın huzuruna gelerek zenginin yanına oturdu.

Zengin adam elbiselerini, ona değmesin diye hemen fakirin altından çekti. Allah Resulü bu durumu görüp zengine şöyle buyurdu: Onun fakirliğinin sana geçmesinden mi korktun? Adam: Hayır, dedi. Peygamber: Öyleyse senin zenginliğinin ona geçmesinden korktun. Adam yine hayır diye cevap verdi. Peygamber buyurdu: Peki, niçin böyle davrandın? Zengin adam şöyle dedi: Ey Allah'ın elçisi, benim içimde bir şey var (şeytani vesvese),kötü işleri iyi, iyi işleri de bana kötü gösteriyor, şimdi malımın yarısını ona bağışlıyorum.

Peygamber buyurdu: Kabul ediyor musun? Fakir adam: Hayır, dedi. Zengin şaşırarak niçin diye sordu, fakir: Senin gibi olmaktan, senin kalbinde oluşan şeylerin bende de oluşmasından korktuğum için."

Fakirliği Övmek

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fakirlik benim övüncümdür ve ben fakirlikte övünüyorum.”[4]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Resulü’ne (s.a.a), “Fakirlik nedir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Fakirlik Allah’ın hazinelerinden bir hazinedir.” Yeniden, “Ey Allah’ın Resulü! Fakirlik nedir?” diye soruldu. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah tarafından keramet ve yüceliktir.” Üçüncü defa soruldu, “Fakirlik nedir?” Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’ın sadece mürsel Peygambere veya Allah-u Teala nezdinde değerli olan mümine bağışta bulunduğu bir şeydir.”[5]

Fakirliğin Zenginlikten Üstünlüğü Hakkındaki Rivayetler

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah Musa b. İmran’a şöyle vahyetti: “Ey Musa! Kendisiyle açlığını giderdiğin bir parça arpa ekmeği ve kendisiyle çıplaklığını örttüğün bir parça kumaş ile hoşnut ol, musibetler ve zorluklar karşısında sabret. Dünyanın sana yöneldiğini görünce, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Bu dünyada bana ulaşan bir cezadır” de. Dünyanın sana sırt çevirdiğini ve fakirliğin sana yöneldiğini görünce de şöyle de: “Hoş geldin ey salihlerin örtüsü.”[6]

Fakir Kimse Kimdir?

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Size göre fakir kimdir?” Kendisine şöyle arzettiler: “Serveti olmayan kimsedir.” Peygamber şöyle buyurdu: “Hayır, gerçek fakir, her ne kadar kendisinden sonra çok mal bıraksa da Allah nezdinde hesaba katacak hiçbir şeyi önceden göndermeyen kimsedir.”[7]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Acaba iflas edenin kim olduğunu biliyor musunuz?” Şöyle dediler: “Bize göre iflas eden kimse, ne dirhemi ne de malı olan kimsedir.” Resulullah şöyle buyurdu: “Ümmetimin iflas edeni, kıyamet günü kendisiyle birlikte, namaz, zekat ve oruç getiren, ama bazen buna söven, iftirada bulunan, malını yiyen, falanın kanını döken ve birini dövendir. Neticede iyilikleri ona buna verilir, eğer iyilikleri biterse, henüz hataları tamamlanmadan onların günahları alınır ve buna verilir ve ateşe atılır ve sonra şöyle denilir: “Gerçek iflas eden kimse bu şahıstır.”[8]

İnsanların En Fakiri

İmam Ali (a.s), kendisine, “En zor fakirlik hangisidir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “İmandan sonra küfür.”[9]

İdris’in suhufunda şöyle buyurulmuştur: “Benden müstağni olduğunu izhar eden kimseye zenginlik yoktur ve bana muhtaç olduğunu izhar eden kimseye de fakirlik yoktur.”[10]

Nefsin Fakirliği

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Gerçek fakirlik kalp fakirliğidir.”[11]

İmam Bakır (a.s), Cabir b. Yezid Cu’fi’ye yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Hiçbir fakirlik kalp fakirliği gibi değildir ve hiçbir zenginlik nefis zenginliği gibi değildir.”[12]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük bela nefsin fakirliğidir.”[13]

