Düşünce | İslamî Araştırmalar

Psikologların Günah Duygusu Hakkında Analizi

“Günahtan tevbe eden, hiç günah işlememiş kimse gibidir.”

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Günahı Önleme Yolları

Günahın ruhsal hijyen üzerinde bir hayli olumsuz etkisi bulunduğu açıklığa kavuşmuş oldu. Ruh sağlığından tam anlamıyla yararlanmak isteyenler birinci adımda günaha yakın olmaktan kaçınmalıdırlar. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır (yasak hudut). Öyleyse oraya yaklaşmayın.” [1]

Bu aslında bir tür korunmadır. Başka bir yerde şöyle ifade edilmiştir:

“Zinaya yaklaşmayın [yani günaha girme, namahremle birarada oturma gibi şehveti kışkırtacak eylem ve davranışlardan kaçının]. Çünkü o, çirkin bir iştir ve yanlış yoldur.”[2]

Ayet ve rivayetlerde ruhsal hijyeni temin için zikredilmiş ikinci yol tevbedir. Tevbe, gerçekte ir tür tedavi ve ruh sağlığını geri kazanmanın yoludur. Eğer insan günaha bulaşmışsa Allah’ın rahmetinden umut kesmemelidir. Allah günahkârlara geri dönme yolunu açık tutmakta ve onlardan, tevbeyle ruhlarını günah kirinden temizlemelerini istemektedir[3] (ve tevbe yolunu kullarına açık tutması Allah’ın büyük lütuflarından biridir. Eğer tevbe gerçek anlamda olursa Allah tarafından kesinlikle kabul edilecek ve birey tekrar ruh sağlığını geri kazanacaktır). Tevbe ikinci dereceden korunma uygulamasıdır. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurur:

“Günahtan tevbe eden, hiç günah işlememiş kimse gibidir.”[4]

Araştırmalar ve tarihsel bilgiler göstermektedir ki birçok kimse tevbe ederek ruh sağlığını geri kazanmayı başarmıştır. Arnaut bir araştırmada, tevbenin ruh sağlığında yararlı ve işlevsel olduğunu ortaya koymuştur. Onun çalışması içerik analizi yönteminden yararlanarak, tarihsel belge ve dayanaklar temelinde gerçekleşmişti.[5]

* * *

Günah Duygusunun Tanımı ve Hakikati

Günahla bağlantılı olarak kullanılan bir diğer kavram da “günah duygusu”dur. Yani ahlaki kurallarda hata yapmanın sonucunda kişide oluşan hal. Hepimiz hayatımızda, bizde günah duygusu oluşturan bir davranışta bulunmuşuzdur. Mesela birilerine doğru bilgi vermemiş ve bu yüzden doğru çözüm yolunu bulamamalarına yolaçmış olabiliriz. Yahut dostlarımızdan biri hakkında kusur işlemişizdir. Aynı şekilde dini vazifelerimizi terketmemiz nedeniyle günah duygusuna kapılabiliriz. Bireyler geçmişte yaptıkları hataları sürekli zihinlerinde taşıyabilir ya da asla affedilmeyecek bir günah veya cinayet işlediklerini düşünebilirler. Bütün bu durumlarda günah duygusu, dini yasalar kümesine veya o toplumun ahlak ve norm sistemine aykırı bir iş yapıldığına delalet eder.

* * *

Günah Duygusu Hakkında Psikologların Analizi

Psikologlar günah duygusun çeşitli yönlerden açıklamışlardır. Freud, günah duygusunun, ebeveynin cinsel dürtülerin ortaya çıkışı ve çocukların saldırganlığı karşısında getirdiği kısıtlamalardan kaynaklandığına inanır. Ona göre güçlü, sıkı ve önleyici vicdana veya süper egoya sahip bireyler, günah duygusunu, daha az sakınmaya dayalı ahlaki stratejiler kümesine sahip bireylerden daha şiddetli tecrübe ederler.

