Düşünce | İslamî Araştırmalar

İtikadi ve Teolojik Yapı

Ehl-i Beyt Mektebinin İtikadi ve Teolojik Yapısı Tevhid, Adalet, Nübüvvet, İmamet ve Mead Ekseninde İnanç Sistemi

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ali Ekber Karagöz

Tevhid, Adalet, Nübüvvet, İmamet ve Mead Ekseninde İnanç Sistemi

İslam düşüncesi, ilk asırlardan itibaren yalnızca bir inanç sistemi değil, aynı zamanda felsefi, ahlaki ve siyasi meseleleri de içeren çok yönlü bir medeniyet birikimini kendi içinde doğurmuştur. Bu süreç içerisinde çeşitli tarihsel olayların ve iç dinamiklerin etkisiyle çeşitli mezhepler ve itikadi yorumlar ortaya çıkmıştır. Bu mezhepler, Kur’an ve Sünnet’e dayanan temel esasları farklı şekillerde tevil ederek, kendilerine özgü teolojik ve felsefi sistemler ortaya çıkarmışlardır. Mezhepler arası farklılıkların temelinde, vahyin yorumu, imamet anlayışı, insanın fiilleri, Allah’ın sıfatları, kader, adalet gibi birçok temel mesele bulunmaktadır.

Bu mezheplerden biri olan Şiilik, özellikle İmamiye (On İki İmam Şiiliği) ekolüyle öne çıkmaktadır. İmamiye mezhebi, Hz. Peygamber’in (saa) vefatından sonra Müslüman toplumun rehbersiz bırakılmadığına ve bu rehberliğin Allah tarafından belirlenmiş Masum İmamlar eliyle devam ettirildiğine inanmaktadır. Bu inanca göre Hz. İmam Ali (as) ile başlayan ve Hz. İmam Mehdi’nin (af) gaybetiyle devam eden on iki imam silsilesi, yalnızca dini rehberler değil, aynı zamanda ilahi bilginin ve hikmetin taşıyıcıları konumundadırlar. İmamiye mezhebinin inanç sistemi, klasik İslam kelamında yer alan temel esasları (Tevhid, Adalet, Nübüvvet, Mead) içermekle birlikte, İmamet anlayışıyla bu esaslara özgün bir yorum kazandırmıştır. Özellikle adaletin akılla temellendirilmesi, imamların masumiyeti ve ilahi olarak tayin edilmeleri gibi prensipler, bu mezhebin Sünni kelamdan ayrıştığı ana noktaları teşkil etmektedir. Ayrıca Gaybet, Beda’ ve Rec’at gibi sadece Şiilikte yer bulan bazı inançlar, bu yapının derinliğini ve özgünlüğünü daha da belirginleştirmektedir.

Çalışmada, On İki İmam Mektebi’nin temel inanç esasları sistematik bir şekilde ele alınacaktır. Bu esasların tarihsel temelleri, mezhep içi anlamları ve diğer İslam mezhepleriyle olan ilişkisi incelenecektir. Aynı zamanda bu inançların hem bireysel dindarlık hem de toplumsal yapı üzerindeki etkileri de tartışmaya konusu olacaktır. Böylelikle, İmamiye Şiiliği'nin yalnızca bir teoloji değil, aynı zamanda sosyal bir inşa aracı olarak nasıl işlediği de ortaya konulmuş olacaktır.

* * *

·         Tevhid

On İki İmam Mektebi'nin temel taşlarından biri olan tevhid inancı, Allah’ın birliğini hem zatında hem de sıfatlarında kabul etmeyi gerektirmektedir. Tevhid dört kısma ayrılmaktadır: zatta tevhid, sıfatlarda tevhid, fiillerde tevhid ve ibadette tevhid. Bu anlayışa göre Allah’ın zatı basit, saf ve bölünemez bir yapı arz etmektedir. Kur’an’da geçen “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şura, 11) ayeti bu inancın temelini oluşturmaktadır. Allah’ın varlığı zorunlu olup, başka bir varlığa muhtaç değildir. Bu nedenle tek oluşu kendine özgüdür. Tevhid; zatta birlik, sıfatta birlik, fiillerde birlik ve ibadette birlik olmak üzere dört kısımdır.