Zenginlik ve Fakirliğin Ölçüsü

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fakirlik iki çeşittir: Dünya fakirliği ve ahiret fakirliği. Dünya fakirliği ahiret zenginliğine sebep olur. Dünya zenginliği ise ahiret fakirliğine neden olur. Helak olmak ise dünyanın süslerine ve mallarına aşık olmaktır. Ahiret fakirliği ve ahiret azabı da budur.”[14]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ali’den sonra Ali’nin itretinden ve Şiilerinden fakirleri küçük görmeyin. Zira onlardan her biri, Rabia ve Muzer kabilesi sayısınca (insanlar hakkında) şefaatte bulunurlar.”[15]

Övülmüş ve Kınanmış Fakirlik

14257. İmam Sadık (a.s), kendisine, Ebuzer’in, “Üç şey vardır ki insanlar ondan nefret eder ama ben onları severim: Ben ölümü, fakirliği ve belayı severim” sözü sorulunca şöyle buyurmuştur: “Bu konu insanların anladığı şekilde değildir. Aksine maksat şudur: Ben Allah’a itaat yolunda ölümü, Allah’a isyan ile iç içe olan hayattan daha çok severim. Ben Allah’a itaat yolunda fakirliği Allah’a isyan ile birlikte olan zenginlikten daha çok severim ve ben Allah’a itaat yolunda hastalık ve belayı Allah’a isyan ile birlikte olan sağlıktan daha çok severim.”[16]

14258. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizimle olmakla birilikte fakir olmak, bizden gayrisiyle birlikte olmakla beraber zengin olmaktan ve bizimle birlikte olmakla öldürülmek, bizden başkasıyla hayatta olmaktan daha iyidir.”[17]

14259. Lokman (a.s), oğluna şöyle buyurmuştur: “Ey oğulcağızım! Fakirlik, (servet sahibi olup bu sebeple) zulüm etmenden ve azmandan daha hayırlıdır.”[18]

Fakiri Aşağılamak

Kur’an:

“Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O’na yalvaranlarla berâber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma.”[19]

“Sabah akşam, Rablerinin rızasını isteyerek O’na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın.”[20]

14260. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakir kardeşlerinizi aşağılamayın. Zira herkim bir mümini aşağılarsa aziz ve celil olan Allah cennette, tövbe etmedikçe o ikisinin arasını birleştirmez.”[21]

14261. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim fakir bir Müslümanı aşağılarsa Allah sürekli, mümine karşı aşağılayıcı bakışından vazgeçinceye kadar ona aşağılayıcı ve gazap edici bir gözle bakar.”[22]

14262. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala Musa’ya şöyle buyurmuştur: “Ey Musa! Fakiri hor görme ve az bir şeye sahip olması hasebiyle zengin bir kimseye imrenme.”[23]

14263. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim fakir bir Müslümanla karşılaşır ve ona zengine verdiği selamdan farklı bir selam verirse kıyamet günü aziz ve celil olan Allah onu kendisine gazaplandığı bir halde karşılar.”[24]

14264. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Biliniz ki her kim fakir bir müslümanı hafife alırsa, Allah’ın hakkını hafife almış olur ve Allah da kıyamet günü onu hafife alır; meğer ki tövbe etmiş olsun.”

Peygamber hakeza şöyle buyurmuştur: “Herkim fakir bir Müslümanı yüce tutarsa kıyamet günü Allah’ı kendisinden hoşnut bir şekilde karşılar.”[25]

Fakirliği Ortadan Kaldıran Şey

İmam Ali (a.s) Münezzeh olan Allah’tan yardım dileme hakkında şöyle buyurmuştur: “Yeterliliğine (kifayetine) olan ihtiyacımdan dolayı O’ndan yardım dilerim. Allah’ın hidayet ettiği sapmaz, kendisine düşmanlık eden kurtulmaz, kendisine yeterli olduğu (kifayet ettiği) kimse yoksul olmaz.”[26]

İmam Ali (a.s), oğlu Hasan’a (a.s) yaptığı tavsiyesinde şöyle buyurmuştur: “Herkim iktisatlı hareket ederse, asla helak olmaz ve herkim de züht içinde yaşarsa asla fakir düşmez.”[27]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “İyilik etmek ve gizli sadaka vermek, fakirliği ortadan kaldırır.”[28]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkimden fakirlik el çekmezse sürekli şu cümleyi söylesin: “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” (azim ve yüce olan Alla’tan başka bir güç ve kuvvet yoktur.)”[29]