Erikson (1959) günah duygusunu insan gelişiminin adapte olamama tarzı olarak not eder. Erikson’a göre günah duygusu, daha çok çocuğun faaliyetleri ve fantezileri karşısında ebeveynin tepkisi ve davranış tarzıyla ilişkilidir. Eğer çocuğu uyarır ve bu girişimleri engellerlerse çocuk bu yeni denemelerinin uygunsuz ve kötü olduğunu hissedecek, sonuçta da günah duygusuna kapılacaktır. Günah duygusu kalıcı olacak ve bütün faaliyetlerini güdüleyerek onu hayatı boyunca etkisi altına alacaktır.[6]

Toplumsal öğrenme teorilerine uygun olarak günah duygusunun kökü toplumsal iletişimde, özellikle de aileyle olan ilişkidedir. Bu teorisyenler, ebeveyninin uygunsuz davranışlarının günah duygusunun öğrenilmesine sebep olduğunu söylemektedir. Ebeveyn, karşı çıktığını açığa vurduğu ve çocuğun davranışını onaylamadığında çocuk günaha girdiğini düşünecek ve artık bundan sonra ne zaman benzer bir davranış sergilese bu olumsuz duyguyu otomatiğe bağlı olarak çağırmış olacaktır. Bu analizde günah duygusu bilişsel hiçbir öğe içermemektedir. Yalnızca olumsuz duygu koşul kabul edilmiştir.[7]

Bilişsel teorisyenler günah duygusunun bilinçli bir süreç olduğuna ve bireyin davranışlarını değerlendirip derinlemesine düşünmesi sonucunda önceden belirlenmiş değerler ve normlardan bazılarına ulaşmayı başaramadığını anlaması üzerine başgösterdiğine inanmaktadır. Ellis (1991), değerlendirme ile günah duygusu arasındaki bağı analiz ettikten sonra inanç sistemi varsayımını formülleştirdi. Araştırmalarında, günah duygusunun olması gerekeni düşünmenin sonucu veya Horney’nin ifadesiyle “olması gerekenlerin egemenliği” olduğu neticesine vardı. Birey bir yandan “İyi işler yapmalıyım, aksi takdirde beceriksiz biri olurum” deyip öte yandan arzu ettiği gibi davranamazsa günah duygusuna sürüklenir.[8] Günah duygusunda göze çarpan farklılıklara rağmen pek çok psikolog günah duygusunun tüm olumsuz heyecanlar gibi ruh sağlığını bozduğunu kabul etmişlerdir.

Beck ve Seligman, çalışmalarında, günahtan kaynaklanan olumsuz duygu ile depresyon arasındaki ilişkiyi tespit ettiler.[9] Lindenfield, günah duygusunu ruh sağlığını tehdit eden etkenlerden biri saymıştır ve sonsuz ahlaki sınırların esneyebildiği ve geleneksel modellerin çoğunun anlamını yitirdiği koşullarda günah duygusunu önleyecek yeteneklere muhtaç olduğumuza inanmaktadır.[10] Çünkü kendini kusurlu görmek, aslında potansiyel gücümüzü azaltır. Eğer kendimizi kusurlu görür ve hep günah duygusu taşırsak sonuçta kötülük hissi bizi ele geçirir ve doğru yönde, sorun çözme ve günaha karşı koyma sınırlarına girmemize engel olur.

Kimileri günah duygusunu daha derin düzeyde analiz etmekte ve günah duygusunun asıl köklerini bulmak için “olması gerekenler”e bakmayı önermektedir. Yani herhangi bir işi yapmanız gerektiğine, mesela daima ve her koşulda başkalarına saygı göstermek lazım geldiğine karar verdiğinizde bir tek durumda bile kural ihlali yaptıysanız günah duygusuna kapılırsınız. Bu bakımdan, olması gerekeni düşünmekten ve mutlak inançlardan vazgeçilmesi tavsiye edilmiştir. Ellis, çeşitli ifadelerle değer odaklı ve mutlakiyetçi düşünceleri eleştirmiş teorisyonlerden biridir. Ellis’in bu alanda kullandığı modellerden biri de, koşula bağlı olmayan kendini kabullenme karşısında koşula bağlı kendini kabullenme kavramıdır.

