Yaşam | Aile&GNÇ

İslamî Yaşam Tarzı

Temelde tüm insanlar eşittir. Birinin diğerine karşı üstünlüğü takva ve günahtan temiz olması ölçüsü ve kaidesine göredir.

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Bir Müslümanın yaşamının her alanında kendisini göstermesi gereken en önemli İslamî inançlardan birisi tevhid ve Allah’ın birliğine olan inançtır. Tevhid gerçekte özel bir ağaç yetiştiren özel toprak gibidir ve o ağaçtan özel bir meyve vücuda gelir. Allah’ın birliğine inanç esasına dayalı bir yaşam sürdüren Müslümanın hayatında şirkin hiçbir türü kabul edilemez. Bunun yanı sıra Allah’ın birliğine inanmak, muvahhid bir insanın tüm eylemleri ve programları için döşenmiş ray konumundadır, onu vahdete doğru hidayet eder. Tevhide iman kendi siyasi, hukuki, kanuni, iktisadi, kültürel ve nizami sistemini oluşturur. Tevhide dayalı düzenlerin kendine özgü yaşam tarzı olur. İmam Humeyni’nin Paris’teki sürgün hayatının son günlerini yaşadığı 7 Ocak 1979 tarihinde İngiliz Times gazetesi muhabirinin kendisi ve İran halkının inançlarına ilişkin sorusuna verdiği şu cevabı, tevhid inancının toplumsal yapının çeşitli alanlarını oluşturmadaki rolünü çok güzel şekilde göstermektedir:

Benim ve tüm Müslümanların inançları Kur’an-ı Kerim’de gelmiş olan konulardır veya Allah Resulü ve o hazretin ardından gelmiş olan hak önderlerin beyan ettikleri hususlardır ki bu inançların hepsinin kökeninde, itikatlarımızın en önemlisi ve değerlisi olan tevhid ilkesi vardır. Bu inanç ilkesine göre biz şuna inanmaktayız: Bütün dünyanın, tüm varlık âleminin ve insanın yaratıcısı Yüce Allah’ın mukaddes zatıdır. O bütün gerçekleri bilir, her şeye kadirdir ve her şeyin malikidir. Bu ilke bize insanın sadece Yüce Hakk’ın zatı karşısında teslim olması gerektiğini ve hiçbir insana itaat etmemesi gerektiğini öğretiyor. Ancak itaat edilmesi, Allah’a itaat sayılan kimseye itaat edilir.

Binaenaleyh hiçbir insan, başka insanları kendisine teslim olmaya mecbur kılamaz. Biz bu inanç ilkesinden insanoğlunun özgür olduğunu öğreniyoruz. Dolayısıyla hiç kimsenin bir insanı veya bir toplumu veyahut bir milleti özgürlüğünden mahrum etme, onun için kanun koyma, kendi nakıs düşüncesine göre onun davranış ve ilişkilerinin şeklini belirleme veya kişisel istek ve eğilimlerine göre bunları tanzim etme hakkı yoktur. Bu inanç ilkesiyle biz şuna inanmaktayız: İnsanın kanun koyması sadece Yüce Allah’ın ihtiyarındadır. Çünkü varlık ve yaratılışın kanunlarını koyan da Allah’tır. İnsan ve toplumların kemal ve saadetleri sadece peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilmiş olan ilahi kanunlara uymakla hâsıl olur. Beşerin çöküşü ve batışı ise özgürlüğünden mahrum edilmesi ve diğer insanlara teslim olması halinde vuku bulur. Buna göre insan bu esaret zincirlerine ve esarete çağıranlara karşı kıyam etmeli, kendisini ve toplumunu özgürleştirmeli ki herkes Allah’a kul ve O’na teslim olsun.

İşte bu nedenle biz baskıcı ve sömürgeci güçlere karşı toplumsal bir mücadele başlattık. Mücadelemiz, tüm insanların Allah huzurunda bir olduğunu içeren tevhid inancımızdan esinlenmiştir. O, hepimizin yaratıcısıdır ve herkes O’nun mahlûku ve kuludur. Temelde tüm insanlar eşittir. Birinin diğerine karşı üstünlüğü takva ve günahtan temiz olması ölçüsü ve kaidesine göredir. Dolayısıyla camiada bireyler arasındaki eşitliğe halel getirecek ve içi boş anlamsız ayrıcalıkları topluma egemen kılacak her türlü harekete karşı mücadele etmek gerekir. Elbette bu sadece konunun başlangıcıdır; bu inanç ilkesi ve diğer inanç değerlerimize ilişkin sınırlı bir açıklamadır. Âlimler İslamî konulardan her birinin izah ve ispatı için İslam tarih boyunca ayrıntılı kitaplar ve risaleler yazmışlardır[1].

-  -  -  -  -  -  -


[1]     Sahife-i Nur, İmam Humeyni, c. 5, s. 387; 8/1/1979.