Fakirlik Getiren Şey

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkim kendisini fakir gösterirse fakir olur.”[30]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hırsını ortaya vurmak fakirlik getirir.”[31]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Odalarda örümcek ağlarının var olması fakirlik getirir. Hamamda idrar etmek fakirlik getirir. Cenabet halinde yemek fakirlik getirir. Dişleri ılgın ağacının dallarıyla temizlemek fakirlik getirir. Ayakta durarak saçı taramak fakirlik getirir. Evde çerçöp bırakmak fakirlik getirir. Yalan yere yemin etmek fakirlik getirir. Zina etmek fakirlik getirir. İhtirası açığa vurmak fakirlik getirir. Akşam ve yatsı arasında uyumak fakirlik getirir. Güneş doğmadan önce uyumak fakirlik getirir. Geçiminde planlı olmamak fakirlik getirir. Akrabalık bağlarını kesmek fakirlik getirir. Yalan söylemeyi adet edinmek fakirlik getirir. Çok şarkı dinlemek fakirlik getirir. Gece erkek bir dilenciyi reddetmek fakirlik getirir.”[32]

Münezzeh Olan Allah’ın Fakirlerden Özür Dilemesi

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah fakirlere özür dileyen bir bakışla bakar ve şöyle buyurur: “İzzet ve celalime andolsun ki ben sizleri dünyada hor gördüğüm veya itina göstermediğim için fakir kılmadım. Şüphesiz bu gün sizlere nasıl davrandığımı görüyorsunuz.”[33]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “(Kıyamet günü) Övgüsü yüce olan Allah kardeşin kardeşten özür dilediği gibi, dünyada fakir olan mümin kulundan özür diler ve şöyle buyurur: “İzzet ve celalime andolsun ki ben seni dünyada hor gördüğüm için muhtaç kılmadım. Şimdi bu örtüyü kaldır ve dünyanın yerine sana verdiğimi gör.” O örtüyü kaldırır ve şöyle der: “Dünyada benden aldıysan da verdiğin bu karşılık sebebiyle zarar etmiş sayılmam.”[34]

Fakirliğin Süsü

“(İnfaklarınızı) Allah yolunda mahsur kalanlara, yeryüzünde dolaşamayanlara, hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın, insanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler.”[35]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “İffetli olmak fakirliğin süsüdür.”[36]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Herkim fakirliğini izhar ederse, kendi değerini düşürmüş olur.”[37]

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah fakirliği yaratıklarına emanet olarak vermiştir. O halde herkim onu gizli tutarsa, Allah, gündüzü oruç tutan, geceyi ibadetle geçiren kimsenin sevabını ona verir.”[38]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah-u Teala iffetli fakir mümini sever.”[39]

Fakirler Cennetin Hükümdarlarıdır

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Fakirler cennet ehlinin hükümdarlarıdır. İnsanların tümü cennete iştiyak duyar ve cennet ise fakirlere iştiyak duyar.”[40]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Cennete bir başvurdum. Ehlinin çoğunun fakirler olduğunu gördüm. ”[41]

Resulullah (s.a.a), kendisine, “Acaba Allah’tan korkanlar, Allah karşısında huşu ve tevazu içinde olanlar ve Allah’ı çok zikredenler, diğer insanlardan daha önce mi cennete girerler?” diye soran Ebu Zer’e şöyle buyurmuştur: “Hayır, fakir müminler gelir ve insanların omuzlarının üzerinden geçip (cennete) giderler.”[42]

Ne Mutlu Fakirlere

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey fakirler grubu! Allah benden sizin meclislerinize katılmamı istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Sabah akşam Rablerini çağıranlarla birlikte sabret.” Zira sizin meclisleriniz sizden önceki peygamberlerin meclisleridir.”[43]

Resulullah (s.a.a) kendisine, “Pazarda çeşitli meyveler görüp canımız çektiği halde alamıyoruz bunun için bir sevabımız var mıdır?” diye soran fakirlere şöyle buyurmuştur: “Sevap bundan başka bir şey midir?”[44]

İmam Sadık (a.s) Muhammed Hezzaz’a şöyle buyurmuştur: “Pazara gitmiyor musun? Satılan meyveleri ve canının çektiği şeyleri görmüyor musun?” Ben (Muhammed Hezzaz) şöyle arzettim: “Elbette görüyorum.” İmam şöyle buyurdu: “Görüp de alamadığın şeyin karşılığında senin için bir iyilik vardır.”[45]