Koşula bağlı kendini kabullenmenin anlamı, iyi bir iş yaptığınız ve başkaları tarafından onaylandığınızda kendinizi kabullenmenizdir. Koşula bağlı kendini kabullenmede kötü bir iş yaparsanız günah duygusuna kapılırsınız. İyi bir iş yaptığınızda ise bu kez gelecekte hataya düşmekten korkarsınız ve sonuç itibariyle günah duygusu yine yakanıza yapışır. O halde koşula bağlı kendini kabullenmenin günah duygusuyla bağı vardır. Koşula bağlı olmayan kendini kabullenme, yani iyi veya kötü kriterine bakmaksızın ve başkalarının onaylaması veya reddetmesini gözardı ederek kendinizi kabullenirsiniz. Elbette ki koşula bağlı olmayan kendini kabullenmede de yapıp ettiklerinizi değerlendirirsiniz. Yapıp ettiklerinizle hoşnutluk yaratacak bir hayatı nasıl kurabileceğinizi ve diğerleriyle birarada nasıl yaşayabileceğinizi anlamaya çalışırsınız. Hatta belki ürettikleriniz için üst düzeyde ölçütlere sahip olabilirsiniz. Aynı şekilde başkalarının onayı alabilmek için de. Fakat yalnızca bu kriterleri tercih eder ve onlardan mutlak gereklilik oluşturmazsınız. Yine kişiliğinizi bu kriterleri temel alarak ölçmezsiniz. Siz, ister iyi işler yapın, ister kötü, her halükarda varlığınızı kabul ediyor olmaktasınız.

Eğer koşula bağlı olmayan kendini kabullenmeyi kesin olarak seçerseniz artık bundan sonra kendinizi hoşa gitmeyen davranışlar nedeniyle pek o kadar huzursuz hissetmezsiniz.[11] Ayrıca diğerlerini de kendiniz gibi koşullu olmayan biçimde, yani iyi ve kötü davranışlarıyla birlikte kabullenirsiniz.

Psikoterapistlerin çoğu “olması gerekeni düşünme”nin hususen ahlaki boyutlarda günah duygusuna yolaçtığına vurgu yapmaktadırlar. Bu nedenle olması gerekeni düşünmenin her türünü ruhsal hijyende zararlı görürler. Bununla birlikte her türlü günah duygusunun istenmeyen bir durum olduğu ve ruhsal hijyen için tehdit edici bulunduğu konusunda tereddütler vardır. Anlaşılan o ki, günah duygusu da, kaygı ve hatta üzüntü gibi durumlara benzer biçimde, normal veya hastalıklı günah duygusu olabilir. Şimdi bu iki çeşit günah duygusunu incelemeye başlayabiliriz.

* * *

Normal Günah Duygusu

Ahlakın önemli boyutlarından biri, her toplumda sosyal normlara uygun davranmaktır. Öte yandan her dinde, davranışsal muhalefetin günah sayıldığı birtakım kurallar vardır. Kişinin ahlakındaki önemli gösterge, ahlaki normlara uygun davranmadığı takdirde günah duygusunun ortaya çıkmasıdır. Bu, bireyin hataya düştüğü esnadaki duygularıyla ilgili bir durumdur ve ahlakın önemli boyutlardan biri olarak gözönünde bulundurulmuştur. Bireyin iç dünyasında bir kriterin var olduğunun göstergesi olan günah duygusu, bireylerin ahlaki gelişiminde önemli rol oynayan karakteristik ahlaki davranış için uygun bir uyarıcı sayılabilir.[12] Bu nedenle söz konusu duyguyu nevrozun konularından ayırt ederken en önemli karakteristik, ahlaki bir eylemi terk ettikten sonra veya ahlaka aykırı bir davranışı yaparken günah duygusunun ortaya çıkmasıdır. Buna göre bireyde günah duygusunun belirmesi eğer aykırı bir davranış sergilemediği halde ve hiç yoktan kendini suçlu gördüğü için oluyorsa bu, marazi kabul edilmektedir. Ahlaki davranışı terk ettikten sonra veya ahlaka aykırı bir davranışta bulunulduğunda ortaya çıkan günah duygusu hiç tereddütsüz bireyin ruhsal ve ahlaki sağlığının göstergesidir. Kur’an’da da bu mesele ayrıntılı değerlendirilmiştir.[13]