* * *

·         Adalet

Allah için adalet, Allah’ın her mahlûkta layık olduğu miktarınca irtibat halinde olması ve onu hak ettiği konumda karar kılması manasını içermektedir. Allah mahlûkuna müstahak olduğu şeyi bağışta bulunur. Adaletin aslı hem “Yaratılış Sistemi”nde, hem “Şeriat Sistemi”nde ve hem de “Hesap Sistemi”nde geçerlidir. Şii inancında, iyiliği ve kötülüğü aklın teşhis edebildiğine inandığından dolayı adalet konusuna önem verilmektedir. Yani akıl, şeriata bağlı kalmadan ve bağımsız olarak zulmün kötü olduğuna hüküm verebildiği gibi adaletin güzel oluşuna da hüküm verebilmektedir. Şeriat kanunları ise bu konuda aklın hükmü ile uyumlu ve mutabık konumda yer almaktadır. Allah-u Teâla (cc) aklın, iyiliğin ve kötülüğün yaratıcısı olmakla birlikte kötülük suçunu işleme kudretine sahip olmasına rağmen asla böyle bir eylemi gerçekleştirmez. Çünkü Allah tüm kemallere (mükemmelliğe) sahiptir ve mutlak şekilde ganidir. Sahip olduğu irade, kötülükle uyuşmaz ve iyiliği de ihmal etmez. Bu noktada Şiilerin görüşü Mutezile ile yakın olmasına karşın Eş’aire ile farklıdır.

* * *

·         Nübüvvet

Bi’setin ve enbiyanın gönderilişinin güzel oluşunda tüm Müslümanlar ortak görüşe sahiptirler. Bu güzellik, bi’setin kendisinde bulunan; insan aklına yardımcı olma ve ruhanilik ve maneviyatta kemale erme yolunda yol gösterme gibi faydalarından kaynaklanmaktadır. Ama “Adliye” nübüvveti hikmetin gerekliliği ve lütfun örneklerinden olarak kabul etmektedir. Bu sebeple Allah’ın peygamber göndermesi kendisine farzdır. Ayrıca Şiiler peygamberlerin gönderilişinin farz oluşunun, belli bir zamanın Peygamberden yoksun olmasının caiz olmayışından dolayı, tüm zamanlar için geçerli olduğuna inanmaktadır. Aynı şekilde Şii inanç sistemine göre peygamberlerin, tebliğ görevlerini eksiksiz ve güvenilir biçimde yerine getirebilmeleri için her türlü günah ve hatadan mutlak surette masum (ismet sahibi) olmaları gerekmektedir. Bu masumiyet, sadece büyük günahları değil, küçük hataları ve yanlış hükümleri de kapsamaktadır. Bunun yanı sıra, peygamberlerin akli kemale ulaşmış, derin bir basirete sahip, fevkalade zeki, ileri görüşlü ve doğru hüküm verme yeteneğiyle donatılmış olmaları da şarttır. Zira ilahi mesajın doğru biçimde anlaşılması, açıklanması ve hayata aktarılması, ancak bu niteliklere sahip bir şahsiyetin varlığı ile mümkündür. Dolayısıyla peygamberlerin bu üstün vasıflara sahip olması, yalnızca mümkün değil, aynı zamanda zaruri (farz) bir durum olarak kabul edilmektedir. On iki İmam Şiiliği, diğer Müslümanlar gibi Hz. Muhammed’in (saa) son peygamber olduğuna inanmaktadır. Bu noktada Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in (saa) nübüvvetine şahitlik eden asıl ve kalıcı mucize niteliği taşımaktadır.