Fakirlik (Çeşitli)

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsteklerini azalt ki fakirliğe tahammül sana kolaylaşsın.”[46]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirliği kendinize telkin etmeyin. Zira kendisine fakirliği telkin eden kimse cimri olur.”[47]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fakirlerin, miskinlerin, muhtaçların, hakkından mahrum kalanların, borçluların ve yolda kalmışların Allah katında düşman olduğu kimsenin vay haline!.”[48]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah'ın mükafatını elde etmek için, zenginin fakire gösterdiği tevazu ne kadar da güzeldir. Bundan daha güzeli ise, fakirlerin Allah'a dayanarak zenginlere karşı alçalmamalarıdır.”[49]

- - - - - - - 

[1]    Hadisin orijinal metninde, “inne mehebbete lillahi” kavramı kullanılmıştır. Eğer “Lillah”ta bulunan “lam” harfi tezyin manasında kullanılmışsa şöyle tercüme etmeliyiz: “Allah’ı sevmek fakirleri sevmektir.” Bir ikinci ihtimalse “lam”ın tezyin ve fazlalık olarak değil de kendi manasında kullanıldığıdır, bu durumda ise şu mana ortaya çıkar: “Allah için olan sevgi fakirleri sevmektir.”

[2]    Fecr, 16.

[3]    Biharü’l-Envâr, c. 67, bab. 12, s. 235.

[4]a. g. e. s. 55/85

[5]a. g. e. s. 47/58

[6]Kenz’ul Ummal, 16651

[7]Bihar, 77/150/86

[8]Bihar, 72/6/3

[9]a. g. e. 77/377/1

[10]a. g. e. c. 95/462

[11]a. g. e. 72/56/86

[12]Tuhef’ul Ukul, 286

[13]Gurer’ul Hikem, 2965

[14]a. g. e. 16676

[15]Bihar, 72/35/27

[16]Mean’il-Ahbar, 165/1

[17]el-Heraic ve’l-Ceraih, 2/739/54

[18]Bihar, 13/427/22

[19]Kehf suresi, 28. ayet

[20]En’am suresi, 52. ayet Bu ayetin nüzul sebebi şudur: “Fakir müminlerden bir grup Ashab-i Suffe adıyla Medine’de yaşıyordu. Resulullah (s.a.a) şahsen onlara yardımda bulunuyor, onları kendisine yakın tutuyordu. Yanına oturtuyor, onlarla arkadaş oluyordu. Zengin ve nimetler içindeki ashap bu işten dolayı Peygamberi kınıyor ve şöyle diyorlardı: “Onları kendi yanından kov.” Bir gün, Suffe ashabından birisi Peygamber’e sarılmış ve onunla sohbet ediyordu. Ensar’dan bir şahıs şöyle dedi: “Bunları kendinden kov ve uzaklaştır.” Bu esnada “…kovma.”ayeti nazil oldu. (Bihar’dan özet bir nakille, 72/38)

[21]el-Hisal, 614/10

[22]Bihar, 72/52/78

[23]a. g. e. s. 43/49

[24]Emali’es-Seduk, 359/5

[25]Bihar, 72/37/30

[26]Nehc'ül-Belağa, 2. hutbe

[27]Bihar, 77/212/1

[28]Bihar, 74/81/83

[29]Gurer’ul Hikem, 9055

[30]Bihar, 76/316/6

[31]a. g. e. s. 314/1

[32]el-Hisal, 504/2

[33]Bihar, 72/11/11

[34]el-Kafi, 2/264/18

[35]bakara suresi 273. ayet

[36]Nehc'ül-Belağa, 68. hikmet

[37]Gurer’ul Hikem, 8555

[38]el-Kafi, 2/260/3

[39]a. g. e. 16649

[40]Bihar, 72/49/58

[41]Müsned-i İbn-i Hanbel, 1/504/2086

[42]Bihar, 72/54/85

[43]Kenz’ul Ummal, 16654

[44]Kenz’ul Ummal, 16657

[45]Bihar, 72/25/19

[46]a. g. e. 77/187/10

[47]Tuhef’ul Ukul, 410

[48]a. g. e. 26. mektup

[49]a. g. e. 406. hikmet