Bu duygunun bireyin ruhsal hijyeni için yararlı işlevleri olmasına ilaveten, birinci nokta, bireyin kendi hatasının farkında olmasıdır. Buna mukabil, eğer kişi, kendi hatasıyla ilgili olarak kayıtsız davranıyorsa veya diğer savunma mekanizmalarını kullanarak yaptığını umursamıyor ya da tevil ediyorsa bir tür hastalıklı davranışa yakalandığı söylenebilir.

İkincisi, farkında vardıktan sonra oluşan günah duygusunun sonucu, Allah’tan affedilme ve bağışlanma talebidir.[14] Bu durum, bireyin Allah’la daha kapsamlı irtibat kurmasına yolaçar ve bu ilişkiden huzur, hoşnutluk ve umut gibi olumlu duygular edinir. Allah’ın tevbe edeni sevdiğinin söylenmesi[15], hata işlemiş bireyin mutlu olmasına ve olumlu hissetmesine zemin hazırlanmasıdır.

Üçüncü etki, bireyin psikolojik halini ve davranışını ıslah etmeye gayret göstermesi, duygularını ve gelecekteki davranışlarını dizginlemeye çabalamasıdır.

Nihayet dördüncü tesir, kendisi ve başkalarıyla ilgili olarak ortaya çıkan sorunları telafidir. Böylece kişi, başkalarıyla geçmişte yaşadığı sorunları halletmekle kalmaz, gelecekte de diğerleriyle daha hoşnut edecek bir bağ kurabilir. Ahlaki bir hatadan sonra bireyde günah duygusunun meydana gelmemesi, bireyi, zikredilen bütün meziyetlerden mahrum bırakır ve onu, büyük yanlışlıkların tuzağına düşürür. İslami metinlerde insanların küçük günahları işlemekten sakındırılması, bireyin günaha ve onu telafi etmeye olan kayıtsızlığını önleyecek şeydir.[16]

Kur’an, böyle koşullarda günah duygusunun belirmesini ıslah için başlangıç kabul etmiş[17] ve çeşitli yerlerde buna işaret etmiştir. Mesela Hz. Adem (a.s) ve eşinde[18] yasak meyveyi yemenin ve cennetten çıkarılmanın sonucunda günah duygusunun ortaya çıktığına, Yusuf’un (a.s) kardeşlerinde, onu kuyuya attıktan[19] yıllar sonraki günah duygusuna, Kıptilerden biriyle yaşadığı kavgadan sonra Hz. Musa’nın (a.s) günah duygusuna, Firavun’un sarayındaki büyücülerin Allah’ın peygamberine büyüyle karşı çıktıkları için[20] yaşadıkları günah duygusuna, Hz. Davud’un (a.s) acele yargıda bulunduktan[21] sonraki günah duygusuna, Sebe kraliçesinin, geçmişteki uygunsuz tarzının farkına vardıktan[22] sonraki günah duygusuna Kur’an’da değinilmiş ve bütün bu durumlar, bireylerin ıslah ve gelişim için bir başlangıç kabul edilmiştir.

* * *

Hastalıklı Günah Duygusu

Eğer günah duygusu ahlaki bir kusur işlemeksizin ortaya çıkarsa hiç tereddütsüz marazi ve anormaldir. Öyle anlaşılıyor ki birçok kişinin günah duygusundan anladığı, onun bu türüdür.[23]

Buna ek olarak, ahlaki bir kusur işledikten sonra bile birey eğer şiddetli ve aşırı günah duygusuna sürüklenirse yahut hissiyatı haddinden fazla uzun sürer ve kendisini çok fazla kınarsa; ya da günah duygusu bireyde umutsuzluk, donukluk ve engelleme sonuçları doğurursa bu duygu anormaldir ve ruh sağlığına zarar verir. Bu dört duruma ilaveten İslami metinlerden beşinci bir durum daha çıkmaktadır.

