.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Hz. Fatma'nın (s.a) şehadet yıldönümü münasebetiyle İmam Sadık Üniversitesi'nde yapılan programda Tahran Cuma namazı imamlarından Hüccetu’l-İslam Sıddıkî bir konuşma yaptı. Bu konuşmanın tam metnini sizlere sunuyoruz:

Konuşmamın başında Hz. Fatma'nın (a.s) şehadetinden ötürü mevlamız ve zamanımızın İmamı (a.f) ile bütün Fatımî ve manevi şahsiyetlere başsağlıklarımı sunuyorum.

Geçen gün siz değerli âlimlere ve Ehlibeyt âşıklarına yaptığım konuşmada imkân âleminin mertebelerine değinmiş bunun zahirî ve batınî olmak üzere ikiye ayrıldığını, insan türünün de bunun özeti konumunda olduğunu belirtmiştim. Âlemin dünya olan mülkî ve maddi boyutu vardır. Yakın ve elimizin altındadır. Ancak yakın ve elimizin altında olmasına rağmen bunun hiçbir değeri yoktur.

Dünya hedef ve maksat değildir. Dünya mezradır. Dünya ticaret mahallidir. Dünya ile ticaret yapanlar dünyayı vesile kılmışlardır.

Dünya ile marifet hazinelerine ve cennetin en yüce makamlarına ulaşılabilir. Ancak dünyayı tanımayan kimseler hataya duçar olup dinlerini satarak dünyayı satın alırlar. Yani dinini kendisine kalmayacak olan bir şeye satarlar. Bu açıdan dünya bazen kirleticidir ve dünyaya gönül verenler en kötü şeye gönül vermiş kimselerdir. Zira dünya sevgisi hataların başıdır.

Dünya kelimesi ‘denaet’ kökünden türemiş olup ‘aşağılık’ ve ‘değersiz’ anlamındadır. Peygamberler ve Ehlibeyt İmamları köprüyü geçmemiz için bizlere yol gösteren kimselerdir. Dünya bir köprüdür. Bu köprüyü geçemeyenler bu âlemde de bir yere varamazlar.

Herkes iyi bir yere gelmek ve iyiler arasında; salih ve temiz kimseler anılmak ister. İnsan zincirlerini kırmalı ve bu kafesin kapısını açarak uçmalıdır. İnsan nefis tuzaklarına takılıp dünyanın güzellik kafesinin içinde kaldıkça vahdete ulaşamaz ve Hakk Teâlâ'nın tevhid ve vahdaniyetine doğru adım atamaz.

Dünyanın perdeleri bir-iki tane değildir. Bu hicap ve perdeler karanlık perdelerdir ve karanlıkta gözler görmez. Geçen gün bahsettiğim basiret konusunun meselelerinden biri de insan ruhun kemale erdirilmesidir. Bu âlemin rahminde çocuk gözlerini açıp dünyaya geldiği günden, berzah âlemine gideceği güne kadarki süreçte kör olmamasıdır.

Kıyametin kendisine has merhaleleri vardır. İşte bunun başlangıcı ise ölümdür. İnsan berzah âlemine girdiği zaman kör olarak girerse sonuna kadar da kör olarak kalacaktır. Burada gözleri açılmayan, basiret sahibi olmayan, batın gözü açılmayan, Hakk'ı ve İmam'ı göremeyen kimse oraya vardığında kör olacaktır.

İnsanın orada başkasının gözlerini ödünç alması mümkün değildir, kimin orada neyi varsa buradan götürmüştür.

Bu âlemde haramdan gözlerini sakındıranlara ve haram için ağızlarını açmayanlara Allah Teâlâ batında başka bir ağız verecek ve kendilerine oradan marifet lokmalarını yedirecektir. Allah Teâlâ böylesi bir insan için Emirû’l-Müminin vesilesiyle bir sofra açar ve ona misafiri olur.

Peygamber Efendimizin ve onun evlatlarının isimlerinin tatlılıklarını bu surette algılarız. Bizim için İmamların isimleri ile başkalarının isimleri bir değildir. Fahr-i Kâinat Efendimiz Muhammed Mustafa denildiği zaman, Hüseyin denildiği zaman, Ali denildiği zaman, Fatıma denildiği zaman birden farklılaşırız.