* * *

·         İmamet

İmamet, bir yönden Şiîler arasında vahdetin mihveri ve genel ölçüde Ehli Sünnet ekolünden ayıran ve onu ayrıcalıklı kılan bir merkezdir. İmami Şiiler, İslam öğretilerinin imamet makamından alınması gerektiğine temelden inanmaktadır. Bu nedenle İmami Şiilere göre, tüm İslami öğretiler, yani usul ve teferruatlardan daha öte ve ayrıca bunların gereklilikleri ve esasları Ehlibeyt görüşlerini kendisinde içermelidir. Bu yönden İmamet, Şiiliğin en önemli inanç temelini oluşturmaktadır. Böylece Şiilere has inançların temelini oluşturan esas, İmamet’tir

1.      İmamet İlahi Lütuf ve Risaletin Devamıdır

İmamet, İmamiye Şiîliğine göre nübüvvet gibi ilahî bir lütuf olup, risaletin manevi ve toplumsal fonksiyonlarının devamını sağlamaktadır. Ancak İmamlar vahiy almazlar; bu yönüyle nübüvvetten ayrılırlar. İmamet, sadece tarihsel veya siyasi bir mesele değil, doğrudan ilahi iradenin bir tezahürü olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple imamın tayini, halkın seçimine değil, Allah’ın ilahi tecelligahına atfedilmektedir. Peygamberliğin sona ermesiyle birlikte vahiy de son bulmuş; ancak vahyin açıklanması, yorumlanması ve yaşatılması görevi İmamlar aracılığıyla sürmüştür. Bu yönüyle İmamet, Velayet çerçevesinde nübüvvetin tefsiri ve temsili devamı niteliği taşımaktadır.

2.      On İki İmam İnancı

İmamiye mezhebine göre Allah tarafından tayin edilmiş imamlar on iki kişidir. Bu nedenle bu mezhep "İsna Aşeriyye" yani "On İki İmam Şiiliği" olarak anılmaktadır. Her bir imam, bir öncekinden sonra görevi Allah’ın lütfu ile devralmış, masumiyet ve ilahi bilgiyle donatılmıştır.

3.      Nass ve Atama

İmamların tayini keyfî veya toplumsal bir tercih değil, ilahi bir nass ile gerçekleşmiştir. İmamiye anlayışına göre, Hz. Peygamber (saa), Veda Haccı dönüşünde Gadir Hum’da Hz. Ali’yi (as) açıkça imam olarak tayin etmiş, ardından her imam bir sonraki imamı açık bir şekilde belirtmiştir. Bu naslar, Şii hadis kaynaklarında mütevatir olarak aktarılmaktadır.

4.      Masumiyet (İsmet)

Şii düşüncede İmamlar, her türlü günah ve hatadan korunmuşlardır. Bu masumiyet, sadece günah işlememek değil, aynı zamanda hata yapmamak ve doğruyu yanlıştan ayırt etmede yanılmamak anlamına gelmektedir. Bu özellik, onların şeriatı koruyabilmeleri, vahyi doğru şekilde yorumlayabilmeleri ve ümmete güvenilir bir şekilde rehberlik etmeleri için zorunludur. Masumiyet, İmamın günah işleme potansiyelinin ortadan kalkması değil, ilahi bir lütufla günaha yönelme iradesinin oluşmamasıdır. Buna rağmen İmamlar da tıpkı diğer insanlar gibi ibadetlerinde çaba gösterir, nefisle mücadele eder ve manevi kemale ulaşmak için çile çekebilirler.

5.      İmamın Fazilette Üstünlüğü

İmamiye inancında İmamlar, sadece teorik bilgiye değil, aynı zamanda ahlaki, manevi ve toplumsal faziletlerde de ümmetin en üstünde olmalıdırlar. İlim, takva, cesaret, kerem, sabır, liderlik vasfı gibi tüm bireysel ve toplumsal erdemlerde diğer insanlardan üstün olmaları, onların rehberliğini geçerli ve bağlayıcı kılmaktadır.

6.      İmamın İlmi Yetkinliği

Şiilere göre İmamlar, dinin hem asli hem de fer’i (tali) hükümlerine dair derin bir bilgiye ve yakinş bilinç düzeyine sahiptirler. Bu bilgi, eğitimle kazanılmış bir bilgi değil, doğrudan Allah’ın lütfu ile kendilerine verilmiş ilahi bir marifettir.