Beşinci durum; inkârla karşılama, hatalarının farkında olmama ve hatayı telafi etmenin imkânsız olduğu bir zamanda ortaya günah duygusunun ortaya çıkmasıdır.

Eğer birey ahlaki bir hataya sürüklenir, bu sebeple kendisine ve başkalarına ciddi zararlar verir ve uzun bir süre sonra farkında olmama ve inkâr halinden çıkarsa artık ölüme yakın olduğu veya telafi fırsatının ortadan kalktığı bu durumda günah duygusunun bir faydası yoktur. Bu duygu hiç kuşku yok hastalıklıdır ve anormaldir. Kur’an-ı Kerim, Firavun konusunda[24] ve doğru yolu izlemeyenler hakkında[25] bu yararsız duyguya değinmektedir.

Anormal günah duygusunun ortaya çıkmasına yolaçan bazı çevresel şartlar şunlardır:

1. Bireyin, çok fazla tenkit yönelten ve bir hata işlendiğinde oldukça sert ve kınayıcı davranan bir ebeveyne ya da eğitimciye sahip olması.[26]

2. Eğitimcilerin, birey için, yetenek ve imkânları ile ulaşacakları hedefler arasında büyük mesafe bulunan ahlaki kriterler ve çok yüksek düzeyde modelleri hesaba katması.

3. Bazen bireylerin, güçlerini aşan hedefler seçmekle kendilerini tekrarlanan başarısızlıklara mahkûm etmesi ve anormal günah duygusuna zemin hazırlaması.

4. Bireyin, hataları üzerinde haddinden fazla düşünmesi ve kafasını bununla çok fazla meşgul etmesi.

* * *

Günah Duygusuyla Yüzleşmenin Yolları

İnsanlar değişik çevresel ve kalıtımsal şartlardan etkilendiklerinden çoğu kişi hayatta ahlaki hatalara düşebilir ve bunun ardından da günah duygusuna kapılabilir. Bu fenomenle baş etmede en iyi yol, korunmadır. Bireylere ahlaki ve dini normların öğretimi, kendini sakınma yeteneğine ilişkin alıştırmalar, düşünceli ve ahlaki kriterlere uygun davranmanın sağlanması birçok hata ve günahın ortaya çıkmasını önleyebilir. Bununla birlikte ahlaki hataya düşüldükten sonraki günah duygusu ise ilerlemek için içsel bir uyarıcı ve güdü haline gelebilir. Bu durumda İslami metinler, ilk tavsiyede, bireyleri Allah’la ilişkiye, af dilemeye ve bağışlanmayı istemeye yöneltmektedir.[27] Birey bu haldeyken kendisi ile rabbi arasında duygusal bir irtibat kurmuştur ve sadece Allah’ın huzurunda kendisiyle baş başa kaldığında duygusal ve içbükey hallerini ortaya döker. Kur’an’daki ayetler günahkârları doğru mecraya dönmeye teşvik ederek onlara Allah’ın geniş ve büyük affını, lütuf ve merhametini hatırlatmaktadır.[28]

Günahı itiraf, pişmanlık ve Allah’a dönüşten sonra Allah Teâla günahları kabul edip[29] hataları affederek kusurları telafi edeceğini[30], hatta bireylerin davranışlarını ve psikolojik durumlarını düzelteceğini vadetmektedir.[31] İslami metinler bu aşamada bireylere, Allah’la ve diğer insanlarla ilişkilerindeki hataları gidermesini[32]; başkalarının hataları konusunda da, Allah’ın onları bağışlaması için af ve bağışlama yolunu tutmalarını[33] tavsiye etmektedir. Böylelikle bu aşamaları katettikten sonra kişi gelişim ve kemal mecrasında daha ileri adımları atmaya başlar ve hiç kuşku yok, geçmişteki hatalarına daha az düşer.