Sekunî, İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) öğrencilerindendi. Halk tarafından sevilen bir insandı. Bir müddet İmam'ın derslerine katılmadı. Sonra geldiğinde İmam kendisine “Neredeydin?” diye sordu. Sekunî, “Eşim doğum yaptı. Evimizde kimse yoktu, eşime yardımcı olmak için evde kaldım” dedi. İmam: “Allah sana ne verdi?” diye sordu. Sekunî, “kızım oldu” deyince İmam: “Peki, ismini ne koydun?” dedi. Sekunî: “Fatıma” yanıtını verdi. İmam: “Madem adını Fatıma koydun, ona kızmamaya ve el kaldırmamaya dikkat et!” diye buyurdu.

Bu isimlerin kendisi insana itibar verir. İnsanın Masum İmamların itibarından itibar kazanmaması yazıktır.

Gençler, çocuklar ve ailelerin en güzel isimleri seçmeleri gerekir. Her ne kadar görünüşte bunlar farklı şeyler olmasa da içerikleri açısında bu isimlerin seçilmeleri önemlidir. Muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed'siz muhabbetten ne hasıl? Bu isim çok kıymetlidir. Bunu Yüce Allah verip bereketlendirmiştir. Hamza gibi Efendimize arka çıkan, ona hiçbir surette desteğini esirgemeyen ismin evlatlarımız üzerindeki etkisini düşünsenize. Bilinçli bir şekilde Ali gibi bir yiğidin ismini taşımak, Fatıma gibi bir hanımın adını yüklenmek ne de kıymetlidir. Bu insanın dile getirebileceği bir duygu değildir. Bu beş duyu organından biri değildir. Bu kendisine altıncı his denilen ve normal fiziki hissin ötesinde olan bir duyudur. Bu âlemin rahminde görme yetisine sahip olmayan ve kör doğan kimse, bu âlemde de kör olur. Zira gözleri olmadan dünyaya gelmiştir.

Burada basiret gözü olmayan ve bu gözlerle Allah'ı, Elçisini, İmamları, vahyi, bâtılı ve düşmanı göremeyen kimseler orada da bunları görecek gözlere sahip olamaz.

Birçok rivayette “Allah ile irtibatı olan ve Allah'ı gerçek şekilde tanıyan kimseler ölecekleri zaman Allah Teâlâ rahmet kapılarını onlar için özel bir şekilde açar.” denmektedir.

İlmi ve irfani birçok dereceyi aşan ve kitapları herkes için çok faydalı olan Merhum Allame Şeyhu’l-İslam Şeyh Bahaî ‘Erbain’ adlı kitapta kırk hadis seçmiştir ki; biz bu sofranın başında oturup misafiri olabiliriz.

Kitapta nakledilen hadislerin birinde şöyle denilmektedir:

“Allah Teâlâ buyurdu; ben mümin kulumun ruhunu almak dışında hiçbir şeyden tereddüt etmem. Ben ona kavuşmak isterim. Zira o bana ölümle ulaşır.”

Merhum Ayetullah Behçet; ölümün müminlerin lezzetlerinden biri olduğunu ve mümin için hiçbir şeyin ölümden daha leziz olmadığını söylemektedir.

Mümin insan sekerât ve can verme anında ıstırap içinde olur. Azrail ıstırabının nedenini sorduğunda “Bir ömür zahmet çektim ve artık zahmetlerimden istifade etmek istiyordum.” der. Azrail bir işaret ile perdeyi kenara çeker ve mümin cennetteki sarayını görür. Ancak yine de ıstırabı bitmez ve ailesi ile çocuklarını bu ıstırap sebebi olarak zikreder. Tekrar perde kenara çekilir. Allah Resulü'nün (s.a.a), Hz. Fatma'nın (a.s), İmam Ali'nin (a.s), İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) kendisini karşılamaya geldiklerini görür, sen çocuklarını kaybedecek ama bunları elde edeceksin denir ona.