7.      Gaybet ve İmam-ı Zaman

İmami Şiiler, on ikinci imam olan Hz. Mehdi’nin (a.f), Hicri 260 yılında gaybete çekildiğine ve halen hayatta olup, Allah'ın dilediği bir zamanda zuhur edeceğine iman etmektedirler. Hz.Mehdi’nin zuhuruyla dünya, zulüm ve adaletsizlikten arındırılarak adalet ve huzura kavuşacaktır. Gaybet dönemi iki aşamadan oluşur: Gaybet-i Suğra (küçük gaybet) ve Gaybet-i Kübra (büyük gaybet). Büyük gaybet döneminde, İmam doğrudan halkla temas kurmaz; ancak dini meselelerde rehberlik vazifesi, onun temsilcisi konumundaki müçtehitler ve taklit mercileri aracılığıyla sürdürülmektedir. Bu temsilcilik, hem nas hem de akli gereklilikler temelinde kabul edilmiştir. Zira dini meselelerde bilgiye, yani ehliyet sahibi olanlara danışmak, Kur’an ve akıl tarafından emredilen bir ilkedir. Bu nedenle Şiiler, günümüzde dini sorumluluklarını yerine getirirken müçtehitlere başvurmaktadırlar.

* * *

·         Mead

Şiîler, diğer İslami fırkalarda da olduğu gibi ahiret âleminin varlığının farz olduğuna inanmaktadır. Bununla birlikte Kur’anda yer alan nasslara dayanarak insan, öldükten sonra ahiret âlemi denilen başka bir diyarda hesaba çekilecektir. Bu hesabın cismi bedenle olacağı Kur’an ayetleriyle kesinlik kazanmıştır. İmamiye mezhebi, diğer İslami mezhepler gibi ahiret inancını temel bir esas olarak kabul etmektedir. Kur’an’ın birçok ayetinde ölüm sonrası diriliş, hesap günü, cennet ve cehennem gibi kavramlar açıkça zikredilmektedir. Bu konuda, özellikle Şii hadis kaynaklarında, ahiretin varlığına dair birçok delil ve açıklama yer almaktadır. Dolayısıyla Mead inancı, sadece teorik bir kabul değil, Şii bireyin dünyevi hayatını düzenleyen ve ahlaki sorumluluk bilinci geliştirmesine katkı sağlayan temel bir inançtır. Bu bağlamda Şiilikte yer alan beda’ ve rec’at gibi kavramlar da, kader, ilahi takdir ve ahiret algısı ile doğrudan ilişkilidir.

Şiiliğe özgü ve zaman zaman yanlış anlaşılan inançlardan biri olan beda’, Allah’ın bilgi ve iradesinde bir değişiklik olduğu anlamına gelmez; bilakis, insanların sınırlı bilgisine göre kaderde gözlenen değişikliklerin izahı için geliştirilmiş bir kavramdır. Şii âlimlerin çoğu, beda’ kavramını şeriattaki nesh ilkesine benzetmişlerdir. Yani nasıl ki bazı şer’i hükümler Allah’ın iradesiyle belirli bir dönem için geçerli olup sonrasında başka bir hükümle değiştirilebiliyorsa, aynı şekilde insanın kaderi de Allah’ın izniyle, onun tövbe etmesi, salih ameller işlemesi veya büyük günahlardan kaçınması gibi davranışlarıyla değiştirilebilir. Bu yönüyle beda’, kaderin mutlak olmadığına ve insan iradesinin Allah’ın takdirini etkileyebileceğine işaret eder. Bu da Şiiliğin kader anlayışında insan özgürlüğüne verdiği önemi göstermektedir.

Rec’at inancı, On İki İmam Şiiliği’nin kendine özgü inanç esaslarından biridir. Bu inanca göre, kıyamet kopmadan önce, özellikle İmam Mehdi’nin (af) zuhuru sonrasında, geçmişte yaşamış bazı kimseler özellikle hakiki müminler ile onların düşmanı olan azılı kafirler Allah’ın izniyle yeniden dünyaya döneceklerdir. Bu dönüş, ilahi adaletin daha açık ve müşahhas biçimde tecelli etmesini sağlayacaktır. Müminler, bu dönemde izzet ve güç sahibi olacak; kâfirler ise zillet, pişmanlık ve aşağılanma içinde kalacaklardır. Rec’at inancı, bir yönüyle ahiretteki ödül ve cezanın bir habercisi gibi değerlendirilir; diğer yönüyle ise İslam’ın taraftarlarıyla düşmanları arasında dünyada gerçekleşmemiş olan ilahi dengenin yeniden sağlanmasının sembolik bir ifadesidir.