Günah duygusundaki temel sorunlardan biri, onun umutsuzluğa ve engelleyici olmaya dönüşmesidir. İslami metinler Allah’ın kapsamlı rahmet ve bağışlamasına değinip bütün günahları affedeceğini belirterek bireyleri Allah’ın rahmetinden ümit kesmekten menetmektedir.[34] Bu konuda İslami metinler Cuma gecesi, arefe günü, mübarek Ramazan ayı gibi zamanları[35] af talebi ve Allah’ın bağışlamasının kapsamına girmek için en iyi zamanlar olarak göstermektedir. Hatta kişinin en berbat günah ve hatasının Allah’ın affından umut kesmek ve onu affetmeyeceği varsayımıyla Allah’a hakkında kötü zanda bulunmaktır.[36]

Günah duygusunun bir diğer önemli sorunu, ortaya çıktıktan sonra bireyin özsaygıyı eksiltecek şekilde kendini kınaması ve aşağılamasıdır. Özsaygının eksilmesi ve kendini kabullenememenin bireylerin ruh sağlığına ciddi zarar verdiğine hiç şüphe yoktur. Her ne kadar ahlaki hataya düşmek ve onun ardından da günah duygusunun gelmesi özsaygıya zarar veriyorsa da bunu önlemek için kişinin hatasını görmemesine, günah duygusundan sonra da kusurlarını telafi etmeme ve kendini ıslaha yönelmemeye zemin hazırlamamalıyız. Bu nedenle İslami metinlerde bireylerin insani saygınlığına vurgu yapılmış[37] ve onlardan bu saygınlığı korumak için kendisini günah ve ahlaki hatadan uzak tutması istenmiştir.[38] Bu şekilde, ahlaki hataya düştükten sonra kendini kınamak bir yere kadar normaldir[39] ve ruhsal hijyen için faydalı olabilir. Ama aynı zamanda bu kınamayı sadece iki şartla normal kabul edebiliriz: Birincisi, kınama gayri ahlaki davranışı hedef almalıdır, bireyin kişiliğinin tamamını değil. İkincisi, kınama bireye davranışı ıslah yönünde yardımcı olmalı[40], kişiyi engelleyici ve umutsuzluğa sürükleyici olmamalıdır. İslami metinler de kişiliğin tamamını hedef alan[41] veya faydalı ve etkili olmayan aşamadaki kınamayı anormal ve istenmeyen davranış telakki eder.[42]

* * *

Korku ve Umut Arasında Denge Kurmak

Bireyler ahlaki hataya düştükten ve günah duygusu ortaya çıktıktan sonra, genellikle utanma ve şiddetli korkudan, gaflete yakın umuda kadar yayılan spektrumda çeşitli ruhsal hallere duçar olurlar. Spektrumun her iki tarafı da ruhsal hijyene zarar verir. Utanç ve şiddetli korku, bireyde umut ve motivasyonun zayıflamasına sebep olur, zaman içinde gelişim ve hareketten alıkoyar. Aşırı umutlanmak da kişinin hatalarını telafi etmesini engeller, tedricen gaflete düşmesine ve hatayı alışkanlık haline getirmesine yolaçar. En uygun durum, korku ve umut arasında denge kurmaktır.[43] Günah duygusundan doğan korku, bireyi, hatalarını telafi etmeye ve tekrar etmelerini önlemek için çaba göstermeye zorlar. Ümitvar olmak da kişiyi kabiliyetlerden yararlanmaya iter ve gayret göstermek için daha çok motivasyon sağlar.[44] Birey bu iki psikolojik kanattan aynı ölçüde yararlanabildiği ve birinin diğerinden fazla olmasına izin vermediğinde kemalin üst basamaklarına tırmanacaktır.[45]

- - - - - - - - - - - - -


[1]     “تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا” (Bakara 187).

[2]     İsra 32.

[3]     “يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ” (Tahrim 8);
“وَتُوبُوا إِلَى اللّٰهِ جَمِيعًا” (Nur 31). “قال رسول الله لکل داء دواء الذنوب الاستغفار” (Hürr Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 354).

[4]     “التائب من الذنب کمن لا ذنب له” (Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 335).

[5]     Arnaut, Kitabu’t-Tevvabin.

[6]     Schultz, Nazariyyehâ-yi Şahsiyyet, s. 320.

[7]     Franken, Engizeş ve Heyecan, s. 50.

[8]     Ellis, Hiççiz nemi Tevaned Narahatem Koned, Are Hiççiz, s. 85.

[9]     Franken, Engizeş ve Heyecan, s. 55.

[10]    Lindenfield, Hal-i Berter, s. 119-123.

[11]    Ellis, İhsas-i Bihter, Bihter Şoden, Bihter Manden, s. 42-50.

[12]    Kerimi, Merahil-i Şeklgiri-yi Ahlak der Kudek, s. 69.

[13]    Günahtan kaçınanlar anlatılırken şöyle geçmektedir: “Çirkin bir iş yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlar ve günahları için bağışlanma dilerler.” (Âl-i İmran 135).

[14]    “وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ” (Hud 3).

[15]    “إِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ” (Bakar 222).

[16]    “ایاکم و المحقرات من الذنوب” (Kuleyni, Usulü Kafi, c. 2, s. 287 ve 288).

[17]    Örnek olarak şu ayetler bu kapsamda değerlendirilebilir: Maide 39, En’am 54, Taha 82, Nahl 119, Furkan 70.

[18]    A’raf 23.

[19]    Yusuf 91 ve 97.

[20]    Taha 73, Şuara 51.

[21]    Sad 25.

[22]    Neml 44.

[23]    Örneğin “Azad, Zindegi-yi bedun-i İhsas-i Günah” kitabının algısı böyle bir durumdur.

[24]    “آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ” (Yunus 91).

[25]    “وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا” (Furkan 27).

[26]    Azad, Zindegi-yi bedun-i İhsas-i Günah, s. 142.

[27]    Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 75, s. 340; Şeyh Saduk, Hisal, s. 624.

[28]    Hud 3, Tahrim 8.

[29]    Pek çok ayet buna işaret etmektedir: Maide 29, En’am 54, Taha 82.

[30]    “يُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ” (Enfal 29).

[31]    Furkan 70.

[32]    “حتی تودی الی کل ذی حق حقه” (Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 331).

[33]    “وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْ” (Nur 22).

[34]    “يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللّٰهِ إِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا” (Zümer 53).

[35]    Mefatihu’l-Cenan dua zamanlarından bahsederken bunlara işaret etmiştir.

[36]    Harrani, Tuhefu’l-Ukul, s. 129.

[37]    “وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ” (İsra 70).

[38]    “من کرمت علیه نفسه لم یهنها بالمعصیة” (Nehcu’l-Belağa, Mektup 31).

[39]    Kur’an ‘nefs-i levvame’ye (kendini kınama) işaret etmiştir. Müfessirler onu insanın ahlaki vicdanı olarak ifade etmişlerdir. Bkz: el-Mizan ve Numune tefsirlerinde “وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ” (Kıyamet 2) ayetinin zeyli.

[40]    Yunus’un (a.s) balığın karnında sahip olduğu hal gibi. Saffat 142 ve Zariyat 40.

[41]    “Allah mümine, kendisini hor ve zelil yapma izni vermemiştir.” (Kuleyni, Biharu’l-Envar, c. 74, s. 92).

[42]    Mesela İbrahim 2, Kalem 30, İsra 39.

[43]    “خیر الاعمال اعتدال الخوف و الرجاء” (Hakimi, el-Hayat, c. 1, s. 46).

[44]    Fethali Hani, Amuzehâ-yi Bunyadin-i Ahlak, s. 182-184.

[45]    Nehcu’l-Belağa, Mektup 27 ve Hutbe 76.