On İki İmam Şiiliği, İslam inanç sisteminin temel taşları olan tevhid, adalet, nübüvvet, imamet ve mead kavramlarını kendine özgü bir bütünlük içinde yorumlamıştır. Bu maddeler, sadece teorik anlamda bir inanç sistemi oluşturmakla kalmamış, her açıdan Şii toplumların kimliğini şekillendirmiştir. İmamet doktrini, nübüvvetin sürekliliğini sağlayan bir kurum olarak görülmüştür. Masumiyet ve ilahi tecelli ile imamların ilahi bilgisi gibi kavramlarla desteklenmiştir. Mead, beda’ ve rec’at gibi inançlar ise, Şiiliğin ahiret anlayışına özgün boyutlar kazandırmıştır. Beda’ kavramı, kader ve irade arasındaki dengeyi kurarken, rec’at inancı ise ilahi adaletin bu dünyada da görünür biçimde gerçekleşeceği inancını canlı tutmaktadır. Bu inançlar, Şiîliğin yalnızca geçmişe değil, geleceğe dair de umut ve beklentiler taşıyan dinamik bir yapı arz ettiğini göstermektedir.

Nihai olarak On İki İmam Mektebi, itikadi ve teolojik yapısı bakımından derin, bütüncül ve ilahi hikmete dayanan bir sistem ortaya koymuştur. Bireyin Allah’la olan ilişkisini, toplumsal sorumluluğunu ve tarihsel bilincini bu sistematik çerçeveyle yoğurmuştur. Dolayısıyla On İki İmam Mektebi, hem klasik İslam düşüncesinin hem de çağdaş Şii kimliğinin anlaşılmasında anahtar rol oynamaktadır.

Hamd, Allah’a mahsustur.

Kaynakça

1.      Mutahhari, Murtaza. Mecmua-yı Asar, 2.c., S. 99-140; Ali Rıza Mescit Camii, Mearifi İmamiye, c. 1, s. 105-137; Muhammed Rıza Muzaffer, Akaid’ul-İmamiye, Tahkik: Muhammed Cevad Tahriri, s. 251-256

2.      Şeyh Müfid, Evailu’l-Mekalat, s. 38.

3.      Tusi, Risale fil- İtikadat, El- Resail’ul- Aşer bölümü, s. 103.

4.      Hamid Algar, İslam Devriminin Kökleri, İşaret Yay. İstanbul, 1968.

5.      Keşf’ul- Murat, s. 548-551

6.      Şeyh Saduk, Evail’ul- Makalat, s. 80; Tashih’ul- İtikat, s. 65; Mir damat, Nibras’uz Ziya’, s. 8

7.      Ebuzer Biydar, Rec’at; Şeyh Hurri Amuli, El- İykazu minel- Hacme bil-Burhani aler-Rec’at, tashih: Seyit Haşim Resuli Mehellati

8.      Ali Şeriati, İnsanın Dört Zindanı, Fecr Yay. Ankara,2013.

9.      Afgani, Cemaleddin -Muhammed Abduh, Urvetu’l Vuska, çev. İbrahim Aydın, İstanbul, Bir Yayıncılık, 1987.

10.  Bozorgi, Ahmed Cihan, “Şeyh Fazlullah Nûrî- Mirza Nâînî: Tezad Ya Su-i Tefehhüm”,1378.

11.  Derhaşi, Celal, “Nisbet-i Kanun ve Şeriat der İndişe-yi Siyasi Allame Mirza Nâînî”, Do Fasılname-yi Danuşu Siyasi, No.2 Yıl. 1384/2005.

12.  Sarı, İsmail. “Modern İran’da Şii Sekülerleşme Süreci”. Turkish Journal of Shiite Studies 2/2 (Aralık 2020), 157-173. https://doi.org/10.48203/siader.833169.